Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Keşke benim de ardından ağlayacağım, üzüleceğim karım, çocuğum, ne bileyim işte, biri olsaydı." Agop'un, duvarları fıçı dolu meyhanesinde ve 'Nihavent Makamında Kanun Taksimi' duyulurken söylüyor bunları Faik Coşkun. Sorunları, arkadaşı Asım Bey'inkilerden öylesine farklı ki.
'Los Arboles Mueren de Pie'nin (1949-Alejandro Casona) (Ağaçlar Ayakta Ölür-1998-Öteki Yayınevi) (Çeviri Müşerref Hekimoğlu) siyah beyaz Yeşilçam uyarlaması. Ocak sonu ve Şubat başlarında çekilip hızlı bir şekilde 01 Nisan 1964, Çarşamba günü (Beyoğlu) Rüya; (Eyüp) Melek; (Şehzadebaşı) Yeni sinemalarında gösterime girmiş.
Roman ve film arasında bazı farklar var. Büyükbaba, Orhan'ı cüzdanından para alırken; Felix'i yazı masasını kurcalarken yakalar. Orhan, Amerika'ya; Felix, Kanada'ya gider. Orhan'ın geri gelişi 15; Felix'in 20 yıl sonra. Orhan, BCA uçağı; Felix, Satürn Vapuru ile geliyor. Semra, esmer; Isabella sarışın. Semra, Salacak İskelesi'nden kendini denize atarak; Isabella, 'Veronal' içerek intihar girişiminde bulunur; Orhan, pekmezli, cevizli kabak tatlısı; Felix ballı ceviz pastası seviyor. Orhan, 100 bin; Felix 200 bin ister Büyükbaba'dan. Romanda soygun ve Felix'in polis tarafından yakalanması yok. Likör reçeteleri de farklı. Üzüm suyu (mümkünse 'misket') yerine filmde nar suyu var. İyice rendelenmiş portakal kabuğu, tarçın ve iki damla rom esansı da iki kaşık toz şeker olmuş.
Üç perdelik tiyatro eserinin çevirisinde küçük bir hata var. Büyükanne, Isabella'dan 'My Heart is Waiting for You' adlı İrlanda baladını çalmasını ister. Şarkının ismini iki kez belirtiyor. İkisinde de 'is' unutulmuş.
Ayrıca isimlerde orijinalindekinden farklı. Genoveva (Fatma Kadın), Genonova; Mauricio (Orhan), Felix; Isabel (Ayşe), Isabela; Balboa Fernando (Büyükbaba), Balbao Ferdinand olmuş.
Filmin kahramanlarından biri de Çürüksulu Ahmet Paşa Köşkü (Belkıs Hanım Yalısı). İki katında 40 odalı, saray gibi bir şey. Birkaç yüzyıllık duvarında, kapısında, bahçesinde şiir barındırıyor sanki. Romandaki Felix'e göre 'sanat, hayatın üzerinde'ymiş. Bahçedeki ıhlamur ölür ama bir ressamın çizdiği ağaçlar ölümsüzlüğe kavuşurmuş (sf. 58). Köşkün 60'lardaki hali sinema ile kuşaktan kuşağa aktarılıyor.
(Adını öğrenemeyeceğimiz) Büyükanne ve Büyükbaba Asım Bey burada kalıyorlar. Ailenin içten içe kanayan bir yarası var. 15 yıllık hikâye. Büyükanne "Koca bir aileden üç kişi kalmıştık. Oğlumuz da ölünce tek tesellimiz torunumuzdu. Ama sen çok zalimdin küçüğe karşı önceleri. En çocuksu davranışlarını bile hoş görmüyordun" diye dertleşiyor kocasıyla. Küçük Orhan'ın tokatlanarak kovulması filmin en rahatsız edici kısmı. Seyircinin ve çocuğun aklından çıkmıyor. 15-20 yol sonra "Parmaklarının yeri hâlâ yakıyor. O son oldu ihtiyar. Bir daha kimse tokatlamadı beni" diyecektir dedesine. Kanun dışı işlere bulaşmasıyla bu tokat arasında bir bağ kurmadan edemiyoruz. Hiçbir şey Büyükbaba'yı mazur gösteremiyor. 69. sayfada "Orada yaptıkların burada başladığın şeyler" demesi bile. İkinci kovulma bu denli rahatsız edici değil. 6-7 yaşındaki Orhan'ın Amerika'ya gidip orada gangster olması filmin en az inandırıcı kısmı.
Memduh Ün ve Turgut Demirağ, Büyükanne rolü için önce Macide Tanır, Nisa Serezli ve Lale Oraloğlu'nu düşünmüşler. Deneme filmlerinden sonra rol Yıldız Kenter'in olur. Sanatçının ikinci filmi bu. [İlki 'Vatan İçin' (1951)]. Öylesine başarılı ki settekiler provalarda bile gözyaşlarını tutamıyorlarmış. 2 buçuk dakikalık üç sahnenin çekimini 10 saatlik çalışma ile yapılabilmiş.
'Sem' ve 'İzi'. Sette Semra Sar ve İzzet Günay'ın birbirlerine hitapları böyle.
Fatma Kadın-Kadriye Tuna ve Osman Efendi-Osman Türkoğlu esere 'bizden biri yazmış' izlenimi veriyor.
Mümeyyiz Bey-Recep Şen, Faik Coşkun, Selahi İçsel kahvede ve "Vakti kerahet geldi" diyerek gittikleri meyhanede Asım'ın sorunlarına çözüm bulmak için yırtınıyorlar. İster biz sahip olalım ister başkaları, dostluk çok güzel bir şey. Büyükbaba "İçkiyle başım hoş değildir, bilirsiniz" diyor. Oysa dört sahnede elinde kadeh vardı.
İzzet ne kadar dikkat ederse etsin 'Yeni Dünya' anılarını(!) anlatırken şaşırıp pot kırıyor. Kulüp 12'de "O-hooo-o! Siz Amerika'daki pavyonları görecektiniz. Bir gece 'gideyim' dedim. Vay anam vay! Yanımdaki gacıya sulanmazlar mı, sustalıyı fora edince" veya "Boş versene sen!' Amerika bu, laf değil. Orada her şeyin dalgası başka başkadır" diye 'sokak ağzı'yla konuşur. Başladı mı durması mümkün değil. 250 katlı binalarda 50 asansör varmış ve bodrumdan en üst kata yarım saatte varıyorlarmış. Abarttığı belli olunca "Yani sözün gelişi" diye işi şakaya vuruyor. Durumu kurtarmak istediği bu sahnelerde Charlie Chaplin'e benzemiş. 'Golden Gate' için "Sonra o köprüler! İnsanın aklı durur. Hele San Fransisco'da bir tane var ki som altından" deyişi harikaydı.
Sofrada söyledikleri; "Amerika'da şu çorbanın bile hasretini çektim. Ne yesem konserve. Pişirmeye vakit yok ki. Ne zevk, ne lezzet. Hayatı kutulara doldurmuş satıyorlar. Ama görülecek memleket."
Denize taş attığı sahne çok güzel.
Gerçek Orhan'a oralarda 'Mayk Orhan' derlermiş. İzzet'in de buradaki namı 'Tophaneli İzzet'. Sonlara doğru kavga ediyorlar. Tahmin edileceği gibi Tophaneli, Mayk'ı bir güzel benzetir. Hiç olmazsa sinemada Amerikalı birini dövebiliyoruz ama o da tam Amerikalı değil.
Kahramanımız bir sahnede kalp kırıcı olduğunun farkında değil. Semra, kadeh camı ile parmağını keserek piyano çalmaktan kurtulmuş. "Nasıl aklına geldi... Hayret, senden hiç beklenmezdi" diyor İzzet.
'Caz bant'dan 'Desafinado'yu dinlediğimiz Kulüp 12. Böyle orkestra sahnelerinin değişmez elemanı Erdoğan Üçkaya kontrbas çalıyor. Garson da hep olduğu gibi Orhan Çoban. Dans edenler arasında filmin sürprizi Gülgün Erdem var. Büyükanne'den eski ve yeni 'çalgıcılar'daki farkı öğreniyoruz; "Çalgıcıların kıyafetine bakın. Karnaval varmış gibi giyinmişler. Hepsi de gencecik. Bizim zamanımızda siyah giyerlerdi. Beyaz papyon bağlarlardı. Yaşlı başlıydı hepsi." Büyükbaba (o zamanlar adı 'Tango Asım') ile ilk dans ettiklerinde herkes Onları ayıplamış. "Şimdi ise dans etmeyeni ayıplıyorlar."
Yıllar sonra karşılaştıklarında İzzet'in, torunu olduğuna inanmak istemişti. Aynı şekilde gençler de ayrılma sahnesinde durumun anlaşılmadığına inanmak isterler. Bu kandırmaca 'Terminator Salvation'daki (2009) Dr. Serena Kogan-Helena Bonham Carter'ın sözlerini anımsattı; "In times of desperation, people believe what they want to believe."
'Ağaçlar Ayakta Ölür'de iki Sirkeci oteli var. Semra, İstasyon Oteli'nde; 'Gerçek Orhan' ise Yıldız Otel'de kalıyor.
İzzet, Büyükanne'si(!) ile karşılaşmaya gitmeden önce 'İleri Amerikan Pazarı'ndan palto, şapka gibi şeyler alır. (Dükkân sahibi Reşat İleri'ye, 1974'te Levi's markasını izinsiz kullandığı için ceza verilmiş).
Filmde önemli bir yeri olan Salacak İskelesi'nde İzzet Günay'ın babası Necati Bey 'çeyrek asır' memurluk yapmış.
Filmdeki melodiler.
Percy Faith ve Orkestrası'nın 'Immortal Serenade' uzunçalarındaki (1958) 'Fair Maid of Perth (La Jolie Fille de Perth)'. "Don Procopio: Sulle Piume Dell'amore"nin (ilk üç buçuk dakikası) (1959) (Georges Bizet) bir yorumu. 14 sahnede (Jenerikte; İzzet "Asıl Semra çok değişmiş" derken; Büyükanne, Orhan'la karşılaşınca; İzzet yan odada yatmak için gidince; Ayşe'nin parmağını sarıp "Tamam, geçmiş olsun" derken; Denize taş atarken; Deniz kenarında Ayşe ile konuşurken; Ayşe "Çok seviyorum Büyükanne, çok seviyorum" derken; İzzet ile ilk kez aynı odada yatarken; İzzet'in yaralarını temizlerken; Büyükanne "Bir evin ömrü böyle uzar" derken; İzzet "Senden ayrılmak ne zormuş Büyükanne" derken; Büyükanne sonlara doğru "Anlamadılar. Ayakta durabildim. İçten ölmüş ama ayakta bir ağaç gibi" derken; Film biterken Salacak İskelesi'nde).
'Suite Espanola No. 1, Op. 47: V. Asturias' (1886) (Isaac Albéniz) 12 sahnede (Orhan'ın telgrafı geldiğinde; Büyükanne, Orhan'ın çocukluk resmine bakarken; Büyükbaba'ya torununu nasıl kovduğunu anlatırken; Evde Orhan'ı beklerken; Orhan, odasına 'merhaba' derken; Ayşe elini kesince; İzzet, genç kızın parmağını sararken; Fatma kadın, İzzet'in başka odada kaldığını gördüğünde; İzzet ve Semra ayrı ayrı yürürken; İzzet "Bir şey duydum, bahçeye indim. Üzerime çullandılar" derken; "Ben mutluluğunu parayla satmadım Büyükanne'ye" derken; Likör reçetesi yazılırken).
'Capricho Arabe' (1889) (Francisco Tarrega) 11 sahnede [Büyükbaba "Rüyalar tersine çıkar" derken; "Evet, ben de karıma yalan söyledim. Torununun ağzından mektuplar yazdım" derken; Büyükanne "Uyurken hep açılırdı. Gelir üstünü örterdim. Gülümserdi. Uyku içinde elimi tutardı. Bırakmazdı" derken; "Gidiş o gidiş. Aylarca aradık, bulamadık" derken; "İlk defa dans etmiştik o zaman. Herkes ayıplamıştı bizi" derken; İzzet, Büyükbaba ile karşılaşmalarını anlatırken; Semra'nın parmağı için "Zahmet etmeyin, ben sararım odada" derken; Paraları Büyükbaba'ya geri verirken; Büyükanne "Bir daha kızımı böyle (üzgün) görürsem karışmam" derken; "Onlara ömrümün en güzel günlerini borçluyum" derken; "Gidiyor musunuz? Ne zaman, yarın mı" derken].
'Passacaglia' (gitar için sol minör süit)' (1692) (Conte Lodovico Roncalli) 3 sahnede (Büyükanne "Eşyalarına hiç el sürmedim, süremedim. Bazen kapısında durur içeriyi dinlerdim. Odadaymış sanırdım. Seslenmesini, bir şey istemesini beklerdim" derken; Büyükbaba "Öyleyse birkaç günü benim olsun, kabul mü" derken; İzzet "Ne yapsam hakkını ödeyemem" derken).
'Die Walküre: Ride of the Valkyries' (1870) (Richard Wagner) 6 sahnede (Büyükbaba, Orhan'ı kovarken; Gerçek Orhan "Hortlak değilim, korkma" derken; İzzet'le otelde dövüşürken; İzzet, arkadaşlarına kuyumcu soygunu için planını anlatırken; Semra, gerçek Orhan'ın geldiğini Büyükbaba'ya haber verirken; Büyükanne, Orhan'ı kovarken).
'Concierto de Aranjues: II. Adagio' (1939) (Joaquin Rodrigo) Orhan'ın mektuplarına bakarken.
'Desafinado' (1959) (Antonio Carlos Jobim) Gazinoda.
'Nihavent Makamında Kanun Taksimi' Agop'un meyhanesinde.
Beyoğlu, Sıraselviler'deki Kulüp 12'nin ortağı Atilla Ay, 12 Ekim 1974 günü evinde şakağından vurulmuş. İntihar mı cinayet mi belli değil.
İzzet'i Hayri Esen; Büyükanne'yi Yıldız Kenter; Asım'ı Kemal Ergüvenç; Gerçek Orhan'ı Sadettin Erbil; Fatma Kadın'ı Sacide Toroğlu; Faik Coşkun'u Rıza Tüzün; Mehmet Ali Akpınar'ı Agâh Hün; Postacı, Haydar Karaer ve Osman Türkoğlu'nu Erdoğan Esenboğa seslendirmiş.
Karlı İstanbul; Agop'un Meyhanesi; Salacak İskelesi; Likör reçetesi; Sıraselviler'deki Kulüp 12; Gerçek Orhan-T. Fikret Uçak; İzzet'in çete arkadaşları Mehmet Ali Akpınar, Danyal Topatan, Haydar Karaer; 'Kapıyı iki kez çalarak' telgraf getiren postacı; '34 AN 322' plakalı taksi; Kız Kulesi çok güzeldi.
'Passacaglia' (1692) (Conte Lodovico Roncalli). Köşkü Orhan/İzzet'e vermeye karar vermişler. Bir evin ömrü böyle uzarmış. "Bir gün sen de çocuğuna bırakırsın" diyorlar. Ama birkaç gün önceki paragöz delikanlı şimdi bambaşka biri. "Hayır, istemem. Sizin burası. Siz kazanmışsınız. Ben neyim, ne yaptım ki" diye karşı çıkıyor.
Büyükanne; "Bizi mesut ettin. Senin gibi bir toruna keşke daha fazlasını..."
İzzet; "Verdiniz, sevginizi verdiniz. Çok şey oldu bu evde. Bilmediğim bir sevgiyi tattım. Köşkten daha değerli şeyler kazandım. Köşkü alamam. Hatırasıyla, her şeyiyle sizin. İkinizin sevgisi yeter bana." (Semra'yı da katarsak 'üçünüzün' demeliydi).