Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Neyini anlatsam eksik//Neyini söylesem yarım." Osman Atillâ'nın 'Esmerim, Kara Yıldızım' şiiri ('Gözlerimin Söylettiği'-1975) 'Utanç Kapıları'nı çok iyi anlatıyor. Sadece bir saatlik kısmı korunabilmiş. Her konuşma 'eksik'; Her olay 'yarım'. Ne olup bittiğini 'hissikablelvuku' ile anlayabiliyoruz ancak.
Mart ayında çekilen 'Utanç Kapıları', 26 Haziran 1967, Pazartesi günü (Beyoğlu) İnci Sineması'nda gösterime gitmiş. Jenerikte Mehmet Büyükgüngör'ün soyadı 'Güngör'.
Osman Atillâ'nın, filme kaynak olan 'Arzuhalci' şiiri ('Sabahleyin'-1950-Güney Basımevi); "Arzuhalci, aziz komşu//Boş mu daktilonda kâğıt?//Yaz derdimi, harf harf dağıt//Bak ne hâl olmuşum!//Şunun derdi, bunun derdi,//Sabahtan akşama kadar.//Cümlesi kaç para verdi,//Elinde-avucunda ne var?//Seni yazalım ilk önce//Daha şerit eskimeden//Sonra, seninki bitince//Ağır ağır söylerim ben//Senin gözlerinde dilin//Bir şeyler sorarsan şayet//Pul istemez arzuhalim.//Pula imzaya ne hacet!//**//Yazık olmaz mı kâğıda?//Kâğıtlara sığmaz derdim.//Ben, her iki dünyada da//Arzuhalcilik isterdim."
Orta halli bir Anadolu ailesi. Baba Kerem arzuhalci, anne Nedret Güvenç ev hanımı. 'Yemeyip içmeyip' Sevim'i okutmuşlar. Bu 'fedakârlıkları' ile biricik kızları diploması almış. Onları 'mahcup etmemiş'. Annesi "İnşallah daha büyük mektepleri de bitirip bize sen bakarsın" diyor. Bu cümlede biraz da olsa 'kaşı beni kaşıyayım seni' havası var ya neyse.
"Dünyanın düzeni başkadır//Pazar isterim ama bugün Salı." En büyük arzuları telli duvaklı gelin olmasıydı. Sonradan 'büyük mektepler'in yerini 'randevuevleri' alınca 'mahcup etmemek' ve 'telli duvak' konularının da bir anlamı kalmıyor.
Okulunu bir bayram öncesi bitirmiş. O yıl ramazan/şeker bayramı Ocak, kurban bayramı ise Mart ayındaydı. Sevim'in 'mezuniyet durumu' ülkemizdeki eğitim takvimine uygun değil.
Benzer şekilde oralara birkaç günlüğüne gelmiş olan Zeki'yi sevmesi, dere kenarında birbirlerinin olmaları, dahası ailesini ne durumda bırakacağını düşünmeden İstanbul'a kaçması da inandırıcı olmamış. Diplomasını yanına alsaydı bari.
Kerem Baba, 'ARZUHALCİ' yazılı asırlık çınarın gölgesine iki iskemle atmış. Önündeki sehpada 35 model Royal daktilo. İşyeri burası. Burnunun ucuna düşmüş gözlük, fötr şapka, yakası sıkı sıkı kapalı kravatsız gömlek, ceket cebinde beyaz mendil, koca bir bıyık. Randevuevi sahneleri hariç ağız hep kulaklarda.
Kızına aldığı 'altın kaplama mezuniyet hediyesi'ni 'Sokak Kızı' melodisi eşliğinde anlatıyor; "Dilekçe yazdığım birinin işi hallolmuş. 'Al Kerem Baba bu da senin hakkın' dedi. Ben de kızıma bir kol saati aldım."
Uzun yola çıkışı, karısına el öptürdükten sonra. Birbirlerine hitapları 'Hatun' ve 'Efendi' şeklinde. 'Ne yapıp yapıp kızlarının bir isteğini iki etmemişler'. Sevim böyle 'müşfik' bir evden kaçıyor.
Zeki "Sanki beni buraya babam ticaret için değil de seni bulmak için göndermiş" diyordu. Delikanlının filmdeki en doğru cümlesi bu. Kasabalardan 'körpecikleri' İstanbul'a getirip 'pazarlıyor'. Lakabı 'Atmaca' imiş. "Sensiz hayatımın bomboş olduğunu..."; "Dünyamda yalnız sen, yalnız sen..."; "Sevim, Sevim diye çarpan kalbim..." diye başlayan cümlelerle genç kızı etkiliyor. 'Roman kahramanıymış gibi hissetmesini' sağlıyor. "Senden başka hiçbir şey görmeyen gözlerim aradığını buldu" gibi ne dediği tam anlaşılmayan konuşmaları da var. Dere kenarında dudaklarından dökülen şiir; "Sen bahar kadar temiz//Sen sular kadar duru//Sen gönlümü sulayan//Bahtımın ilk yağmuru//**//İster bir yaprak gibi//Üstüme bas, ez yürü//İster emret kalbimi//Ellerimle yolayım." Bunu ithaf ettiği güzeli randevuevlerinde çalıştıracaktır.
İstanbul... "Bu memleket baştanbaşa gurbettir."
Sevim, daha ilk gün 'ilaçlı çay' içirilerek Süleyman Bey'e 'sunulur'. Aylar sonra "İnatçı karılara da bayılırım" diyen Hakkı Haktan'ın odasına bırakılırken böyle bir 'hazırlığa' gerek görülmeyecektir. Belki de Süleyman Bey 'munis' bayan sipariş etmişti!
Zehra, acı dolu filmin yürek ferahlatan kişisi. Kahramanımızın 'kara gün dostu'. Kendisi de 'ahir ömründe bir can yoldaşı' bulmuş. Karşılaştıklarında çok güzel bir mani söylüyordu; "Sabahlar nurlu, diller uğurlu//Ekme bitmeyen yeri//Dikme tutmayan yere//Ayak hiç gider mi//Gönül gitmeyen yere."
İntihar girişimine engel olduğu ve altından tren geçen köprüde "Ölüm tehlikesi! Teller yüksek tansiyon altındadır. Uçurtma, değnek vs gibi bir cisimle veya doğrudan doğruya cereyan tellerine ve direklere yanaşmayınız. TCDD" yazılı bir uyarı levhası var.
"Terazi var tartı var//Her şeyin bir vakti var, güzel kızım. Gam, kasavet insanlar içindir. İlahi yavrucak, yaşamak dururken yaptığın şu işe bak bayram günü. Kabul edersen fakirhanemde fazla bir yatak var" diyor genç kıza. Bir gece önce ilaçlı çayla uyutulup Süleyman Bey'in koynuna sokulmuştu Sevim. Bunu anımsamış, korkmuş; "Siz de mi?" Yaşlı kadın cin gibi. Yılların deneyimi ile olanı biteni anlar; "Ama benim teklif ettiğim yatak hakikaten tek kişiliktir."
"Pencereden kuş uçtu//Yandı yürek tutuştu." Zehra'ya her şeyi bu Hicaz türkü ile anlatıyor kahramanımız.
"İnsan ölür dünyada hatırda isim kalır//Gölge kaybolup gider duvarda resim kalır." Yaşlı kadının 'gözü toprağa bakıyormuş'. "Hastanın bir adı da misafirdir demişler. Halimi hiç iyi görmüyorum" deyip durmasından belliydi.
Öyle de olur; "Saatteki vuruşlar//Tokmağı mı ecelin?"
Fakir mahallede herkes manici. Filmin kötü adamı Hasan bile 'gudubet danalar gibi böğürüyor'; "Fil fillice fili yok//İp takacak yeri yok." Sevim'de gözü vardı ama arzusuna ulaşamaz. Sonraki altı yıla bakınca koca İstanbul'da 'arzusuna ulaşamayan' sadece Hasan ve Hakkı Haktan galiba. Ayrıca çayevindeki Abdullah Bey de parasını Zeki'ye peşin ödediği halde eli böğründe kalmıştı.
Hasan, seyyar satıcılık dışında 'kaldırım kumarcılığı' yapıyor. 'Şu mereti bırakamamış'. Murat "Hâlâ şaptan şeker çıkarmaya çalışıyorsun" diyecektir. Bir mahalleli 'şeytana uyup oğlunun ilaç parasını Hasan'a kaptırmış'. Delikanlı ikisini de dövüyor.
Sevim'e göre; "Biz kadınların namusu sünger kâğıdına benzer. Üstüne bir damlacık leke düşecek olsa hızla yayılır. O lekeyi temizlemek için o kâğıdı yırtmak lazım." Kendisi ise 'üstüne mürekkep damlamış değil, bir mürekkep hokkasına batmış sünger kâğıdı gibiymiş'. Son sahnede Murat'ın Kerem Baba'ya damat olması İstanbul'u çağrıştırdı; "Ey bin kocadan artakalan bakir dul." (Sis) (Tevfik Fikret).
Randevuevinde bir genç kızın nasıl 'düştüğünü' öğreniyoruz; "16 yaşımdayken beni zengin bir kasaba verdiler. 50 yaşında vardı. Bir gece polisler evimizi bastılar. Kocamı alıp götürdüler. Meğer küçücük bir kızcağızı iğfal etmiş. Bir rüya olan hayatım o gece sona erdi." Sonra ne olduğunu soran arkadaşına "Sonrası ne olacak, aranızdayım işte" diyor.
Bu sahnede Yıldız Tezcan'ın söylediği 'Izdırapla İnledim' (Osman Bayşu) türküsü duyuluyor; "Izdırapla inledim//Ağlamakmış kaderim//Yazım kara yazılmış//Doğduğuma pişmanım//**//Neden saçım ağarmış//Meğer bahtım karaymış//O yar derde dermanmış//Sevdiğime pişmanım."
Sevim'in doktoru Cahit Sözer'i 90'larda (kalp, kan, elektrolit, romatizma, şeker hastalığı, alerji, sinir ve ruh hastalıkları, zekâ geriliği gibi) 21 hastalığın uzmanı olarak göreceğiz.
Ufuk Enünlü, Şehir Tiyatroları Çocuk Bölümü'nde sahneye çıkmış. Başarılı bir okul hayatı var. Kadıköy Maarif Koleji'nden sonra 1976'da 507.027 puanla İstanbul Teknik Üniversitesi'ne girmiş.
Jenerikte 'Eser: Yahya Benekay' yazılı. Romanya doğumlu sanatçı Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. Gümrük ve Tekel Bakanlığı'nda müfettiş yardımcısı olarak çalışmış. Varlık, Hisar, Şadırvan gibi dergilerde şiirleri yayınlanmış. Romence'den çevirileri, Alevilik ve Mevlid-i Şerif üzerine kitapları var. 1988'deki 'Sevilen 10 Şarkı' arasında dördüncü olan 'Günlerdir İçime Çöktü Ayrılık'ın (Beste Sadetin Öktenay) söz yazarı.
'Arzuhalci'nin şairi Osman Atillâ 1965-69 dönemi A.P. Afyon milletvekili. 1967'de 'Pazar Gezintisi' oyununda 'komünizm propagandası' yapıldığı gerekçesiyle 'Ankara Sanat Tiyatrosu'na yüklenmiş. Ama kendisi de, Abdullah Şengül'ün belirttiği gibi 'zamanla toplumsal temalara yönelecektir'.
Hülya Koçyiğit'in bazı giysilerini başka filmlerden anımsıyoruz.
Lise diploması ile okuldan çıktığı sahnedeki pardösüyü: 'Kardeş Kavgası'nda (1967) Doğan'a telefon ederken; 'Seni Affedemem'de (1967) Avukat Murat Özkut ile görüşürken; 'Mazideki Yıllarım/Yaralı Kuş'ta (1967) elde şemsiye yağmur altında yürürken giymişti.
Ağaçlıkta Zeki ile buluştuğunda üzerinde olan bluzu: 'Kardeş Kavgası'nda (1967) dikiş makinesi ile çalışırken giyiyordu.
Zehra'nın evinde, kahvaltı sırasındaki bluz: 'Seni Affedemem'de (1967) deniz kabukları hakkında konuşurken üzerindeydi.
İstanbul'a gelen babasıyla karşılaştığı sahnedeki sabahlık: 'Kaderde Birleşenler'de (1966) Yusuf ile Sadiye Abla için konuşurken; 'Mazideki Yıllarım/Yaralı Kuş'ta (1967) ameliyat sonrası üzerindeydi.
Zeki'ye "Aşk mı? Hangi aşk" derkenki pardösüyü: 'Bitmeyen Çile'de (1966) at yarışlarında; 'Seni Affedemem'de (1967) demiryolu köprüsündeyken giymişti.
Son randevuevi sahnesindeki bluz: 'Bitmeyen Çile'de (1966) Nurhan Nur ile konuşurken üzerindeydi.
Ufuk Enünlü de hastaneden çıkarlarken üzerinde olan paltoyu 'Mazideki Yıllarım/Yarılı Kuş'ta (1967) annesi ile evden ayrılırken giyiyordu.
Filmde ki melodiler.
'The V.I.P.s'deki (1963) (Miklós Rózsa) 'Conflict' 2 sahnede (Sevim evden kaçarken; Zeki'ye "Bu dünyada melek var şeytan var. İyi var kötü var. Ama bunların hepsi de sende toplanmış" derken. Doğrusunu söylemek gerekirse delikanlının 'iyi' bir tarafını göremedik). 'Mood for Truth' Zeki, Sevim'i Zehra'nın evinden zorla götürürken. 'Prelude' Hakkı Haktan, Sevim'e saldırırken.
'The Night of the Generals'daki (1967) (Maurice Jarre) "Exit Maxim's" Sevim ve Zeki, Hilton'a geldiklerinde. 'Love Theme' Mürvet Sim otele Sevim'i görmeye geldiğinde. 'War and Madness' 3 sahnede (Haydar Karaer, Zeki'ye "Malı teslim ettin mi" derken; Murat, Hamal Mehmet Büyükgüngör'e "Posta kutusuna bakmayı unuttum" derken; Hasan, Mehmet Büyükgüngör'ü "Kabak gibi sallama da şöyle dur bakalım" diye azarlarken). 'In the Museum' Mürvet Sim, Sevim'in çayına ilaç koyarken.
'Sevdim Seni Ey İşve-Bâz' 5 sahnede (Sevim, diplomasını almış okuldan çıkarken; Elinde kitap, pencereden bakarken; Zeki "Sensiz hayatımın bomboş olduğunu nasıl anlatabilsem sana" derken; "Bak sevgilim 'Sevim, Sevim' diye çarpan kalbimin sesini duyabiliyor musun" derken; Taksiden inerlerken).
'Sokak Kızı'; "Saçımı okşayıp öptüğün gece//Aşkınla dolu birer bilmece//Beni bırakma, hicrana atma, kalbimi yakma//Ben bir sokak kızı, yolların yıldızıyım." 5 sahnede (Sevim "Bilmiyorum herkesin annesi babası sizin kadar müşfik mi" derken; Zeki "Kararlaştırdığımız gibi sevgilim, bu gece kaçacağız" derken; Kerem Baba, Sevim ve Oya'ya sarılırken; Sevim "Ben sizleri için yok sayılması gereken biri haline geldim" derken; Kerem Baba, iyileşip hastaneden çıkarken).
'Şehnaz Longa' (Santuri Ethem Bey) Bayram yerindeki eğlencede.
'Pencereden Kuş Uçtu' (Hicaz Türkü) Zehra "Anlattıkların aramızda kalır kızım. Akı dirhem dirhem satarlar, Karayı kürek kürek atarlar. Gençlikte meşakkatler yaz yağmuruna benzer. Cenabı Rabbim gökten yağdırır, yer de yedirir" derken.
'Rast Makamında Ut Taksimi' Sevim ve Zehra hamamdan dönerken.
'Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin' (Zeki Müren / Sabih Gözen) Sevim, mahalle çeşmesinden kovayla su alırken.
'Saba Makamında Ney Taksimi' 2 sahnede (Sevim, Zehra'ya "Bak, sana nane kaynattım. Hadi sıcak sıcak iç. Göğsünü yumuşatır" derken; Zehra "Memleketini o kadar anlattın ki bana görmüş gibi biliyorum" derken).
'Hicaz Makamında Ut Taksimi' Kerem Baba, bir müşterisine arzuhal yazarken.
'Geçmesin Günümüz Sevgilim Yasla' (Alâeddin Yavaşça / Şerâfettin Aydınlık) 2 sahnede (Sevim'den mektup gelmiş. Kazım Baba, bir pabucu ayağından fırlamış eve koşarken; Filmin sonundaki takside).
'Hüseyni Taksim' (Derdimi Kimlere Desem) Sevim'in mektubunu okurlarken.
'Ey Güzel İstanbul Benim Sevgili Yârim' (Kadri Şençalar / Vecdi Bingöl) 2 sahnede (Kerem Baba, arkasından bir kova su dökülerek İstanbul'a yolcu edilirken; Murat'a "Kahvemizi iç. Kızımın evi benim sayılır" derken).
'Tambur ve Keman ile Taksim' 2 sahnede (Sevim "Babacığım, gitme, gitme. Şefkatine, sevgine o kadar ihtiyacım var ki" derken; Kerem Baba "Utanıyorum Murat, utanıyorum" derken).
'Hicaz Makamında Viyola Taksimi' İstanbul'dan eşine mektup yazarken.
'Hicaz Makamında Ut ve Kanun Taksimi' 2 sahnede (Mahmure Handan'a hamallık yaparken; Çay bahçesinde).
Sevim'i Nedret Güvenç; Zeki'yi Abdurrahman Palay; Murat'ı Fuat İşhan; Nedret Güvenç'i (filmin dublaj yönetmeni) Sacide Toroğlu; Kerem Baba ve Hakkı Haktan'ı Agâh Hün; Zehra'yı Nisa Serezli; Mürvet Sim'i Nevin Akkaya; Randevuevindeki kızı ve "Bu daire kiralık ama boş (ne demekse)" diyen apartman sakinini Tijen Par seslendirmiş.
Sevim'in annesi Nedret Güvenç; Babası Ali Şen; Zehra-Nisa Serezli; Oya-Ufuk Enünlü; Zeki-Salih Güney; Murat-Suphi Tekniker; Hamal-Mehmet Büyükgüngör; '34 HA 348' plakalı taksi; Çete reisi-Haydar Karaer; Hasan-Faruk Panter; Mahmure Handan; Anadolu kasabası; Bayram eğlencesi; Sevimlerin evi; İntiharı gerçekleştiremediği tren köprüsü; Kamil Koç otobüsü; Hilton çok güzeldi.
'Hicaz Makamında Viyola Taksimi'.
Sevim'in randevuevinde çalıştığını öğrenen Kerem Baba'nın eşine yazdıkları: "Ya Hatun! Evvela mahsus selam ederim. Mektup yazmakta geciktim. Sevim'i hiç tahmin etmediğim bir hayat içinde buldum. Çok, çok iyi yaşıyor. Hiç merak etme... Kızımız pek mesut. İşleri de gayet iyi... Kararımı verdim, hasretini gidermen için Onları sana getireceğim... Şu anda Sevim sana, sana bir hırka örüyor... Neyse, çok selam ederim. Sevim ve Oya ellerinden öperler. Daha büyük bir eve taşınacakları için gecikirsek mektubunu bu adrese yaz. Baki selam eder, gözlerinden öperim."
Zehra'nın sözleri aklımızdan çıkmıyor; "Ayak hiç gider mi//Gönül gitmeyen yere."