"İsmi Handan olsun. Belli olmaz, belki günün birinde Nalân'ın ağlattığını Handan güldürür." Kızı için 'güzel bir isim bulmasını isteyen' Nalân'a söylüyor bunları. Romanın özünü oluşturan bu konuşmanın filmde hiçbir anlamı yok. Senaryo, Kenan-Handan evliliğine cesaret edememiş.
21 Mayıs 2013

"İsmi Handan olsun. Belli olmaz, belki günün birinde Nalân'ın ağlattığını Handan güldürür." Kızı için 'güzel bir isim bulmasını isteyen' Nalân'a söylüyor bunları. Romanın özünü oluşturan bu konuşmanın filmde hiçbir anlamı yok. Senaryo, Kenan-Handan evliliğine cesaret edememiş.

 

Aynı adlı romanın (1936) (Kerime Nadir) (20. basım-1971) (İnkılâp ve AKA Kitabevleri) ikinci ve renkli çevrimi. İlki 1953'teydi.

1965, Ekim sonu ve Kasım başında çevrilen film, bir yıl sonra 31 Ekim 1966, Pazartesi günü (Beyoğlu) Lale, (Beyoğlu) Levent, (Çemberlitaş) Şafak, (Kadıköy) Atlantik, (Kadıköy) Özen sinemalarında gösterime girmiş. Jenerikte önce 'yardımlarından dolayı Deniz Kuvvetleri'ne (Heybeliada Eğitim Kumandanı Tuğamiral Şemsi Taran'ın soyadı 'Tarın' olmuş)' teşekkür ediliyor. Şimdilerde çevrilse Kenan, büyük olasılıkla, 1953'teki ilk çevrimde olduğu gibi 'hariciyeci' veya başka bir meslekten olurdu. Ayrıca 'Eastmancolor' ile çekildiği ve banyosunun İngiltere, J. Arthur Rank Stüdyosu'nda yapıldığı özellikle belirtilmiş. Geç vizyona girmesinin nedeni belki budur.x

Film için önce Türkan Şoray ve Cüneyt Arkın düşünülmüş. Ancak 'ince hastalık çeken' Nalân ve 'romantik' Kenan için uygun bulunmamışlar. Hülya Koçyiğit'in müthiş başarısını, Altan Demirkol'a söyledikleri açıklıyor olabilir; "O sıralar gerçekten hastaydım. Böyle oluşumun rolüme büyük bir etkisi ve yarayışı oldu. Benimseyerek ve duygulanarak oynadığım bu film olmuştur." Hıçkırık, sanatçının ilk renkli filmi. Normal siyah beyaz çalışmalara göre en az üç katı yorucu ve çileliymiş. Cildi öylesine güzel ki Orhan Aksoy ve İlhan Arakon fazla bir makyaja gerek görmemişler. Ediz Hun ise Avrupa'dan 'pat' denilen yağlı pudra getirtmiş.

Hasan Pulur, 15 Nisan 1967, Cumartesi günkü 'Olaylar ve İnsanlar' köşesinde hoş bir şey anlatıyor. Karabük, Kayabaşı üçüncü sınıf öğretmeni Belkıs Turan, Hayat Bilgisi dersinde elektriği anlatıyormuş. Öğrencilere Edison'u bilip bilmediklerini sormuş. Aldığı yanıt; "Biliyoruz! 'Hıçkırık' filmini gördük!" Edison'u Ediz Hun anlamış öğrencileri.

Sanatçının '06 DH 238' plakalı, 66 model mavi 'Chevrolet- Corvair 700' arabasının da rolü var filmde. (Sonraki aylarda plakası, sahibinin ad ve soyadına uygun olarak '34 EH 029' olacaktır). Yeni evliler bunla köşkten ayrılıyorlar. Dolayısı ile Kartal Tibet, hem sevgilisini hem de arabasını alır Ediz Hun'un!   

Kitapta, Nalân'ın 'inleyen' anlamına geldiği belirtiliyor (sf. 45). Handan'ın 'güleç, sevinçli' demek olduğunu bulmak ise seyirci ve okura bırakılmış.

Kenan'ın annesinin öldüğü sahnede bir komşu kadın Yasin-i Şerif okuyor. 'Çocuk yüreğine inen bu ilk acı darbe' aynı zamanda talihsizliğinin başlangıcı. Birkaç ay sonra 'yepyeni bir felaketin habercisi birden bire kapısını çalar'; Üvey anne! Önce tavan arasındaki odaya gönderilir. Sonrası 'azar, dayak, tekme'.z

Üvey annenin adı sadece ilk çevrimde var; Leyla. Çocuğu sevmemiş. Safi Bey'e "Her şeyi açık açık konuşarak ilerdeki anlaşmazlıklara meydan vermek istemiyorum" diyor. 'Meydan vermek istemiyorum' yerine 'engel olmak istiyorum' dese daha mı doğru bir cümle olurdu. Kenan'ın öz babası Ziya Bey, Haydar Karaer'e benziyor. Bir resimde birkaç saniye görünüyor. Sanat hayatındaki en kısa ve kolay çalışması bu olmalı. 1953'te resimdeki baba ise 'Eşref Kolçak' benzeri.

Kahramanımızı evlat edinen Azmi Bey, ilkokul müfettişi. Kitap biraz farklı. Muhip Azmi Bey müfettiş değil 'müfettişin bir arkadaşı'. Babıâli'de önemli bir görevi varmış. Sivas'a bir toprak meselesi için gelmiş. Hem roman hem de filmde İstanbul'a vapurla gidiyorlar. Yalova neyse de Sivas'ta vapur olması ilginç.

Kitapta köşk Çamlıca'da. Çekimler, Beylerbeyi, Kalkavanların yalısında yapılmış.    

İlk karşılaştıklarında Nalân "Her zaman bir kardeşim olsun isterdim... Kimsesizliğini unutacaksın yanımda" demişti. Gerçekten de Kenan sonradan ne Yalova'yı ne de oradakileri anımsıyor.

Genç kız piyano ve tambur; Delikanlı keman, piyano, tambur çalıyormuş. Ama bu becerilerini filmde göremiyoruz.

İlhami'nin anne ve babası kız istemeye gelmişler. Görebildiğimiz kadarı ile (arkadan ve 3 saniye) baba Mehmet Büyükgüngör. Düğünde, nedense, ikisi de yok.

Nalân, kızına yazdığı mektupta "Ben çok talihsiz bir kadınım yavrum. Gönlümün arzularından ziyade bağlı olduğum hüküm ve nizamların çerçevesinde yaşadım" diyor. Oysa ne ailesinden ne de etraftan bir baskı var. Aksine 'gönlünün arzuları çerçevesinde yaşıyor' gibiydi. Söyledikleri, asıl, Kenan'ın annesi için geçerli. Kocası ölmüş. 4 aylık bir çocuktan başka kimsesi yok. Ne yapsın, 'mecburen' Safi Bey ile evlenmiş zavallı.xxxxx

Kahramanımız 'bütün barları dolaşıyor'. Masasına oturan bar kadınını "Senin farkında bile değilim" diye tersliyor. Nalân böyle kadınlar için "Boyalı saçlı, satılık" diye laf edince ise korumacı kesilir; "Onlara dil uzatmaya hakkın yok. Çünkü bütün adiliklerine rağmen kalpleri var. Sevmesini ve hissetmesini biliyorlar." Aynı konuşmada "O kadınları okşadığın ellerini sürme bana" demişti Nalân. Böylesine kıskanç. Ama delikanlının aşkını anlamazdan gelip başkası ile evlenebilmiş.

Her iki Yeşilçam çevriminde Kenan'ı konuşan Hayri Esen. Kemal Ergüvenç de 1953'de Kudsi Dede'yi, 1965'de Azmi Bey'i seslendirmiş.

'Kaizer-Walzer' (Emperor Waltz) (1889) (Johann Strauss II). İki çevrimin diğer bir ortak özelliği de bu melodi. 53'te 'Fransızca hocasının kızının düğünündeki' dans bununlaydı.

65'te pavyondan dönerken Kenan'ın ıslığında aynı vals var. İlk çevrimde Feridun Çölgeçen ile dans ederken bayılıyor Nalân.

Filmdeki ufak bir hata; Kenan'ın İskenderun'dan yazdığı mektubun zarfı İstanbul'a gelince başka bir şekil almış.

Romandaki bir hata; Nalân'ın 'kardeşine' yazdığı mektup 16 Ocak 1910 tarihli. O günlerde Kenan 22 yaşındaymış (sf. 116-120). Buna göre 1888 doğumlu oluyor. 161. sayfada ise 1923'te 32 yaşında olduğu yazılı. Bu duruma göre de 1891 doğumlu.

İskenderun'dayken "...Eskiden içkiden nefret ederdim. Şimdi ara sıra içiyorum" diyor. Oysa daha birkaç sahne önce bir bardaydı. Elinde kadeh masasında da Vat 69 viski. 

Doktor, Nalân'ın ilk krizi için "Dün terli terli iki tabak dondurma yemiş" demişti. Romanda bunu ('yedi' şeklinde) söyleyen babaanne (sf. 46). Yine İlhami'ye göre "Seven bir erkek sevilip sevilmediğini bilir". [Kitapta (sf.49); "Seven adam sevildiğini de bilir sevilmediğini de"]. Bunun bir benzerini Samanyolu'ndaki Zülâl'den duyuyoruz; "Yeryüzünde sevildiğini bilmeyen hiçbir kadın yoktur."

Kenan'ın, Nalân için söyledikleri popüler bir şarkıyı çağrıştırdı; "Evliydi, mesuttu ve bir çocuğu vardı."

Filmde kullanılan melodiler.

'Bülbül Yuvası' (Metin Bükey) 7 sahnede (Jeneriğin sonunda; İlk karşılaştıklarında Kenan "Beni ben sizi sevdim bile" derken; Nalân'ın başka erkekle evliliği hakkında konuşurlarken; 'Bir müddet köşkte kalacaklarını' söylerken; Kenan "Aniden susuverecek, bir daha kımıldamayacak sanıyordum" derken; Genç kız "İnan Kenan, bunu bir çocuk düşkünlüğü sanıyordum" derken; "Yaramaz bir çocuksun sen. Hem kendine hem de bana zulmediyorsun" derken). Bu melodi Ülkü Aker'in yazdığı sözlerle 'Bülbül Yuvası' (1970) filminin fon müziği olacaktır.

'Menekşelendi Sular' (Sadettin Kaynak) (Giriş sazı) Baştaki Yalova sahnesinde.

'Nihavent Longa' (Kemani Kevser Hanım) Azmi Bey ve Kenan köşke geldiklerinde.q

'Dil Seni Sevmeyeni Sevmede Lezzet mi Olur' (Civan Ağa / Mehmet Sâdi Bey) (Giriş sazı) İki sahnede (Nalân'la el ele Kudsi Dede'ye giderlerken; Salacak kıyılarında dolaşırlarken).

'Nihavent Makamında Ney Taksimi' Kudsi Dede ile karşılaştığımızda.

'Monastiraki-Tetragono' albümündeki (1964) 'Pandroson' (Stavros Xarhakos) Çocuk Kenan "Zarfın içinden çıkan resim annemin resmiydi. Kucağındaki ufak çocuk da bendim. Fakat yanımızda duran bahriye subayı kimdi" derken.

'Goldfinger'daki (1963) (John Barry) 'Teasing the Korean' 5 sahnede (Doktor İlhami'ye "Nalân'ın nesi var? Niçin böyle en ufak bir sebeple hastalanıyor" derken; Genç kıza "Doğru, senin nazarında daima bir çocuk olarak kaldım" derken; Gazino dönüşü "İnsan hislerinin esir olmamalı" derken; "Yalvarırım beni anlamaya çalış. Seninle vedalaşmak ölüm kadar acı sevgilim" derken; Baygın Nalân'ı köşke getirdiğinde). 'Gassing the Gangsters' Evlenen Nalân ve İlhami evden giderlerken. "Alpine Drive-Auric's Factory" 5 sahnede (Nalân "Bu sevda Hâlâ geçmedi mi Kenan" derken; İlhami, Kenan'ın mektubunu okurken; "Dünyanın en aşağılık kadınısın" derken; Handan'ı götürürken; Kenan "İlk gördüğüm andan beri sevdim O'nu" derken). 'Death of Goldfinger' Kenan, genç kızın kanlı dudaklarını öperken.

'From Russia With Love'daki (1963) (John Barry) 'James Bond With Bongos' Nalân'ın tokatladığı Kenan okula giderken. 'Gypsy Camp' Ertesi gün İskenderun'a gidecek olan Kenan mektup yazarken.

'Zorba'daki (1964) (Mikis Theodorakis) 'Life Goes On' Üç sahnede (Nalân "Bu ne ciddiyet küçükbey? Hasta mısın yoksa" derken; Kız isteme sahnesinde; Nalân "Kızımı büyüdüğü zaman sana veririm" derken).

'Melancolie' (1964/65) (Conny Fuchsberger / Mario Cenci) Nalân ve Kenan dans ederken. [Peppino di Capri bu şarkıyı Türkçe sözlerle söylemişti. 'Melankoli Ne Güzelsin' (1968) (Sezen Cumhur Önal); "Melankoli ne güzelsin//Rüzgârda, yağmurda gel bana//Dinle aşkım bu şarkıda//İstanbul'da kal, Boğaz'da//**//Söyle sevgilim, bitsin bu özlemim//Hep sonbaharda yağmurla dön bana//Hayır ağlama, sakın bana bakma//Unut bunları eski şarkıları//**//Melankoli ne güzelsin//Eylülde yapraklar düşer//Rüzgâr eser yazdan kalan//Aşkım biter, gider//**//Günlerce bekler yolunu hep gözler//Gelmezsen eğer bu şarkım biter//Melankoli ne güzelsin].

'Hüseyni Makamında Ut Taksimi' İki sahnede (Hüsetin Kutman "Babası Ziya Bey subaydı" diye anlatırken ve Nalân "Git ama bundan sonra da beni ölmüş bil" derken). 

Fausto Papetti'nin '5a Raccolta' (1964) albümündeki 'Notturno' (Fallabrino) Gazinodaki konsomatris "Yalnızlık kötü şey, değil mi" derken.

'Rast Methal' (Refik Fersan) İskenderun'a gitmek üzere köşkten ayrılırken.       

'Saba Makamında Ney Taksimi' Nalân kızına mektup yazarken.

'Makber' (Mehmet Baha Pars / Abdülhak Hamit Tarhan) Film, Emel Sayın'ın sesinden dinlediğimiz Rast şarkı ile bitiyor.

Hülya Koçyiğit buradaki bazı giysileri başka filmlerde de kullanmış. Salıncakta sallanırkenki elbiseyi 'Kadın İsterse'de (1965) Ahmet Kostarika'nın lokantasında yemek yerken; Kenan'ı İskenderun'a yolcu ettiği sıradaki gömleği 'Bitmeyen Çile'de (1966) otel lokantasında ve 'Utanç Kapıları'nda (1967) son randevuevi sahnesinde; Kenan'a "Asıl benim sana bir sürprizim var" dediği sahnedeki giysiyi 'Ölmek mi Yaşamak mı'da (1966) oto tamirhanelerini dolaşırken; Kenan'ı geç saatlere kadar beklerkenki geceliği ''Posta Güvercini'nde (1965) İskender-Yusuf Sezgin'e maden suyu getirdiğinde ve 'Bitmeyen Çile'de (1966) Zehra Hanım-Mahmure Handan ile çocuğunun para durumunu konuşurken giyiyordu. 

Nalân'ı Jeyan Mahfi Ayral; Kenan'ı Hayri Esen; İlhami'yi Toron Karacaoğlu; Safi'yi Agâh Hün; Üvey anneyi Altan Karındaş; Er Mehmet'i Pekcan Koşar; Hüseyin Kutman'ı Erdoğan Esenboğa seslendirmiş.

Kenan'ın çocukluğunu geçirdiği Yalova; Azmi Bey-Hulusi Kentmen; Doktor-Zeki Sezer; Er Mehmet rolündeki (filmin yapım sorumlusu da olan) Semih Sezerli; Çift renkli pabuçlarıyla Nuri Altınok; Dadı-Mahmure Handan; Kutsi Baba-Selahi İçsel; İlkokul Öğretmeni/Müdürü-Hüseyin Kutman; Çocuk Nalân ve Kenan-Reyhan Tuğsavul ve Nazif Kündem; Handan-Ülkü Akbaba; Üvey anne-Altan Karındaş; Filmin sonunda güneşin kıpkırmızı batışı çok güzeldi.

İlk çevrimden bir alıntı; "O günlerin, o bir hiç kadar kısa saadet günlerimin her anı hatırımdadır. Bilmem ki şu kısa, ıstırap, lekeler dolu hayatlar o birkaç tatlı an da olmasa yâd edecek ne kalacak."

'Hıçkırık', Robert Anderson'un "Death ends a life but, it does not end a relationship..." diye başlayan bir sözünü (1969) anımsattı. "Ölüm bir yaşantıya son verir ama bir ilişkiyi sonlandırmaz. Bu ilişki, geride kalanın zihninde belki hiçbir zaman ulaşamayacağı bir çözüm arar durur." Erich Segal bunu Oliver's Story'de (1977) kullanmış.

 

Kenan; "Ne istiyor bu doktor senden?"

Nalân; "Hiç!"

Kenan; "Nasıl hiç? Elini öpüyordu, gördüm."

Nalân; "Elimi öpmesine neden bu kadar sıkıldın? Yoksa, yoksa bana sevdalandın mı?"

Kenan; "..."

 

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)