Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Artık asker karısı sayılırsın. Ağlamak yakışmaz sana." Tarık bunları söylüyor ama Süreyya'nın ağlamadığı bir tek sahne yok neredeyse. Yazar da 'gözlerinden akan bu sıcak yaşları kalbini ıslatan bir umut rahmetine benzetmiş (sf. 36)'.
'Dert Bende' şarkısı sevilince sıra roman (1972) (Kerime Nadir) (İnkılâp Kitabevi-Dördüncü Baskı-1985) ve Yeşilçam uyarlamasında. 71 dakika sürüyor ve bunun 21 dakikası şarkı.
'Çocuğunu kardeşine, arkadaşına veya annesine vermek' konusu 'Lekeli Melek' (1969), 'Kadın Asla Unutmaz' (1968), 'Kahveci Güzeli' (1968) gibi filmlerde defalarca işlenmişti. Kerime Nadir'in bunu neden tekrarladığını anlamak zor. Yazdıkları 'popüler' olur ama popüler şeyleri yazmazdı. Romanına ad olarak, dönemin meşhur şarkısını seçmesi bile ilginç.
Jenerikte şarkılar için 'İstanbul Plak' yazılı. Oysa Esin Engin'den dinlediğimiz 'Papatya' (1943) (Necdet Koyutürk) ve 'En Son Hatıra' (1971) (Fehmi Ege) Yonca Plak'tan çıkmış.
Kamuran Akkor'un söylediği şarkılarda da durum farklı değil. 'Dert Bende' (1972/73) (Vedat Yıldırımbora) ve 'Kader Çıkmazı' (1972) (Norayr Demirci / Mehmet Yüzüak) Kervan Plak'tan da çıkmış. Sadece 'Bir Teselli Ver' (1971) (Orhan Gencebay) ve 'Kabahat Seni Sevende' İstanbul Plak'tan.
Süreyya, konservatuvarı bitirmiş. Kız kardeşi Fatma'nın tahsilini öğrenemiyoruz. Anne babalarını yitirince amcalarının yanında büyümüşler. Önceleri ikisi de Tarık'ı sevmişti. Delikanlı, deniz subayı ve Yüzbaşı. Romandaki Tarık Engin, denizaltı subayı üsteğmen. Amerika'daki üç (kitapta 6) aylık eğitimi sırasında olanlar olur.
"Ayrılığımız aşkımızın alevi oldu." Bu, film boyunca üç kez tekrarlanıyor. Ayrılık günlerinde Süreyya'nın sevgisi 'alevlenirken', Fatma'nın gönlü Tarık'tan 'zengin çocuğu' Bülent'e kayıverir.
Romanda Fatma, abla. Filmde ise ikisi de birbirlerine 'kardeşim' dedikleri için abla belli değil.
Evlerini (iç sahneler) ve çay takımlarını 'Kader Böyle İstedi' (1968) ve 'Son Mektup'tan (1969) anımsıyoruz. Yangın çıkan ev ise (dış sahneler) Hafize Hanım'ın Yeniköy'deki köşkü.
Fatma, filmin başında, "Telgraflara bak! Ne çok sevenimiz varmış" diyor. Oysa Postacı yalnızca bir telgraf (ve 5 mektup) getirmişti. Kitaptaki telgraf 'yeşil renkli ve yıldırım'.
'Zehirli Hayat' (1967) ve 'Korkunç Arzu'daki (1966) durum burada da karşımıza çıkıyor. Kardeşine, Durul ile evlenmesini söyler. Sevgi sonradan gelebilirmiş. "Seversin de ilerde." 'Zehirli Hayat'ta, Saadet Hanım-Bedia Muvahhit "Ne demekmiş sevmek! Koca, evlendikten sonra sevilir" demişti kızına. 'Korkunç Arzu'daki Selim Bey-Muzaffer Tema da farklı değil. "Merak etme, evlendikten sonra seversin" diyordu kız kardeşi Nilgün-Selma Güneri'ye.
Süreyya ise böyle şeylerle hiç ilgili değil. Dahası sevgi de yetmezmiş evlilik için. "Yuvanın temeli aşktır" diyor. 'İlk aşkı, ömür boyu sürecek ıstırabı olacaktır'. Para için 'coğrafyalarla oynanmayan' o dönemde böylesine saf kavramlarla mutlu olabiliyormuşuz.
Ablasının, Tarık'ı gurbet illerde umutsuzluğa düşürecek 'ayrılık mektubunu' gönderemez. "Çılgınca bir fikir geldi aklıma. Fatma'nın yerine ben yazacaktım. Fatma'nın ilk mektubuydu bu. Yazılarımızı tanımıyordu. Cevaplarını da amcamın posta kutusuna yollamasını istersem, bu oyunu kimse fark etmezdi. İstanbul'a dönünce bu acı gerçeği kolaylıkla karşılayabilirdi." Amerika'dan gelen ilk mektuba dokununca eli eline deymiş gibi olur (sf. 40).
"Böylece günler günleri izledi. Bu tatlı aşk rüyasından uyanamadım bir türlü." Yalancı mutluluk, Tarık'ın dönüşünü bildiren telgraf ile sona erer. Tam da Fatma ile Bülent'in evlenecekleri gün.
Gerçeği öğrenince "Bir kurşun yesem şaşırmazdım bu kadar. İmkânsız, olamaz bu" diyor delikanlı. Ortalığı birbirine katacak zannettik. Yanılmışız. Her şeyi ve mektupları yazanın Fatma değil Süreyya olmasını da anlayışla karşılıyor. Zaten daha önce "Mektuplarında yücelen ruhunla, sanki seni yeniden tanıdım sevgilim" diye yazmıştı. 'Bu tatlı gerçeğe boyun eğmek zorundaymış'. Ta Amerikalardan getirdiği nişan yüzüğünü Süreyya'ya verir! "Bana o mektupları yazana vermek üzere bir hediye getirmiştim" diyerek durumu kurtarmaya çalışıyor.
Birbirlerinin oldukları gecenin sabahında ayrılmak zorunda kalırlar. Delikanlı bir tatbikata (romanda '20 günlük manevraya') katılmak zorundaymış. Süreyya, artık O'nun bir parçasını taşıyor.
Hemen hemen bütün Yeşilçam filmlerinde rastladığımız 'kadın duyarlığı' burada da var. 'İçinde, sebebini bilmediği garip bir histen ve sebebini çözemediği bir korkudan' söz ediyordu kahramanımız. Tarık'ın öldüğünü filmde gazeteden, kitapta 'amcası ile gittikleri Gölcük'te öğrenir' (sf. 76-77). İntihar girişiminden son anda kurtarılır.
Çocuğun 'anne değiştirmesi'ne karar verdikleri sahne çok hoş. Fatma 'bir yıl önce salpenjit geçirdiği için' çocuk doğuramıyor. Doktorlar ameliyatla bu durumun giderilebileceğini söylemişler. Kardeşinin 'rahmetli' Tarık'tan hamile olduğunu duyunca 'ameliyata falan gerek bırakmayan' bir çözüm bulur. "Hazır böyle bir durum ortaya çıkmışken, bu işi makul bir şekilde halledebiliriz" diyor. Süreyya'nın doğurduğu çocuğu kendi nüfusuna kaydedecek. Gerçekten çok 'makul'! Bu, yazarın da içine sinmemiş olacak ki 'doğum ve nüfusa geçirme'yi İtalya'da gerçekleştirmiş. Ne de olsa 'mafia' ülkesi(!).
Sonrasında 18-20 yıl evlat hasreti var Süreyya için. Çocuk yuvası kurmak, yılın annesi seçilmek. Filmin sonunda oğlu Tarık gerçeği öğrenmiş, annesi ile dans ediyor.
Yeşilköy'de Alev Koral'ın sesi ile yapılan bir anons; "Türk Hava Yolları'yla Kahire, Londra'ya gidecek yolcuların uçağa teşrifleri rica olunur." İstanbul'dan Londra'ya giden uçağın Kahire'ye neden uğradığı anlaşılmıyor. Üstelik yolcularımız bununla Avustralya'ya gidiyorlardı.
Süreyya'nın aşkı çok büyük ama Durul'unki bambaşka. Ne gözyaşı ne bağırış çağırış. Bütün bestelerini genç kız için yapıyormuş. Zor zamanlarında hep yanında. Kalbinin ve gazinosunun kapıları hep açık. Sevgisi bir yana, 'dostluğu, arkadaşlığı bunu gerektirirmiş'. Ömrü 'belki bir gün Süreyya beni sever' diye geçiyor. Genç kızın 'yatılı çocuk yuvası'nda müzik dersleri bile verir (sf. 122). "Başarı, para, ün. Hepsi, hepsi bir hiçti yüreğindeki şu korkunç yoksulluğun yanında. Bu yoksullukla bir avuç kor kesilmişti yüreği. Gözlerinden akamayan yaşlar boyuna içine dökülüyor ama bu ateşi bir türlü söndüremiyordu." Süreyya'nın gökyüzüne karışan balonlar için söyledikleri Durul için de geçerli galiba; "İnsan elinden kaçırdığı her şey için ağlamaz ya!" Uzakta da olsa genç kızın varlığı ile mutlu.
Romandaki adı Fahrettin olan Amca-Muammer Gözalan da çok özverili. Kimsesiz kalan yeğenlerine hem babalık hem amcalık etmiş. Yıpranmasınlar diye evlenmemiş (sf. 4). 'Yıllarca bağrına basıp büyütmüş Onları'. Durul "Öz babalar bile sizin kadar sevilmez" diyecektir. Güler yüzlü, anlayışlı ve (kitapta) kendisi ile gırgır geçebilen biri.
Bülent, milyoner çocuğu. Romanda Vehbi Yücesan'ın, filmde Sadık Bey'in oğlu. Amacına ulaşmakta kararlı ve sabırlı biri. Birlikte olduğu Fatma, Tarık'ı tercih ettiğinde bile "Er veya geç ben evleneceğim Fatma'yla" diyordu. Dediği gibi olur. Dahası Yüzbaşının (kaderin cilvesi) oğlunu da alıyor.
Bir Japon firmasıyla Avustralya'daki baraj inşaatı için anlaşma yapmış. İngiltere'deki balayları sırasında, ne ara fırsat bulduysa, başarmış bunu. Balayı, İngiltere, Japon firması, Avustralya'da baraj inşaatı(!). Bunların bir araya geldiği başka bir roman var mıdır acaba.
Tarık'ın Amerika'ya gitmesini fırsat bilerek "İnsan senin gibi bir kızdan ayrılmamak için cennete bile gönderseler gitmez" demişti Fatma'ya. Ama sonradan, hamile karısını bir yıl İstanbul'da bırakarak Avustralya'ya gidebilecektir!
Ardından Yeni Zelanda ve Filipinler'de başka başka baraj inşaatları var.
Murat Soydan'ı film boyunca aynı üniforma ile görüyoruz. Türkan Şoray ve Meral Zeren ise sırasıyla 57 ve 15 giysi değiştiriyorlar. Sanki bir defiledeyiz.
Televizyon o dönem henüz insanları esir alamamış. Nişanlısı tatbikattayken Süreyya 'Öteki Kadın' adlı kitabı (The Healer) (1955) (Frank G. Slaughter) (Altın Kitaplar-1957) (Çeviren Azize Belgin) okuyordu. Özlemek için zaman bulabildiğimiz yıllar.
Adı bir bateri ustasını çağrıştıran Durul, filmde piyano çalıyor.
Türkan Şoray, Kamuran Akkor'un sesiyle 4 şarkı söylüyor. 'Dert Bende' (1972/3) (Vedat Yıldırımbora) 2 sahnede [(1.48) Jenerikte ve (3.24) Durul'un önerisi ve amcasının ısrarı ile şarkıcılığa başladığında. Toplam 5 dakika 12 saniye]; 'Kader Çıkmazı' (1972) (Norayr Demirci / Mehmet Yüzüak) Fatma ve Bülent'in düğününde (3.44 dakika); 'Bir Teselli Ver' (1971) (Orhan Gencebay) Amcasının ölümünden sonra (4.02 dakika); 'Kabahat Seni Sevende' (1972) (Orhan Gencebay) Gazinoda (2.40 dakika).
Durul-Esin Engin'den de iki şarkı dinliyoruz. 'Papatya' (1943) (Necdet Koyutürk) 3 sahnede (Süreyya, havaalanında Tarık'ı beklerken; Tanıştıkları gece; Süreyya geçmişi düşünürken) 2.11 dakika; 'En Son Hatıra' (1971) (Fehmi Ege) 2 sahnede (Bülent ve Fatma'nın düğününde; Filmin sonunda) toplam 4 dakika.
Diğer melodiler.
'La Course Du Liévre á Travers Les Champs'daki (1972) (Francis Lai) 'Generique Du Fin' 4 sahnede (Tarık'tan telgraf geldiğinde; Fatma "Nasıl olur, Bülent'le evleneceğimi yazmıştım O'na" derken; Süreyya'ya "Postaneye amcamın mektuplarını almaya gittiğinde lütfen bunu postalayıver" derken; Süreyya, postanede mektubu 'gönderemezken'). 'La Course Du Lievre' 3 sahnede (İntihar girişimi sonrası hastanede; Küçük Tarık evden kaçarken; Yangında).
'Dead Ringer'daki (1964) (André Previn) "Maggie's Murder" Fatma ve Bülent'in evlendiği gece Tarık geldiğinde.
'Madly' (1969) (Francis Lai) Süreyya'nın "O gün ilk defa fark etmişti varlığımı. Güzel bulmuştu, beğenmişti beni" dediği balonlu sahne dâhil 14 sahnede.
'The Night Visitor' (1970) (Henry Mancini) 3 sahnede (Tarık "Mektuplarında yücelen ruhunla sanki seni tanıdım sevgilim" diye yazarken; Süreyya, amcasına evleneceklerini söylerken; Durul "Düşündüm, seni oyalayacak bir işe ihtiyacın var" derken).
Bert Kaempfert'in 'Free and Easy' (1970) albümündeki 'Hit the Open Road' (Bert Kaempfert / Herbert Rehbein) Fatma ve Bülent dans ederken; 'Love Theme' (From "You Can't Win 'Em All") (Bert Kaempfert / Herbert Rehbein) Tarık'ın tatbikat için gemiye gidişi dâhil 8 sahnede.
'The Godfather'daki (1972) (Nino Rota) 'The Hall of Fear' Amcası öldüğünde.
'Sunflower'daki (1970) (Henry Mancini) 'The Parting in Milan' 4 sahnede (Süreyya, oğlu ile karşılaştığında; Küçük Tarık'a 'teyzesinin' evinde birkaç gün kalmasına izin verilince; Bavullarını hazırlarken; Anneler gününde).
Hugo Montenegro Orkestrası'ndan 'Wait Until Dark'taki (1967) (Henry Mancini) 'Theme For Three' 2 sahnede (Süreyya ve oğlu deniz kenarında yürürken; Yuva'daki çocuklar Süreyya'ya "İyi geceler melek annemiz" derken).
Süreyya'yı Jeyan Mahfi Ayral; Tarık'ı Hayri Esen; Durul'u Cüneyt Türel; Fatma'yı Alev Koral; Bülent'i Toron Karacaoğlu; Mesut Engin'i Fuat İşhan; Muzaffer Yenen'i Zafer Önen; Feridun Çölgeçen ve Muammer Gözalan'ı Erdoğan Esenboğa seslendirmiş.
Sinemadaki ilk yılında Mesut Engin; Amca-Muammer Gözalan; Tarık-Ömercik; Yatılı çocuk yuvasındaki Dadı-Nezihe Güler; Anneler Günü toplantıdaki sunucu Feridun Çölgeçen; Doktor-Muzaffer Yenen; Doktor-Cevat Uz; Düğün davetlisi Muzaffer Bey-Ali Demir; Papyonlu Uşak-Kubilay Hakan; Kuşçu Kamer Baba; Süreyya ve küçük Tarık çay içerken görüntüye gelen Dolmabahçe Camisi; İskenderun Gemisi yakınlarındaki Yönetmen Orhan Elmas çok güzeldi.
O dönem sigara reklamları ne kadar yaygınmış. Havaalanı rengârenk afişlerle dolu. Peter Stuyvesand, Pall Mall ('super long'muş), Dunhill, Rothmans paketleri tiryaki olmayanların bile aklını çeliyor. Süreyya, New York'tan gelecek uçağı beklerken, yanındaki sehpada tütün tablası bile var. Bugünden bakınca inanılır gibi değil.
Nihat Ziyalan; 50'li ve 60'lı yılların bir sinema, edebiyat mucizesi. Bülent gibi O da Avustralya'ya gitmiş. Fakat filmdekinden farklı olarak, 'baraj' değil; Türkçesini, şiirlerini, öykülerini, romanlarını 'inşa ediyor'. İki araba sahnesindeki bakışları; "İnsan, dostlarıyla vardır." Fatma'nın partisinde (romanda 'doğum günü') giydiği mavi takım elbise 'Azap'ta (1973) hastaneden çıkarken üzerindeydi.
'Madly' (1969) (Francis Lai). Her dönemdeki âşıkların melodisi ve balonlar. "Senin yerinde olsam hep gülerdim Süreyya" diyor Tarık. Nedenini şöyle açıklar; "Bugüne kadar senden güzel, senden tatlı gülen bir kız görmedim." O sırada nişanlısı Fatma da yanlarındaydı! Gülüşü ise bir o kadar 'tatlı ve güzel'.