Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"İnsanın bir gayesi olunca gücü kuvveti 10 misli artıyor... Sevince, yaşamak bir başka güzelleşiyor. Herkesle kardeş olmak istiyorum. Bilallerle bile." Gaddar, kürek çekerken Kaptan'a söylüyor bunları. İster kişisel ister uluslararası olsun 'tek taraflı' iyi niyet, kendini kandırmaktan başka bir şey değil. 'Kardeş olmak istediklerimiz' bunu bir zayıflık olarak algılıyorlar üstelik. Sonuçlarına acı bir şekilde katlanacaktır kahramanımız. Zaten Bilal de içlerindeki 'intikam alevi' için "Söner mi hiç benim aptal kardeşim. Gaddar gebermeden ateş söner mi" demişti Hüsam'a.
Yaz aylarında çekilen 'Sahipsizler'in ilk gösterimi ('özel takdir belgesi' aldığı) 11. Altın Portakal Film Festivali'nde (1-10 Eylül, 1974). Vizyona girmesi, 29 Eylül 1974, Cumartesi günü Adana, İstiklal Sineması'nda. İstanbul'da gösterilmesi (Beyoğlu) İdil Sineması'nda (18 Kasım 1974, Pazartesi). Bekir Yıldız'ın aynı isimli bir öyküsü (1971) var. Ama tek ortak yönleri, 'kahramanın ölmesi'.
'Sahipsiz' ana oğul ve Onlara kol kanat germeye çalışan 'sahipsiz' Gaddar'ın öyküsü.
Boğaz'ın en ucunda, Sarıyer'e bağlı bir balıkçı köyü; Rumeli Kavağı. Öylesine dingin ki zaman durmuş gibi. "Muhitimiz ufaktır. Herkes birbirini tanır." Erkekler, gündüz balıkta, gece ['Sığıntı'dan (1974) anımsadığımız] meyhanede; Kadınlar ise hep evde! Birkaç dedikodu yaşamı hareketlendiriyor. Hepsi bu.
Ömer, sözünde durmuş. Artık bir üniversite öğrencisi. Sevdiği kızı, mahallesine getirmiş. "Her zaman gelirim buralara. Gelince bir huzur duyarım. Yalnız gelirdim seni tanımadan önce." Genç kız da karşı sahilde doğup büyümüş. "Kimbilir belki de o zamanlar karşılaşmışızdır. Bir vapur içinde, ya da bir iskelede." Caminin 'sağ tarafında, damının yarısı görünen' evlerini gösterir. "Ama ben hep buraya gelirim. Sözüm var, bekleyenlerim var bu tepede." Bekleyenleri de 'yan yana iki mezar'! "Biri annem, diğeri Gaddar. Babam kadar sevdiğim adam."
6-7 yaşındayken taşınmışlar buraya. "Okullar açılmıştı. Annemin ilk işi beni berbere götürmek olmuştu." Ama hep 70'lerin modasına uygun, uzun saçla göreceğiz Ömer'i.
"Hâlâ yaşıyor mu bilmiyorum, bizim sokağın berberi Nazif amcaydı." Alışveriş, Bakkal Bican Efendi'den. "Biraz eksik tartarmış, sonradan öğrendik. Ama iyi adamdı. Her şey bulunurdu dükkânında. Okul malzemeleri, oyuncaklar, uçurtmalar." Kasap Celal'i daha ilk gördüğünde sevmemiş. (Sevilecek gibi de değil zaten. Elinde koca satır, var gücüyle kemiklere saldırıyordu. Etrafa bir yığın parçacık saçarak). "İyileri anarken yüreğin sımsıcacık oluyor da, kötüleri ne yapsan atamıyorsun hatıralarından." (Sonradan, annesine, Celal'in yaptıklarını görünce bu söyledikleri biraz fazla romantik kalıyor).
"Okuldan çıkar çıkmaz iskeleye koşardım. Gümüş renkli balıkların ağlarda çırpınışlarını seyrederdim. Üzülürdüm biraz da. Balıklardan yana oluverirdim. 'Hainler' derdim balıkçılara. Sonra ekmek bekleyen, defter kalem parası isteyen çocuklar gelirdi aklıma. O zaman, yanık yüzlü, dost bakışlı balıkçıların tarafına geçerdim."
T.C. Sarıyer İlçe Jandarma Birlik Komutanlığı. Bir gün Şoför Namık, telaşla, arkasından kurşun sıkılmış gibi komutanın odasına dalıyor. Bir haber getirmiş. "Bu haberle benim bütün 'hayatımın akışını' değiştiren olaylar başladı. 'Kaderimin akışını' desem daha doğru olur."
Şoförün içi tez, nefes nefese. "Sinop'a yük götürmüştüm. Ben dönerken Gaddar tahliye oluyordu. 1-2 güne kadar damlar." (Hayrına, arabasıyla getirebilirdi). Üstçavuşa göre tedbir almak gerek. "Nasrettin Hoca misali. Adamın kulağını önceden bükmeli ki testi kırılmasın."
Soluğu, Faik Coşkun'un kahvesinde alır. "Gaddar'ı sevmeyebilirsiniz. Sevmek başka, iyi geçinmek başkadır. Sizlerden ricam, şikâyetiniz olursa bana gelin. Gaddar'a bulaşmayın."
Aslında bu laflar Bilal ve Hüsam'a. Gaddar dayılarını vurmuştu çünkü. Şimdi 'hoş geldin, eline sağlık' mı diyecekler! "Dayınızı vurduysa cezasını çekti. Bir suça iki ceza verilmez... Kanı kanla yıkamazlar. Sönmüş ateşi körüklemezler" nasihatini dinlemezler bile. "Biz unuttuk aramızda geçenleri... O'nunla kardeş gibi geçinir gideriz" diye alttan alarak komutanı savarlar. [Bu 'kardeş gibi geçinme'(!) sürecinde 5 kişi yaşamını yitirecektir]. Sonrasında 'kumpas kurmaktan başka bir şey yaptıkları yok'. Üstçavuşun tavrı da 'laf olsun torba dolsun' cinsinden. Sonraki olayları önleyici en ufak hareketini görmedik.
İki kardeş, hedefini bulmayan bir kurşun ve omza saplanan bir bıçakla 'hoş geldin' diyorlar Gaddar'a! Kahramanımız nedense şikâyetçi olmaz. Sineye çeker.
"Bir insan 'Gaddar' olmuşsa elbet bir sebebi vardır." En kızdığı, delirdiği şey 'şeker' lafı. "Kahvenizi nasıl istersiniz? Orta mı, şekerli mi" diyen kahveci çırağını boğacaktı neredeyse. Küfredilse bu kadar kızmazmış! Huyunu, suyunu herkes öğrenmeliymiş! "Şeker lafını hiçkimse etmesin yanımda." Nedenini, çok sonra Fatma'ya anlatırken öğreneceğiz; "Ömer'in yaşındaydım bir zamanlar. Babam ölmüş, üvey anamın eline kalmıştım. Kadın oynaşırmış meğer. Rahat oynaşsın diye bana para verir 'şeker al' derdi. Şeker yerken küçüğünden büyüğüne herkes alay ederdi benle. Bin yıl yaşasam o acı silinmez içimden... Analığımla dostunu bıçakladığım zaman bir elimde bıçak, bir elimde hâlâ şeker vardı." Bilal ve Hüsam'ın dayısıymış analığının dostu!
"Katilin biri!" Ömrü hapishanede geçmiş. "Hayvanlar insanlardan iyidir" diyeceği kadar yalnız. Bakkal Bican'a göre "Kalp denen şey yoktur O'nda". Her tarafı dökülen, yılların ihmaliyle yorgun bir kulübede kalıyor. (Fatma, burayı saraya çevirecektir sevgisiyle).
Ömer, 'çocukların kediye attığı bir kuşu yaralı olarak kurtarmış'. Gaddar'ın evine yakın bir yerde iyileştirmeye çalışıyor. Çok hasta zavallı. (Neden kendi evlerine götürmediği belli değil). Kahramanımız, kafasını koparır kuşun! Zaten ölecekmiş! "Can çekişiyordu. 'Acı çekmesin' dedim. Hiç yaralı atları vurduklarını duymadın mı sen" diye savunacaktır kendisini. Keşke daha önce söyleseydi. "Kaçmasaydım belki beni de kesecekti" dedirtecek kadar korkutmasaydı 'parmak kadar çocuğu, sübyanı'.
'Birdman of Alcatraz'daki (1962) mahkûm Robert Franklin Stroud-Burt Lancaster'a benziyor biraz. "Kuşlardan iyi anlarım. Hapishanedeyken benim de bir kuşum vardı. Pencereme her sabah gelirdi. Dertleşirdik O'nunla. Mıstık'tı adı. [Aslında 'Mustafa' ama Gaddar böyle dermiş(!)]. Bir sabah uçtu, bir daha da gelmedi." Başka bir kuş hediye eder Ömer'e. O'nun da adı 'Mıstık'. Sonlara doğru özgür bırakıyorlar.
Fatma da "Sana boşuna Gaddar dermemişler. Allahın sopası yok ki. Seni de hayvanlaştırıp cezanı vermiş" diyecek kadar öfkeliydi başlarda. O sert görünüşün altındaki insanlığı görünce "Seni Gaddar diye tanıtmışlardı bana. Keşke bütün iyiler senin gibi gaddar olsa" diyecektir.
Erkeği yok. Yıllarca önce ölmüş. Çocuğunun hem anası hem de babası. Dul olmak utanılacak bir şey değil ama bir de güzel olursa 'erkekler başka türlü bakarlar'. Ama sadece bakarlar! "Bakılan kadın namusluysa Onları görmez bile. Baktıklarıyla kalırlar."
Veresiye alışveriş etmez. Parasına göre alır.
['Anadolu Ekspresi'nde (1973) adı 'Çağlar Saz' olan] Gül Saz'da konsomatris şarkıcı. Garson Orhan Çoban'ın o dünyayı anlatan sözleri; "Bir müşteri istiyor seni. Kesmeye bak. Zaten, Patron da bozuk çalıyor. 'Yevmiyesini hak etsin' diyor." Oysa Fatma müşteri ile çıkmaz. "Tabanca dayasan götüremezsin dışarıya."
Eve dönüşü, Gaddar'ın balığa çıktığı saatlerde. Elâlemin ağzı torba değil ki büzesin. "Bu karı işliyor be... Burada namuslu poz atıp dışarıda oynaşıyor... Olur mu be, bizim çöplükte otlayıp başka yerlerde yumurtlamak olur mu" diyor Bilal ve Hüsam. Sadece nur yüzlü Kaptan ve Hasan Ceylan anlayışlı; "Size ne elin garibinden. Bırakın kendi haline yahu."
Hangi ana geceleri yavrusunun yanında olmak istemez. Uyurken üstünü örtmek, doya doya koklamak istemez. Gündüz işleri de denemiş. Tahsili olmadığı için verilen para az. "Her işte zaten kadına kötü gözle bakıyorlar. Namus kadının içinde olmalı, yüreğinde."
Kasap Celal'in de gözü var genç kadında. "Çok iyi bonfilem var. Lokum gibi! Vereyim mi" diyor ağzının suyu akarak. Elindeki eti mıncıklayarak. Sanata(!) da düşkün kasabımız. Gazinoya giderken "Bu gece gerdeğe giriyorum" diyor arkadaşlarına. Saz salonunda 'gerdeğe girmek' bize özgü bir şey! Genç kadını masasına çağırır. Pek de biliyor bu yolları; "İnek gibi kestirme beni burada. 1-2 atar çıkarız. Oteli de ayarladım." Fatma'nın direncini 'naz' sanır! "Bırak bu ağızları şimdi. Konsomasyondan alacağın para nedir ki. Beraber çıkarsak burada kesileceğim parayı da sana veririm." Daha da ileri gider. Dost otururlarsa "Sana da çocuğuna da bakarım"mış. Yediği tokatla yetinmek zorunda kalır. "Çocuğumun nafakasını düşünmek sana kalmadı."
Terslendiği için dükkâna gelen mahalleli kadınlara veriyor fitili. "Bir arkadaşım görmüş, aşüftenin tekiymiş." (Böyle şeyleri de hep 'bir arkadaşımız'dan duyarız hep). Zaten Fatma'nın güzelliğini kıskanıyorlardı. Artık tutabilene aşk olsun; "Belliydi zaten canım. Rahat durur mu hiç böylesi. Benim korkum kızlarımıza, delikanlılarımıza bulaşacak... Bulaşır elbet! Göreceksiniz yakında evi de işletir. İti kopuğu üşüşür artık mahallemize... Gördün mü başımıza gelenleri." Diler Saraç, Okul Aile Birliği'ndenmiş. "Müdür Bey, bir dediğimi iki etmez." Önce O'na giderler. Amaçları çocuğu okuldan attırmak. Tersyüz olurlar. Neredeyse kendileri kovulacaktı. "Şikâyet ettiğiniz Ömer sınıfın en çalışkan, en terbiyeli çocuğu. O'nu yerin dibine batırdınız. Yine de annesini okula davet edip tebrik edeceğim." Genç kadının barlarda çalışması, ne iş yaptığı okulu ilgilendirmezmiş. "Bir caninin çocuğu da olsa diğerlerinden farklı değildir. Kaplarımız, okumak isteyen herkese açıktır... Sizler de evlat sahibisiniz. Kimin ne olacağı belli olmaz. Biz, talebelerimizin geleceğini hazırlamaya çalışırız. Ömer'i okuldan atıp bir cemiyet düşmanı olarak yetişmesine sebep olamam. Lütfen rahat bırakın O'nu. Bir anne, çocuğunu okutabilmek için kendini feda etmişse o kadına hürmet edilir."
İlk darbe Bakkal Bican'dan gelir. 'Bir ricası varmış'. "Bundan sonra benden alışveriş yapma." Mahalleli baskı yapıyormuş. 'Ya O, ya biz' demişler. Aksi halde perişan olur, kepenkleri kapatırmış. Fatma bir daha uğramaz oraya. Yine de vicdan sahibiymiş bakkal. Karısı Nigar "Benimki de alışverişi kesti, kesti ya sonradan ikimiz de üzüldük. Çocuk sahibi bir kadın. Herkesin karası kendi içinde. O da Allahın bir kulu" diyecektir. Diğerlerine göre ise 'böylelerine acınmaz, ancak şerrinden korkulur'!
En hoşu, Müşerref Çapın'ın sözleri; "Bizimki anlattı, et alırken işmar edip duruyormuş. Celal Efendi de ne yapacak, 'hanım, hanım' demiş 'benim gül gibi karım var. Sen başka kapıyı çal'. Bir güzel kovmuş. 'Bir daha da uğrama' diye zılgıtı çekmiş!" O 'gül gibi kadın' biraz gözünü açıp, kocasını dizginleyebilseydi keşke.
Sonunda sıra Hacı Emin Efendi'de. 'Tez elden' evden çıkmasını, 'edebiyle' boşatmasını istiyor. "Zora sürme beni." Yoksa zorla çıkarmasını bilirmiş! "Ben Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmam. Duydum ki evimde günah işlermişsin... Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Biz, seni ehli namus sanıp da evimizi kiraladık... Kırdığın cevizler bini aşmış. Herkesin ağzına sakız olmuşsun." Diğerlerine değil ama bu kez isyan eder genç kadın; "Yalan! Sen ki hacısın, iftiranın günah olduğunu benden iyi bilirsin... Ev senin malınsa benim de yuvamdır. Zaman oldu kuru ekmek yedik evladımla. Ama senin kiranı bir gün geciktirdik mi... Çıkart da görelim."
Erkekler, farklı niyetlerle de olsa benzer şeyleri söylüyorlar. Celal, "Dul bir kadınsın. Elbet bir erkeğe de ihtiyacın olacak. Dost oturalım"; Gaddar, "Kadınsın nihayet. Belki bir gün kendine yenileceksin" diyor.
Ne olursa olsun, sazda çalışmasını istemiyor delikanlı. Fatma ne yapsın! "Öğüt veren çok olur, ekmek veren nerde! Karşılıksız ekmek veren var mı? Ekmeğe karşı etini isterler insanın. Ne verirlerse fazlasını isterler." Ama Gaddar böyle biri değil. Yardımları karşılıksız. Sanki olacakları hissetmiş gibi teknesini ve tarlasını satıp Ömer'i yatılı bir okula yerleştirir. İki gencin yakınlaşması ile söylentiler acımasızlaşıyor. "İt gibi çalışacak, ne yapacak yani. Orospuya para yetiştirmek kolay mı... Karıyı sermaye olarak kullanmazsa yüzüme tükür... O karıyı eliyle getirecek bize."
Sonunda, hem de Gaddar'ın gelinlik almak üzere İstanbul'a indiği gün, genç kadına saldırırlar. Bilal ve Hüsam amaçlarına ulaşırken Celal 'fırsatı' elinden kaçırır. "Ben herkeslere rezil olamam. 'Celal altındaki karıyı kaçırttı' dedirtmem." Uçuruma bırakır kendini Fatma. Birkaç sahne önce Ömer de aynı yerden çantasını atmıştı.
Gaddar'ın intikamı korkunç. Celal'i, layık olduğu yere, kasap çengeline asar. Hüsam'a, 'Lipstick'deki (1976) Chris Mc Cormick-Margaux Hemingway'in kız kardeşinin tecavüzcüsü Gordon Stuart-Chris Sarandon'a yaptığını yapıyor. Bir farkla, tüfek kurşunu yerine bıçak kullanır. Bilal'in ölümü aynı bıçakla.
Filmin sonunda Ömer'in sözleri; "Annemle Gaddar ölümde birleştiler. Bu yüzden her zaman gelirim buraya. Gaddar'ın kulübesi buradaydı. İşte mezarları da yanında. Gelince de bir huzur duyarım ve beni gördüklerine, sözümde durduğum için sevindiklerine yürekten inanırım."
Gaddar, analığını ve dostunu '7' yaşındayken öldürmüş! Senaryonun tek aksayan yanı bu. Ömer'e "Keşke seni, daha önce, çok önce tanısaydım belki de ömrüm hapislerde geçmezdi" demişti. İkisi daha çocuk yaşta olacaklarından bu 'örnek almak' da pek inandırıcı değil.
'Sahipsizler'deki melodiler.
Raymond Lefevre'in 'Raymond Lefevre et son Grand Orchestre No. 17' albümündeki (1974) 'Nouns Iron a Verone' (1973) 8 sahnede (Jenerikte; Gaddar, sahilde, Ömer'e sarılırken; Fatma'ya kucak dolusu nevale ile geldiğinde; İkinci kez, bir dolu kese kâğıdı yiyecek ile geldiğinde; Ömer'i yatılı okula vermek istediğini söylerken; Kaptan ile balığa çıktığında; Okuldaki Ömer'i ziyaret ederken; Filmin sonunda). 'Viens, Viens' (1973) (Ralph Bernet / Her Barnes / Sven Linus) Mıstık'ı kafesinden serbest bıraktıklarında. 'La Dolce' (1973) (Milton di Sao Paolo) 2 sahnede (Fatma, dikiş makinesi başındayken; Diktiği perdeleri Gaddar'ın evine getirdiğinde).
"Who's Afraid of Virginia Woolf"daki (1966) (Alex North) 'Main Title' Ömer, filmin başında, sevdiği kıza çocukluğunu anlatırken.
Paul Mauriat'nın 'Les Grandes Musiques de Film' 33'lüğündeki (1973) 'Les Volets Clos' (1973) (Paul Misraki / Raymond Forlani) 3 sahnede [Ömer ve Gaddar, kayık boyarken; Fatma, Gaddar'ın evinde temizlik yaparken; (41. saniyeden itibaren) Gaddar, ağla balık tutarken. Güneşten terlemiş alnını eliyle siliyor].
Rus Halk dans müziği 'Beriozka (Beryozka)' 2 sahnede (Gaddar, Ömer'e kuş hediye ettiğinde; Fatma ile vapurdayken).
'Sacco e Vanzetti'deki (1971) (Ennio Morricone) 'La Ballata di Sacco e Vanzetti-Part 3' 5 sahnede (Bilal, kahvede, elinde bıçak, Gaddar'ın arkasından bakarken; Gaddar, evinde, dışarıdan bir ses duyunca; Bilal, sahilde bıçakla saldırdığında; Hüsam, gazinoda, Fatma'ya "Bizim tekne geniştir. Bir âlem yaparız dördümüz" derken; Gaddar, Fatma'yı gazinodan götürürken).
'Zorba'daki (1964) (Mikis Theodorakis) 'Arrival of Helen / The Happy Youth' Ömer, annesine "Ben çalışıp sana bakacağım" derken.
Raymond Lefevre'in 'Raymond Lefevre et Son Grand Orchestre No. 16' uzunçalarındaki (1974) 'Sans Toi Je Suis Seul' (1974) (Franck Gérard / Patricia Carli) Fatma, kendisini uçurumdan attıktan sonra.
'Konyalım' Fatma'nın gazinodaki ilk şarkısından sonra.
Hüsnü Özkartal Orkestrası'ndan 'Raks Cemile' Fatma'nın ikinci şarkısından sonraki oryantal dansta.
The Temptations'dan "Papa Was a Rollin' Stone" (1971) (Norman Whitfield / Barrett Strong) 2 sahnede (Ömer çantasını uçurumdan atarken; Gaddar'a "Okumak istemiyorum artık. Çalışıp para kazanacağım. Annemi işe göndermeyeceğim. Bakalım o zaman ne diyecekler" derken).
'Papillon'daki (1973) (Jerry Goldsmith) "Antonio's Death" 7 sahnede (Hapisten çıkan Gaddar, elinde tahta bavul, mahallesine gelirken; Hüsam, O'na ateş ederken; Hüsam'ı döverek aldığı tüfekle kahveye geldiğinde; Gaddar'ı bıçaklayan Bilal kaçarken; "Çocuk dümeniyle anasına yanaşmadın mı? Sermayen değil mi senin" derken; Sonlara doğru, Hüsam, Bilal ve Celal, Fatma'ya saldırdıklarında; Fatma, kendisini uçurumdan atmadan önce).
'The Burglars (Le Casse)'daki (1971) (Ennio Morricone) 'Main Theme' Gaddar, teknede, Bilal'i bıçakladıktan sonra.
Paul Mauriat'nın 'Forever and Ever' albümündeki (1973) 'Le Peintre des Etoiles' (19732) (Stelius Vlavianos / Cécile Aubry / Boris Bergman) 3 sahnede (Ömer, annesinin kazağını tutarak uyurken; Fatma "Senin haylaz bir sokak çocuğu olmanı istemiyorum. Bu lafımı hiç unutma" derken; Ömer ve Gaddar, kayıkla dolaşırlarken).
'La Course du Lievre á Travers Les Champs'daki (1972) (Francis Lai) 'Theme Pepper (Guitar)' 2 sahnede (Gaddar, yıllar sonra, kulübesine geldiğinde; Sabah işe giderken. O sırada Fatma da işten geliyor). 'Kidnapping' 2 sahnede (Kuşu Gaddar tarafından öldürülen Ömer, eve kaçarken; Birkaç gün sonra gene Gaddar'dan korkup kaçarken). 'Theme Solaire' Fatma'ya saldıran Bilal, Celal'e "Abimden sonra sen de kullan. Gaddar'ın sermayesi değil mi" derken.
J. J. Johnson & His Orchestra'dan 'Across 110th Street' (1972) (Bobby Womack / J. J. Johnson) Filmin sonunda Gaddar, Bilal ve Hüsam ile kavga ederken.
'Saba Makamında Ney Taksimi' 2 sahnede (Fatma, dua ederken; Cesedine gelinlik giydirilmişken).
Filmde üç şarkı var.
Gaddar, gazinoya geldiğinde Kadınlar Korosu, Selahattin Pınar'ın Kürdîli-Hicazkâr şarkısını (güfte: Zekâi Cankardeş) söylüyordu (48 saniye); "Ne gelen var ne haber var gün uzun yollar uzak//Bekledim kaç geceler böyle içim sızlayarak//Aydan imdat diledim göklere açtım elimi//Bekledim kaç geceler böyle içim sızlayarak."
'Meyhaneci/Musalla Taşı' (Orhan Gencebay). Fatma'nın, Gönül Akkor'un sesiyle söylediği ilk şarkı (3 dakika 10 saniye); 'Meyhaneci/Musalla Taşı' (Orhan Gencebay); "Dertliyim, derdim dünyadan büyük//Meyhane evim, sarhoşlar dert arkadaşım//Elimde sigaram, dumanı da bir başka yük//Anam da babam da sensin şarap, meyhaneci tek sırdaşım//**//Geçti değil mi, bizim neşemiz her şeyimiz//Hayat ıstırap, felek kahpe, kahpe değil mi//Her yudumda damla damla artan kederimiz//Gün gelir de meyhaneyi mezar yapar değil mi//**//Bir gün içki dolu vücudum musalla taşına konulursa//Sen bilirsin meyhaneci O'nu nasıl sevdiğimi."
'Tanrım Beni Baştan Yarat' (1974) (Muzaffer Özpınar / Ali Tekintüre). İkinci şarkı (4 dakika 25 saniye).
'Viens, Viens'ı Füsün Önal, kendi yazdığı sözlerle plak yapmıştı. 'Gel, Gel' (1975); "Gel, gel, gözlerim yollarda//Gel, gel, mutsuzum ben burda//Gel, gel, sensiz her şey tatsız//Günler çekilmez oldu//**//Gel, gel, kollarım bak bomboş//Gel, gel, aşkınla oldum sarhoş//Gel, gel, sensiz yaşla doldu//Günler çekilmez oldu//**//Bekledim seni ben yıllar boyunca//Gözümde yaşlar, kalbim aşkınla dolu//Yalnız bıraktın beni burda//Sensiz kaldım sonunda//**//Gel gel, çiçekler hep soldu//Gel, gel, gündüzüm gecem oldu//Gel, gel, sensiz her şey tatsız//Günler çekilmez oldu//**//Gel, gel, bu hasret bana yeter//Sensiz yaşamak ölümden beter//Gel, gel, hayatım yasla doldu//Günler çekilmez oldu."
'Sans Toi Je Suis Seul'ü, Hümeyra, Yahya Kemal Beyatlı'nın şiiriyle söylemişti (1975); Sessiz Gemi.
Gaddar'ı Abdurrahman Palay; Fatma'yı Jeyan Mahfi Ayral; Kaptan'ı Rıza Tüzün; Kasap Celal'i Timuçin Caymaz; Okul Müdürü'nü Mümtaz Ener; Hüsam ve Şoför Namık'ı Kamuran Usluer; Bilal'i Doğan Bavli; Kahveci-Faik Coşkun'u Fikri Çöze; Müşerref Çapın'ı Aliye Rona; Nigar'ı Sacide Keskin; Delikanlı Ömer'i Cüneyt Türel seslendirmiş.
Gaddar-Kadir İnanır; Fatma-Selma Güneri; Kaptan-Nubar Terziyan; Bakkal Bican Efendi-Renan Fosforoğlu ve karısı Nigar-Garibe Gündem; Kasap Celal-Ali Şen ve karısı Müşerref Çapın; Okul Müdürü-Mümtaz Ener; Bilal-Hayati Hamzaoğlu; Hüsam-İhsan Baysal; Çocuk Ömer-Murat Erton; Delikanlı Ömer-Yaşar Yağmur; Berber Nazif-Ekrem Dümer; '16 AH 248' plakalı kamyonet ve Şoför Namık-Mustafa Yavuz; Üstçavuş-Ali Ekdal; Ev sahibi Hacı Emin-Zeki Alpan ve karısı Mualla Sürer; Balıkçı-Hasan Ceylan; Kahveci-Faik Coşkun; Garson-Orhan Çoban; Mahalleliler Silvana Panpani ve Diler Saraç; Rumeli Kavağı İskelesi; Gül Saz ve Kadınlar Korosu; Ömer'in pekiyi dolu ilk karnesi ve kuşları çok güzeldi.
Filmin çekildiği günlerde (Temmuz, 1974) Garibe Gündem, kızı İlknur Gündem ('Zenne' olarak) ve Zeki Alpan ('Kavuklu' olarak), İskender Gülonar yönetimindeki 'Kanlı Nigar'da rol almışlar. Garibe Gündem'in ilk sahneye çıkışı 1940'da.
Kaptan; "Sen en doğru olanı yaptın. Düşene tekme atmak kolaydır evlat. Maharet, O'nu düştüğü yerden kaldırmaktır."