Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Yok canım, olamaz böyle şey. Benim karım, beni kâtibimle aldatacak! İmkânı yok, olamaz. Asuman aldatamaz beni. Olmaz böyle bir şey. İnanamam." 5-6 yıldır metresi olan Afitap'a söylüyor bütün bunları. "Sen bana âşık olunca oluyor da Kâtip, hanıma tutulunca neden olmuyor" yanıtını alacaktır genç kadından.
'El Kızı'nın (1960) (Orhan Kemal) ilk Yeşilçam uyarlaması. 60'ın yaz aylarında çekilen filmin gösterime girmesi 15 Mart 1961, Çarşamba günü (Beyoğlu) Lüks ve (Pangaltı) İnci sinemalarında. Büyük bir reklam kampanyası ile 'piyasaya arz edilmiş'. Gazetelerde "Şarkıları dilde, mevzu gönüllerde olan muazzam bir film" ve "Hakiki bir hayat hikâyesinden alınmış olan bu eserde memleketimizin en sevilen sanatkârları gene bir araya toplandı" ilanları vardı. 99 dakikalık filmin 10 dakikası şarkı, dans ve kukla gösterisi. Jenerikte 'Senaryo: Asaf Tengiz', 'Eser: Muharrem Gürses' yazılı. Eleştirmenler "Rejisörlük tarafını çeşitli vesilelerle duymuştuk ama bir roman yazarı olduğunu ilk defa anlıyoruz" demişler. 'Hiçbir özelliği olmayan, basit ve hareketsiz bir anlayış sistemi içinde bocalayan bir anlayışta' olmakla eleştiriliyor yönetmen. "Sadece oyuncuları kameranın karşısına alıp hareketlerini filme almanın artık rejisörlük olmadığını bilmeyen kalmamıştır." Sayılamayacak kadar çok 'mantık hatası dolu ve posası çıkmış bir konu'. Seyircinin karşısına bir mantıksızlık filmi olarak çıkmaktan ileri gidememiş'. Attila Oğuz "Muharrem Gürses bu filmi ile ekserisi kendisine ait olan kalitesiz filmler kervanına bir yenisini katmaktan başka bir şey yapmamış" diyor.
Görüntü Yönetmeni Manasi Filmeridis 'teknik cihetten' başarılı tek tarafıymış eserin. "Gerek dâhili gerek harici sahneler iç rahatlığı ile seyredilebiliyor." Oyuncuların hemen hepsi 'kendilerine düşen vazifeyi büyük bir maharetle yerine getirmiş' fakat 'reji ve senaryonun kifayetsizliği onlara iyi not verilmesine mani oluyormuş'. Filmin uzunluğuna nispetle kısa sayılacak rolünde Muhterem Nur beğenilmiş. Aynı şekilde, tüm yükü taşıyan Turgut Özatay daha iyi bir rejisörün yanında bu oyunu ile (beş üzerinden) üç yıldızı ferah ferah hak edebilirmiş. Ahmet Tarık Tekçe, Salih Tozan, Leyla Sayar, Vildan Gürelman da öyle.
İzmirli Kamyon İthalatçısı ('İhracatçı' olamamak bile yabancılar karşısındaki bir ezikliğimiz) Fikret'in hizmetçi Asuman ile olan evliliğini anlatıyor film. (Bürosunda 'Şark Ecza Baharat Deposu' yazılı).
Teyzesi Mucize Hanım bu 'izdivaca' karşı. Demediğini bırakmıyor. "Dilencinin kızı adam oldu, adam. Hizmetçi gelin!" Yıllar sonra 'ağzı var dili yok' Asuman kovulup Afitap eve çöreklenince ayakları suya erer. 'Ağzını, esnemek için bile(!) açamıyor'. Önce adı değişir. 'Mucize' olur 'Acuze'. "Dinsizin hakkından imansız gelirmiş. Mart içeri pire dışarı. Geçti Bor'un Pazarı, 'Acuze' Hanım. Senin borun ötmez artık. Marş marş mutfağa." Sokak karıları gibi O'nu bunu çekiştirmeye devam ederse ocağına incir ağacı dikermiş. Ya bu deveyi güder ya bu diyardan gidermiş. Yaşlı kadın "İllallah senden. Gelinimi arattın bana, arattın" diyor. Şimdi de yeğenini suçlamakta 'karısını başından atıp' bu 'aşüfte'yi ('D yeşilçam'da bu sözcük sansürlü) eve aldı diye.
Filmin asıl kahramanı Fikret'in 'içkisi'. Asuman'ı, 10 bin liralık pırlanta yüzük alacak kadar (sonradan yoksul düşünce ancak 3 bine satacaktır bunu aynı kuyumcuya) seviyor ama "Terk et şu içkiyi" ricasını yerine getirmesine 'imkân yokmuş'. Karısı birkaç sahne sonra "Şayet beni biraz seviyorsan az iç olmaz mı" diyor. Buna da 'imkân yok'. Genç kadın hapse düştüğünde bile ricacıydı; "Yalvarırım çok içme Fikret." 'Terk et şu içkiyi'den 'az iç'e ve 'yalvarırım çok içme'ye. 4 kez tekrarlıyor ricasını. Bir o kadar da Mustafa dile getirecektir.
Bu bağımlılığın nedenleri üzerinde hiç durulmuyor senaryoda. Belki geçmişte 'babası ile arasında sorun vardır' diye düşündük. Yokmuş. Oğluna ismini verecek kadar seviyor. "Yavrumun adını buldum Asuman. Can Mustafa! Rahmetli babamın adıydı. O kadar can, o kadar tatlı bir adammış ki herkes O'na 'Can Mustafa' dermiş. İnşallah yavrum da dedesi gibi olur." Kendisinin yapması gereken her şeyi yavrusundan bekliyor. Sonraki bir sahnede, İzmir'e giderken, içki içmemesi için yalvardığı bir mektup bırakacaktır oğluna. Büyük olasılıkla bunu yazarken elinde bir şarap şişesi vardı.
Ama Salih'in neden içkici olduğunu anlayabiliyoruz. Küçük Mustafa'nın bu yöndeki bir sorusuna "Anlamazsın. Daha küçüksün. Bir ayın içinde dükkân, karım, yavrum hepsi gitti, hepsi" karşılığını veriyor. Fikret'ten daha güçlü. Çocuğun bir isteği ile şişeyi atar. Artık içmeyecekmiş."Bana Salih Mertsöz derler. Bir defa söz verdim mi tövbeler olsun bir daha dönmem. Öldürseler asla."
Fikret'in en 'tutarlı' olduğu konu bu. 11 sigara, 2 pipo ve 21 sahnede içki içiyor. Viski ve sigarasız olduğu sahneler de var tabii! O zaman da Asuman ve Afitap ile öpüşüyor veya sevişiyordu. Zaten filmin adı önce 'Sarhoşun Oğlu' olarak düşünülmüş. Konusu düşünülünce 'Can Mustafa' ve 'Yaralı Kuş'tan çok daha uygun bu.
Kahramanımızın Sırtlan Sadık ile dostluğu 'besle kargayı' örneğinde olduğu gibi. 'Ev, bark, dükkân sahibi yapmış'. Karısı Şayeste'yi 'kâşanesine' hizmetçi almış. Karı kocanın konuşmaları iyilik eden ele tükürmek cinsinden. "Yaşadık desene. Fırsat ayağımıza kadar geldi. İçerden ben, dışardan sen Fikret Bey'i düşürürüz avcumuza" diyor Şayeste. Sırtlan da aynı havada; "Yaşa karıcığım. Ben tilkiysem sen de bu tilkinin kuyruğu olacaksın." Daha sonra Sırtlan'ı Gazino sahibi yapar Fikret. Karşılığını 'iflas, karısından ayrılmak ve evinin yanmasına' neden olan bir entrikalar süreci ile alır.
Afitap karşı konulması çok zor bir 'afet'. Daha ilk karşılaşmalarında 30 bin liralık çek koparır işadamından. Sonra da yanak ve dudağını öpüyor. "Kusura bakmayın âdetimdir bu." Şans getirirmiş hoşlandığı adamı öpmek. Özellikle de zenginse(!) tabii. 'Kusura bakmak' şöyle dursun ne yapacağını bilemez haldeydi Fikret öpücükler sonrası. Yolunacak kazı bulunca karısına iftira atmayı bile göze alıyor Sadık ve Afitap.
Asuman öylesine ikinci planda ki hamileliği boyunca 'çocuğumuz ya oğlan olmazsa' diye hayıflanıyordu. Evden kovulurken "Allah aşkına beni çocuğumdan ayırma. Arzun o kadını eve getirmekse, getir. Ben yine eskisi gibi sana, çocuğuma, o getireceğin kadına bile hizmetçilik edeyim. Ben hizmetçiyim, kaderim bu" diye yalvarıyor. Eve kuma gelmesine ve bu 'yeni gelin'e hizmet etmeye bile razı!
Fikret ise "Yavrundan ayrılacağını, bana ihanet etmeden düşünmeliydin" diyor. Afitap'ın koynunda geçirdiği onca yılı aklına getirmemeye çalışarak. Aslında karısının masum olduğunu daha ilk anda anlamıştı. Öylesine suçluluk duygusu içinde ki denize düşmüş gibi sarılıyor bu iftiraya. Karısının, Kâtip ile 'aralarında bir şey olduğu' fısıldanmıştı kulağına. En sağlam kanıt da delikanlının 'birkaç gündür işe gelmemesi'. Oysa patronunun işten çok Afitap'ın yatağında olmasına kızdığı için yapıyordu bunu Bülent.
Asuman'ın İstanbul'a, Sultanahmet Camisi yakınlarındaki eve gelişi küçük bir bavulla. Teyzekızı Jiklet Cemile cin gibi bir şey. Enişte Bey'i göremeyince "Sepet havası mı yoksa" diyor. Annesi bir sene önce ölmüş. "Barda dans ediyorum. Namusumla kazanıyorum. Gecede 300 papel." Sevgilisinin adı 'Bitirim'. "Çok zengin... Öyle çok kazanıyor ki sanki para makinesi var herifçioğlunun." Gerçekten de 'para makinesi' var(!) 'herifçioğlunun'. Kalpazan arkadaşlarıyla 'gıcır gıcır' para basıyor. Çeteden Yengeç de Asuman'a saldırmaya kalkar. "Bittim vallahi. O ne güzel, o ne baygın, tatlı, yumuşak bakışlar. Eğer o İzmirli bu gece benim olmazsa kıyarım canıma" demişti Bitirim'e. Kendisini yormasına gerek kalmaz. Genç kadına saldırmaya kalkınca çıkan çatışmada canından olur.
Salih ve Mustafa hayvanat bahçesine gidiyorlar. Filme hiçbir katkısı olmayan bu sahnede belgesel tadında bilgi sahibi oluyoruz. Kara Kartal, futbolun değil kuşların kralıymış. Ceylan, geyikle aynı sülaledenmiş. Tek fark, 'dallarının' olmaması. Fil de adam yemez ama verirsek bir şey yermiş.
İstanbul'a gidebilmeleri için para lazım. Zorunlu olarak Can Mustafa'nın kanaryası (adı 'Aliş') satılacak. Selahi İçsel çocuğun ne kadar üzgün olduğunu görünce parasını verir ama kuşu almaz. "Seni, kuşundan nasıl ayırabilirim evlat."
Filmdeki melodiler.
'Finlandia Senfonik Şiiri, Op. 26' (1900) (Jean Sibelius) 9 sahnede (Fikret ve Asuman birbirlerinin olurken; Teyze tepsiyi yere atıp bağırırken; Afitap "Bilmem, Beyefendi'nin haklarını nasıl ödeyeceğim" derken; Yeni tanıştığı Fikret'i öperken; Mutemet Asım Nipton kalp krizi geçirirken; Fikret, pencereden oğlunun nişanını seyrederken; İlaç parası ile eczane yerine meyhaneye giderken; Şile'de bavul taşırken; Kan verilirken).
'Limelight: Eternally' (1952) (Charlie Chaplin) 3 sahnede [Can Mustafa yürümeye başlayınca; Banyoda köpükler içindeki Afitap telefonla konuşurken; Şoförler, Can Mustafa'yı araba ile götürürken (5 notası)].
Banyo ve telefon sahnesi çok komik. Fikret ile konuşuyor. Ama bu sırada ithalatçımız bir iş görüşmesindeydi. Durum anlaşılmasın diye neler yapmıyor ama odadakiler her şeyi anlamış.
Burada bir hata var. Afitap'ın çevirdiği numara 6 rakamlı. Oysa o yıllarda İzmir'in telefon numaraları 5 rakamlıydı. Hatanın nedeni çekimin İstanbul'da yapılması herhalde.
'The Third Man Theme (The Harry Lime Theme)' (1949) (Anton Karas) Hayvanat Bahçesi'nde dolaşırken.
'Peer Gynt Suite (Morgenstimmung-Morning Mood) No.1, Op. 46' (1875) (Edvard Grieg) Can Mustafa "Al Nine şu paraları. Babama iyi yemek pişir" derken.
Victor Young ve Orkestrası'ndan 'Ruby Gentry' için yapılan (1952) 'Ruby' (Mitchell Parish / Heinz Roemheld) Filmin sonuna doğru Afitap ve Fikret konuşurken.
'Rast Makamında Ney Taksimi' 3 sahnede (Hapisteki karısını ziyaret ederken; Meyhanede "Hayatı cehenneme çeviriyor bu vicdan azabı" derken; İkinci meyhane sahnesinde bir sarhoş "Bir sürü para bulan fakir bir boyacı çocuk, paraları karakola teslim etmiş" derken).
Haydar Tatlıyay'ın kemanından 'Hicaz Makamında Keman Taksimi' 3 sahnede (Mucize Hanım "Yatsana be çocuk. Gelmez birkaç gün daha baban" derken; Asuman "Aradan seneler geçti, Mustafa'm koskoca delikanlı olmuştur şimdi" derken; Fikret'in mektubunu okurken).
'Saba Makamında Ney Taksimi' Can Mustafa, kanaryayı satma sahnesinde, kuşu ile konuşurken.
'Ya Mustafa Ya Mustafa' ve 'Ana Mori Mori Ana' Eşref Vural'ın harika kukla gösterisi sırasında.
'Can Mustafa' (Nihavent) (Zeki Duygulu) (Solist Hamiyet Duygulu) İki sahnede (jenerik ve sonda). "O gözler yaktı beni//Ardına taktı beni//En sonra bir el gibi//Başından attı beni//**//Yandım sana Mustafa'm//Gel etme böyle cefa//Görmedim senden sefa//Ah Mustafa Mustafa//Aşkınla yakma beni//Ateşe atma beni//Cevrinle harap oldum//Yeter ağlatma beni."
"Şu İzmir'in Güzelleri" (Mahur) (Zeki Duygulu) (Solist Hamiyet Duygulu) Asuman ve Fikret araba ile dolaşırlarken. "Şu İzmir'in güzelleri//Bend ediyor gönülleri//Hele o tatlı dilleri//Çıldırtıyor erkekleri//**//Akşam olunca güzeller//Kordon boyunda gezerler//Saat yirmi dörtten sonra//İnciraltı'na giderler."
'Bir Ümit Yolcusuyum' (Hicaz) (Zeki Duygulu) (Solist Aynur Akın) Afitap gazinoda söylüyor. "Bir ümit yolcusuyum//Aldatma ey sevgili//Harap olunca sevda//Gönül çeker derdini//**//O emin ellerinle//Okşayıp uyut beni//Ben garip bir aşığım//Bırakma yalnız beni."
Zeki Duygulu, İstiklal Savaşı'na gönüllü olarak katılmış. İstiklal madalyası var. İlk bestesi; 'Başımda Siyahın Var ve Gönlümde Hazan'.
'Her Sabah Her Seher Gelir Geçersin' (Ankara yöresi) (Derleyen Muzaffer Sarısözen) İlk meyhane sahnesinde. "Her sabah her seher gelir geçersin//Kanımı kadehe koyar içersin//Ne beni alırsın ne de geçersin//Yetmez mi insafsız senden çektiğim."
Leyla Sayar, Marilyn Monroe'dan çok daha güzelmiş. Yeşilçam için ne büyük bir şans. Saçı, bakışı, duruşu. İkinci gazinodaki dansı müthişti. 'Bus Stop' (1955) filminden alınmış. Fikret ile tanıştıkları sahnedeki ceketi 'Gönülden Gönüle' (1961) filminde tekrar giyecektir.
Can Mustafa, Tıp Fakültesi bitmek üzere. Zorlu sınavlar için Necdet Tosun ve Salih Tozan şu beyti söylüyorlar; "İmtihanın şiddetinden dalgalandı Akdeniz//Hakıpayı âlinizden tam numara isteriz." Prof. Dr. İsmail Ersevim, 1936-37'de Cihangirli ilkokul öğrencilerinin "İmtihanın şiddetinden dalgalandı Akdeniz//Müdürümüz Fehmi Bey'den tam numara isteriz" dediklerini yazıyor. M. Orhan Özoğuz'un anılarına göre, Kilis'te öğrenciler "İmtihanın şiddetinden dalgalandı Akdeniz//Mümeyyizler beş vermezse imtihana girmeyiz" diyorlarmış. Beyit, Turhan'ın karikatürüne bile konu olmuştu (10 Temmuz 1964-Milliyet).
Fikret'in suçluluk hissi ve hep karısından af dilemesi 'The Lookout'daki (2007) Chris Pratt-Joseph Gordon-Levitt'in sözlerini anımsattı; "Untill then, all I can do is... Try to forgive myself. If I can do that, then maybe others will forgive me too."
Asuman'ın her şeye katlanması ise 'Jack Falls'da (2011) Damien-Jason Flemyng'in kardeşi Jack-Simon Phillips'e sözlerini; "What did this life cost to you? Sometimes the sacrifices are too much." Evden kovulmuş, çocuğuna hasret kalmış, saldırıya uğramış, yıllarca hapis yatmış yine de bunlara neden olan kocasına "Sana hiçbir zaman darılmadım Fikret. Seni eskisinden daha fazla seviyorum şimdi" diyebiliyor!
Asuman'ı Jeyan Mahfi Ayral; Fikret'i Abdurrahman Palay; Delikanlı Mustafa'ı Hayri Esen; Sırtlan Sadık'ı Kemal Ergüvenç; Salih'i Gazanfer Özcan; Yengeç'i ve Necdet Tosun'u Sadettin Erbil; Ayten'i Alev Koral; Bitirim'i Zafer Önen; Fikri Çöze üç kişiyi (Kendini, "Eller yukarı, kıpırdamayın. Etrafınız sarıldı" diyen polisi ve Sırtlan'ı azarlayan meyhaneciyi) seslendirmiş.
Bir meyhane sahnesi arşivlik. Fikret-Turgut Özatay'ın solunda Fikri Çöze, sağında Sıtkı Akçatepe var.
Vildan Gürelman (22 Şubat 1953) güzel bir kız ve Can Mustafa rolünde çok başarılı. Filmin vizyona girdiği yıl Şehir Tiyatroları Çocuk Bölümü'nde çalışmaya başlamış. Rol aldığı ilk piyes 'Yoklar Dağındaki Nar'. Sonra 'Güneş Batarken', 'Bir Kavuk Devrildi', 'Kadınlar', 'Makbet', 'Ana', 'Dişi Kuş', 'Keziban' ve 'Allahın Dediği Olur'da oynamış.
Kuyumcu Nubar Kamçılı; Kâtip Bülent ve sevgilisi Ayten; Mucize Hanım-Reha Kıral; Meyhanedeki Hakkı Haktan; Jiklet Cemile-Panter Emel Yıldız ve sevgilisi 'Bitirim'; Kuklacı Şoför-Eşref Vural ve kızı Ayla; Diğer şoförler Necdet Tosun, Sami Hazinses, Semih Sezerli, Ahmet Kostarika; Şoför Derneği mutemedi Asım Nipton; Kalpazanlar Mehmet Ali Akpınar ve Danyal Topatan; Yengeç-Niyazi Vanlı; 3 saniye görünseler de Leman Akçatepe ve Şile; Salih-Salih Tozan; Simit müşterisi Yaşar Şener; Yengeç'in 'H. 39 912' plakalı Opel'i çok güzeldi.
Attila Oğuz, "Bütün bunlara (hatalarına) rağmen 'Can Mustafa' bu konuda titiz olmayan sinema seyircilerinin ilgisini çekebilir" diyor. Filmin tek başarısı 'göbek ve mezar teranelerinden kurtarılmış olmasıymış'. "Üslubu ve tutumu çok yakından bilinen Muharrem Gürses'in ne şekilde bir eser meydana getireceğini de tahmin etmiştik. Nitekim filmi seyrettikten sonra bu tahminimizde pek yanılmadık."