Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
İlk filmi "Annemi Öldürdüm" ile büyük bir çıkış yakalayan '89 doğumlu Kanadalı bir yönetmen olan Xavier Dolan, sinema dilinin esin kaynağı ustalarından edindiği bilgileri kendi hayat hikayesine uyarlayarak başarıyı yakalayan bir yönetmen. Çarpıcı ve kişisel öznelliğini başarılı bir sinematografi, akıcı-gerçekçi diyaloglar, başarılı müzik kullanımı ile harmanlayıp geniş kitlelerin dikkatini çeken bu genç adam, Cannes'da gösterim yapma şansına da erişmişti ilk filmiyle.
İkinci filmi "Hayali Aşklar" ile de sinema dilini mükemmelliğe çeken Dolan, kuir sinemanın gelecek vaadeden eşcinsel yönetmenlerinden biri olarak adlandırılacak ve yaratıcı olmasa da tutmuş fikirleri parlatarak yolunu açacaktı. Yeni filmi Laurence Anyways ile de bu yolda ne kadar doğru adımlar attığını gösteriyor yine.
Laurence Anyways, söyleyecek ciddi sözleri olan ve bu sözleri sarfederken yaşam sevgisini elinden hiç bırakmamaya çalışan bir film. Dolan'ın yaşına göre fazla gelişmiş sinema dilini bir dönem filmi çekerek deneme tabi tutması yönetmenin cesaretini gösterirken film, her şeyiyle bir 80'ler dünyasını izleyiciye hissettiriyor. Cesur ve yeni dünyanın kapılarını açan 68 kuşağının çocukları artık büyümüş okullu olmuş. Birbirinden büyük atılımlar, binlerce yılın verdiği tutukluğu ve bağnazlığı gözlerinin önünden atan bir nesil tarafından gerçekleştirilmiş. Bunlardan en önemlisi de eşcinsel atılımı ile yürüyüşlerin artması olmuş. Özgür dünyanın ilk özgür adımlarını en cesurlar atarken çektikleri acılar hep gözardı edilmiş, yine de saygı görmüşlerdir. Laurence da bu özgür dünyada kendi kimliğini, yıllardır kız arkadaşı olmasına rağmen ve bir lisede edebiyat öğretmeni olmasına rağmen açıklamanın zamanı geldiğini düşünüp tüm dünyada kendini bir kadın gibi hissettiğini açıklar. İlk tepkiler şok edicidir söyleyen için de dinleyen için de. Ama bu şoktan sonra dünyanın buna hazır olduğunun düşüncesiyle cesaret artar ve Laurence, kız arkadaşının da gazıyla okula kadın kıyafetleri içerisinde gider. Filmin kırılma anı da tam olarak burasıdır. Ya sonun başlangıcı olacaktır ya da her şey daha da güzelleşecektir. Ama bu sadece bir filmde böyle olmakta çünkü iyi veya kötü her şey sırayla değil içiçe olmaktadır.
"Ecce Homo" latince "İşte İnsan" lafı, kökeni yahudiler tarafından çarmıha gerilmek istenen İsa için söylendiği rivayet edilen bir sözken Xavier Dolan, bu büyük lafı büyük bir cesaretle filmindeki sadece cinsel tercihi farklı olan insana söyletebiliyor ve karakterin çarpıcılığı da tavan yapabiliyor. Söyleyecek sözü bununla da bitmeyen Dolan, Laurence'ın iç dünyasına, korkularına, aşkına ve deneyimlerine yönelerek filmi klişe olabilecek bir noktaya çektikten sonra yine usta bir dokunuşla konuyu toparlayıp bu üç saati aşkın süren filmi güzel bir şekilde bitirebilmiş. Psikolojik coşkulardan oluşan ilk bölüm ve ruhsal çöküntüler sonrası rehabilitasyon olarak tanımlanabilecek ikinci bölümün merkezinde yer alan ise Laurence ve onun kız arkadaşına duyduğu aşk. Bir yaşam savaşı serüvenine odaklanmadan ,farklının zorlandığı noktalara, fazla girmeden üstünkörü anlatmayı seçen film, bu yönüyle alkışı hakederken sinematografisi, set dizaynı, kostüm dizaynı ve müzik kullanımı ile şapka çıkartılmayı hakeden bir film.
Kuir sinemanın birçok örneğindeki kişisel buhranları üç saatlik bir filmde en ön noktaya oturtmadan olaylara ve ilişkilere odaklanan Laurence Anyways, bu yönüyle türünde bir ilerleyen yıllarda da kült haline gelebilecek bir yapım. Yönetmen Xavier Dolan ise kıskanılacak derecede geniş bir sinema ve müzik bilgisini bu genç yaşta sahip olduğu olgun sinema diliyle birleştirdiği için sürekli takip edilmesi gereken bir sinemacı.