Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"İşte meslek hayatımın en hazin, beni en çok üzen olayı böyle bitti. Menderes Köprüsü'nden her geçişte yaralarım tekrar deşilir ve ben o olayı tekrar yaşarım." İzzet Günay, filmin çevrildiği günlerde, eşi Semine Hanım'ı kaybetmenin (04 Mayıs 1968) acısını yaşıyordu. Son sahnede söylediği sözler büyük olasılıkla hâlâ geçerlidir. 21 Haziran 1958, Cumartesi günü nikâh dairesinde başlayıp Zincirlikuyu'da sona eren 10 yıllık beraberlik.
Katil olmadığını kendisi de bilmeyen bir delikanlının öyküsü. Düğümü çözecek 'Beklenmeyen Şahit' ise ablası.
Temmuz-Ağustos, 1968'de İstanbul, İzmir ve Aydın'da çekilip, biraz gecikme ile 18 Mayıs 1969, Pazartesi günü (Elmadağ) Şan ve (Pangaltı) Yeni Atlas sinemalarında gösterime girmiş. İrfan Usta'nın evini 'Lekeli Melek' (1969) ve "Karateciler İstanbul'da" (1974); Nazmiyelerin sonradan taşındıkları evi 'Son Hatıra' (1968) filmlerinden anımsıyoruz. Aydın'ın, şimdilerde milyonu aşan nüfusu, çevrimler sırasında 43 bin. "Burası Aydın Ovası. Şu gördüğünüz de kıvrıla kıvrıla, nazlı nazlı akan su da Menderes Nehri'dir. Burada güneş başka türlü doğar, rüzgâr başka türlü eser." İlk betonarme köprü 1925/26 da yapılmış.
'56504' numaralı lokomotif. Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetimizin simgesi sanki. Makinist İrfan Usta, "Karadayı ekmek vermezse aç kalırım. İhtiyardır ama gençleri cebinden çıkarır" diyor. 'Bir sefer sonrasında' çocuğu ile konuşuyor gibiydi; "Şimdilik eyvallah Karadayı, ben evime sen de uykuya." Bir işçiden 'yemeğini, suyunu bol keseden vermesini' ister. "Oğlum çok yoruldu bugün." Üç sene sonra ikisi birden emekli olacakmış. "30 bin lira ikramiye alacağım. Hepimize yeter bu para." Soyadı Ersoy ama bizim için hep 'İrfan Usta'. Dünyada vazifesi ve ailesi çok nemli. İki oğlu bir kızı var. Halit, Nazmiye, Yılmaz. Rahmetli karısından birkaç dönüm tarla kalmış. Remzi Bey de "Bir işinize yaramıyor ki. Sat bana" diye sıkıştırıp duruyor.
Bir akşam yemeği sırasında gelen taahhütlü mektupla başlıyor her şey. [Postacı, 'Zehirli Hayat'ın (1967) Bekçisi Mürteza Yanık]. İstanbul'daki kardeşi Cemal'den; "Abi, hicran ve hasret dolu uzun dargınlık yıllarından sonra bu mektubu hastaneden yazıyorum. Son arzum seninle helalleşip mübarek ellerinden öpmektir. Sana gelip af dilemeye mecalim yok. Hayata gözlerimi yummak üzere olduğum şu anda tek emelim seni görmektir. Bana böyle bir lütufta bulunursan..." [Ölmek üzere olanların mektupları hep "Gioconda's Smile"daki 'Mr. Noll' ile geliyor galiba. 'Samanyolu'ndaki (1967) Nejat-Ediz Hun da babasının 'terki diyar' etmekte olduğu haberini bu notalarla almıştı].
Cemal'in karısı yıllarca önce ölmüş. Biricik kızı Deniz için "Okutamadım, evlendiremedim. Ortada kalacak, yazık olacak" diye dertliydi. "Kalmaz kardeşim. O benim de kızım. Sana söz veriyorum."
'Kamil Koç' ile geldiği İstanbul'dan 'İnanöz' otobüsü ve yanında Deniz ile dönüyor.
Yeğeninin katılmasıyla evlatları 'dörtleşmiş'. Halit'in "Seni tanıdığıma sevindim Deniz. Aramıza hoş geldin"; Yılmaz'ın da "Annemin seni görmesini çok isterdim" demesinden 17-18 yıldır görüşmedikleri anlaşılıyor. Aradaki dargınlığın nedeni ile ilgili bir bilgi yok senaryoda.
En büyükleri Halit, Aydın'da Komiser. Vazifesinden başka bir şeye yer yok yaşamında. "Ben buralarda doğup büyüdüm. Mesleğim ve vazifem çok defa meraklı ve daha ziyade acıklı olayların içinde yaşatmıştır beni." En önemlisine Menderes Köprüsü'nde tanık olacağız; Kardeşi Yılmaz'ın dramı.
Delikanlı Ege Üniversitesi'ni (bölümünü öğrenemeyeceğiz) bitirmek üzere. Gelişen olaylarla idamla yargılanacağı bir süreç yaşayacaktır.
Ortancaları Nazmiye, evin güzel kız. Onca kişinin yükü incecik omuzlarında. Yemekte üzerine yok. İki günde bir ev işlerine, çamaşıra gelen Rukiye Hanım "Nazmiyeciğimin yemeğine hiç söz yok doğrusu" diye pohpohluyor. İrfan Usta, sefer dönüşleri ta istasyondan alır imambayıldının kokusunu. "Ohhh, sen imam ol da bayılma buna." Nasıl olmuş da Rıza ile evlenmiş ve bunu sürdürüyor, anlaşılır gibi değil. Babasının evinde kalıyorlar. Azarsız, dayaksız bir günü yok. Üstelik Halit evden gideli büsbütün artmış bu. Her 'zırlamasında', gözyaşlarını, kadife yumuşaklığında(!) bir ses kurular; "Kes be! Susacak mısın yoksa susturayım mı seni. Şimdi alacağım ayağımın altına." Rıza'nın dayağını yerken "Yeter, Allah 'rızası' için yeter" diye yalvarması çok ilginç.
90 dakika boyunca küçük de olsa bir iyilik göremedik damat beyde. Karısına en sevgi dolu sözleri "Ne bakıyorsun öyle, manda bıçağa bakar gibi" şeklinde. Gerçektende Rıza'nın "Yatacak yeri yok... Allahın bir cezası." Kahvenin köpüğü az olduğunda tükürüp sigarasını fincana atıyor. Epeyce de söylenerek.
"Karını sevmiyor, istemiyorsan güzellikle bırakırsın. O da başka bir hayat kurar kendisine" diyerek yardımcı olmaya çalışan Halit, hiç beklemediği "Yoksa başka bir koca mı buldun" yanıtını alır. Böylesine nazik(!) enişte bey. Deniz ve Yılmaz'ın evlenmesini onaylayan İrfan Usta'ya da "Ne o! Kızı peşkeş mi çekiyorsun" diyecektir. Zaten 'temiz hislerle' sevmek, 'kırıştırmak' O'na göre. "Geç Efendim, geç!"
Kavgalarından rahatsız olup ders çalışamayan Yılmaz'ı "Vay, vay, vay, vay! Küçük Bey rahatsız oluyorlarsa kendi odalarına giderler" diye tersler. Delikanlı da 'atak'. Sabrediyor, tahammül ediyor, zor tutuyor kendisini. "Bir gün elimden kaza çıkacak" falan demesi mahkemede aleyhine kullanılacaktır. "Ablan şikâyetçi olmadıktan sonra bize laf düşmez... Ne yaparsın kardeşimizin kocası... Aile içinde karı kocaya karışmak yoktur... Karı koca arasına girilmez" sözleriyle engel oluyor büyükleri.
Deniz'in aileye katılmasıyla büsbütün azar Rıza. O gece İrfan Usta "Allah bana bir kız evlat, size bir güzel kardeş, sana da gökten bir baldız gönderdi damat. Çok şükür Ya rabbi" demişti. Bu sırada damadın gözlerine biraz dikkat etseydi ortada şükredilecek bir şey olmadığını anlardı.
Baldızı, yiyip bitiriyor bakışlarıyla. İşyerinde bile hayalini görüyor. Bir keresinde çırak uyarmasa tornaya kaptıracaktı kendisini.
Bahçede, merdiven temizliğinde, piknikte mayo giyerken, bir de odasının anahtar deliğinden gözetler genç kızı. 'Arzusu canavarca, sevdası iğrenç'. Elini tutmaya ve saldırıya kadar varıyor iş. Öldükten sonra bile ailenin yaşamını karartmaya devam edecektir. (Deniz'in güzelliği öyle çarpıcı ki pek çok erkek seyirci aynı şeyleri yapardı herhalde).
Karısını alıp 'palas pandıras başka eve taşındıklarında' Çamaşırcı Rukiye, komşu Fahriye Şemahi'ye şöyle anlatıyor olan biteni; "Damatla oğlan nah böyle kanlı bıçaklı... O yeni gelen kız ikisiyle de fingirdiyor galiba." Ev işleri için yardıma(!) geliyordu. Çamaşır dışında böyle yardımı(!) da var. Az bir çıkarı için ailenin felâketini hazırlayacaktır. 'Kötü emellerinde' Rıza'ya yardımcı.
Nazmiye aslında güçlü bir kadın. Gerektiğinde karşı çıkabiliyor. İrfan Usta, tarlalar için ısrarcı olan Remzi Bey'e "Bizim kız yanaşmıyor" demişti. (Bir başka sahnede ise "Çocuklara sormadım daha" yanıtıyla bizi şaşırtıyor). Kocasının eziyetlerine de itiraz edebilseydi.
Remzi Bey 'melek gibi adam'. Deniz'i görünce 'hep aynı telden çaldığı' tarla konusu değişir. Genç kıza talip olur bu kez. Annesini gönderip istetmelere kalkar. "Karısı iki çocuk bıraktı ama Onlar İstanbul'da okuyorlar. Benden söylemesi, ben kız olsam bir dakika durmam" demişti İrfan Usta. Deniz'in isteksizliğini görünce hemen vazgeçer. "Tamam, sen nasıl istersen." Remzi Bey de gençlerin sevgilerini anlayınca aynı şekilde davranıyor; "Eski teklifimi unutun... Hislerinize saygı göstereceğimden emin olabilirsiniz. Beni bir abi olarak kabul edebilirsiniz." Nazmiye ise bu izdivacı "Size yük mü oluyorum" dedirtecek kadar istiyordu. "Bana yük olmuyorsun yavrucuğum. Ama anla, anla beni ne olur. Evet, gitmeni istiyorum. Senin hem mesut olmanı hem de buradan gitmeni istiyorum." Kocasından uzak olsun da!
Tarla dışında İrfan Usta'nın Remzi Bey ile bir ortak yönü daha var. İkisi de kahveyi 'orta şekerli' seviyor. "Yolculukta canı her şeyi çeker insanın" diye koca bir çikolata almıştı Deniz'e, İstanbul'dan gelirken. Hep böyle anlayışlı.
Damat beyin alışkanlığı ise akşam yemeğine geç kalmak hep. Yaşlı adamın sofraya oturuşu "Ben de iki kadeh atarım Vallahi. Kimse kusura bakmasın" sözleriyle. Rıza'nın kusuruna kim baksın! Kapı çalınınca saçını başını düzeltiyor Nazmiye. Boşuna çaba. Kocasının bu güzelliği fark ettiği bile yok.
Rıza'yı Yılmaz öldürdü sanıyorduk. Mahkemede karar verilmek üzereyken Nazmiye'nin kaybolan belleği geri gelir, kendisinin öldürdüğünü söyleyerek kardeşini kurtarır. Sonuç pek değişmiyor. Aile yine perişan. Aslında kocasının her dayağı ve her hakareti bir fırsattı boşanmaları için. Hele anahtar deliğinden Deniz'i gözetlerken yakalanması!
Yılmaz'ın okulu bitmiş. Önce iş arayacak. Babasına kalsa hemen baş göz edilmeli. Kısmet İstanbul'dan gelir. Evlilik konusunda düşünceleri aynı Deniz'le. Ne de olsa ikisi de aynı kumaştan. 'Aşk şart ama huylar da uyuşmalı'ymış. Remzi Bey'in tarla için eve geldiğini duyunca "Yaa! Yakışıklı adamdır. Seni görmesini istemezdim" diyor hafif bir kıskançlıkla. "Her şey güzel bu İzmir'de." İzmir ise Onlarla daha güzel.
Hapisteyken tanıdığı Hasan-Hüseyin Zan çok etkili. "Ölü veya diri, geri gelmeyen mahkûm yoktur" demişti kaçtıklarında. Neyse ki 'diri' geri geliyorlar. Hapisten nasıl firar ettikleri belli değil.
Mahkemenin daha başında 4 kez 'suçlu' deniyor kahramanımız için. Savcının iddianamesi 72 sözcük ve 45 saniye. İnanması güç ama sadece 'bir' cümle; "Katil fiilinden suçlu İrfan oğlu Yılmaz'ın firarından önceki duruşmalarda tebeyyün etmek üzere uzun zamandan beri iyi geçinememekte olduğu eniştesini tabancayla öldürdüğü ve bu fiili şahitlerin de ifadelerinden anlaşıldığı üzere taammüden ika eylediği ve suçunu inkâr etmediği hatta hapisten kaçmak ve yakalanmamak için Emniyet Kuvvetleri'ne karşı gelmekle bir nevi ikrarı cürümde bulunduğu vesair mazbut hususat ve beyineler nazarı dikkate alındığında suçlunun Türk Ceza Kanunu'nun 450. maddesinin 4. bendi gereğince idamını talep ederim."
Delikanlıya 'avukat tutulduğu' 3 sahnede söylenmişti. Ta İzmirlerden getirilen avukata ayrılan süre ise 'ekonomik'; "Savunmamızda arz etmiştik Efendim." Hepsi bu!
İrfan Usta'nın cinayeti öğrenmesi çok çarpıcı. İşten başını kaşıyacak vakti olmayan Halit, istasyona babasını karşılamaya gelmiş. İrfan Usta şaşkın; "Vay koca aslan vay! Hangi rüzgâr attı seni buraya bakalım. Doğrusu bu karşılama merasimine diyecek yok Vallahi. Ama dur, bana numara yapma. İşler hafif gidiyor galiba. Beni düşünüp geldin. Zamanın bollaşmış yani." Gazeteci çocuğun "Yazıyor, cinayeti yazıyor! Eniştesini öldüren katili yazıyor" diye bağırışını duyar, pirelenir. "Yılmaz nasıl? Ya çocuklar" soruları sessizlikle yanıtlanınca bir gazete alır. "Şimdi bana niye geldiğini anladım."
Okuduğu, 31 Temmuz 1968, Çarşamba günkü gazetenin spor sayfasında "Fethi, İzmirspor'da" haberi var. Bu transferde Beşiktaş 80 bin; Fethi (Türkeş) iki yıl için 50 bin lira almış. 1942 doğumlu, 174 cm boyunda ve 68 kilo. Sarıyer'de başlayan (1962) futbol yaşantısı İzmirspor'da sonlanmış (1972). 184 maçta 34 gol. Sarı veya kırmızı kart görmemiş hiç.
'Menderes Köprüsü'ndeki melodiler.
"Gioconda's Smile" albümündeki (1965) (Manos Hadjidakis) 'When the Clouds Come (Otan Erhonde Ta Sinnefa)' 2 sahnede (Jenerikte; Filmin başında Komiser Halit, Menderes Köprüsü'nde yürürken). 'Mr. Noll (O K. Noll)' 5 sahnede (İstanbul'dan taahhütlü mektup geldiğinde; İrfan Usta "Ben odama çıkıyorum çocuklar. Afiyet olsun" derken; Nazmiye, Deniz'e "Anla, anla beni ne olursun. Evet, gitmeni istiyorum. Senin hem mesut olmanı, hem de urdan gitmeni istiyorum" derken; Yılmaz, Deniz'in odasına taşa sarılı mektubu atarken; Halit "Tıpkı çocukluğumuzdaki gibi. Her müşkülünde 'abi bana yardım et" demez miydin? İşte geldim" derken). 'The Assassins (I Dolofoni)' 2 sahnede (Deniz'in aileye katılması şerefine verilen yemeğin ilk saniyelerinde; Halit, sofradan kalkıp işe giderken). 'Portrait of My Mother (Prosopografia Tis Miteras Mou)' 2 sahnede (Nazmiye "Ağlıyorum çünkü beni ağlatmak için elinden geleni yapıyorsun. Kahrediyorsun beni. Niye böylesin sen. Beni bedbaht etmek için elinden geleni yapıyorsun" derken; Yılmaz, Rıza'yı vurduktan sonra "Affet Abla" derken). 'Virgin in My Neighbourhood (I Parthena Tis Gitonias Mou)' 2 sahnede (Ailece gittikleri pikniğin başlarında; Rıza, Deniz ve Yılmaz'ın arkasından bakarken). 'Countess Esterhazy (Kondessa Esterhazi)' Yılmaz, Rıza'yı vurduktan sonra abisinin ofisine geldiğinde. 'Returning in the Evening (Vradini Epistrofi)' 3 sahnede (Yılmaz, Deniz'i köprüde beklerken; Kucaklaşıp öpüşürken; Ertesi gün, köprü yakınındaki ağaç altında sigara içerken).
'Our Man Flint'teki (1966) (Jerry Goldsmith) 'Man Does Not Live By Bread Alone' 3 sahnede [(12. saniyeden itibaren) Filmin başında Remzi Bey, seferden dönen İrfan Usta ile konuşurken; İrfan Usta'yı evine bırakırken; (İlk 10 saniye) Remzi Bey'in annesi, Deniz'e "Yoruldunuz kızım, şöyle buyurun. Bizim buraların havası iyi gelir insana" derken]. 'Tell Me More About That Volcano' Remzi Bey, annesinin ziyaretlerine geleceğini söylerken. "Never Mind You'd Love It" 4 sahnede [Rıza, torna tezgâhında Deniz'in hayalini görürken; (3 saniye) İrfan Usta, Rıza'ya "Kendine gel, haddini bilmez adam" dedikten sonra; Deniz, pabuçlarını eline alıp merdivenleri çıkarken; Nazmiye'nin hafızası yerine gelirken]. 'In Like Flint' 2 sahnede (Halit "Nazmiye konuş, bir şeyler söyle" derken; Minibüs şoförü "Anayola çıkınca hızlı gideyim deme. Dört taraf polis dolu. İki katil kaçmış. Vasıtaları didik didik arıyorlar" derken). "It's Gotta Be a World's Record" 2 sahnede (Halit, telsizle "33 numara beni duyuyor musun" derken; Polisler, köprüye doğru koşarken).
Paul Mauriat'nın 'Blooming Hits' uzunçalarındaki (1968) 'Puppet on a String' (1967) (Bill Martin / Phil Coulder) Deniz ve Yılmaz, İzmir'de dolaşırken. Hayvanat Bahçesi, fayton ve vapur gezisi.
'O Sole Mio (Santa Lucia)' (1835) (Teodoro Cottrau / A. Longo) Deniz kenarındaki akşam yemeğinde.
'Lawrence of Arabia'daki (1962) (Maurice Jarre) 'Miracle' Naciye, Deniz'e "Babam seni istiyor. Önemli bir şey konuşacakmış. Hayırlı bir iş galiba" derken.
"İzmir'in Kavakları" (Hüzzam Türkü) 2 sahnede (İrfan Usta, Aydın-Denizli seferinde lokomotifi kullanırken; Yılmaz ve arkadaşlarının meyhanedeki mezuniyet kutlamasında). Bu türküyü 'Parmaklıklar Arkasında' (1967) filminde Ali-Kartal Tibet de söylüyordu.
'Ben Hur'daki (1959) (Miklós Rózsa) 'Overture' Deniz, uykudan önce kitap okurken. 'The Desert' 2 sahnede (Rıza'nın saldırısı sırasında; Polis, yoldaki taşıtlara polis kontrolü yaparken).
Russ Case'in yorumu ile 'Cleopatra'daki (1963) (Alex North) 'Caesar and Cleopatra Theme' 2 sahnede (İrfan Usta, istasyonda Yılmaz'ın başına gelenleri gazeteden öğrendiğinde; Nazmiye, mahkemede "Sonrasını hatırlamıyordum. Bu sabah korkunç bir rüyadan uyanır gibi kendime geldim ve her şeyi hatırladım" derken). 'Antony and Cleopatra Theme' Yılmaz, hapisten kaçtıktan sonra babası ile telefonda konuşurken.
'From Russia With Love'daki (1963) (John Barry) '007 Takes the Lector' Yılmaz, Hasan ile buluşmak üzere Kale'ye giderken. 'Girl Trouble' 2 sahnede (Hasan ve Yılmaz, kamyondan atlarken; Polis arabası kaçakların peşindeyken).
'Seni Ben Ellerin Olsun Diye mi Sevdim' (Kürdîli Hicazkâr) (Baki Duyarlar) Eve sarhoş gelen Rıza mırıldanıyor.
'Nihâvend Makamında Enstrümantal Eser' 3 sahnede (İrfan Usta, son nefesini vermek üzere olan kardeşi Cemal ile konuşurken; Yılmaz, ilk duruşma sonrası "Affet beni baba" derken; Nazmiye'nin itirafından sonra).
'Hüzzam Makamında Enstrümantal Eser' Babasının 'şimendiferi' geçip gittikten sonra Yılmaz ağlarken.
'Hüzzam Makamında Keman Taksimi' Annesinin mezarı başında dua ederken.
'Puppet on a String'i Suna Artun Poyraz, Aykut Sporel'in Türkçe sözleri ile ve Emin Fındıkoğlu Orkestrası eşliğinde plak yapmıştı. 'Ben Senin Kuklan Değilim' (Nisan, 1968); "Aman çok dikkat et, dikkat et kırma//Seviyorsan sen de beni nazik ol bana//Ben senin kuklan değilim//**//Eğer sevilmek istiyorsan sen de sevmelisin//Yok eğer istemiyorsan çok ama çok delisin//Akılsızlık etme sevgimi reddetme//**//Sevmek o kadar kolay değil bunu öğren artık//Alay konusu olay değil hep olmalısın sabır//Bu sözüme inan ona göre davran."
Halit'i Hayri Esen; Deniz'i Jeyan Mahfi Ayral; Yılmaz'ı Toron Karacaoğlu; İrfan Usta'yı Kemal Ergüvenç; Nazmiye'yi Tijen Par; Rıza'yı Sadettin Erbil; Hasan'ı Esen Günay; Erdoğan Esenboğa 4 kişiyi (Remzi Bey, Postacı, Emniyet Müdürü, "Hemşireniz hastaneye kaldırıldı" diyen polisi) seslendirmiş.
Halit-İzzet Günay; İrfan Usta-Kadir Savun; Ölüm döşeğindeki Cemal-Hakkı Haktan; Deniz-Sevda Ferdağ; Yılmaz-Tamer Yiğit; Nazmiye-Pervin Par; Rıza-Hüseyin Baradan; İzmir'in 'tanınmış bekârlarından' Aydınlı çiftçi Remzi Bey-Reha Yurdakul ve annesi-Mahmure Handan; Hasan-Hüseyin Zan; Çamaşırcı Rukiye-Mualla Sürer; Mahalleli-Fahriye Şemahi; Ağır Ceza Üyeleri-Asım Nipton ve Cevat Uz; Efes; Menderes Köprüsü; İhtiyar 'Karadayı'; Kız Kulesi; İzmir Bölge Cezaevi; Halit'in '35 AA 776' plakalı resmi Ford 'station' arabası; Kamil Koç bürosundaki '34 KC 461' plakalı 'vosvos'; Ege Üniversitesi'ndeki '35 AP 373' plakalı araba; Remzi Bey'in '09 AE 247' plakalı otomobili; Yılmaz ve Hasan'ın gizlice bindikleri '06 EN 374' plakalı kamyon; Hayvanat Bahçesi; İzmir Paraşüt Kulesi; Fayton gezisi aklımızdan çıkmıyor.
Hasan'ın 24 yıl yatacağı İzmir Bölge Cezaevi farklı bir yer. 1964'ten sonra İngilizce ve başta tiyatro olmak üzere çeşitli sosyal kurslar verilmiş hükümlülere.
Hüseyin Baradan, 'Demokrat İzmir' gazetesinin foto muhabiriyken parti liderlerinin resimlerini çekerdi. 1959'daki meşhur 'Uşak Olayları' sırasında kamerası kırılmış. Saldırganlar 'kahpe basın' diye bağırıyorlarmış. Seyirciyi sarsan bir 'kötü adam'dı. 1968 sonbaharında birileri 56 model arabasına 'dadanmış'. Her gün bir yerini kırıyorlar. Aynasını, sileceklerini, tamponunu, antenini. Polis, bekçi kâr etmemiş. Sonunda otomobilin kapısında şöyle bir not bulmuş; "Baradan Efendi! Sarmaşık Gülleri (1968) filmindeki gibi roller oynamaya devam edersen araban bundan daha kötü yapılacak. Ayağını denk al! İmza ZALİMLER."
Yılmaz; "Ablamı canımdan çok severim. Tahammül edemiyorum O'nun hırpalanmasına. Koca olmak, işkence etmek hakkını vermez insana." Deniz'in dediği gibi "Ama böylesi de var işte"