Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Django Unchained, Tarantino'nun filmografisindeki diğer filmlerle karşılaştırıldığında kendisine ilk sıralarda yer bulabilecek bir film değil ancak yine de Tarantino'nun belli başlı imzalarını bünyesinde barındıran yılın en iyi filmlerinden biri olarak karşımızda.
Bu kadar uzun bir senaryonun ve haliyle bu kadar uzun süren bir filmin (yaklaşık 2 saat 40 dakika) sekans geçişlerinin başarıyla kotarılması, karakterlerin doğru analiz edilerek dünyaya salınması ve buna göre yollarının şekillenmesi ve elbette tüm bunları yaparken izleyicinin algısının sürekli açık kalmasını sağlaması gerekiyor elbette. Yönetmen koltuğunda Tarantino olunca bu da çok fazla sorun olmuyor. Olanca hızıyla mevzuya girerek karakterleri tanıştıran ve yol haritalarını çizmeye başlayan film, entelektüel bir alman dişçinin Amerikan iç savaşından iki yıl önce amerika'da ne aradığını sorgulamadan konuya müdahil olmayı sağlıyor. Köleliğe karşı bir karakter görmeyi beklerken, kurtardığı kölenin sadece işine yarayacak olması sebebiyle kurtarıldığını gözümüzün içine soktukça sokan Tarantino, karakter dönüşümünü klasikleşmiş Tarantino aksiyonlarının arasına serpiştirerek kotarmaya çalışıyor. Django'nun geçirdiği değişimin üzerinde fazla durmadan metrelerce yukarı fışkıran ve toz bulutunun içerisinde havaya saçılan kanın yoğun olduğu sahnelerin ardından yani filmin ilk bir saatinin ardından filmin bitmeye yaklaştığını ve belirtilen hedefin Dr. Schultz-Django ikilisi tarafından tamamlandığını düşündürten Tarantino, izleyiciye yepyeni bir hedef vererek filmi bir uzatmaya götürme kararı almış gibi. Bu bağlamda ilk bölüm ile ikinci bölüm birbirinden ayrı iki film olarak devam filmleri şeklinde çekilse ortaya çıkabilecek sonuç hala çok başarılı olabilecekken, yönetmen; konuları harmanlamayı ve geçiş sancısını mümkün olan en düşük seviyede tutarak iki konuyu tek filmde birbirine bağlamayı seçmiş. Hal böyle olunca da ilk film Dr. Schultz'un üzerine konumlandırılmış dururken ikinci filmde çırak Django, ustanın yerine geçip ipleri eline alıyor ve karakterin analizi de işte tam bu anda başlıyor.
Giyiminden konuşmasına, duruşundan silah çekişine her şeyiyle bir anti-kahramana dönüşmeye başlayan Django, köle karısını güneyli bir toprak ağasının elinden kurtarmaya girişiyor. Bu operasyon için bambaşka bir karaktere bürünmesi gereken Django, geçirdiği dönüşüm ile aslında kendi benliğini kazanarak karısını kurtarması gerekirken büründüğü karaktere yerleşiyor: Karizmatik, acımasız, asi ve hızlı.
Filmin ilk bölümünde kendi başrolünü oynayan Schultz ise ikinci bölümde adeta bir spin-off'ta yan roldeymişçesine kenara çekilerek Django'yu işaret ediyor ve sonunda da sahneyi ona tamamen bırakarak misyonunu dolduruyor, Django'nun önünü tamamen açıyor.
Christopher Waltz'un Tarantino ile ikinci çalışmasında yine kendisine hayran bırakacak performansı, yönetmenin oyuncu yönetimi konusunda ne kadar iyi olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Elbette Samul L. Jackson, Leonardo DiCaprio ve Jamie Foxx'un da müthiş performansları filmi apayrı bir seviyeye çekiyor. Özellikle de konular arası geçişler esnasındaki tempo düşüklüğü ile filmden kopmak üzere olan seyirciyi tekrar filmin içerisine çekmek için usta dokunuşlarda bulunan kadro, filmin bu kadar iyi olmasının en önemli sebebi. Filmin sonunda cameo'sunu da yapan Tarantino, kendini bir kez daha harcayarak yaptığı işin kendinden daha önemli olduğunu vurguluyor ve izleyicisine başarılı bir film sunuyor. Yönetmenin "gore" ile karışık insancıl tarzını sevenler için eşsiz bir film yine.