Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Ben bir hikaye gördüm, her tarafı kartondandı... Kartondan bir dünya yaratmış yönetmen ve küçük kartondan protagonistler koymuş içine.Kartondan yapılmış bir Mert (Kadir Doğulu) vardı ve kartondan bir hikayeyi kartondan bir dünyada filme çekmek için kartondan bir mücadele gösteriyordu... Küçük kartondan Mert'in bir de elişi kağıdından bir sevgilisi vardır Yağmur adında (Müge Boz) . Elişi kağıdından yapılma küçük karakter neyse ki fazla ortalıkta gözükmedi, mazallah yırtılır bozulur diyerekten hesaplı kullanmışlar sanırım. Kanaatimce yerinde bir karar olmuş, aksi takdirde, yorum ve eleştirinin hüküm sürdüğü kötü hava koşullarında fazla dayanamaz, kısa sürede tanınmaz hale gelerek eriyip biterdi. Hepimiz Talip Karamahmutoğlu'nun yarattığı kartondan dünyaya hoşgeldik. Burada her an her şey olabilir çünkü adı üstünde kartondan dünya, yani gerçekle herhangi bir alakası yok...
Sosyolojik ve psikolojik açıdan boyutlandırılmamış hikaye ve karakter karton kalmaya mahkumdur derler. Fakat bu durum bir seçim sonucu oluştuğunda, yani yönetmen seçim hakkını konuşturduğunda, bu bir akım yaratabilir mi? 'Kartonizm' akımının kururucusu Talip Karamahmutoğlu olarak sinema tarihi kitaplarına girebilir mi? Boyutsuzluğun, sonsuz uzay boşluğunu anımsattığı bir sanat yaklaşımı, özellike de uzay çağına adım adım yaklaştığımız şu günlerde sanat camiasında çığır açacak bir akımın başlangıç noktası olamaz mı?
Yani sanatsever biri olarak bu filmle ilgili yorum yaparken; 'Evrendeki negatif duyguların yeni bir anlatım biçimi bence. İnsanın korkunç yalnızlığının protestocu ve grotesk bir dışa vurumu da diyebiliriz. Sadece bireyin çağresizliği ve deformasyonu değil, aynı zamanda evrenin durağanlığı ve bu durağanlığın içinde bireyin çaresizliği, inançsızlığı, gelecekten beklentilerinin yitimi; bize sunulan kaosta, uyumsuzlukların dışa vurumu ve bu boyutta soyutta kaybolan bireyin somutlaşmasını anlıyorum' diyemez mi? Dünya da kartondan olsaydı derdi...
Çünkü Talip Karamahmutoğlu'nun ortaya attığı karton dünya modelimizde bu tip şanslar küçük kartondan Mert'i buluyordu... Peki ya gerçek olanda, yani ete kemiğe bürünmüş dünya modelindeki durum nedir?
Realizm dediğimiz akım insanlığın gelecekten ve hayallerden en çok umudu kesmeye başladığı dönemde, yani Birinci Dünya Savaşı öncesi toplumlarda yayılmaya başlamıştı... Bu tip sanat eserlerinde karakterler, sürekli içsel ve dışsal faktörlerin kuklası gibi hareket ediyor, akla mantığa uymayan ya da hayat sürecinde karşılaşmanın pek mümkün sayılmadığı koşullardan özellikle kaçınırılıyordu. Sanki birileri hayatın ne olduğunu sonunda anlamış da, o modeli aynen sanata uyguluyor. Sonraları ise pek çok karşı gerçekçi akım aracılığıyla, gerçekçi akımın hayatı anlamak için yeterli olmadığını savunuldu. Daha sonra işin içinden çıkamayan akımlar daha detaylı minik akımlar yaratmaya başladı. Ama hep tek bir amaç vardı. Bir şekilde hayatın ne olduğunu anlamak.
Bu sorunsala cevaben; yer, zaman ve kişi demeden milyonlarca cevap üretildi ama hala hayatın çıkıp bir tanesine 'doğru' diyerek tik attığını görmedik...
Bununla birlikte hayatta yapılan her akıl işi hesabın tuttuğuna da rastlamadık. Tamamen rastlantılar üzerine diyebileceğimiz hayat bizim bütün onu anlama çabamıza rağmen, yani bunca bilimsel gelişme ve sanatsal, felsefik yaklaşımlara rağmen hâlâ tahmin edilemeyecek kadar anlamsız... Bu tezin aksini kanıtlayacak birini bulursanız gelin benden hesap sorun!
Sözü dönüp dolaştırıp yine Talip Karamahmutoğlu'nun tazecik karton modeli olan 'Bir Hikayem Var' filmine getirirken sadece şunun altını çizmek istiyorum. Hayat sandığımızdan daha az karton değil ve bu film, hayatın temel yapısından çok uzakmış gibi görünse de aslında karton galaksinin küçük bir modeli... İşte bu noktada kayda değer bir film olduğunu söyleyebilirim... Emeği geçen herkesin eline sağlık demek istiyorum çünkü filmin satır arası değeri, çok net biçimde herkes tarafından, hatta kim bilir belki bizzat filmi yapanlar tarafından bile anlaşılmasa da, bu filmin her zaman, insanlığın anlam bulmaya çalışmaktan çıldırmış halini kenardan sırıtarak izleyen bir tavrı olacak...