Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Kore'de terfi eden Türk subayları." Dr. Kemal Süha'nın muayenehanesi. Bir hastanın okuduğu 18 Nisan 1953, Cumartesi günkü Milliyet'in 'Son Haberler' sayfasında bunlar yazılı. Şimdikilerde ise 'tutuklandıkları için terfi edemeyenler' var. Nerden nereye.
Aynı adlı romanın (1939) (Oğuz Özdeş) (Onuncu basım-Ocak, 1981-Tekin Yayınevi) siyah beyaz Yeşilçam çevrimi. Aylar süren bir hazırlık döneminden sonra çekimlere Mart (1953) ayında başlanmış. Bitimi Haziran ayında. 14 Ekim 1954, Perşembe günü Taksim Sineması'nda gösterime girmiş. Milliyet'in dördüncü sayfasında "Bugün matinelerden itibaren uzun süreden beri merakla beklenen film" ilanı vardı. 'Aşk Istıraptır'ı merakla bekleyenler için 'ıstıraplı'(!) bir süreç.
'Gayet hissi ve heyecanlı bir mevzu taşımaktaymış'. O zamana kadar 'caz yıldızı olarak tanınan ve sevilen' Ayten Alpman'ın 'sinema âlemine intisap etmesi' bu filmle. İlginç bir şekilde film icabı nişanlandığı gece 'kendisi gibi caz yıldızı olan' İlhan Gencer ile nişanlanmış. Birkaç hafta sonra da evlenmişler. Muzaffer Tema da 'Aşk Istıraptır'daki rolü için "En severek ve isteyerek oynadığım rol" demekteymiş. "Turhan Ün, filmde ikinci jön rolünü yapmaktadır" diye yazıyor gazeteler.
Erman Film'in sonraki yapımı olan 'Hıçkırık' için Muzaffer Tema ve Ayten Alpman düşünülüyordu (14 Nisan 1953-Radyonun Sesi). Ancak Nedret (Arıburnu) Güvenç'i göreceğiz başrolde.
Jenerikte Memduh Ün'ün adı 'Turhan'; Aliye Çakır'ın soyadı 'Çakar' olmuş. Ayrıca 'Keman Soloları Sadi Işılay' diye yazılı. Oysa filmdeki 3 Klasik Türk Musikisi eserinin üçü de 'klarnet' sololu. Sanatçı büyük olasılıkla Şükrü Tunar.
Montajı yapan Orhan Atadeniz, Nermin gibi, intihar girişiminde bulunmuş. 08 Temmuz 1953 tarihli gazetelerde 'Levent, Lale Sokak 3 numaralı evde ölü bulunduğu' yazılı. 'Zabıta ve müddeiumumî, 16 yaşında bir kızla nişanlanmak istediğini fakat aralarındaki yaş farkını ('rahmetli', o sırada 33 yaşında) nazarı dikkate alan kızın ailesinin böyle bir izdivaca rıza göstermediğini tespit etmiş'. Sonrasında 'gece geç vakte kadar içki içmiş ve havagazı musluğunu açarak zehirlenmiş'. Haberin sonunda 'tahkikata ehemmiyetle devam edildiği' belirtiliyor. Bir başka görüş 'sarhoş olduğu o gece kahve pişirmek istediği ve havagazını açık unuttuğu' şeklinde. Ümit Deniz de intihar ettiği görüşünde. 18 Temmuz 1953, Cumartesi günkü yazısında intihar nedenini de 'işsizlik' olarak açıklıyor. Jenerikte 'Montaj: Orhan Atadeniz' yazılı. İntihar ettiği tarihte filmin montajı bitmiş olmalı. Bu durumda gösterime sokmak için neden bir buçuk yıl beklendiği anlaşılmıyor.
Filmin adı TRT1'deki gösterimlerde 'Aşk Izdıraptır' olmuş.
Adapazarı. Tren garı. Kimsesiz kalan Nermin amcasının yanına gelmiş. Kendisini karşılayan delikanlıya "Amcazadem olacaksınız. Galiba isminiz Kemal'di" diyor. Bu konuşma 'amca çocukları' olduklarını anlamamız için yeterli bulunmamış olacak ki birkaç saniye sonra Kemal'e "Babam, yani amcanız çok iyi bir insandır" dedirtilmiş.
Cemil Bey sert, acımasız, çatık kaşlı. Prensip sahibi. Akşam yemekleri tam sekizde. En önem verdiği şey 'aile şerefi ve ismi'. Film boyunca güldüğünü görmedik. Evi 'bir tebessümün bile uğramadığı mezar gibi bir yer'. Hep 'grantuvalet'. Kızdığı zaman bastonla vurmaya kalkıyor. 'Lügatinde' af sözcüğü yer almıyor. Nermin'in babasıyla, ne olduğunu öğrenemeyeceğimiz bir anlaşmazlık nedeniyle 15 yıldır görüşmemişler. Genç kızı da sevememiş. Oğluyla nişanlanmasını hiç istemiyordu. "Babasına çekmiş. Aynı hilekâr bakışlar, O'nun ikiyüzlü küstah halleri" diyor. Kemal'in isyan ettiği gün kalp krizi ile yaşamını yitirecektir.
Karısını ezip geçmiş. Bir bakışıla susup kalıyor zavallı kadın. Baskı öyle fazla ki 'zaman zaman sinir buhranları tutar'.
Kitaptaki Cemil Tahir Bey çok farklı. Kardeşiyle arasında bir sorun yok. Hep yardımcı, hep affedici. Karşı çıkmak şöyle dursun, oğluna Nermin'le nişanlanmasını kendisi söylüyor. Kemal'i terk ettiğinde bile kızmıyor genç kıza. Haluk'un bir arkadaşına iş konusunda yardımcı olur.
Kemal (romanda 'Kemal Süha') tıbbiye son sınıf öğrencisi. Nermin'i çok sevmiş. Arkadaşlarından Şükran "Kemal iyi çocuktur. Gerçi biraz kadına, safahata düşkündür ama kusursuz insan olmaz" demişti. Filmde böyle bir şey göremedik. Gazinoya bir kez, o da arkadaşı Sadettin Erbil'in ısrarı ile gidiyor. Çevrenin ne dediğine önem veren biri. "Etrafı düşün biraz. İnan bana bu formalitelerden ben de nefret ediyorum ama elden ne gelir. Cemiyetin nizamı böyle kurulmuş" demişti nişanlısına. Terk edildiğinde bile öfkeli, kinci değil. Filmin sonunda kendini suçlayacaktır; "O'nun için iyi bir dosttan başka bir şey olamayacağımı anlamalıydım."
Nermin çok güzel bir genç kız. 'Koyu kumral, lüle lüle saçlar. Kestane renkli gözler, pembe yanaklar'. Müzik ve özgürlüğüne (romanda 'seyahat ve avcılığa') düşkün. Adapazarı'ndaki ilk gecesinde dans ediyor ve 'amcaoğlu' ile öpüşüyor (iki kez). Üstelik "Ne yaptınız Kemal Bey" diyerek. Nişanlısını sevememiş. Daha yüzük taktıkları gece "Boşlukta yüzer gibiyim. Bunalıyorum Kemal" demişti. Delikanlının "O kadar mesudum ki. Ya sen" sorusuna "Bilmiyorum, hiçbir şey bilmiyorum" karşılığını veriyor. Keşke bu işin yürümeyeceğini o zaman anlasalardı. Haluk'a hissettikleri bambaşka; "Seni ilk gördüğümde 'işte hayatımın erkeği' demiştim. Ölesiye seveceğim, uğrunda ölebileceğim tek adam. Beni al, götür istediğin yere. Kaderin kaderimiz, alın yazın alın yazımız olsun. Ölüm bile bizi ayıramasın." Odasında nişanlısının resmi var. Ama ona bakarken Haluk'u görüyor. Kaçıp gider delikanlı ile. [Geride bıraktığı kitap; 'Allahaısmarladık' (Esat Mahmut Karakurt)]. Çocukları olur; Doğan. Partiler, kürkler, kolyeler. 'Altı mesut sene'. Kocasının tutuklanmasıyla düşüş başlar. Daha küçük bir yere taşınması; Küçük ilanlarda iş araması; Tacizler; Oğlunun ölümü; Gazinoda işçilik; 'Yanak alan' müşteriler; İntihar girişimi; Ameliyat masasında ölümü.
Roman Nermin'in babasının vefatı ile başlıyor. Annesi Müzeyyen Hanım başka birisine kaçmış. Birkaç yıl önce ölen kardeşi Demir de meğer bu adamdanmış. Müzeyyen Hanım (aşığını bir trafik kazasında kaybedince) geri gelir. Dört sene sonra annesi kalp krizinden ölünce Bursa'daki amcasının yanında yaşamaya başlar Nermin. Haluk'la karşılaşması Kemal'le nişanlanmasından bir hafta sonraki baloda. Beraber kaçarlar. Oğulları Doğan ailenin neşesi. Kocasının tutuklanması güzel günleri bitirir. Yıllar önce aile kavgasına engel olmak isterken kız kardeşi Türkan'ın ölümüne neden olmuş. Kayınbiraderi Necdet de bunca sene sonra şikâyette bulunmuş. 5 yıl ceza ile İmralı'ya gönderilir. Ve Nermin'in düşüşü başlar. Hamileydi. Doğan, otomobil çarpması ile ölür. Yeni çocukları Haluk da besinsizlikten. Küçük bir şehirde hizmetçilik; Haksız olarak hırsızlıkla 'itham edilmesi'; Evin beyinin tacizi; Başka bir yerde hizmetçilik; Haluk'un intiharı ve beklenen son gelir. Veremden ölüm. Son sığındığı ev Kemal Süha'nındı.
Filmde Haluk'un mesleği belli değil. Kitaptaki "İpek Fabrikası'nda muhasip". "Seni mesut edemezsem ölürüm" demişti genç kıza. Filmin sonunda ölen Nermin olur. Çelişkili görünüyor ama değil. Çünkü karısı, her şartta, mesuttu. Yeter ki O'nunla olsun.
'Aşk Istıraptır', Oğuz Özdeş'in 'ilk kalem tecrübesi ve edebi çocukluğunun ilk ürünü'. 17 yaşındaymış yazdığında. 'İrs nazariyesi ve göreneğe değer vermemiş' kitapta. 'Kocasına ihanet etmiş bir annenin, eşine (her türlü mihnetler içinde dahi) bağlı kalan kızını kahraman olarak seçmiş'. Kin ve intikam da yok. Nermin, 'ömrü sönerken', bir zamanlar 'yüzüstü bırakıp yanından savuştuğu nişanlısının sevgi ve himayesini görür'. M. Turhan Tan'a göre bu durum 'insanların mutlaka ektiklerini biçecekleri hakkındaki kanaati baltalamaktaymış (27 Nisan 1939, Tan Gazetesi)'. Yedigün Mecmuası'ndaki eleştiriye göre (18 Nisan 1939) romanın tezi şu; "Sevmek dünyanın en iyi şeyidir. Fakat âşık olmak insanı ölümüne doğru sürükleyen bir deliliktir."
Film 'High Noon'dan (1952) etkilenmiş. Zaman, yaklaşık 50 kez görsel ve sözel olarak anımsatılıyor. Adapazarı Garı'nda saat 10 otuzdu. Faytonla eve geldiklerinde 13 on.
İster istemez böyle bazı hatalar olmuş. Odasına girerken Nermin'in elinde kitap yoktu. Girdikten sonra var. Benzer şekilde, yürürlerken Haluk'un kolunda pardösü bir yok bir var. Bunu devamlılık hatası zannettik. Değilmiş. Türkan "Şu pardösünü giysene kuzum. Üşüyeceksin. Onun için eve kadar uğradık" diyor. Demek o arada evden almışlar. Ayrıca Necdet ile kavga sırasında (1.07.09) odadaki aynaya set görevlilerinden birinin görüntüsü yansıyor. Nermin ve Haluk gece 12 treni ile kaçmaya karar verirler. Ancak çekimler öğle 12'de yapılmış. Bari 'mavi filtre' kullanılsaydı. Başka bir sahnede "Her günü birbirinden tatlı 6 mesut sene için teşekkürler" demişti Haluk. 'Yedi' demeliydi. 'Birbirinden tatlı' yıllar '1941, 1942, 1943, 1944, 1945, 1946, 1947' olarak yazılmış.
Nermin'in burkulan ayağına sıcak su ile pansuman yapıyor Haluk. Oysa tam tersi, soğuk uygulamalıydı.
Filmdeki melodiler.
'La Cumparsita' (1916) (Gerardo Matos Rodriguez) Nişanda.
'The Planets; I. Mars, the Bringer of War (1914/16) (Gustav Holst) İki sahnede (Cemil ve eşi konuşurken ve Nermin, Kemal'den gelen mektubu buruşturup yere atarken).
'Romeo Juliet Uvertürü' (1870) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky) İki sahnede [(1.00-1.30 arası) Haluk, Nermin ile yürürken ve (son bir dakika) "Yarın gidiyorum Nermin" derken].
'El Choclo (Kiss of Fire)' (1903/1952) (Angel Gregorio Villoldo / Lester Allen) Haluk, İstiklal Caddesi'nde karısı ve çocuğuna bir şeyler alırken. [Bu tangoyu Ayten Alpman yıllar sonra Türkçe sözlerle plak yapacaktır; 'Seni Unutmak Senden Kaçmak İstiyorum' (1969) (Sezen Cumhur Önal)].
'Mona Lisa' (1950) (Ray Evans / Jay Livingstone) Nermin gazinoda gardırop görevlisi olarak çalışırken.
'Hüseyni Makamında Klarnet Taksimi' Kamyonun çarptığı Doğan ölürken.
'Segâh Makamında Klarnet Taksimi' Nermin, Ortaköy Camisi önünde, 3. Ahmet Çeşmesi yakınlarında kendisini denize atarken.
'Saba Makamında Klarnet Taksimi' Sondaki mezarlık sahnesinde.
Sadettin Erbil, arkadaşının kararına şaşırmış; "Bir de nişanlılık çıkardın başına. Akıl mıdır be yavrum bu zamanda." Kemal'in "Ee, ne yapalım. Gönül ferman dinlemez" demesine ise "Şarkıdır o" karşılığını veriyor.
Necdet'in Türkan'ı sevmediği, kayınbiraderine söylediği sözlerden belliydi. "Kadınları bilmez misin, her işte biraz geç kalırlar... Ne kadar sevilirse sevilsin bir kadın için değmez... Kadınların sözüne güven olur mu?" Cahit Irgat bu filmde Jean Gabin'e çok benziyor. Yüzü, duruşu, kıyafeti.
Kitapta Haluk'un mahkemesi ile ilgili ilk oturum. 'Ağır Ceza Reisi' sandalyesine oturduktan sonra mübaşire sesleniyor (sf. 111); "Suçluyu getiriniz!" O yıllarda 'suçlu-sanık' ayırımı yokmuş.
Üsküdar Ceza ve Tevkif Evi'nde filmin iki sürprizi ile karşılaşıyoruz. Mahkûm (film dekorlarını hazırlayan) Danyal Topatan ve Gardiyan-Reşit Çıldam. Ziyaret günü kadınlar için 'salı'; Erkekler için 'Cuma' imiş.
Kemal'in muayenehanesi. Dışardaki levhada 'Dâhiliye Mütehassısı (ama bel kırığı ameliyatlarını da yapabiliyor) Dpl. No=2376' yazılı. Bekleme odasındaki sehpada Kasım, 1952 tarihli 'Modern Screen' dergisi var. Kapak resmi Jane Powell'a ait. (Herhalde Erman Film bürosunda yapıldı çekimler). Bir hastanın okuduğu gazetedeki habere göre 'General Williams, gösterdikleri üstün başarıdan ötürü Kore'deki Türk askerlerine teşekkür etmiş'. O yıllarda halkımızın belki yüzde biri Kore'nin nerede olduğunu biliyordu. Ama gidip savaşmış, üstelik teşekkür bile almışız(!).
Gazino sahnesinde (çekim 'Şato'da) güzelliğini izlediğimiz Luiza Nor dönemin ünlü dansözlerinden biri. 'İstanbul Geceleri'nde (1950) oynamış. Anadolu turneleri olay olurdu. Sonunda 'Sinema Dünyası' dergisi (28 Kasım 1953) milletçe beklediğimiz müjdeyi veriyor; "Luiza Nor Müslüman Olacak." Aziz Basmacı'nın gazetecilere aktardığına göre 'uzun zamandan beri ülkemizde bululan sanatçının Türklere karşı muazzam bir zaafı varmış'. Müslüman olduktan sonra 'Leyla' adını alacakmış. Sızan bilgilere bakılırsa 'bu kararı vermesinde etkili olan kişi Aziz Basmacı'.
Nermin'i Adalet Cimcoz; Türkan'ı Nevin Akkaya; Necdet'i Cahit Irgat; Kemal'in fakülteden arkadaşı Sadettin Erbil kendini; Gazinodaki 'Mastori' ve "Karıcığım ben senin üstüne gül koklar mıyım" diyen yaşlı müşteriyi Fikri Çöze seslendirmiş.
Adapazarı ve Haydarpaşa garları; Kemallerin evi; Türkan-('Reji asistanı') Nurhan Nur; Necdet-Cahit Irgat; Bahçıvan Kasım Ağa-Settar Körmükçü; Hizmetçi Ayşe-Aliye Çakır; Doğan-Merih Kaya; Pavyon Müdürü-Feridun Çölgeçen; Doktor Kemal-Memduh Ün; Annesi-Muazzez Arçay; Cemil Bey-Temel Karamahmut; Kemal'in çapkın arkadaşı Sadettin Erbil; 4 sahnedeki faytonlar; Kemal'in çalıştığı hastane çok güzeldi.
"Güneş nasıl batarken tutuşursa ufuklar//Benim kalbim de yandı 'Aşk Istıraptır' diye//İçerim yana yana sızlanır, ağlar ağlar//Ben duramam burada, bir dakika, bir saniye//**//Dün akşamki sulanan gözlerinin içinde//Dilerim gözyaşların çok taşıp da akmasın//Benimkinden bambaşka ruh taşıyan kalbinde//Bir yara açılıp da, sakın bana bakmasın//**//Gidiyorum ben artık, kalbim coşup ağlarken//Sızlanırken, yanarken, kızıl bir ateş gibi//Gözlerim siyahlaşan ufuklara bakarken//Gidiyorum ben artık sevgisiz bir eş gibi." (Kemal'in üç kıtalık şiiri. Nişanlısının gönlünde Haluk'un olduğunu anladıktan sonra yazmış).
'Mona Lisa' (1950) (Ray Evans / Jay Livingstone). Nermin 'son devresinde verem'. Gazino gardırobunda çalışıyor. Sataşan konuklara güler yüz gösterecek hali yok. Feridun Çölgeçen'in sözleri o dünyanın acımasızlığını gösteriyor; "Kaç defa tembih ettim sana. 'Güleceksin' dedim. 'Ne olursa olsun güleceksin'. Müşteri asık surat sevmez. Bu son ihtarım! Beni, işine nihayet vermek zorunda bırakma." Dediği gibi bu 'son ihtarı' olur. Zavallı kadın 1-2 sahne sonra ölüyor.