Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Türkan'ı 'uyku tutmamış'! Doğan'a "Ne güzel gece" diyor. Yaşlılıkta çok doğal olan 'uyku tutmaması', gençlikte 'aşkın belirtisi' değil midir?
'Sayın Bayan', Eylül-Ekim aylarında çevrilip 16 Aralık 1963, Pazartesi günü (Kadıköy) Çeliktaş Sineması'nda gösterime girmiş. Afiş ile tanıtım yazısında adı yok ama yönetmen yardımcısı Zafer Davutoğlu. Neriman ve Doğan rollerinde Neriman Köksal ve Fikret Hakan olacaktı. Atina'da çevirdikleri 'Kibarlar'ın çekimleri uzayınca Gülistan Güzey ve Tamer Yiğit'le anlaşılmış. Aynı yılın Ses Kapak Yıldızı Finalistleri Süleyman Turan (soyadı, afişte 'Başturan', jenerikte 'Turan') ve Yıldız Kafkas'ın ilk filmleri. Yönetmen Mehmet Dinler'e göre, Süleyman Turan büyük istikbal vadeden bir genç oyuncu. "Üniversite kültürü, tiyatro tecrübesi ve objektife yatkın bir fizik yapısı var... İlk filminde bu kadar başarı kazanan bir başka erkek artist tanımadım." Turan Seyfioğlu'ndan boşalan yeri dolduracağına inanıyormuş.
Şehir Tiyatroları'nın 'Beyaz Güvercin'i Nedret Güvenç. Ayten Çankaya'yı seslendiren sanatçının Okan Bilgütay ile evlenmesi de çekimler sırasında.
Ev-deniz çekimleri, Bomonti'de, karakol yanındaki bahçeli büyük köşkte ve Karadeniz kıyısındaki Eyüp'e bağlı Ağaçlı Köyü sahilinde yapılmış.
İlk sahnede İzmir, Karşıyaka'da bir köşk ve Toron Karacaoğlu'nun bilgilendirmesi var; "Seyredeceğiniz film, hayatta birbirini hiç görmemiş bir ana ile genç ve güzel kızının hikâyesidir."
Türkan'ın güzelliği dillere destan. Babası, milyoner arkadaşlarından birinin oğluyla nişanlamış. Ancak genç kızın gözü, İstanbul'da yaşayan annesinden gelen mektuplarda. Başka bir şey görmüyor. "Babası izin vermezdi annesini görmeye. Ana kız sadece mektuplardan tanışır, dertleşirlerdi. Anası, Türkan'a, O daha mini mini bir bebekken babasından nasıl ayrıldığını, İstanbul'da çok zengin bir adamla evlenişini, muazzam bir servet içinde yaşadığını yazardı." Oysa gününü fabrika kapılarında iş aramakla geçiren fakir bir kadın Neriman. Yıllar yıpratmış, gene de güzelliğinin son izlerini silememiş. "Çok fakir ama yüreği zengindi." İyi kalpli mahallelinin yardımı ile bir apartman kapısında ufacık bir çiçekçi tezgâhı kurunca hayatı kurtulmuş. "Ahşap bir evin çatı katındaki odasında kuru ekmeğini yerken bile kızını düşünürdü." Tam bir hanımefendi, melek yüzlü bir kadın, kibar bir 'Sayın Bayan'.
İzmir'deki nikâh için davetiyeler hazır; "Bayraktar ve Kılıçoğlu aileleri kızları Türkan ve oğulları Orhan'ın 01. 08. 1963, Perşembe gecesi Karşıyaka, Bayraktar köşkünde yapılacak düğün merasimine teşriflerinizi saygıyla rica ederler. Babaları Selahattin Bayraktar ve İhsan Kılıçoğlu." Ancak, genç kız, 'müstakbel kocasına' çok ilgisiz. Alışverişten gelmişler. Nişanlısının "Paketleri içeri kadar taşısam ne olur yani... 5 dakikadan fazla kalmam, söz... Akşama uğrasam" yalvarışlarını "İçeri girdin mi dışarı çıkmak bilmiyorsun... Olmaz, gelinliğin provası var... Sakın ha! Yorgunluktan ölüyorum. Erkenden yatacağım" diye yanıtlıyor.
Tek isteği, İstanbul'a gidip annesini nikâha getirmek. Güç bela razı eder babasını.
Bu sırada Neriman'ın mahallesini tanıyoruz. Bakkal Ahmet Kostarika, Kasap Hulusi Baba, Manav Mustafa Dağhan. Selahi İçsel'in kahvesi ayrı bir âlem. Saç-sakal tıraşı bile var orda. 'Topçu futbolcu' Kaya Volkan, Beşiktaş'tan transfer teklifi bekliyor! 10 bin varmış bu işte. Eski Tuluat sanatkârlarından Kazım, namı diğer 'Otello', herkesin neşesi. 'Gençliğinde devir açmış, devirler kapamış bir aktör'. Çenesi açıldı mı kapanmak bilmiyor; "Hiç unutmam, 'Arabın İntikamı'nı oynuyoruz Adapazarı'nda. 'Oğlum Hamlet, yürek varsa hamle et! Ölmek veya ölmemek, To be or night to be'. Anladın mı a dangalak' dedim, yer oynadı alkıştan." Kahveci Selahi İçsel böler 'tiradı'; "Sen zanaatkârsın. Açlıktan ölüyorsun be yahu. Ama fitbolcu Birol mudur, Şenol mudur ne kızansa, 100 bin kaymecik alır be yahu." (O sene Şenol Birol 250; Birol Pekel de 200 bin liraya Beşiktaş'tan Fenerbahçe'ye transfer olmuşlar. Sahalarda 'Şenol-Birol-Gool' tezahüratı).
'Otello' Kazım'a göre 'bu memlekette sanat, futbolcu nesli tükenince yükselecektir'. Gençlere göreyse; "Sanat dediğin futbolun yanında duman kalır."
'Kredi Milyarder Ahmet' bir masaya kurulmuş. Elinde tomarla banknot. Bir 'yüzlüğe' haftada 5 lira faiz alıyor. "Maksat, memleket iktisadiyatı canlansın." Transfer piyasası için görüşleri; "Arkadaş hassas bir noktaya çivi çaktı! Diğer takımlarda şu kadar akıl olsaydı, onlar da Şenol'u, Birol'u alırlardı. Memlekette 'Kredi Milyarder Ahmet' diye biri var, di mi ya. Gelseler ucuz faizle para vermez miydim yani."
Tayfur, filmin bir başka neşesi. Nişantaşı taksi durağında şoför. 'Kelaj' kafa, sarkık bıyık. Bir sahnede 'kulağında mandal'! Her sabah sefere çıkışı Neriman Abla'dan 25 kuruş 'uğur parası' alarak. 'Siftahı' böyle! 7 cümlesinde 'lap lup labaluba' var. 'Georgina'nın (1965) (Mark Aryan) nakaratı gibi. 'Abidik gubidik' ve 'yeşşe' de eksik değil konuşurken.
'Esas çocuk' Doğan gencecik bir taksi şoförü. 'Hafif yanık ten. Sarı saçların süslediği heykel gibi bir baş ve berrak, temiz mavisi gözler'. Onca yaş farkına karşın Neriman'a tutkun. "İmkânsız bu. Yalvarırım sana bırak bu ümitsiz macerayı. Bir zamanlar kendi yaptığım hatayı senin işlemene, hayatını mahvetmene müsaade edemem" karşılığını alacağını bile bile "Deli gibi seviyorum seni" deyip duruyor. Hep para sıkıntısı içinde. 'Ezeli dert'. 'Çiçekçi bayan'ın yardımını da reddeder. 'Daha kadın parası yiyecek kadar düşmemiş'. Oysa milyoner kızı Yıldız Kafkas yanıp tutuşuyordu kendisi için. "Damadım olacak gençten servetimi esirger miyim" diyormuş annesi. Nişanlandıkları gün arabayı çekecek delikanlının altına. Ne isterse vermeye razı. "Doğan belki çocuk, belki serseridir ama satılık değildir kızım" diye dikleniyor bizimki. Genç kız her şeyin farkında; "Değer mi bir 'kaldırım çiçekçisi' için." Sonraki sahnelerde "İhtiyar çiçekçi karı, metres" bile der kıskançlıkla.
Postacı Pır Pır Hamdi, Türkan'ın telgrafını getirince her şey değişecektir. "Sevgili anneciğim, nişanlımla birlikte... Pazartesi İstanbul'a... Senin kollarına... İzmir'e beraberce, düğünüme... Canım, biricik anneciğim..." ('Nişanlımla' demiş ama ayrıca Serpil de yanlarındaydı).
6 dakika 20 saniye süren sahnede, Neriman'ın geçmişini daha iyi anlıyoruz; "İzmir'de fakir bir hayat sürüyorduk. Ufak bir tezgâhta çalışıyor, sevdiğim gençle kuracağımız yuvanın hayallerini yaşıyorduk. İsmi Adil'di. Mertti, çalışkan ve dürüsttü. Deli gibi seviyordu beni. Neyleyim ki fakirdik. Babam işsiz, hastaydı. Borç içindeydik. İşte o günlerde Sabahattin beni istedi. Ümit etmeye cesaret edemediği bir hayaldi bu babam için. Bir anda bütün dertlerinden, borçlarından kurtuluyordu... Sonunda boyun eğdim. 20 yaş fark vardı aramızda! 20 yaş! O bile önemli olamazdı ama öylesine hissiz, ruhsuz, katı yürekliydi ki. Daha ilk günden hayatı zehir etti bana." Ama Adil peşini bırakmamış. Kaçması için yalvarmış. "Kaçarım dediğim an Türkan'ı dünyaya getireceğimi anladım. Zavallı yavrum! Dünyaya gelişiyle hayatımızda hiçbir şey değişmedi. Hatta gün geçtikçe işkencesi arttı... Öyle bir an geldi ki her şey silindi gözümde. Bütün dünya tek bir Adil oldu." Yavrusunu bırakıp kaçar delikanlıyla. Yeni bir hayat kuracaklar. "Ne çare, kader bırakmadı. Daha ilk haftasında bir kamyon kazasına kurban gitti Adil. Gözümün önünde, kollarımın arasında can verdi sevgilim. ('Gözümün önünde, kollarımın arasında' diyor ama O geldiğinde çoktan ölmüştü delikanlı)." Orada burada çalışarak, bazen de 'kapı kapı çamaşıra giderek' seneler geçmiş. Kızına, 'zengin biriyle evlendiğini, İstanbul'da yaşadığını ve iyi bir hayat sürdüğünü' yazmış hep. Ama şimdi Türkan gelip bu sefaleti görecek!
Filmin bundan sonrası 'bir yalanı başka bir yalanla' düzeltme çabası!
Neriman'ı 'Sayın Bayan' yapacak çözümü yine mahalleli bulur. Genç kıza, annesini varsıl olarak gösterecekler. İşin köşk kısmını Tayfur halleder; "Bırakın laba lubayı! Mevsim yaz olması münasebetiyle civardaki bütün zenginler sayfiyede. Evlerindeki bekçilerin çoğu evde kalmış kızlardan! Ufak bir abidik gubidik numarasıyla tava gelir cinsinden, bittabi. Mesela, Rüştü Bey'in evi değil mi. Bilakis 'Bekçi' diye kimi koymuşlar? Süslü Hafize'yi! Bu mahallede 24 saat yaşamış her vatandaş Süslü Hafize'nin (kendisini göstererek) bu fakire nasıl kesik çaldığını bilir yani ya! Mamafih, binaenaleyh! İş, bu köşkü, evvel Allah sonra yakışıklılığım sayesinde menfaati umumiye dalga motoru bakımından bizim bilin." Derhal 'taarruza geçip' tav eder Süslü'yü!
Para meselesine gelince, hamiyeti insaniyetiyle maruf Kredi Milyoner Ahmet abimiz sağ olsun! Önce "Ee, oğlum, gazoz kapağı saymıyoruz. Para bu para" diyerek 'ufak bir faiz' istediyse de kahvedekiler tepesine binince bundan vaz geçer.
'Otello' Kazım, 'eşsiz sanatı ile' Neriman Abla'nın kocası ve üvey kızının babası rolünü oynuyor. Doğan da yeğeni.
Hulusi Baba, evin Şef Garson'u olur. Smokiniyle görenler "Şu asalete bakın yahu! Kasap değil Umum Müdür mübarek... Hulusi Baba be! İpekli don giymiş sütçü beygirine dönmüşsün" diyorlar. "Kahve kahve olalı buncağızlar gibi kibar müşteri görmedi be yahu!"
Aralarındaki en fedakâr kişi Tayfur! Mızıkçılık etmesin diye her dakika Süslü Hafize'yi öpmek, yatağında olmak kolay iş mi? Kaç defa pabuçları ellerinde sessizce kaçarken yatağa geri çekilmişti.
Komşu hizmetçiler, hanımlarının ne kadar elbisesi varsa hepsini toplayıp getirirler Nebahat'a.
Türkan geldiğinde, Kredi Milyarder Ahmet ve Otello Kazım " İki milyonun lafı mı olur, derhal kredi açıyorum... Sonra o Amerika'ya ihracat mevzu var. 5-6 milyonluk bir mesele" diye konuşuyorlar zengin gözükmek için. (Türkan, hiç resim göndermediğini söylemişti. Ama 'Otello', Serpil'e değil doğrudan kendisine gidip sarılır; "Vay efendim vay, vay, vay! Ta kendisi. Bu ne güzellik, bu ne şirinlik." Ahmet de Serpil'e, gönlünü almak için, bir buket çiçek verir).
Ana kızın kucaklaşması göz yaşartıcı. Sonraki gazino ve plaj sahnelerinde bir değişim yaşanıyor. Türkan, önceleri kızdığı Doğan'a, gün geçtikçe âşık olur. Nişanlısı Orhan ise zaten başkasını seviyormuş! "İkimiz de babalarımızın zoruyla evleniyoruz. Hele benim babam! Zerre kadar anlayış gösterseydi şu anda dünyada sevdiğim tek kızla yuvamı kurmuş bulunacaktım. Serpil, o kız kim olacaktı biliyorsun değil mi?" diyor genç kıza deniz kenarında.
Türkan'ın Orhan'a ilgisizliği "Oh, ne ala! Yahu benim nişanlım böyle bırakıp gitse, dizimin üstüne yatırdığım gibi verirdim sopayı" dedirtiyor Doğan'a. Ayrıca 'tahtakurusu gibi ezer, sivri dilini kerpetenle koparırmış'. Vaktiyle 'kadınlara el kaldıran erkeklerden nefret eden' genç kız şimdi bu şakalı sohbetten hoşlanıyor bile. (Ancak senaryonun bunu "Yürrü taş arabası... Bozulmasana lan... Başlarım feleğinin astarına ha" diyecek kadar ileri götürmesi biraz zorlama olmuş). Delikanlı da 'gönül işlerinde hep kestirmeden' giden cinsten. "Dansa mansa lüzum kalmadan evvel Allah." Oysa şimdi! Evde, gazinoda dans etmedikleri an yok. İkisi de öyle mutlu ki Kazım "Bu iyilik sana mı oldu, kızına mı yoksa Doğan serserisine mi, anlamadık gitti" diyor Neriman'a.
Türkan, 'Çocuk Bakımevleri İzmir şubesinin 1 numaralı üyesi'. İstanbul'da bu hayırseverliği devam ediyor. Müdür-Muzaffer Yenen çok memnun. "Sayesinde her yıl yüzlerce yavruyu sevindiriyoruz." Üzüm üzüme misali delikanlı da paket paket hediye verip masal anlatıyor çocuklara.
Neriman birkaç kez uyarır Doğan'ı, kızını rahat bırakması için. "Yoksa senin kim olduğunu öğrenecek, hem de benim ağzımdan." Gelen yanıt filmin en uzun cümlesi (33 sözcük) ve özeti. "Senelerce uydurduğun mektuplarla O'nu nasıl aldattığını, sokaklarda sürünen bir çiçekçiyken nasıl 'Sayın Bayan' olduğunu, hizmetçilerin hanımlarından çalıp getirdikleri elbiselerle, içine zorla girdiğimiz şu köşkte, kahvedekilerin topladıkları parayla zengin ana rolü oynadığını da söyleyebilecek misin?" Hepsi neyse de sonrasındaki iki tokat niye!
Aslında kendisi de rahat değil; "Çılgınlık bu yaptığımız. Yollarımız öyle ayrı ki. Birkaç gün beraberiz şunun şurasında. Sonra sen gidip evleneceksin... Benim kim olduğumu bile bilmiyorsun. Ya serseri, düzenbaz, yalancının biriysem. Bana itimat eden bir genç kızın hisleriyle oynayacak kadar alçak, O'ndan hakikati gizleyecek kadar korkak, adi bir sahtekârsam."
İş uzadıkça mahalleli de mırın kırın etmeye başlamış. Selahattin Bey ve evin gerçek sahibi Rüştü Bey'in gelişi bu peri masalının sonu olur.
Doğan tüm sorumluluğu üstlenip hapse girer. Çıkışı kısa bir süre sonra. Malatya'daki dayısının yanına Türkan ile gidiyorlar. 'Ölünceye kadar beraberlermiş'. Neriman da Selahattin Bey ile İzmir'e dönüyor. Serpil ile Orhan evlenecekmiş. Senaryo, herkese mutluluk dağıtırken bir tek Yıldız Kafkas'ı unutmuş. Tayfur'un da Süslü Hafize'den paçayı kurtarıp kurtaramadığı belli değil.
Tamer Yiğit, filmin en şanslı kişisi. El ele dolaşmak, sarmaş dolaş dans etmek dışında Türkan Şoray'ı (biri 10 saniye olmak üzere) 7 kez öpüyor. Masada kaşığa ters takla attırmıştı. Sonradan aynı şeyi Türkan yapıyor.
Neriman ve Adil'in çalıştıkları 'Besler Bisküvi'yi, büyük olasılıkla 'biricik müttefikimiz' kapmıştır çoktan. Gülistan Güzey, bu filmde Indrid Bergman'a benziyor.
'Sayın Bayan' sürpriz dolu. Neriman ve Kazım'ın resmini çeken fotoğrafçı, ('Kamera') Necati İltaç; Garaj müdürü ('Prodüksiyon Mümesili') Adnan İrkut. 'Zehirli Hayat'ın (1967) simitçisi Ahmet Yıldırım ise üç sahnede karşımıza çıkıyor. Kahvede, Haydarpaşa Garı'ında ve trende. Sondaki sıralama hatalı. Tren hareket etmeden önce vagonda, hareket ettikten sonra perondaydı. Köşkteki piyanonun üzerinde Göksel Arsoy yazılı bir bez afiş var. İzmir'den gelen uçakta bir yolcu 26 Ekim 1963 tarihli ve kapağında 'Türkan Şoray annesi ile barıştı' haberi olan Ses mecmuasını okuyor.
'Otello' Kazım'ın Adapazarı'nda-Aydın Belediye Bahçesi'nde oynadıkları 'Arabın İntikamı', 40'lı-50'li yıllarda çok meşhurdu. Shakespeare'in 'Otello'su turnelerde bu isimle oynanırdı. Tarık Dursun'a göre 'Anadolu'nun kuş uçmaz, kervan geçmez kıyı köşelerinde seyirciler için daha anlamlı, daha duyarlıymış' bu 'Arabın İntikamı' ismi. Kazım, baştaki 2 sahne dışında hep zil zurna sarhoş. Şişeyi kafasına dikince şairleşir; "İç bade, sev güzel var ise aklı şuurun." "İyi şarapçısınız, maşallah" diyor Orhan alayla.
Delikanlıya göre 'zenginler birbirlerini çekemezlermiş'. "Bir istisnası oldu, babalarımız. Onlar da 'dostlukları kuvvetlensin' diye bizi evlendirmek istiyorlar." Lakabı 'Uyuyan Güzel' olmalıydı. Nişanlısının yanında 'horul horul' hep.
Sanatçılar buradaki bazı giysileri başka film ve yarışmalarda kullanmışlar. Tamer Yiğt göründüğü ilk sahnedeki kareli gömleği 'Çalınan Aşk'ın (1963) sonunda Necmi-Sadri Alışık ile kavga ederken; Süleyman Turan, deniz sahnesindeki mayoyu, 1963 Ses yarışması sırasında (Temmuz) Bayramoğlu'ndaki deneme çekimlerinde; Türkan Şoray, Galata Köprüsü'ndeki giysiyi, 'Çalınan Aşk'ta (1963) takvimden yaprak koparırken; Yine Türkan Şoray, ikinci plaj sahnesindeki mayoyu, 'Zorlu Damat'ta (1962) Necdet-Ayhan Işık'a "Ben daha fazla para verebilirim. Yeter ki o adamın kaldığı yeri söyle" derken giyiyordu.
Senaryodaki bir diğer hata; Türkan, 01 Ağustos 1963 tarihinde evlenecekti. Annesini nikâha getirmek üzere İstanbul'a gittiği uçakta ise bir yolcu '26 Ekim 1963 tarihli Ses dergisini okuyor'.
'Sayın Bayan'daki melodiler.
Mantovani'nin 'More Mantovani Film Encores' albümündeki (1959) 'Be My Love' (1950) (Nicholas Brodzsky / Sammy Cahn) 6 sahnede (Jenerikte; Kızından gelen telgrafı okuyan Neriman bayılırken; Selahattin Bey, Türkan'a "Git odana, seninle konuşacağız" derken; Hapisten çıkan Doğan, mahalleli ile konuştuktan sonra Haydarpaşa'ya giderken; Türkan ve babası evden ayrılırken; Neriman, hastanede sedyedeyken).
'Kuğu Gölü Balesi, Op. 20, 2. Perde; Moderato' (1877) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky) 12 sahnede (Türkan, annesi ile karşılaşınca; Neriman, Doğan'a "Bir daha seni kızımın yanında görmek istemiyorum" derken; Ahmet Kostarika "Yahu, iş güç sahibi insanlarız. Bitsin bu dalga" demişti. Hulusi Baba "Sen bakma bu dangalağa! Sonuna kadar beraberiz biz" sözleriyle Neriman'ı rahatlatırken; Doğan, kucağında Türkan'la sarmaş dolaş eve girerken; Neriman "Bırak kızımın peşini! Yoksa senin kim olduğunu öğrenecek. Hem de benim ağzımdan" derken; Türkan ve Doğan'ın dördüncü öpüşmelerinde; Deniz kıyısında Doğan'a sigara verirken; Evin gerçek sahibi Rüştü Bey geldiğinde; Doğan kelepçelenirken; Türkan bayılırken; Haydarpaşa Garı'nda; Film biterken).
'Concerto No. 1 For Guitar and String Orchestra in A Major, Op. 30: II. Andantino (Siciliano)' (1812) (Mauro Giuliani) 5 sahnede (Neriman, yaşamını Doğan'a anlatırken; Selahattin Bey "Türkan, her çocuk gibi annesini arıyor, soruyor" derken; Neriman, kızına "Bana hiç bahsetmedin O'ndan" derken; Yıldız Kafkas, Türkan'a annesi ve sevdiği erkeğin aslında ne iş yaptıklarını anlatırken; Neriman, hastanede kızına itirafta bulunurken).
Fausto Papetti'nin '2a Raccolta' uzunçalarındaki (1961) 'Quando Dormirai' (1961) (Georges Auric / Langdon Lato / Leo Chiosso) 7 sahnede (Jenerik öncesi, Toron Karacaoğlu film hakkında bilgi verirken; Türkan ve Doğan evde dans ederken; Galata Köprüsü'nde yürürlerken ve ağaçlıkta; Doğan, Türkan'ın başının altına ceketinden yaptığı yastığı koyarken; Evde "Çılgınlık bu yaptığımız" deyip öpüşürlerken; Evde ikinci öpüşmelerinde; Üçüncü kez öpüşürlerken).
'Jalosie (Jealousy)' (1925) (Jacob Gade) İlk gazino sahnesindeki dansta.
The Fireballs'dan 'Bulldog' (1960) (George Tomsco) Gazinodaki kavgada.
'Sealed with a Kiss' (1960) (Peter Udell / Gary Geld) İkinci gazino sahnesinde Serpil ve Orhan konuşurken.
Jackie Gleason'un 'Music for Lovers Only' 33'lüğündeki (1952) 'My Funny Valentine' (1937) (Richard Rodgers / Lorenz Hart) 6 sahnede (Serpil, Orhan'a "Belediye'ye gidiyorum. Nikâh muameleniz için" derken; Yıldız Kafkas ve Doğan, deniz kenarındayken; Postacı Pır Pır Hamdi, Neriman'a telgrafı verirken (müjdesini istermiş); Türkan'ı uyku tutmamışken; Serpil ve Orhan plajdayken; Doğan hapisten çıktığına).
'Be My Love', 'The Toast of New Orleans'da (1950); 'Quando Dormirai' ise 'Goodbye Again (AimesVous Brahms?)'de (1961) kullanılmış.
Muhteşem gülüşü ile Türkan-Türkan Şoray; Doğan-Tamer Yiğit; Neriman-Gülistan Güzey; Orhan-Süleyman Turan; Tayfur-Öztürk Serengil; Hulusi-Hulusi Kentman; 'Otello' Kazım-Vahi Öz; Biraz yorgun gözükse de Selahattin Bayraktar rolünde Mümtaz Ener; Yıldız Kafkas; Ahmet-Aziz Basmacı; Süslü Hafize-Ayşen İleri; Sivil Polis-Hüseyin Güler; Serpil-Ayten Çankaya; Kahveci-Selahi İçsel; 'Topçu futbolcusu'-Kaya Volkan; Bakkal-Ahmet Kostarika; Manav-Mustafa Dağhan; Doktor-Bedros Çiçekyan; Çamaşırhanedeki Talia Salta ve komşu Silvana Panpani; Neriman'ın annesi Araksi Hebo; Gazinoda Hüseyin Zan, Vahit Volkan, Adnan Mersinli; Çocuk Bakımevi Müdürü-Muzaffer Yenen; Kahvede sakal tıraşı olan Hüseyin Salıcı; Rüştü-Muammer Gözalan; Postacı Pır Pır Hamdi; Mahalledeki dostluk; İzmir, İstanbul, Haydarpaşa görüntüleri; Balıkçı meyhanesi; Yıldız Kafkas'ın '42207' plakalı arabası; '45660' plakalı 'şevrole'; Son sahnelerdeki '59718' plakalı taksi; (Neriman'a hafifçe çarpması dışında) '34 AK 951' plakalı otomobil çok güzeldi.
Türkan'ı Handan Kadıoğlu, Doğan'ı Toron Karacaoğlu; Neriman'ı Gülistan Güzey; Tayfur'u Mücap Ofluoğlu; Hulusi'yi Kemal Ergüvenç; Kazım'ı Vahi Öz; Orhan'ı Süha Doğan; Ahmet'i Aziz Basmacı; Selahattin Bey'i Rıza Tüzün seslendirmiş.
İstanbul Ceza ve Tevkif Evi'nin önündeki '52824' plakalı taksi, Kocamustafapaşa Şubesi'ne kayıtlı. Temmuz, 1956'da 'lastik tevzi' hakkı kazanmış.
Anlaşıldığı kadarıyla 'kadın tokatlamak' o yıllarda çok yaygın. Doğan, Neriman'a 2 ve Yıldız Kafkas'a 1; Babası da Türkan'a 1 tokat atıyor.
Selahattin Bey, Doğan'a 'serseri' demeyi yeterli bulmaz! "Serseri mi dedim? Namussuz, vicdansız, alçak demeliydim. Evlenecek kızın kalbini çalmak hırsızlıktır." Türkan'a, tokat yedirten yanıt; "Ticari menfaatler uğruna birbirini sevmeyen gençleri evlendirmek nedir?