Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Aradığın eğlence ise, bir hafta daha sabret. Kastamonu'ya gidince gönlünü eğlendirecek bir kadın bulursun. Temiz köy kızlarına musallat olma (sf. 3)." Necati, Hacer'e tutulan arkadaşı Ali Bey'e ta 1910'larda söylüyor bunu. Ancak şimdi bile böyle bir şey mümkün müdür acaba?
68'in yaz aylarında çekilen film 02 Şubat 1969, Pazar günü (Kadıköy) Atlantik Sineması'ndaki suareden sonra 03 Şubat 1969, Pazartesi günü (Beyoğlu) İnci, (Beyoğlu) Lüks, (Eyüp) Melek, (Kadıköy) Atlantik, (Kadıköy) Feza, Bulvar, Şık sinemalarında gösterime girmiş.
Roman (1941) (Muazzez Tahsin Berkand) (1943-İnkılâp Kitabevi) 1939'a kadar olan çeyrek asrı, film ise 60'ların sonunu anlatıyor. Ancak sayfalarda ve perdede o çalkantılı yıllara ait hiçbir şey yok.
Ali Bey (soyadı 'Yolaçan') bir fabrikatör. (Kitapta 'müteahhit mühendis'. Lakabı da 'yol kralı'). Karısı Güzide, kızı Lale ve kız kardeşi Fazıla ile 'mükellef' bir hayatı var. Tek sorunu hafifçe aksayan kalbi. Gençliğinde, bir köy ağasının kızı olan Hacer'i çok sevmiş. Evlenirler. 'Mektepten çıktığı sene' (romanda Taşköprü-Kastamonu arasındaki) Niyazi ile bir yol inşaatında çalışıyordu. Arkadaşı "Seninki sevmek değil, bir alevdir. Sonradan pişman olacaksın. Hem kendine hem de O'na yazık olacak" demişti. Öyle de olur. 18 aylık evlilikten sonra sıkılıp İstanbul'a dönüyor. Bir ay sonra da (o zamanki kanun ve adetlere göre) boşanmış. Hacer'e iki katlı bir ev almış ve 'vakit vakit banka vasıtasıyla para yollamış'. Hepsi bu. Zavallı kadın 'boş kâğıdını' aldıktan 6 ay sonra doğum yapar. Ali Bey, seneler sonra ölüm döşeğindeyken şunlar anlatıyor Kezban'a; "Ama ne yazık ki bu aşk çabuk sönmeye mahkûm bir alevmiş. Ne hassas, ne kadar ince ruhlu bir kadındı. O'nun kıymetini bilemedim. Terk ettiğimde, seni dünyaya getirmeye hazırlanıyormuş. Bunu bilmiyordum. Bir kızım daha olduğunu ancak annenin ölümünden sonra öğrenebildim." 20 yıllık bir olay.
Gemlik'teki Kız Orta Okulu muallimesi Nazire Hanım mektubunda Hacer'in 15 gün önce öldüğünü ve kızları Kezban'ın yalnız kaldığını yazıyor. "Bir ömür faciası da böylece sona erdi (sf. 14)." 15 yıl 'rahmetlinin' evinde (üst katta) kiracıymış.
İşadamı, Kezban'ı getirmeye gittiğinde (romanda kâtip Sacit'i gönderiyor) 'babasının kardeşten yakın bir dostu' olarak tanıtır kendini. Bu duruma ailesini nasıl razı ettiği belirtilmemiş. (Kitapta yıllar önce ölen arkadaşı Niyazi'nin çocuğu olarak tanıtır). Genç kız, bu yeni 'amcası'nın yanında 'hayatı daha iyi tanımak, tahsiline devam etmek imkânını bulacaktır'.
'34 AH 529' plakalı taksi ile geldiklerinde köşkte bir davet vardı. O gece Orkestra Batılılar'ın müziği ile 'batılılaşma' başlar. Önceleri 'pardösüden dört parmak daha uzun olan eteği, topuksuz ve fiyonklu pabuçları alay konusu olur. Hatta adı bile. Nilüfer "Buna şaşmamak lazım. Anadolu'dan geldiğine göre adı ya Kezban olacak ya Ayşe ya da Fatma" diyor. Ferit de 'daha etiketi bile üstünde duran' pardösüye takmış kafasını. Oysa Gemlik'teki Şık Giyim Evi'nden beğenerek almıştı genç kız. [Hülya Koçyiğit bu sarı pardösüyü 'Kadın Asla Unutmaz'da (1968) tekrar kullanacaktır].
Baştaki zor günlerde Fazıla Hanım'ın yakınlığını görür; "Geri dönmeye kalkmak mağlubiyeti kabul etmek demektir." [Benzer şekilde 'Eagle Eye'daki (2008) Jerry Shaw-Shia LaBeouf'a, telefondaki ses "Kaçmak, bir seçenek değil" demişti]. Eğer isterse, güzelliği, zarafeti ve zekâsıyla aradaki farkı kapatabilirmiş. Kendisi için söylenen laflara ('aşağı tabaka', 'kasaba çiçeği', 'yanaşma') ve Lale tarafından itilip horlanmasına dayanamayarak yatılı bir okula göndermesini ister 'amcasından'. Notre Dame De Sion-Fransız Kız Lisesi'ni kazanır. Fransızcası kısa sürede Seour Angélique ile akıcı bir şekilde konuşabilecek kadar ilerlemiş. 'Köylülükten' kurtulur. Babasından kalan para ile ne yaptığı belirtilmiyor. Romandaki, Kastamonu'da bir doğumevi kurar.
"Bana yardım et ne olur Ablacığım. Çok bedbahtım. Sevdiğim adamı sevmemem lazım. Buna hakkım yok. Ama artık kalbimle mücadele edemiyorum. Ne yapacağımı şaşırdım. O da beni seviyor ama birleşmemiz mümkün değil." Lale ile Ferit'in nişanlandığı gece böyle dert yandığı Fazıla Hanım'dan şu yanıtı alır; "Mademki ayrı yaşamaya mahkûmsun, O'nu unutmaya çalışman lazım." Sevmediği Faruk'la evlenmesi de 'daha büyük bir hata olurmuş'. Sonrasında Fazıla'daki hüznün nedenini öğreniyoruz; "Bir zamanlar bir genç kız vardı. O da senin gibi çok tecrübesizdi. Hayat hakkında hiçbir şey bilmediği için aynı hatayı yapmış ve sevmediği bir adamla evlenmişti. Kısa zamanda ayrıldılar. Ama kızın bütün hayalleri yıkılmış, hayata küsmüştü. Bir daha evlenmek istemedi. Ve vaktinden evvel ihtiyarladı. Aynı şeyin senin de başına gelmesini istemem yavrum. Ne kadar acı çekersen çek sakın sevmediğin bir adamla evlenmeye kalkma."
Lale (Kitapta 'Vicdan'. Babası 'Vivet' diyor) biraz şımarık. Ali Bey'i görünce "Babacık, babacık! Kim gelmiş, kim gelmiş" diye hoplayıp zıplıyor. [Romandaki Vicdan daha da ileri; "(Sf. 18) Şoförü yolla da bana Löbon'dan bir kutu şokola, bir kilo pötifur ve batonsale alsın. Sonra şapkacıya uğrasın, prova için annemle Cuma günü gideceğimizi söylesin. Ondan sonra da Baker mağazasından bana 6 tane tenis topu alsın."] Amerikan Kız Koleji'nde öğrenci. Ama bitiremez. Her hafta bir elbise, arkadaş partileri. Eskilerini de 'pek kılıksız gezen' Kezban'a veriyor. Ferit'le nişanlı ama Necmi ile oynaşıyor. Sınıfta 'çaktığı' zaman bile babasına bir spor araba aldıracak kadar usta. Sonunda, bu uçarılıklardan uzak hanım hanımcık bir Anadolu kızı olur.
Filmdeki pek değil ama romandaki Ferit (soyadı 'Sertkaya') çapkın bir erkek. 'Her güzel kadına yaklaşmayı tabii bir hak sayarmış'. Lale ile nişanlanması biraz da mecburiyetten. Babası Ziya, iflas etmek üzereyken Ali Bey'in yardımıyla durumunu kurtarmış. 'Yoksa oturdukları ev bile satılacaktı. Mesleği doktorluk. Romandaki söyleyişle 'müstakbel kasaplarımızdan'. Fransızcası çok iyi. İsviçre'deki bir hastanede bir buçuk sene staj yapıyor.
Aşkları için "Ömrümüzün sonuna kadar" demişti Kezban'a (sf. 212). 'Lockout'taki (2012) Emilie Warnock- Maggie Grace ise çok daha 'gerçekçi'. Beraberliklerinin süresi için "Yatakta ne kadar iyi olduğuna bağlı" diyor Snow-Guy Pearce'a.
Necmi, Galatasaray Lisesi'ni bitirmiş. Mühendis çıkacakken vazgeçip kimyager olmaya karar verir. Çok zeki bir genç. Lale ve Ferit'in nişanında 'kimseyi aldatmaya kalkmadan, ıstırabını alkolle boğmaya çalışıyordu'. Yapmacık kahkahalar atan Kezban'a "Hâlâ yorulmadın mı böyle mutlu kadın rolü oynamaktan. Bu sahte neşe içindeki acıyı yok eder mi sanıyorsun. Biz ikimiz de bedbaht insanlarız. Onlar bizi bırakıp birbirlerine bağlandılar. Bu müthiş bir hatadır. Çünkü Onları asıl seven biziz. Sen ve ben" diyor. Bizimki hâlâ anlamazdan gelince "Pekâlâ anlıyorsun. Çünkü ben Lale'yi nasıl seviyorsam sen de Ferit'e öyle âşıksın" diye ekliyor.
Mimar-ressam Faruk filmin şanssız kişilerinden. Kezban'ı çok sevmiş. Resimlerini yapıyor. Üzerindeki elbiseyi 'başka türlü' çizme nedenini "Ben sizi olduğunuz gibi değil görmek istediğim gibi çizdim" diye açıklıyor. Biraz makyaj yapmasını öğütler. Sonraki sahnelerde hep delikanlının 'muhayyilesindeki' gibiydi genç kız. Şık, güzel, bakımlı. Evlenme teklifine "Bu fikir benim için o kadar yeni ki bir müddet müsaade et de ona alışmaya çalışayım. Sana bir gün cevap veririm" karşılığını alır. Filmde bu konunun ne olduğu belli değilken kitaptaki yanıt; "Maalesef size 'hayır' diyeceğim."
Kezban, eserdekinden farklı olarak, Güzide Hanım'ın 'gençlik macerasının meyvesi' olsaydı Ali Bey ne yapardı?
'Modernleşme' genç kızın giysi ve filmin melodilerindeki değişimle verilmiş.
'Allı Turnam' (Keskinli Hacı Taşan) Jenerikte.
Haydar Tatlıyay'ın kemanından 'Garip Hicaz Taksimi' Gemlik'te 'babası' ile karşılaşınca.
'Kokkina Fenari' albümündeki (1963) 'Orgi' (Stavros Xarhakos) Ertesi gün Koru'da dolaşırken.
'6+6' uzunçalarındaki (1964) 'Varkarola' (Stavros Xarhakos) Bihter'le öpüşürken gördüğü Ferit'ten kaçarken.
Paul Mauriat'nın 'World Top Hits' (1967) 33'lüğündeki 'Merci Cherie' (1966) (Udo Jürgens) Notra Dame De Sion Fransız Kız Lisesinde.
'Paris, Brule-T-Il (Is Paris Burning)' (1966) (Maurice Jarre) Bir hafta sonu evde mimar Faruk'la karşılaştığında.
'Les Parapluies de Cherbourg (The Umbrellas of Cherbourg)' (1964) (Michel Legrand) Mezuniyeti şerefine kadeh kaldırırlarken Lale'nin piyanoda çaldığı parça.
Davie Allan and the Arrows topluluğundan (1966) 'Bongo Party' (Davie Allan / Mike Curb) Suat Kulüp'te.
Fausto Papetti'nin '8a Raccolta' albümündeki (1968) 'Over and Over' (The World We Knew) (1967) Faruk'la dans ederken.
'(Old) Batman Theme' (1966) (Neal Hefti) Lale, yatta Necmi ile beraberken ve nişan partisinde.
'The Night of the Generals'daki (1966) 'Love Theme' (Maurice Jarre). Bu melodinin 'Paul Mauriat-Blooming Hits' albümündeki (1967) 'Adieu Á La Nuit' yorumu kullanılmış. Babasının ölümümden sonra. [Hiç olmazsa birkaç saniye (romanda 20 gün) baba-kız ilişkisini yaşayabiliyorlar].
İki kardeşin kucaklaştığı son sahnede Haydar Tatlıyay'ın yorumladığı 'Rast Makamında Keman Taksimi' ile bir 'öze dönüş' yaşıyoruz.
Ayrıca 'modernleşirken' nişanda 'Red Label Whisky', romanda (sf. 87) bira içiyor.
Mezuniyet kutlamasındaki 'Les Parapluies de Cherbourg'u (1964) (Michel Legrand) Alpay, Fecri Ebcioğlu'nun yazdığı Türkçe sözlerle ve Antik 4 Orkestrası eşliğinde söylemişti. 'Yağmur' (1969); "Yağmur yağıyor sevgilim//Yağmur yağıyor yine, dinle//Yeşil çamlar altında hatırladın mı//Seninle yaşadığımız o rutubetli aşk akşamını//Hele, hele ilk defa söylediğin temiz aşkını//Kolay mı ha, kolay mı unutmak o mesut anı.//**//Hiç konuşmadan ellerimiz ve gözlerimiz//Yine hiç ama hiç konuşmadan//Aşkımızı anlatan hislerimiz//Denizin sahili okşayan dalgaları//Senin, senin beni okşayan o bakışların//Saadet melodi olmuştu birden içimizde//Bak sus, sus ses çıkarma, o melodiyi söylüyorum//Sadece dinle.//**//Ya işte böyle, yağmur götürdü artık o saadetimizi//Bir seldi ki birden ayırdı ikimizi//Sadece bu melodi bizden arta kalan//O yalan, bu yalan, sevgi yalan, aşk yalan, her şey yalan//Yıllar var ki artık çıkmıyor sesin//Kimbilir nerdesin, kimbilir kimlesin//Bak yine yağmur yağıyor, yine yağmur//Ben yıkıldım o hâlâ mağrur."
Kezban, Dame De Sion'da inanılmaz bir aşama yapıyor. Fransızca konuşmalar alt yazısız verilmiş. 'Seyirci anlar' diye düşündüler herhalde. Ailesinden bir kişinin' ziyarete geldiği bildiriliyor.
Soeur Angélique; "Il ya quelqu'un qui vous demande par var ma fille."
Kezban; "Il ne vous a pas dit son nom?"
Angélique; "Non, il dit qu'il est un de vos parent."
Gelen kişinin Ferit olduğunu anlayan genç kız O'na görünmek istemez.
Soeur Angélique; "Que ce qu'il ya?"
Kezban; "Soyez gentil ma Soeur. Jaime mieux ne pas voir ça Monsieur. Veuillez lui dire que je ne suis pas a l'ecole."
Anjelik, Ferit'e Kezban'ın 'arkadaşlarıyla yürüyüşü çıktığını' söylüyor. Bu arada delikanlının 'ertesi sabah uzunca bir süre için İsviçre'ye gideceğini' öğreniyoruz. Genç kıza, küçük bir hediye getirmiş.
Soeur Angélique; "Je regrette Monsieur, mais la personne que voulez visiter est absente ence moment. Elle est allee en promenade avec ses amis."
Ferit; "Tiens c'est dommage. Car je par demain matin pour la Suisse. Je vais rester tres longtemps je pense. Jaurais voulu l'a voir une derniere fois avant mon depart. Mais vous pouvez lui remette ceci j'espere."
Soeur; "Qui, certainment Monsieur."
Ferit; "Merci, merci ma Soeur. Merci fille fois."
Ferit'i seslendiren Hayri Esen'in ama özellikle Kezban'a sesini veren Jeyan Mahfi Ayral'ın şarkı gibi Fransızcası her türlü takdiri hak ediyor. Filmin belki de en güzel kısmı olan bu sahnede Anjelik rolündeki Meral Kurtuluş çok, çok başarılı.
Lale'yi Ayşegül Devrim; Necmi'yi Erdoğan Esenboğa; Ali'yi Toron Karacaoğlu; Nilüfer'i Tijen Par; Faruk'u Fuat İşhan; Fazıla'yı Gülistan Güzey; Ziya'yı Rıza Tüzün; Bihter'i Suna Pekuysal seslendirmiş.
Romanda Kastamonu, filmde Gemlik; Yat gezisi; Berkant'dan dinlediğimiz iki şarkı ('Samanyolu' ve "Aşk bu yok, yok yalan//Sevgilim bir de sen yan//Tutuşsa kalbim bir an//Bu kalp senin inan"); Bursa'da Atatürk Heykeli, Çelik Palas Oteli, Yeşil Türbe, Ulu Cami, Karagöz-Hacivat; Nazire-Aliye Rona; Nilüfer-Fatma Karanfil; Fazıla-Gülistan Güzey; Ziya-Muammer Gözalan; Dame De Sion Müdiresi-Meral Kurtuluş; Güzide-Diclehan Baban çok güzeldi.
'Mahalle bakkalından yirmi tanesi bir çeyreğe alınan mavi zarflardan biri (sf. 8)'. Kız Orta Mektep Muallimesi Nazire Hanım'ın, 'Yol Kralı' Ali Bey'e 'evde mürekkep olmadığı için kurşun kalemle ve gecenin bir vakti yazdığı' mektuptan bir bölüm. "Seven insanlar, ne kadar basit ve iptidai olurlarsa olsunlar, aşklarına dokunan noktalarda, fevkalade hassas oluyorlar. Hacer de sizin, ilk ateşli günlerden sonra, kendinizde bir boşluk hissettiğinizi ve yaşadığınız hayatın sizi tatmin etmediğini, belki de sizden evvel fark etmiş ve sizi bir gün kaybedeceğini mukadder bir felaket gibi görmüş. Zavallı kızcağız bunu anladığı zaman için için pek üzülmüş, sizi biraz zaman olsun yanında muhafaza edebilmek maksadıyla basit ruhunun ve muhayyilesinin bütün kabiliyetlerini sarf etmiş... Fakat nihayet mukadder olan şey olmuş, siz bir akşam işleriniz için İstanbul'a gitmek mecburiyetinde kaldığınızı söylemişsiniz."