Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Tahammül edilmez bir prensesle mücadele edebilirdim. Fakat tapılmaya layık, munis, sadık bir Nurten'e karşı cesaretim yok. Korkuyorum." Genç kızdaki ve kendisindeki değişimi böyle anlatıyor.
Yaz aylarında çevrilen filmin gösterime girişi 19 Kasım 1962, Pazartesi günü (Beyoğlu) Şan Sineması'ndaki 'suare' ile. Adı 'It Started in Naples'ı (1960) çağrıştırıyor.
Feridun, 'servetinin son kırıntılarını da bitirmiş' bir mirasyedi. 'Vaziyetini kurtarabilmek için ne yapıp edip' zengin kızı Nurten'le nişanlanmış. Ama diğer sevgilileriyle ilgisini kesmeyi gerekli görmemiş. Tam 'paçayı kurtardım' diye sevinirken numarası ortaya çıkar. Sonrasında 'kendisini affettirme çabaları' bir işe yaramayacaktır. 'Demir tüccarı' Tacettin Bey'den "Kızım seni isterse damadım sen olursun. Yok, başkasını isterse damadım o başkası olur" yanıtını alıyor. İşadamının zenginliği, parası pulu, sadece Nurten'i mesut görmek için.
'Yüz milyonların tek varisi' genç kız, nişanı attığı gibi soluğu Çeşme'de alır. Uğradığı ihaneti hazmedememiş. Feridun Efendi'ye de arkasından konuşanlara da gösterecek günlerini. '100 gömlek üstün birisini bulup evlenecekmiş. 'Üçkâğıtçı' olduğunu anlamadan Şefik Bey'i gözüne kestirir. Ancak kimin kimi gözüne kestirdiği kısa sürede ortaya çıkıyor. Babasına "Ben evlendim. Kocamı beğeneceksin. Çok cici bir insan" telgrafını çektiğinde o 'cici insan' bir mektup bırakıp 'tüymüştü' bile; "Nurten seni üzeceğim için çok müteessirim. Fakat daha fazla ileri gidemezdim. Çünkü kendimde daha biraz dürüstlük kalıntıları kalmış olduğunu hissediyorum. Seni görür görmez benim gibi bir kurda av olacağını derhal anladım. İtimadını kazanmak hiç zor olmadı. Hâlbuki senin gibi, milyonlara konacak kızların daha dikkatli olmaları lazımdır. Çantandaki 50 bin lirayı alıyorum. Eminim ki bu para senin için hiçbir şey ifade etmez. Benim içinse emeklerimin karşılığı demektir. Bundan sonra daha dikkatli olacağına inanıyorum."
Henüz evlenmemiş, sadece 'karar vermişlerdi'. Genç kız "Ha evleneceğiz ha evlendik ikisi de bir" diyordu. Ancak şimdi İstanbul'dakiler için bir koca bulmak zorunda. 'Muvakkat' bir koca!
İzmir'in girişindeki levhada 'nüfus 370 923' yazılı. 50 yılda on misli artmış.
Orhan'la bu sırada karşılaşır. Uzamış sakallı, hırpani kıyafetli biri. Hırsız mı dilenci mi belli değil . Nurten, 'içinde bulunduğu müşkül vaziyetten kurtulmak için' bir anlaşma yapar. Evliymiş gibi gözükecekler. Bir ay sonra Avrupa gezisine çıkacaklar. Oradan 'kocam öldü' diye bir mektup gönderecek. 'Tamam'.
Bu kadar basit. Her şey yolunda giderken birbirlerine âşık olurlar ve işler karışır. Sonunda delikanlı ile ilgili şaşırtıcı gerçeği öğreniyoruz. Aslında 'içtimai ilimlerle uğraşan ve doktorasını hazırlayan bir ilim adamıymış'. Hali vakti yerinde bir insan. Rastlaştıklarında 'liman amelelerinin günlük yaşantılarını' inceliyormuş. "Tetkik ettiğim insanların tam aksi bir 'sınıfın' insanıydın sen. Ve etütlerime iyi mevzu teşkil ederdin. Bu düşünceyle peşine düştüm" diyor genç kıza. 'Amelelerle ilgili doktoranın akıbeti' belli değil. (62'de 'sınıf' sözcüğü kullanılabiliyormuş. 1944'te bu isimdeki bir şiir kitabı nedeniyle Rıfat Ilgaz'ın başına gelmeyen kalmamıştı).
11 sigara, bir kez de pipo içiyor. Filmdeki vapurlar bile böylesine dumanlı değil. Şerefine verilen ziyafette diğer bir pipoluyla yaptığı sohbetin senaryoya katkısını anlamak zor; Kanaryalara şeker vermek doğru değilmiş. Veterinerin tembihine göre daima darı vermek lazımmış. Bizimki, marul yaprağında ısrarcı. Konuk bunu da denemiş. Ancak hayvancıklar ishal olmuş. (İkisi de 'marul'daki 'a'yı fazla vurguluyor. En azından bunda anlaşmaları sevindirici).
Nurten 'çiğ balık kokusuna tahammül edemeyen' biri. Ayrıca 'Orhan'ın ziyafette giyeceği kostüm' konusunda koca seçiminden daha titiz. Ayakkabı ve çoraplar siyah, eldivenler beyaz olacak; Pipo içilmeyecek; Gayet hafif bir konu sürülecek; Yakaya çiçek ise lüzumsuzmuş. "Dudak ruju da lazım mı" diye takılıyor delikanlı. Gelecek konuklar şöyle; Nimetler, Madam Chris'le kızları, Nermin, Lulu, Meciş, Fifi. Hanımı ve kızları toplantıya katılırken Sadun Beyin neden gelemediğini öğrenemiyoruz.
Filmde kahramanlarımız öpüşmek yerine hep çene yarıştırıyorlar. Kadeş Vapuru kamarasında 7 buçuk; Ziyafet öncesinde 2 buçuk; Aysel'den söz ederken 3; Motorla Kırlangıç Bayırı'na giderken 3; Oradaki evde rollerin değiştiği sahnede 3; Tacettin Bey'in vasiyeti için 3 dakika konuşuyorlar. 85 dakikalık filmde 22 dakika. Genç kızın babasına 'müstakbel damadı' hakkında 'bilgi vermesi' (daha doğrusu 'vermemesi') bile 1 buçuk dakika. (İşadamı, Avukat Muhlis'ten bu konuyu araştırmasını isteyecektir).
Nurten çok kıskanç. Fifi ile dans etti diye 'kocasını'; Aysel (ilerde Orhan'ın sekreteri olduğunu öğreneceğiz) ile yürüyor diye eski nişanlısı Feridun'u azarlar. Kızdığı zaman Feridun için "Canı cehenneme mendeburun" demişti. Orhan'a da "Anlaşma bitince Aysel'le istediğiniz cehenneme gidebilirsiniz" diyor.
Semih Evin, 'Roket Film'in sahibi. Bu isme uygun olarak dünyanın en süratli film yapan rejisörü. Çok da tutumlu(!). Film başına yaklaşık 40 bin alan Eşref Kolçak'a 20 bin lira önerir. Al takke ver külah 30 binde anlaşırlar. Ancak (bu rakam içine sinmediği için) yeni bir teklif götürür. 'Her iş günü için bin lira'. Senaryonun 40 günlük olduğunu gören aktör hemen kabul eder. Ancak ilk yedi günden sonra davetiye gelmez setten. Bir gün yolda gördüğü Semih Evin'e "Yahu kardeşim, ne oldu film? Ne zaman çalışacağız" diye sorunca aldığı yanıt; "Film bitti! Dublajdan bile çıktı!" Bunun devamı da var. Eşref Kolçak, bazı sinemalarda başrolde kendisinin olduğu ama çevirdiğinden haberi olmadığı bir film görür. Soruşturduğunda öğrendikleri şaşırtıcı. Semih Evin, o bir haftalık sürede iki film çevirtmiş sanatçıya. Hem de çaktırmadan. Bundan daha hızlı olduğu bir film daha var rejisörün. 'İntikam-Yumruk Yumruğa' (1965) filmini, şirketi roket gibi, 6 günde bitmiş. Bu kısacık sürede akla gelmeyecek bir şey daha olmuş. Neriman Köksal ve görüntü yönetmeni Feridun Kete birbirlerine vurulmuşlar ve soluğu nikâh dairesinde almışlar.
'Aşk Orada Başladı' 62 Ses finalisti Gülgün Ok'un ikinci filmi. Ela gözlü, kızıl saçlı, incecik burunlu, zarif, güzel bir genç kız. Çocukken Shirley Temple'a, genç kızlığında Belgin Doruk'a benzetiliyormuş. Fakat böyle benzerliklerden hoşlanmıyor. Bu nedenle makyaj stilini bile değiştirmiş. "Şunun veya bunun benzeri değil her şeyden önce kendine benzeyen Gülgün Ok olmalıyım." Yine de söylemek gerekirse 'High Crimes'daki (2002) Ashley Judd kendisine çok benziyor. Yücel Özturan ile yaptığı söyleşiden bir alıntı; "Aşk, bir başkası için yaşamaktır."
Semih Evin, sanatçıyı görünce "İşte aradığım tip" demiş. Rejisör olarak söylediği bu söz aradan biraz zaman geçince kafasında 'müstakbel eş' sıfatıyla dolaşmış. Aşklarının başlangıcı 'Aşk Orada Başladı'. Nişanları 'Aşka Vakit Yok'ta (1963). Nikâhları ise 1963, Aralık ayında. Kravattan nefret eden Semih Evin, eşi için papyon bile takmış. "Sizi, 1963 yılı defterinin 2364 sıra numarasına kaydettim ve karı koca ilan ettim." Nikâh memurunun sözleri böyle.
Gülgün Ok'un (o günlerde çok yararını göreceği) oyuncak bebek koleksiyonu var. Ağustos 1965'te bir gece, sabıkalı hırsız Hayri Beyazoğlu, Fındıklı'daki evlerine girmiş. Pikap ve teybi bağlayıp götürecek. Tam bu sırada bir bebeğin üstüne basıyor. Çıkan sesten ürküp kaçarken 3 buçuk metre yüksekteki pencereden atlar ve hastanelik olur. Gülgün Ok, bebeğine bir kolye takmış ödül olarak.
Ersun Kazançel, Nubar Kamçılı ve özellikle Salih Tozan 1-2 sahnede görünüyor. Önemsiz birkaç cümle ile filme katkıda bulunmaya çalışmışlar. 'Damadın yüzünde tam bir işadamı çizgileri mevcutmuş'. 'Gençler ideal bir çift olmuş'. Buna benzer ve bir sonraki sahnede unutulup giden şeyler.
İlk dansta Muzaffer Yenen, ikincide ise Kaya Volkan göze çarpıyor.
Nurten'in söylediği hoş bir söz; "Ehemmiyet verilen insana kızılır." Eski nişanlısına önem vermediğini böyle belirtmiş. Ancak Çeşme'ye gidişi, Şefik'le evlenmeye kalması bile sırf bu kızgınlıkla.
1962, Ses finalistlerinden Oktay Menteş, Feridun rolünde. İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi mezunu. Almanca biliyor. Ama 80'lerde kendisine "Keşke İngilizce bilseydim" dedirten hoş bir anısı var. Haziran 1987'de, Ankara'da kendisine ait OM (Oktay Menteş) İnşaat'ta proje yaparak (kendi deyimi ile) 'ayakta durmaya çalışıyormuş'. Ofisi, Anayasa Mahkemesi'nin hemen arkasındaki sokakta. O yıl, 6 haneli olan telefon numaraları, başına '1' konarak 7'ye çıkarılmıştı. Şirketin numarası 25 55 70. Tesadüf bu ya Amerikan Büyükelçiliği CENTO Askeri Daimi Milli Temsilciliği'nin telefon numarası da, 26 54 70. İki numaranın başına 1 gelince olan olmuş. "Ne olmuş demeyin. Her telefon çalışta elimde İngilizce sözlükle telefon başına (Almanca yerine İngilizce öğrenmediğime pişman olurcasına) koşan bir vatandaşım. Bir iş teklifi beklerken, karşınızda anlamadığınız bir dille seslenen bir insana yardımcı olamamanın üzüntüsü de caba." Hatalı aramalar dayanılmaz boyuta ulaşınca, çözümü bir telesekreter almakta bulmuş sanatçı. Zamanın parasıyla 300 bin lira. Masrafı da vergiden düşecekmiş.
Bir başka Ses 62 finalisti Cengiz Bora, Tuncay rolünde. Alain Delon'a benzetilirdi. 1964'e kadar soyadı 'Eliaçık' olan Saadet Sun da Orhan'ın sekreteri Aysel rolünde. Deniz kenarında elbiselerini kaybettiğinde Feridun'un pardösüsünü ödünç almıştı. İkizler Çiftliği teyzesininmiş. Asmalı Köşk de Feridun'un büyükannesinin. Bu konunun da ne olduğu belli değil.
Filmdeki melodiler.
'Twist' (1960) (Hank Ballard) Jenerikte.
'Gayane Ballet'deki (1942) (Aram Khachaturian) 'Act III, Scene 7: Explation/46. Arman Recovers His Sight-Moderato' Nurten pervaneli uçakla İzmir'e giderken. 'Explation/48. Sabre Dance-Presto' Taksi ile Çeşme'ye giderken. '23. Ayesha-Andante (Lullaby) (Berceuse)' Kadeş gemisi ile İstanbul'a giderken. "Recovery-Musical Entr'acte-Allegro" 2 sahnede (İstanbul'a vardıklarında ve Filmin sonuna doğru Orhan İstanbul'a gittiğinde).
"I've Got You Under My Skin" (1936) (Cole Porter) Nurten, yatta arkadaşı ile konuşurken.
'Quizás, Quizás, Quizás' (1947) (Osvaldo Farres) İstanbul tüccarlarından Şefik ile karşılaştıklarında.
'Sous Le Ciel De Paris' (1954) (Hubert Giraud / Jean Dréjac) Orhan, araba vapurunda kız arkadaşı ile konuşurken.
'Save The Last Dance For Me' (1960) (Doc Pomus / Mort Shuman) Orhan'ın şerefine verilen ziyafette dans ederlerken.
'Spartacus Suite'deki (1956) (Aram Khachaturian) 'No 1: Variation of Aegina and Bacchanalia' Araba yarışları sırasında.
'Golden Earrings' (1942) (Victor Young) Filmin sonunda, Orhan, Nurten'in bulunduğu odaya girerken.
Baştaki gazino sahnesi; Pervaneli uçak; 60'lardaki İzmir ve Çeşme; Kadeş gemisi; Nurten ve Orhan'ı eve getiren 55 model ve İst. H. 43 295 plakalı Mercedes; Ahmet-Müfit İlkiz; Şefik-(Yönetmen yardımcısı da olan) Sedat Demir; Avukat Muhlis-Muammer Gözalan; Orhan'ın İzmir'deki evinde çalışan Kübra Yenge ve Veysel çok güzeldi.
Nurten'i Adalet Cimcoz; Orhan'ı Hayri Esen; Tacettin'i Agâh Hün; Feridun'u Toron Karacaoğlu; Muhlis'i Avni Dilligil; Salih'i Salih Tozan; Kübra Yenge'yi Sacide Toroğlu; Zafer Önen üç kişiyi (Müfit İlkiz, Postacı ve Vapur anonscusu) seslendirmiş.
Bir sahnede 10 yaşındaki Kuruçeşme Vapuru görülüyor. 1952'de Fransa'dan getirilmişti. Mart 1955'te ufak bir kaza geçirmiş. Vordonoz Feneri önlerinde karaya oturunca İstinye'de tamire alınmış.
Orhan, Kırlangıç Bayırı'nda "Nihayet olduğun gibi görünen bir insan olacaksın" diyerek Nurten'i 'olduğu gibi olmamakla' suçlar. (Oysa 'ameleler arasındaki doktora çalışması' sırasında, karşılaştıklarında genç kıza, çevresine ve hatta seyirciye 'bambaşka biri gibi davranan' asıl kendisiydi). "Kötü terbiye altında tapılacak bir mahlûk saklı olduğunu biliyordum" diye devam ediyor. 'Mahlûk'tan daha uygun bir sözcük bulamaz mıydı sevdiği kıza?