Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
“Sen her şeyin temiz olmasını isterdin. Şimdi hatırlıyorum, bir defasında deri fabrikasının önünden geçiyorduk. Kokudan hasta olmuştun. Şimdi benim de üzerimde yıllarca süren bir mahkûmiyetin silinmez kokuları var.” Bunları ‘eski mahkûm’ Fikret söylüyor. ‘Ex-con’ Chuck da, bir farkla aynı şeyleri söylemişti; “I remember now. You liked everything neat and orderly. Everything tied up with a ribbon. Everything is as it should be. And you never liked bad smells either. I remember the day I took you for a hike and we crossed close to the slaughterhouse. It made you sick. I guess even a prison stink is worse.” Oradaki ‘mezbaha’, bizde ‘deri fabrikası’ olmuş. Sue ile Nevin, “I can’t marry an ex-convict” ve “Eski bir mahkûmla evlenemem” diyorlar. ‘İçerdeyken’ üzülmemeleri için söyleyememiş, kahramanlarımızın çıkmasını beklemişler. ‘Hapisliğin’ böyle de bir ‘kıyağı’ var!
‘Invisible Stripes’ın (1939), aslına çok uygun Yeşilçam uyarlaması. Tahliye sonrası farklı yollardan gidip aynı yerde buluşan iki arkadaşın öyküsü anlatılıyor.
Şubat-Mart ayında çekilen film, yıldırım hızıyla 03 Nisan 1967, Pazartesi günü (Mecidiyeköy) Işın; (Beyoğlu) Lüks; (Beyoğlu) Şan sinemalarında gösterime girmiş. 83 dakika sürüyor. 5 sahnede aynadan (araba, dolap) çekimler var.
İki güçlü aktör bir arada. Ancak göründükleri süreler farklı; Fikret rolündeki Fikret Hakan, 38 dakika (% 46) ve Ekrem rolündeki Ekrem Bora 3 buçuk dakika (% 5). 33 dakikada ise (% 40) beraberler. Oysa anlaşma yapılırken bu dağılımın eşit olacağı söylenmiş. Çıkan dedikodulara karşı “Ben tarafsız bir yöneticiyim. Burada ikisine de eşit imkânlar tanıdım. Birinin rolü, planı, resmi ötekinden bir santim fazla değil. Adaleti ince terazilerle tartıyoruz” diyor Feyzi Tuna. Sonuçta hem afiş hem de jenerikte Fikret Hakan önde! O günlerde Ekrem Bora, ayrıca Pesen ve Birsel filmlerle çalışıyordu. Ama neden bu da değil. Eşitsizliği anlamak için (81 dakika süren) ‘Invisible Stripes’a bakmak zorundayız. Cliff Taylor rolündeki George Raft, 43 dakika (% 53) ve Chuck Martin rolündeki Humprey Bogart 10 dakika (% 12) görünüyorlar. Beraberlikleri 15 buçuk dakika (% 20). Aslı böyle olunca ‘Silahları Ellerinde Öldüler’ daha farklı olamazdı. Buna çok kırılan Ekrem Bora ‘bir daha Arzu Film ile çalışmayacağını’ söylemiş. Fakat sonradan ‘Dikkat Kan Aranıyor’ (1970), ‘Sürtük’ (1970), ‘Emine’ (1971), ‘Babaların Günahı’ (1973), ‘Cennetin Çocukları’nı (1977) çevirecektir aynı şirketle. ‘Never Say Never Again’deki Sean Connery geliyor aklımıza.
1966 Ses Kapak Yıldızı Yarışması kızlar üçüncüsü Hülya Darcan ve 1964 erkekler ikincisi Tugay Toksöz bu filmle çıkış yapıyorlar. Peggy-Jane Bryan ve Tim Taylor-William Holden’ın rolündeler. Düğün sahnesi çekimleri Kasımpaşa Ülker Düğün Salonu’nda. Nebile Darcan, sette, kızının telli duvağını düzeltiyor sürekli olarak. Çete merkezi çekimleri de Hafize Hanım’ın Yeniköy’deki köşkünde yapılmış. Fikretlerin evi ‘Ölüm Saati’nde (1967) Ahmet ve annesi Ayşe’nindi.
Film, Toptaşı Cezaevi’nden (‘Invisible Stripes’da ‘Sing Sing’) tahliye görüntüleri ile başlıyor. ‘Kapkara 5 yılın ardından hayata yeni bir başlangıç’. Cezaevi müdürünün odasında kahramanlarımızın kişiliklerini de anlıyoruz. ‘Hapisten çıkanlara nasihat etmek adettir’. Tevfik Soyurgal “Sana ‘şöyle veya böyle davran’ demeyeceğim. Buna ihtiyacın olmadığına inanıyorum” diyor Fikret’e. ‘Gerek geçmiş günleri unutmakta gerekse yeni bir iş bulmakta yardıma hazırmış’. Ama böyle bir yardımı filmde göremedik. Kahramanımız da “Benim için endişe etmeyin. Dersimi aldım. Bir daha buraya dönmeyeceğim” karşılığını veriyor. ‘Doğru yolu’ deneyecektir.
Ekrem ise farklı. Müdürle konuşacak bir şeyi, nasihat, palavra dinlemekle geçirecek zamanı yok! “Cezamı çektim, hesap bitti. Ödeştik.” Bunca yıl dört duvar arasında kalmak, eski fikirlerini değiştirmemiş. “Çünkü değişmesi için sebep yok. Yaşama kavgasının kanunu bu. Siz bana ne verdiyseniz o kadar isteyebilirsiniz.” Hiçbir şey verilmediği için de zorla alırmış. Müdürün şans dilemesi de gereksiz! “Bunun için hiç yorulma! Ben şansımı kendim açarım!”
Tevfik Soyurgal, Fikret’e davrandığından farklı olarak Ekrem’in elini sıkmıyor ayrılırken. ‘Invisible Stripes’daki Chuck da odadan çıkarken kapıyı açık bırakır. Kapatmaya tenezzül etmez bile!
Gardiyan alaycı; “Beyler, güle güle. Yine bekleriz!” Bizimkiler de öyle; “Bu ne sabırsızlık. Elbet gene geleceğiz.” Hollywood yapımındaki gardiyan Peter ise “You’ll be back. You’ll be back” demişti pis pis sırıtarak. Yılların tecrübesi!
Ekrem, eski mahkûmlar konusunda çok acımasız; “Mezbaha görmüşsen bilirsin. Kesilecek hayvanların kıçına damga vururlar. Kızgın şişi yedi mi artık bıçaktan kurtuluş yoktur.” Hapishane ile mezbaha farksızmış. Bundan sonra ‘kuyrukları polisin elindeymiş’. “Benim polisle işim yok artık” diyen Fikret’e “Fark etmez. Onların senle olacak” karşılığını veriyor. Chuck ise “You think changin’ your uniform means anything, you’ll still be wearin’ stripes. You may not see ‘em but they’ll be there alright” diyerek ‘hapis giysilerindeki çizgilerin’ tahliyeden sonra bile kaybolmayacağını anlatmıştı.
Fikret’in bir anacığı bir de kardeşi Metin var. Önce eski işinde, oto tamirciliğinde çalışmaya başlar. O zamandan bir tek Ahmet Usta kalmış. O’nun da, artık beli iki büklüm. İhtiyarlayıp sonunda gözlüğe kadar düşmüş. “Hadi, ne duruyorsun sen bakayım. Git tulumunu giy de işe başla” demişti ama patron mahkûmiyeti falan duyunca hemen yol verir bizimkine.
Sonrasında İş ve İşçi Bulma Kurumu ve bir dolu dükkân var. Hiçbirinden sonuç alamaz. Bir yerde sabıkalı oluşunun verdiği eziklikten yararlanmak isteyen personel şefi, vardiya çavuşluğu önerir. “Hiçbir zahmeti olmayan kolay bir iştir. Son zamanlarda ücret meselesinden fabrikada huzursuzluk arttı. Bunda komşu fabrikadaki grevin de rolü var tabii. Huzursuzluğa sebebiyet veren işçileri tasfiye etmeye kararlıyız. Senin asıl işin bunların kim olduğunu anlamaya çalışmak olacak.” ‘İspiyonculuk’ önerildiğini ‘anlayınca’ bir yumrukla adamın sağ gözünü şişirir. Karakolda komiser Selahi İçsel anlayışlıymış. Bizi rahatlatacak şekilde Fikret’e yardımcı oluyor. “…Laf aramızda, orada olup da iki yumruk da ben atmayı çok isterdim.” Muhbirlik için böyle bir tepkisini gördüğümüz Fikret, filmin sonunda polisin sorguya çektiği kardeşini kurtarmak için gönüllü ispiyonculuk yapıp çete arkadaşlarını ihbar edecektir.
Bir iplik fabrikasında düşük ücretle ‘çocuk işçi aranıyor’muş. Ona bile razı. İlk haftalığıyla bir gazinoya giderler. “Deli misin evladım” diyen annesine “Hayır, zengin” demişti! İşçi haftalığı ile zengin! Biraz eğlenecekler sözde. Ama eski sevgilisi Nevin’i orada bir erkekle görünce yüzündeki tebessüm donup kalıyor. Saatlerce sokaklarda dolaştıktan sonra eve geldiğinde iki polis bekliyordu kendisini. Fabrikada soygun olmuş, ‘usulen’ ifadesi alınacakmış! Bu sahnede ‘sorgulama’ yöntemleri arasındaki fark ortaya çıkıyor. Bizde ‘şüpheliden delile’. Okyanus ötesinde ‘delilden şüpheliye’. “Ben yapmadım” dedikçe ‘usulen’ döverler Fikret’i. İki gün iki gece! Allahtan gerçek suçlu bulunur da serbest bırakılır. ‘Yoksa enkazı çıkardı oradan’. “Çok mu hırpaladılar seni” diyen annesine “Aldırma Ana! Polis kısmı bir parça şakacı olur” diyor kalender bir şekilde. Aç da değilmiş; “İyice doyurdular!” Cliff’in sorgusunda ise hiç zor kullanma yok. En azından perdeye yansıyan şekli böyle!
Anne-Behice İmer’deki dinginlik ve huzur ‘zamanın geçmediği, hep aynı kaldığı’ hissini veriyor.
Metin de bir oto tamirhanesinde işçi. Parasızlık nedeniyle Hülya ile evlenememenin sıkıntısı içinde. Genç kızın ailesi “Hâlâ mı sürecek bu nişanlılık” deyip duruyormuş. Hayat zaten kaskatı bir yumruk gibi, bir de bu laflar! Evliliğin gecikmesini Behice İmer “Devir değişti oğlum. Şimdi gençlerde nişanlı kalmak modası varmış” diye anlatır şaka ile karışık. Bu durum Amerikan filmine “You’ve gotto realize a girl likes long engagements. Very fashionable” sözleriyle verilmiş.
İş yetişsin diye sabahlara kadar çalışıyor ama yine de 3 kuruş zam alamıyormuş Metin. O istemekten yorulmuş, patron dinlemekten bıkmamış. 60’lı yılların verdiği cesaretle “Oturup bir saat ağladı. ‘Bir kuruş kazanamıyorum. Aklınız fikriniz zamda. Size dışardan kolay geliyor’ dedi. Altında arabası apartmanı, bu nasıl zarardır anlamıyorum” diyor abisine. “Bu gidişle evlilik suya düşecek galiba.” Küçük bir tamirhane açıp el kapısından kurtulabilse. Aslında abisinin dediği gibi ‘el kapısında değil, bileğinin hakkını alıyor’.
Fikret’e avukat tutmak için Patron-Zeki Sezer’den para ister. Beriki ileri geri konuşunca yumruğu patlatıyor. İşsiz kalmış. Abisinin ‘çeteye katılma kararı’ vermesine neden olur böylelikle.
Ekrem “Nasılsın” dediğinde “Gördüğün gibi” diyor Fikret. Her lisanda ‘iyi değilim’ demekmiş bu. Gerçekten, soygunlar başarılı olsa da film iyi bitmiyor. Çetenin içinde çıkan kavgada yaklaşık 20’şer kurşun düşer kahramanlarımıza. Ölürken yine de espri yapabiliyorlar; “Gardiyanı aldattık. Bir daha dönmeyeceğiz oraya!”
Yılmaz Güney’in de ‘yattığı’ Toptaşı Cezaevi, 1570 yılında kervansaray olarak yapılmış. Daha sonra, hastane, cezaevi, imam hatip lisesi ve sonuçta sanat merkezi olmuş.
Fikret’i terk eden sevgilisi, bir sonraki sahnede başka bir erkekle beraberdi. ‘Invisible Stripes’daki Sue ise Cliff’den sonra başla bir ilişkiye girmemiş. Nevin, Tanca Kundura Mağazası’nda çalışıyor. İstiklal Caddesi 133-5/1’deydi. Eylül, 1965’te iflas edip Ocak, 1966’da tekrar açılmış. 44 32 62 ve 44 19 52 olan telefon numaraları da 49 81 10 ve 49 81 11 olarak değişmiş.
Çete bir defasında ‘06 DV 965’ plakalı UMAT T.I.T şirketine ait kamyonu soyar. Ankara, Ulus Meydanı, Koçak Han, Kat 3’te çalışan ve çimento ithal eden bir kurumdu. Telefonu 11 27 35.
Bir sahnede görüntüye gelen grev çadırlarındaki levhada “Ey Baki//Ne sen baki//Ne biz baki//Fakat Hak baki” yazılı. Herhalde fabrika sahibinin adı Baki.
Gazinoda Hülya’dan dinliyoruz; “Zehra Hanım’ın gelini anlatıyordu. Geçen ay Zeki Müren’e gitmişler. Çok eğlenceliymiş. Sahnede oynamış.” Zeki Müren’i dinlemek, seyretmek önemli bir şeydi o zamanlar.
‘Silahları Ellerinde Öldüler’deki melodiler.
Franck Pourcel ve Orkestrası’nın ‘One Man in Paris’ albümündeki (1965) ‘Thunderball’ (1965) (John Barry) 4 sahnede (Jenerikte; İki arkadaş, Toptaşı Cezaevi’nden çıkarken; Fikret, Ekrem’e “Bu işe kardeşim için girmiştim. Bitti! Yokum artık” derken; Filmin sonunda).
Franck Pourcel ve Orkestrası’nın ‘Amour, Danse et Violons, Vol. 17’ uzunçalarındaki (1961) ‘Protégez-Moi Seineur’ (1961) (André Hossein) Annesiyle kucaklaşırken.
‘A Fitsful of Dollars’daki (1964) ‘Theme From A Fitsful of Dollars’ (Ennio Morricone) 5 sahnede (Fikret, hapisten sonra kardeşine gittiğinde; İskelede konuşurlarken; “Sana, şimdiye kadar hiç elimi kaldırdım mı” derken; Ekrem, Fikret’le ‘Kardeşler Garajı’na geldiğinde; “Bizimkiler, Metin’in konuşmasına mani olmanı istiyorlar” derken).
“Ascenseur Pour L’Échafaud”daki (1958) (Miles Davis) ‘Au Bar Du Petit Bac’ 6 sahnede (Fikret, sevgilisi ile buluşmaya giderken; İş ve İşçi Bulma Kurumu’nda; İş bulamadığı iki dükkândan çıkarken; Galata Köprüsü’nde; İnşaatta; Grev çadırlarının önünden geçerken). ‘Florence Sur Les Champs-Elysees’ Gazinoda Nevin’i bir erkekle gören Fikret oradan çıkıp sokaklarda dolaşırken. “Sur L’Autoroute” Çeteye katılmak için giderken. ‘Diner Au Motel’ Düğünden sonra Ekrem ve Fikret soyguna giderken.
James Brown’un ‘Grits & Soul’ 33’lüğündeki (1964) ‘Grits’ (Nat Jones / Ted Wright) 3 sahnede (Nevin, mağazaya gelen Fikret’e “İzin alıp pardösümü giyeyim. Sonra çıkıp konuşuruz” derken; Deniz kenarında ‘ayrılmak istediğini’ söylerken; Nevin, gittikten sonra). ‘Infatuation’ (Nat Jones / Ted Wright) 2 sahnede (Kardeşinin işten atıldığını öğrenen Fikret derin düşüncelere dalmışken; Çeteye katılmak üzere Ekrem’in evine giderken). “Devil’s Hideaway” Ekrem, Fikret’i çetenin elemanları ile tanıştırmak üzere götürürken.
Pérez Prado’nun ‘Exotic Suite of the Americas’ albümündeki (1962) ‘Amoha’ (Pérez Prado) (2.05 sonrası) 2 sahnede (Fikret, ilk işinden kovulurken; Emniyet Başkomiserliği’ndeki sorgudan sonra perişan bir halde eve döndüğünde).
‘Goldfinger’daki (1964) (John Barry) ‘Death of Goldfinger’ Ülker soygunu başlangıcında. ‘The Arrival of the Bomb’ Mahmut “Şoför tamam. Akşamı bekleyelim” derken. ‘Dawn Raid on Fort Knox’ ‘UMAT T.İ.T.’ kamyonu soygununda.
Robert Craft yönetimindeki ‘Columbia Senfoni Orkestrası’nın ‘A Sound of Spectacular Music of Edgar Varese’ uzunçalarındaki ‘Arcana’ (1925/27) (Edgar Varese) 2 sahnede (Akşamki Ülker soygununda; Yaralı Ekrem, Fikret’e ‘garaja sığınmak zorunda kaldıklarını’ anlatırken).
‘Dr. No’daki (1962) (John Barry) ‘Audio Bongo’ 2 sahnede (İskeledeki soygunun başında; Sonlara doğru).
‘Murder Inc.’ 33’lüğündeki (1960) (Irving Joseph) ‘Prison Break’ 2 sahnede (İskeledeki soygunda, Fikret, sandaldaki adamı bayıltırken; Polis, Ekrem’in arabasını Metin’in tamirhanesinde bulunca).
‘Carnaval de Rio’dan ‘La Cumparsita’ (1916) (Gerardo Matos Rodriguez) Düğünde.
‘Count Basie and His Orchestra’nın “On My Way & Shoutin’ Again“ 33’lüğündeki (1963) ‘The Long Night’ (Neal Hefti) 2 sahnede (Yaralı Ekrem, Metin’e abisi ile ilgili gerçeği anlatırken; Metin, Ekrem’i taksi ile evine getirdiğinde).
‘Major Dundee’deki (1965) (Daniele Amfitheatrof) ‘The Escape / Lt. Graham-Artillery’ (5.08 - 5.18 arası) Suna, Fikret’e Ekrem’in yaralı olduğunu söylediğinde.
Cal Tjader’in ‘Breeze From the East’ albümündeki (1963) ‘Hot Shake’ (Quincy Jones) Fikret, çeteyi ihbar ettikten sonra Ekrem’in evine gelince.
‘Protégez-Moi Seigneur’, ‘Le Goût de la Violence’ (1961) filminde kullanılmıştı.
Gazinoda, Türk Sanat Müziği sanatçıları var; Klarnet, kanun, akordeon, ut, keman, tambur. Ama Yılmaz İpek’in sesinden bir türkü dinliyoruz. Sahibinin Sesi’nden 78’lik olarak çıkmıştı. ‘Aşk Ne Güzel Şeydir’; “Aşk ne güzel şeydir//Onu anlayanlar bilir//Bu zevkten mahrum olanlar//Yar kıymeti ne bilir//**//Yârim beyaz olursa//Saçı siyah, uzunsa//Senden bahtiyarı yok//Hele kaşı olursa//**//Kaş göz meftunuyum//Onlara bakar uyurum//Herkesin zevki başka//Ben onun acısıyım.”
60’lı yıllarda besteci-solist Yılmaz İpek’i (orta dalga, 290.4 metre) İzmir Radyosu’nda dinlerdik. 70’lerde, aynı radyodaki ‘Bağlama Takımından Türküler ve Oyun Havaları’ programının yöneticiydi.
Çete elemanları Mahmut-Hayati Hamzaoğlu, Kazım-Hüseyin Baradan, Danyal Topatan, Giovanni Scognamillo, Mario Morici; Ahmet Usta-Hakkı Haktan; Tamirhane sahibi-Zeki Sezer; Suna-Benan Öz; Nevin-Suna Selen; Hapishane müdürü-Tevfik Soyurgal; Sivil polisler Kazım Kartal, Ali Demir, Hüseyin Salıcı; Komiser Selahi İçsel; Düğün davetlileri Talia Salta ve Silvana Panpani; İplik fabrikasındaki çocuk işçiler; Şubat-Mart aylarında İstanbul; Fikret’in eski işyeri sahibinin ‘34 EV 345’ plakalı arabası; Grev çadırlarının önündeki ‘34 FZ 959’ plakalı ‘vosvos’; Ekrem’in ‘34 FD 702’ ve ‘34 AV 887’ plakalı arabaları; Ülker fabrikasındaki bekçi-İhsan Bayraktar ve ’35 AZ 040’ plakalı kamyon; ‘34 FD 567’ ve ‘34 EV 520’ plakalı taksiler; Metin’in ‘Kardeşler Tamirhanesi’ ve tamir ettiği ‘34 AN 878’ plakalı minibüs çok güzeldi.
Fikret’i Sadettin Erbil; Ekrem’i Hayri Esen; Metin’i Cüneyt Türel; Mahmut’u Timuçin Caymaz; Behice İmer’i Alev Koral; Personel Şefini Zafer Önen seslendirmiş.
Tahliye günü Ekrem’in sözleri; “7 yaşında Haliç Mavnaları’nda açtım gözümü. Ne ana ne baba! Sizlere sığındım. Bana sadece dayak yemeyi, aç kalmayı ve üşümeyi öğrettiniz. Bu işler öyle kuru nasihatle halledilmiyor Müdür Bey!”