Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Bu işi babandan intikam almak için yaptım." Genç kıza sahip olduktan sonra söylüyor bunları. Ama "It's All in the Game" (1911/51) (Charles Gates Dawes / Carl Sigman) şarkısındaki gibi Onların ayrılmayacaklarını hissediyoruz; "Many a tear has to fall//But it's all in the game//All in the wonderful game//That we know as love."
Film 27 Mayıs 1968, Pazartesi günü 6 sinemada gösterime girmiş; (Eyüp) Melek, (Beyoğlu) İnci, (Beyoğlu) Rüya, (Kadıköy) Feza, (Üsküdar) Işık, Bulvar.
Kahramanımız, Küçülpazarlı Turgut. Namı diğer 'Gölgesine Bastırmaz Turgut'. [Yeşilçam'da iki 'Küçükpazarlı' daha var; 'Kaderimsin'deki (1969) Halil-Murat Soydan ve 'Tövbekâr'daki (1977) Murat-Kadir İnanır].
Mert, cesur, dürüst. Biraz kendini beğenmiş ama olur artık o kadar. Ağzında hep bir ağızlık ve sigara. Eskiden Kahve işletirmiş. O zamanlar annesi Şaziye Moral'ın 'gözünün önünde, elinin altındaymış'. Orayı satıp İbrahim'in kumarhanesine ortak olunca 'anacığı artık yüzüne hasret'. Binde bir geliyor bir dakika kalmadan gidiyor. İçecek tercihi annesinin yanında çay, kumarhanede kahve, gazinoda viski, meyhanede (Yeni) rakı. Yatak arkadaşı ise 'sarışın bomba' Nilhayat. "Senin de sinir ilacın O tabii" demişti İbo. Şarkıcılığı da var. Evi, 'Aşk Mücadelesi'nde (1966) Rüzgâr Ahmet-Yusuf Sezgin'indi.
'Kumar' neyse de 'kaçakçılık' kahramanımızın kabul edemeyeceği bir şey. Arkadaşı "O biçim be anam babam. Çakıver işte" diyerek 'silah ve mermi' kaçakçılığı öneriyor. 'Her seferinin ucunda 50 bin papel' varmış. "Bir günlük iş fena mı?" Bizimki açar ağzını yumar gözünü; "Tövbe etmiştin. 'Bu yollardan vazgeçtim' diye yemin billâh etmiştin. İçerde yattığın seneleri unuttun galiba... Kes bu bahsi. Bir daha da ağzını ispirtoyla yıka. Ortak olduğuma pişman etme beni." Kumarı bile 'namusuyla' yapıyor. Bunu Hasan ve Necmi'nin geldiği gece daha iyi anlıyoruz. İbo'nun deyişiyle ikisi de 'ekmeklik keriz'. Barbutta hile yaptıkları halde kaybettikleri 4 bin için üste çıkmaya çalışırlar. Turgut "O gebe zarlar üstünüzde yoksa paranızı ödediğim gibi bu dükkânı kapatmayana yedi bayram yuh çeksinler" diyor. Bu ikisi sonradan 'ihbar edip polisin orayı basmasını sağlarlar'. "Zabıt tuttular. Bütün paraları, keriz edevatını aldılar. Dükkânı da mühürlediler" demişti Fikret Uçak.
Haliç, Cibali'deki Bakır Döküm Fabrikası'nda sanki bakır değil suç üretiliyor. Sahibi Kemal, Müdür Ziya, 'Uzman Denetçileri' Hasan ve Necmi, bakır imalinden çok silah-mermi kaçakçılığı ile ilgiliydiler. Turgut, arkadaşı ile hesap sormaya geldiğinde kavga çıkar. Özellikle Hasan hazırcevap biri. İbo'nun "Dükkân gitti, paralar gitti, itibarımız da gitti" diye yakınmasına "Var mıydı ki, develer" yanıtını veriyor. 'Kaçak çalışan kumarhanenin' nasıl bir 'itibar' sağladığını da anlayamadık.
Hastanelik olduğu kavga dövüşün yine de bir faydası var. Kahramanımız 'o hayata, o döneme' tövbe eder. Bu fabrika baskını nedeniyle az kalsın hapse girecekti. Kemal Bey, davacı olmadığı gibi Turgut'un 'gıyabında verilen hapis cezasının paraya çevrilebileceğini öğrenince para cezasını da ödemiş'. 11 bin lira. Müdürü Ziya Bey "Bambaşka bir insandır. Doğruluk ve namustan başka hiçbir şeye kıymet vermez" diye övgüler düzüyor. Şaziye Moral da ellerini açmış "Allah ne muradı varsa gönlüne göre versin. Var olsun" duaları etmekteydi. Bu kişinin 'silah ve mermi kaçakçısı' olduğunu bilemezdi tabii.
Fabrika ve antrepo sahibi Kemal Bey, Kont Ostrorog Yalısı'nda kızıyla kalıyor. Kâhya Süheyl Eğriboz. Turgut, teşekküre geldiğinde filmin bir sürpriziyle karşılaşıyoruz. Ayhan Işık'a ait '34 FU 473' plakalı 230 SL Mercedes de köşkün bahçesindeydi. [Fildişi renginde, üç ayrı (yarış, uzun yol, müzikli) klaksonlu, tavanı portatif ve iki kişilikmiş. Dönemin en pahalı arabası; 140 bin lira. İstanbul'da sigorta ettirecek şirket bulamadığından yakınıyordu sanatçı bir söyleşisinde].
Minnet borçlanmış, rahatı kaçmış. "Tanışmayız, etmeyiz. Bu zamanda kimseden fayda yokken senin insaniyetin..." 11 bin liralık borcunu bir ay içinde ödeyeceğini söylediğinde şaşırtıcı bir yanıt alır. 'Kumarla, haraçla kazanılmış paraya el sürmezmiş' Kemal Bey. "Gel benim yanımda çalış... Merak etme dolgun haftalık veririm. Çabucak ödersin." Turgut'un karşılığı, aynı zamanda filmin en çarpıcı sözleri; "Yoo! O da olmaz işte. Hak ettiğimden fazlası gene haram sayılır."
Hemen ertesi gün fabrikatörün antreposunda çalışmaya başlar. "Ne yapalım, borcumuz bitene kadar mort olmuş, yaşamıyor sayarız kendimizi." Kullandığı kamyonu "Beşikteki Miras/Urfa'dan İstanbul'a" (1968) filminden anımsıyoruz. Kapısında 'Kâmil' ve telefon numarası yazılı; '49 38 82'. Tepesinde de 'Maşallah'.
'İşçilik gibi bir şey yapması' ve 'gününü 5-10 kuruşa harmanlaması' meyhanedekilerin garibine gitmiş. Yaşar Şener ve Oktay Yavuz 'aynalı bir iş' önerirler. Köşk, Erenköy'deymiş. İçi saray eşyası dolu. Ayrıca 'her biri nah şöyle yumruk gibi mücevherler'. Turgut aralarına katılırsa 'şipşak soyacaklarmış'. "Hiç söylememiş olun... Alın voltanızı, zıvanamı patlatmayın" yanıtıyla ters yüz olurlar.
Köşke gittiği gün Ceyhan'ın yaş günü vardı. Konuklar "Happy birthday to you//Happy birthday dear Ceyhan//Happy birthday to you" şarkısı ile kutluyorlar genç kızı. "Haberli olaydım, kerimeye eli boş gelmezdim" diyen Turgut, davranışlarıyla iki farklı dünyayı çok iyi vurguluyor. Genç kız 'bu bahçede, bu evde güzel günleri' yaşamış. Babasının içyüzünü bilmediği günler. Yardımseverler baloları falan. Kısa sürede kahramanımızı çok sevmiş. Ne var ki birbirlerinin oldukları gecenin sabahında bir darbe de O'ndan gelir: "Bu işi babandan intikam almak için yaptım."
Dönemin toplumcu havası ister istemez etkilemiş Yeşilçam'ı. Antrepo'da Turgut'u ziyarete geldiğinde bunu yansıtan bir konuşma var. "Ne güzel yermiş burası. (Aslında sevdiğiyle beraber olduğu için güzel). İşçiler hep içerde mi çalışırlar. Şuraya ufak bir çardak yapmalı. Çalışanların dinlenebileceği bir oturma yeri. Bir de büfe." Çalışanları böylesine düşünmek ancak 60'lara özgü bir şey. On küsur yıl sonra "Artık sıra bizde" diye 'gülmeleri' bile çok görülecektir Onlara.
Nilüfer Koçyiğit, gazete okuduğu sahnedeki 'kol ağızları ve etek kenarları beyaz fırfırlı' giysiyi ablasından ödünç almış. Bunu 'Kader Böyle İstedi'de (1968) tekrar giyecektir. 'Gül Ağacı'ndaki (1967) son sahnede Hülya Koçyiğit'in üzerindeydi.
Turgut ve Nilhayat'ın ayrılmaları filmin çarpıcı sahnelerinden. Genç kadın Antrepo'ya gelmiş. Üç gecedir nerde olduğunu soruyor; "Çocuk değilim ben. Açıkça söyle. Aramıza kim girdi? Hangi şıllık... Borcun neyse verip götüreceğim seni." Turgut ise "Sen gel, anamın evinde oturalım. Kazancıma kanaat et" havalarındaydı. Oysa 'eski' sevgilisi en başa dönmek istemiyor; "Ben mi? Fukaralıkla büyüdüm. Yarı aç, yarı çıplak ziyan oldum senelerdir. Tekrar çile çekemem." Turgut'un, sonunda kendisine geleceğini düşünüyordu ama öyle olmaz. Şimdi Ceyhan var delikanlının kalbinde.
İbrahim'in iyi bir tarafını göremedik. Hapisten çıkınca kumarhane açmış. Ziya Bey'in 'silah ve mermi kaçakçılığı' için yaptığı teklifi gözü kapalı kabulleniyor. Turgut'u kavgada yalnız bırakıp 'karı gibi tüyüyor'. Düşmanlıkları Şaziye Moral'ı kaçırmasına dek varır.
Ağzında her zaman bir puro. Ama ölümü tütünden değil sırtına gelen iki kurşunla. Filmin başında yüzü görünmeyen kişiyle (Ziya Bey) konuşurken "ZiZi sayesinde az para kazanmadım. Kendisine hürmetim sonsuzdur" diyor. Demek daha ne marifetleri olmuş da haberimiz yok. Yeni 'bir keriz yeri' daha açtığında Turgut'a söyledikleri okkalı bir yumruk yemesine neden olur; "Ortaklığımız bakidir. Yalnız bu defa ben iki pay alırım. Sana da bir pay düşer... El kapısında kemik beklemekten daha iyidir, ha." Usturaya vurulmuş pırıl pırıl kafasıyla Altan Günbay çok başarılı.
Şaziye Moral'ın canlandırdığı 'anne' başlı başına bir film konusu. "Merak etme anacığım. Bir şey olmaz bana evvel Allah" diyen oğlundan farklı düşünüyor; "Baban da öyle söylerdi, dayın da. Biri mapusta öldü. Öbürünü de sokağa seriverdiler. Tam seni yaramın üstüne bastıracağımı sanırken..." Olaylar, yaşlı kadının kaçırılıp sol koluna bir kurşun yemesi ile sonuçlanıyor.
Emniyet Müdürü-Talat Gözbak her sahnedeki beyaz çoraplarıyla göz kamaştırıcı. 1966'da soyadıyla bir film şirketi kurmuş (adres, Sakızağacı Caddesi, Beyoğlu) ve ilk filmi 'Hayat Kasırgaları'nı çevirmişti. Başrol O'nun. Yapımcılık, yönetmenlik ve senaryo yazarlığı da. Bunla ilgili bir anısı var. Ocak, 1969'da 'Hayat Kasırgaları'nın gösterime karşılık olan 6 bin liralık borcunu ödemediği için İstanbul 13. İcra Memurluğu'nun takibine uğramış. Bu da filmin, senaryoda yer almayan bir 'kasırgası' olsa gerek.
Kumarhanenin diğer elemanları T. Fikret Uçak, Orhan Çoban ve (1968 Ses finalisti) Doğan Özinan. Oktay Yavuz'a hem kumarhane hem de meyhanede rastlıyoruz.
Mümtaz Ener, 50'li yıllarda İstanbul Radyosu'ndaki Radyo Tiyatrosu'nda (1952'ye kadar adı 'Radyofonik Temsil'di) görev almış. 'İstanbul Turistik Bürosu' (Yazan Salih Kemali Söylemezoğlu); 'Güzel Değirmenci Kız' (Adli Moran); '(La) Habanera' (Yazan Raoul Laparra) (Türkçesi Ekrem Reşit Rey); 'Olan Oldu' (Ekrem Reşit Rey); 'Kelepir' (Tristan Bernard) (Türkçesi Ekrem Reşit Rey); 'Denizlerde Başladı' (İsmet Bozdağ); 'Hayal ve Hakikat' (Rose Andre Fouger) (Türkçesi Seniha Bedri Göknil). Bir 'Radyo Tiyatrosu' da kendisi yazmış; 'Kurttaşı'. Yayınlanma tarihi, 18 Kasım 1954, Perşembe. Saat 21.30.
Filmde 7 'soundtrack'tan melodiler var.
'From Russia with Love'daki (1963) (John Barry) 'James Bond with Bongos' 7 sahnede (1.10'dan itibaren) (Filmin başında İbrahim, yüzü görünmeyen kişi ile konuşurken; Cemil Gözükara-Behçet Nacar ve Turgut sandıkları kamyonete taşırken; Mahkeme sırasında; Turgut hapisten kaçarken; Antrepoya geldiğinde; İbrahim, Ziya Bey'e "Bu işi olmuş bitmiş say" derken).
'Kokkina Fanaria'daki (1963) (Stavros Xarhakos) 'Orgh-Orxhstriko-Orgi' İki sahnede (0.36'dan itibaren) (Turgut annesini ziyarete geldiğinde ve annesi hastaneye geldiğinde).
'Goldfinger'daki (1964) (John Barry) 'Gassing the Gangsters' (0.40'dan itibaren) Necmi ve Hasan kumarhanede olay çıkardıklarında. 'Dawn Rain on Fort Knox' Üç sahnede [Turgut, Necmi ve Süheyl Eğriboz'u döverken; (2.40'tan itibaren) İbrahim'le Bakır Döküm'e geldiklerinde; (3.21'den itibaren) Hapishanede Lütfü ile konuşurken]. 'The Arrival of the Bomb and Count Down' (2.45'ten itibaren) 2 sahnede (El Asım "Malları bana verip sonra yolu açacaksın" dediğinde ve Turgut sol omzundan yaralandığında).
'The Spy Who Came in from the Cold' (1965) (Sol Kaplan) 3 sahnede (Ceyhan "Nasıl yaptı, niçin yaptı aklım almıyor" derken; Babası ile yardımseverler balosu için konuşurken; Süheyl Eğriboz, Turgut'a ateş ederken).
'Our Man Flint'teki (1966) (Jerry Goldsmith) 'Take Some Risks, Mr. Flint?' İki sahnede (Fikret Uçak kumarhanenin basıldığı haberini getirdiğinde; Turgut ve Nilhayat, Antrepo'da konuşurken).
'Arabesque'deki (1966) (Henry Mancini) 'Aquarium Scene' 5 sahnede (Mahkemede; Hapisten kaçarken; Turgut evi ararken; Ceyhan, yarasını temizlerken; Necmi-Hasan Ceylan ve Süheyl Eğriboz Rum İskelesi'nde beklerken).
'You Only Live Twice'daki (1967) (John Barry) 'A Drop in the Ocean' İbrahim, Turgut'u bırakıp kaçarken. 'James Bond-Astronaut?' İki sahnede (Süheyl Eğriboz "Kemal Bey'le Ziya kaçtılar" derken; Kemal ve Ziya beyler fabrikaya gelirken).
Diğer melodiler.
'Dragnet' (1951) (Walter Schuman) Jenerikte.
Franck Poucel'in "Je L'aime" albümündeki (1967) 'En Bandouliére' (1966) (Salvatore Adamo) 5 sahnede (Ceyhan, Antrepo'da Turgut'la konuşurken; Yazlık Köşk'te; Turgut, hastanedeki Ceyhan'a geldiğinde; "Hakkını helal et" deyip ayrılırken; Filmin sonunda). 'Here, There and Everywhere' (1966) (Lennon/McCartney) Ceyhan "İlerde bir ev var. Orda yaranı iyi ederiz" derken.
Moe Koffman Quartet'den "Swingin' Shepherd Blues" (1958) (Moe Koffman) Striptiz sırasında.
Rüştü Ağa'nın sevimli meyhanesinde 'Aptal Havası-Aptaliko Zeibekiko' Zeybek Oyun Havası duyuluyor.
Nilhayat'tan Sevim Tuna'nın sesiyle 'Bağdat Yolu'nu (Cevat Ultanır) dinliyoruz. Bu sırada gazino patronu "Yengemizin de maşallahı var. Yıldız artist olarak bir tane O. Yevmiyesini 400 liraya çıkardım... Demek istediğim müşteri çok tutuyor. Ahlaken de bir tanedir, neme lazım" diye yağ çekiyordu Turgut'a. (Aldığı yanıt; "Bana ne!") Fırsatını bulunca da "Hayırlı eğlenceler Abiciğim. Rahatsız etmeyeyim" diyerek 'tüyer' oradan.
Turgut'u Abdurrahman Palay; Ceyhan'ı Jeyan Mahfi Ayral; Kemal'i Mümtaz Ener; Turgut'un annesini Şaziye Moral; Stavro'yu Zafer Önen; Nilhayat'ı Nevin Akkaya; Ziya Akmen'i Esen Günay; Hasan-Ali Seyhan ve Oktay Yavuz'u Erdoğan Esenboğa; Yaşar Şener ve "İşçi değil uzman denetçileridir" diyen ilk bekçiyi Cahit Irgat; Talat Gözbak'ı Doğan Bavli; İbrahim'i Ayton Sert; Mustafa adlı ikinci bekçi ve Meyhaneci Rüştü Ağa'yı Fikri Çöze; Hemşireyi Sacide Toroğlu seslendirmiş.
Reşit'in kır kahvesi; Polis rolünde gördüğümüz 'Zehirli Hayat'ın (1967) bekçisi Mürteza Yanık; Emniyet Müdürü-Talat Gözbak; Rüştü Ağa'nın meyhanesi; Haliç Antrepo ve Cayhan'ın yapmak istediği 'çardak'; Kendisi hariç iki kişiyi seslendiren Cahit Irgat; Muhteşem yüz ifadesi ile Lütfü-Enver Dönmez; El Asım-Fadıl Garan ve adamı Arap Celal; Cemil Gözükara-Behçet Nacar çok güzeldi.
Filmin 'D yeşilçam'daki gösteriminde 'Striptiz sahnesi' ve 'Kancık köpekler'; 'Kahpelik; İtoğluitlik'; 'Şıllık'; 'Kaltak'; 'Köpek' gibi sözcükler sansürlenmiş. Biraz daha gayret etseler geriye sadece jenerik kalacakmış.
'Kokkina Fanaria' albümündeki (1963) 'Orgi' (Stavros Xarhakos). Hastanenin önündeki parkeli yol. Oflaya poflaya Hariciye Servisi'ne geliyor. Oğluna 'bir gün önce yaptığı' kurabiye ve kolonya getirmiş. Filmin başındaki yakınmalarına burada devam eder: "Buldun mu belanı! Ana sözü dinlemez misin... Ne kadar kanım varsa gözyaşı olup aktı. Ağlayamıyorum artık... Bir kere gülmedim şu dünyada. Bir kere yaşamadım. Sanki Allah bana kardeşi, kocayı, evladı yanayım diye vermiş. Niçin, söyler misin niçin?" Turgut'un bir öpücüğü ile neşesi yerine geliverir.