Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Aşk ne harp dinler ne zelzele. Öylesi için daima vakit vardır." Barsimon, yüzyıllar öncesinden böyle sesleniyor. Güldal ve Fahir çok şanslı. Bu mutluluğu üç kez yaşıyorlar. Aklımızı kurcalayan soruyu (filmdeki değil) romandaki genç kız soruyor (sf. 41); "Peki ama ben niçin sizin gibi o eski hayatlarımızı hatırlamıyorum?" Aldığı yanıt; "Her insanda bu hassa (özellik) olmuyor." Bu 'hassa' sadece erkeklerde olsa gerek çünkü Besim ve Fahir dışında o günleri anımsayan yok! Üstelik yalnız iki bin yıl için geçerli. Daha öncesini Onlar da bilmiyor!
Aynı adlı eserin ('2000 Yılın Sevgilisi'-Refik Halid Karay) (Birinci basım Nisan, 1954-Çağlayan Yayınevi) renkli Yeşilçam uyarlaması. 73 sonbaharında çekilip, 04 Mart 1974, Pazartesi günü (Beyoğlu) İnci; (Beyoğlu) Şan; (Aksaray) Bulvar; (Çarşıkapı) Şık; (Kadıköy) Suadiye; Murat sinemalarında gösterime girmiş. Hülya Koçyiğit'in Serdar Gökhan'la 'Gökçeçiçek'ten (1972) sonraki filmi. Sanatçının, yapımla ilgili olarak aklına gelenlerin ilki 'beraber ata bindikleri sahnedeki korku'. Prova sonrası çekim başlamış. "O zaman 60-62 kiloyum. Sanırım Serdar da 80 kilo falan. Nedense 'bu at ikimizi çekmez, ya bizi üstünden atar, ya da bir kaza olur' diye bir korku sardı. Bunca yıl, bunca film çevirdim, birçok filmde atlı sahneler vardı, bu tür bir korkuyu başka hiçbir filmde hissetmedim." İkinci anısı Büyükada çekimlerinde. Üzerlerinde 'eski zaman kostümleri'. "Biz o giysilerle etrafta dolaşıyoruz. Civarda öğrenciler, turistler falan var. Onlar da bize hayretle bakıyorlar." En unutulmazı ise çok sevdiği anneannesi Müjgan (asıl adı 'Zerbap') Hanım'ın çekimlere denk gelen ölümü. İki gün çalışma olmamış ve tüm set ekibi cenazeye katılmış.
Beraber oldukları bir yapım daha var. 'Düşman Kardeşler' (1967) (Hülya Koçyiğit - İzzet Günay). Serdar Gökhan'ın Nusret Ersöz olduğu dönem. Sanatçının ilk filmi 'Bir Nehrin Hikâyesi' (1966) (Kazım Kartal - Hülya Ersöz - Nilüfer Uçak - Kazım Serincan - Nusret Ersöz) (Yönetmen Selma Madenci).
Refik Halit Karay, Türkçeyi 'iyi kullanan yazarlardan biri'. 8 eseri sinemaya uyarlanmış; 'Çete' (1951); 'Sürgün' (1951); 'Nilgün' (1954); 'Dişi Örümcek' (1963); '2000 Yılın Sevgilisi' (1974); 'Yatık Emine' (1974); 'Bugünün Saraylısı' (1985/2003); 'Yeraltında Dünya Var' (2001).
'2000 Yılın Sevgilisi' üç kez yaşanan bir aşkın, yarı tarihi ve 'fresklerle' dolu öyküsü. Üstelik bunun 'son' olup olmadığı da belli değil.
Güldal, 22 yaşında, güzel bir genç kız. Kolej mezunu. Bir süre İsviçre'de okumuş. Amcası Sabri Bey ve yeğeni Gülnur'u ziyarete geldiği İzmir'de günleri çok dolu. Tüfekle kuş avcılığı, at gezintisi, kimsesiz çocuklarla ilgilenmek, piyano resitali, sosyete çapkını İhsan-Uğur Salman ile dans.
Bu şehrin en çok gecelerini sevmiş. "Eşsiz bir mehtabı var." Yıldızlar da öylesine yakın görünüyorlar ki elini uzatsa tutacak gibiymiş. Bir başka sosyetik çapkın Cemil Bey fırsatı kaçırmaz; "Tıpkı sizin gibi. 'Yakaladım' diyorsunuz, elimizi uzattığımız anda ne kadar erişilmez olduğunu anlıyorsunuz." (Sonradan Fahir de 'gökten inmiş bir yıldıza' benzetecektir. 'Öyle ışıltılı, o kadar uzak'). Aslında erişilmez değil genç kız. Sadece hayatı boyunca içinde taşıyacağı aşkı arıyor. "Ve bana bu aşkı verebilecek olan erkeği. Hepsi bu." Hepsi bu dediği aşk, vapur ile İstanbul'a dönüşünde çıkacaktır karşısına.
Amcakızı ile öpüşerek vedalaşırken Cemil yine laf yetiştiriyor; "Şu an Gülnur'un yerinde olmak isterdim." Çiçek getirmiş; "Hiç olmazsa soluncaya kadar hatırlarsınız bizi." Yüz bulsa İstanbul'a kadar eşlik edecek. İhsan Bey de bir paket çikolata ile gelmiş uğurlamaya.
Sabri Bey, orada bulunan Doktor Fahir'i ailesiyle tanıştırırken (Rıza Tüzün'ün bir dil sürçmesiyle) Gülnur'un adını Gülnar olarak söylüyor. Ailedeki kızların isimlerinde hep 'gül' var zaten. Amcasının diğer kızının adı Gülnuş. Ankara'dakiler; Gülçin ve Gülfer. Romandaki Zerrintaç'ın bir kızı olur; Gülnihal.
Güldal'ın babası Naci Kaptangil bir fabrikatör. Yıllar önce emekli maaşı ile zar zor geçinirken kızına önlük alacak paraları yoktu. Gülnuş'un siyah önlüğü daraltılıp O'na önlük yapılırmış. Müteahhitliğe başlamasıyla, yürü ya kulum misali, yazları Ayazpaşa'da, kışları Büyükada'dalar. (Romanda 'kışları Ayazpaşa'da yazları Tarabya'da'-sf. 11). Genç kız da bir giydiğini bir daha giymiyor.
Fahir Bey, yolculuk boyunca, 2000 yıl önce tanıştıklarını tekrarlar habire. Güldal sıkılmış, kesip atıyor. "Hayatımda rastladığım en küstah adamsınız. Söylediklerinizi anlamama imkân yok. Müsaadenizle." [Kitapta daha nazik. "Latifelerinizin zevkine varamıyorum Doktor (sf. 13)." Bir tür şaka olarak kabul eder söylenenleri]. Tatsız başlayan yolculuğu iki âşık olarak bitireceklerdir. "Felaket sanılanın, saadet şeklini almayacağını kimse kestiremez."
[Romandaki Güldal da İsviçre'de iki yıl kalmış. Ama eğitim değil hasta abisi Cemal'in sağaltımı için. Güzel ve fazla (ne demekse) Avrupalı vücuda sahip! Babası müteahhit. Amcabey, İskenderun'da banka müdürü. Adı Şefik. Genç kızın İstanbul'a seyahati trenle. Filmdekinin saçları Ege rüzgârıyla dalgalanırken kitapta 'insanı ışığa düşman eden bir güneşin vurduğu kompartımandaki boğucu havayla cebelleşiyordu'. Aşkı trenden daha süratli. Doktoru sevmeye başlamış bile].
Fahir bir Hekim ama 'kazılara, batmış şehirleri araştırmaya' meraklı. Evi, Moda'da (kitapta 'Bağlarbaşı'). Çok iyi bir yol arkadaşı. Söylediğine göre 2000 sene önce Beytülşebap Çölü'nde tanışmışlar! 2000 sene önce!
O zamanki adı Reşit. Bir çöl haydudu, çöl korsanı. (kitapta 'Sideli korsan reisi Belloros Parmis'). Selahiye şehrinde, köle tüccarı Agama'nın evinde bir cariye ile karşılaşır. Genç kız dilsiz. Sonradan böyle olmadığı, isminin Tamara olduğu anlaşılacaktır. Reşit, Sibel adını verir bu 'ilaheye'. Ama ne yazık ki Haşmetlû Melik Suud Bin Zeyd'e satılmış. Delikanlının heykeltıraş arkadaşı Beşir (romanda 'Kuyumcu Bambius') bir yol gösterir. "Sağır ve dilsiz olanlar tanrıların lanetine uğramış uğursuz mahlûklardır. Böyle birine el değdiren beladan kurtulamaz." Buna inananlardan biri de Melik hazretleriymiş. Canı da pek kıymetli! 1500 altını da geri alınca genç kızı bırakır. (Saraya götürülen bir kadın, saray dışındakiler için artık yok sayılırdı. Oradan bir cariye çıkarmak Zeus'un elindeki yıldırımları kapmaktan daha zor. Ancak Reşit şanslı! Melik rolünde Zeki Alpan değil de Bilal inci veya Turgut Özatay olsaydı genç kıza kavuşmak için hiçbir şansı yoktu). Tamara, asil bir aileden. İlahelerden daha efsunlu bir güzelliği var. Amcasıyla uzak Roma diyarını görmek için yola çıktıklarında tutsak düşmüş. Dilsiz gibi davranmasının sebebi de "Bizim ülkede esir düşenlerin özgür kalıncaya kadar konuşma hakkı yoktur". Beşir, Piren taşından, üzerinde portresi olan bir kolye yapmış. Ancak mutlulukları uzun sürmez. Dilsiz-Sağır olmadığı anlaşılınca Melik'in adamları tarafından öldürülürler.
[Roman biraz farklı. Roma İmparatorluğu'nun korsanlığı ona erdirme kararına rağmen saadetleri devam ediyor].
İkinci buluşma Kanuni Sultan Süleyman döneminde. Genç kızın adı Amorfiya. Babası Macaristan, Konas Eyaleti derebeyi Koritas. [Ev çekimleri için 'Silahlı Paşazade' (1967), 'Yağmur Çiselerken' (1967), 'Çalınmış Hayat'tan (1969) anımsadığımız Sarı Köşk kullanılmış]. Ordu kumandanı Alaksi Poros da aslında bir Türk, Ali Pars'mış. Gerçek ortaya çıkınca tutuklanır. Amorfiya ve Müneccim Barsimon'un yardımı ile kurtulur. Genç kızın aşkı din değiştirecek kadar güçlü. Müslüman olup Zerrintaç adını alır. Güzelliğine erişilmez bir sarı çiçek. (Delikanlı "Biz ehli kitaba hürmet ederiz. Din vicdana tabidir" diyor. Amorfiya'nın yaptığını yapar mıydı, öğrenemiyoruz). Ali Pars, ulu hakanın sır kâtibiymiş. Aleksi Poros olmasının nedenini şöyle izah ediyor; "Vazifem eyaletinizi içinden fethetmekti. Kana bulanmamış bir barış peşindeydim." 'Kana bulanmamış barış' bir yana tam evlendikleri gece Nemçe illerine yapılan seferde kesmedik adam bırakmaz. Kendisi de ölür. Genç kız atını uçurum sürüyor. Aynı şeyi tek başına yapıp atı kaderine ortak etmeyebilirdi!
[Romandaki Ali Pars, Sultan Keykubat'ın Sır Kâtibi'. Başarısından sonra Kale Dizdarı olur. Ölüm falan yok. Çocukları ile mutlu yaşıyorlar. Romanda önemli bir kişi daha var; Amorfiya'nın kuzini Azize İrena. "Yaman bir Rum kızı." Keykubat ile evlenir ve adı Mahperi olur. Sonraları oğlu tahta geçecektir].
Vapurda başlayan üçüncü beraberlik İstanbul'da devam ediyor. Yazar "Seyahatlerde duyulan alakalara fazla ehemmiyet vermemek gerek. Bunların bazısı yolculuk sona erince atılan biletler gibi lüzumsuzlaşan alakalardır" demişti (sf. 35). Bu kez değil!
Barsimon, Ressam Besim olmuş. Nuri Bey'in de briç arkadaşı. Resim yapmadığı an yok.
Mühendis Feridun Bey, Haldun Bey, Saim Bey, hepsi genç kızın ağzından çıkacak bir 'evet' için yanıp tutuşuyorlar. Ama vapur yolcuları evlenmeye karar vermişler bile. 'Son Mektup'taki (1969) gibi bir kaza bunu birazcık geciktirir o kadar.
Olayların mutlu sona bağlanması romanda daha 'gerçekçi'. Meğer 'eski zamandaki aşklar' falan hep genç kızın kalbini kazanmak için 'uydurulmuş' hikâyelermiş. 'Asılları yok'. Ne kadar güzeldiler oysa.
Genç kızların sol dizinde bir yara var. Tamara'yı ufak bir aslan; Amorfiya'yı bir kurt; Güldal'ı bir köpek ısırmış. Reşit, delikanlıların en şanslısı. Yarayı öpüyor!
Dadı/Kâhya Esma Hanım, kahramanımızın etrafında pervane. 'Bezelyeli rosto ve börek' hazırlamış dönüşü için. Ancak Güldal sadece meyve istiyor. Bakışları hep uzaklarda. Âşık olduğunu anlamak için bu kadarı yeter yaşlı kadına.
Agama, Parmis'in babasının satın alıp azat ettiği eski bir esir. Kaderin cilvesi, şimdi Selahiye'de kadın köle tüccarı! Bitinya'dan getirdiği şarabı da, Kapadokya kırmızısını da çok severmiş. 'Sıcak ve baharatlı'. Sol gözü bantlı. Toros Dağları'nda kaplan avlarken bir arkadaşının oku ile kaybetmiş. Ava giden avlanır.
Hülya Koçyiğit, filmde iki araba kullanıyor. İzmir'deki '34 DL 583' plakalıydı. İstanbul'daki '34 EY 583' plakalı ve yönetmen Ertem Göreç'e ait. Bunu 'Şeytanın Kurbanları'nda (1973) görmüştük.
Dört sahnede gördüğümüz ve Serdar Gökhan'a ait '34 NR 566' plakalı kırmızı 'Mustang'ın trafik ruhsat numarası 129012. 1976'da Kemal Kurban satın almış.
Filmde küçük bir devamlılık hatası var. Hülya Koçyiğit, vapurda resimleri alıp odasından çıkarken gömlekli, bir sahne sonra kürk mantoluydu.
'2000 Yılın Sevgilisi'ndeki melodiler.
Selmi Andak'ın film için yaptığı özgün müzik. Yalçın Ateş Orkestrası ile 7 sahnede (Jenerikte, Güldal, İhsan-Uğur Salman ile dans ederken; "Beşir'in yaptığı madalyon bu, öyle mi" derken; Sibel ve Reşit için "Olamaz, hayır ölemezler! Bu kadar çok sevenler aşkları uğruna her şeylerini feda edenler ölmemeliler. Mutlu olmalılar) diye ağlarken; Fahir ve Besim Dayı, Güldal'ı evine bıraktıklarında; Deniz kenarında "Sen, ikibin yılın sevgilisiydin" diye konuşurlarken; Genç kız buluşmaları sonrası evde düşünürken; Besim "Fahir ölmedi, yaşıyor. Feci bir kaza geçirdi" derken. Şevket Uğurluel'in piyanosu ile İzmir'deki toplantıda.
'Humoresque de Concert in G, Op. 14/1: Menuett Célébre' (1887) (Ignace Jan Paderevski) Konuklara piyano resitali verirken.
Paul Mauriat'nın 'Forever and Ever' albümündeki (1973-Bizde 1974) 'Le Peintre Des Étoiles' (1972) (Stylianos Vlavianos / Cécile Aubry&Boris Bergman) 3 sahnede (Gemi güvertesinde "Söylediklerinizi anlamama imkan yok" dedikten sonra; Kamarasında düşünürken; Sonlara doğru Besim'e "Hakikati öğrenmeye geldim. Gerçeği söyleyin bana" derken).
Werner Müller Orkestrası'nın 'Gypsy' uzunçalarındaki (1966) 'Golden Earrings' (1947) (Victor Young / Ray Evans&Jay Livingston) Güldal ve Fahir geminin lokantasında konuşurken.
Wal-Berg Orkestrası'ndan 'Féte Circassienne' (1960) 3 sahnede (Agama "Kendisini satın alan, haşmetli melikimiz Suut Bin Zeyd hazretleridir" derken; Reşit "Böyle bir güzelliğe ancak bir ilahenin adı yakışır. Adı Sibel olsun" derken; İzobar'a "İcap ederse cevabım sana değil Melik hazretlerinedir" derken).
Ron Goodwin Orkestarası'nın 'Music For an Arabian Night' 33'lüğündeki (1959) 'The Cedars of Lebanon' (Rahbani kardeşler) 4 sahnede (Agama, Reşit'e "Kendine acımıyorsan bana acı ya seyyidina" derken; Esire "Adım Tamara'dır. Sana minnettarım. Bütün kalbim, bütün varlığım senindir" derken; Reşit "Seni kölelikten kurtardığım için borçlu değilsin bana" derken; Tamara/Sibel, Reşit'e içki ikram ederken).
'The Bible: In the Beginning...'deki (1966) (Toshirô Mayuzumi) '40 Days and 40 Nights' 2 sahnede (İzobar, Tamara'yı almaya gelmiş "Diri diri yanacaksınız, teslim olun" diye bağırırken; Amorfiya'ya bir kurt saldırırken).
'Ney ile Segâh Makamında Taksim' (24 saniye) Amorfiya, Müslüman olurken.
Giorgio Carnini'den 'La Prima Cosa Bella' (1970) (Giulio Rapetti 'Mogol' / Nicola Di Bari) Güldal ve Fahir ilk kez gazinoda dans ederlerken.
'Il Dolce Corpo Di Deborah'taki (1968) (Nora Orlandi) 'Night Story' Gazinoda evlilik kararı aldıklarında. 'Intimitá' Besim'e telefon ettikten sonra gazinoda Fahir'i beklerken.
'Come Together' (1969) (Lennon / McCarthy) (30 saniye) Güldal, gazinoda Fahir'i beklerken. Biraz sonra Besim'e telefon edecektir.
'Dead Ringer'daki (1964) (André Previn) 'Hidden Jewelry' Güldal, Besim'e "Fahir evde mi? Niçin gelmedi dün? Niye bir telefon bile etmedi" diye sorarken.
Paul Mauriat'nın 'Last Tango in Paris' albümündeki (1973) 'Toccata' (Gaston Roland) Güldal, filmin sonunda "2000 yılına beraber yürüyeceğiz sevgilim, inan bana" dedikten sonra.
'İkibin Yılın Sevgilisi'ndeki şarkılar.
'Selvi Boylum' (1971) (Selmi Andak) (56 saniye). Arabalarıyla buluşma yerine giderlerken. Ayla Algan söylüyor: "Benim yârim selvi boylu, güzel mi güzel//Gönül gözlüm yan yan bakar güler mi güler//Ellerimi tutup tutup öper mi öper//İlle beni alıp kaçmak ister mi ister."
'Bekliyorum' (1971) (Selmi Andak / Sezen Cumhur Önal) Güldal, Fahir'in Avrupa'ya (İsviçre ve oradan İngiltere'ye) gittiğini öğrendikten sonra. Özdemir Erdoğan söylüyor; "Nasıl sorarım sana bir daha//Bunca senedir nerdesin//Yine de bir gün kalbin ararsa//Unutma seni bekliyorum//**//Eski yerinde, belki de yoksun//Bende en güzel duygusun//Kimi zaman bir çiçek bir koku//Düşündürdü hep yokluğunu//**//Eski zaman bahçeleri//Hayalinle dolu şimdi//Neye baksam nereye gitsem//Yaşıyorum seni//**//Hangi iklimde hangi diyarda//Hatırlar mısın acaba//Hasret bir şarkı dudaklarımda//Unutma seni bekliyorum."
'Golden Earrings'i Alpay, kendi yazdığı sözler ve Yalçın Ateş 6'lısı eşliğinde plak yapmıştı (1969); "Bir tutam saç eski bir zarf içinde//Küllenmişti hatırası yıllar ötesinde//Bir tutam sarı saç bana hatırlattı//Gözümden yere bir damla yaş değil kan damladı."
'Toccata'yı Tanju Okan ve Ajda Pekkan, Bekir Sıtkı Erdoğan'ın şiiri ile söylemişlerdi (1975); "Gurbetten gelmişim yorgunum hancı//Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş."
Güldal'ı Jeyan Mahfi Ayral; Fahir'i Abdurrahman Palay; Naci Bey'i Mümtaz Ener; Besim Bey'i Toron Karacaoğlu; Agama'yı Timuçin Caymaz; Sabri Bey'i Rıza Tüzün; İzopar'ı Kamuran Usluer seslendirmiş.
Gülnur-Birtane Güngör; Sabri Bey-Nubar Terziyan; İrena-Diler Saraç; Besim Bey-Atıf Kaptan; Güldal'ı 'tam iki yıldır unutamayan' vapur kaptanı Tarık Şimşek; Karşılamaya (filmde arabalı romanda arabasız) gelen kâtip Nedim Bey-Ekrem Dümer; İhsan-Uğur Salman; Cemil-İhsan Baysal; Saim-Naci Girgin; İzopar-Hüseyin Zan; Agama-Ekrem Gökkaya ve yardımcısı Arap Celal; Ender olarak bıyıksız gördüğümüz, siyah takım elbiseli kâhya rolündeki Yusuf Çağatay; Selmi Andak, Şevket Uğurluel ve Yalçın Ateş Orkestrası (eskiden 6'lısı olarak tanımıştık); Dadı-Müşerref Çapın; Kamera arkasında makyajcı, kamera önünde Suud bin Zeyd-Zeki Alpar; Üzerinde Güldal'ın profili (romanda zafer arabasında Parmis ve Tamara) olan (romanda mavi filmde sarı) 'piren taşından' madalyon çok güzeldi.
İlginç bir benzetme (sf. 9); Güldal'ın saçları 'henüz nişastaya bulanmamış lati lokum içi rengindeymiş'. [Lati lokumu,'Balıkçı Osman' (1973) filminden anımsıyoruz]. Başka bir yerde 'üzüm filizi renginde' diyor.
Filmde piyano çalarken romanda 'Always in my Heart' (1942) (Ernesto Lecuona / Kim Gannon) şarkısını söylüyor.
Serdar Gökhan, buradaki giysilerini başka filmlerde kullanmış. Gemi güvertesinde Hülya Koçyiğit'le konuşurkenki ince siyah çizgili takım elbiseyi' Damgalı Adam'da (1974) hapisten tahliye sırasında koğuş arkadaşlarıyla vedalaşırken ve 'Sevdalılar'da (1976) Avni Baba-Mümtaz Ener'e "Davut'u bitiremedim" derken; Filmin başındaki ve Hülya Koçyiğit'i 'Mustang'a bindirirkenki siyah pardösü ve fuları 'Damgalı Adam'da (1974) cezaevinden çıkarken; Dans ederkenki smokini 'Damgalı Adam'da (1974) kumarhane açılışında; "Seni ilk defa gördüğüm an elinde böyle bir içki bardağı vardı" dediği sahnedeki beyaz ceketi 'Sevdalılar'da (1976) "Biz de bu ailenin içine katılmak istiyoruz" derken; "Besim dayım sabırsızlanıyor. Yağlı boya bir tablonu yapmak istiyor, düğün hediyesi olarak" derkenki ceketi 'Sevdalılar'da (1976) Elif-Perihan Savaş'a "Bu evden gelin olarak alacağım seni" derken; Çiçek aldığı sahnedeki ceketi 'Bir Damla Kan Uğruna'da (1974) son sahnede giyiyordu.
Romandan birkaç alıntı.
Sf. 211. "Aşkın en talihsizi bile aşksız yaşamaya kıyasla saadet sayılır."
Sf. 211. Kıyısından köşesinden Sait Faik'i anımsatan cümleler; [Amora'nın annesi Sofia ölünce (sf.195) babası (adı filmdekinden farklı) Kostas (başka bir sayfada Konas olduğu yazılı) işi dindarlığa vurmuş]. "Konas'ı dindar yapan da gene aşktır. Öbür dünyaya inanmak ihtiyacında idi. Zira bu dünyada kaybettiği sevgilisini o dünyada bulacağına iman getirmesi lazımdı. Allah'a bağlılık çok defa bir insana bağlılıktan sonra başlar. Yahut insandan kâm alamayan, Tanrı aşkıyla avunmak yolunu tutar."
Sf. 194. Barsimon; "Kalbindekini gözlerinde okuyorum. Benim en rahat söktüğüm alfabe ve en kolay çözdüğüm hiyeroglif gözlerde yazılı olandır."
Sf. 167-168. "Diktatör karıları diktatörlüğü kocalarından fazla benimserler."