Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Nejat; "Fakir bir kemancının, zengin bir fabrikatörün evleneceği kıza âşık olması ne budalalık değil mi? Daha doğrusu küstahlık, kendini bilmemezlik, haksızlık. O'nun gücü, babadan kalma servetinde. Benimse şu keman çalan parmaklarımda. Aradaki fark büyük." Doğru/yanlış kavramı zamana göre değişebiliyor. Nerime, 40'larda yazılan kitapta 'zengin fabrikatörle'; Toplumcu fikirlerin geliştiği 61 ve 70'deki çevrimlerde 'fakir kemancı' ile evleniyor. Feridun Bey, 'memurlarına ve maiyetindekilere karşı çok sert ve acımasız'. Avrupa'daki grevlere "Bizde böyle bir şey olursa fabrikayı büsbütün kapatırım ve hiçbir kuvvet beni, kapılarımı tekrar açmaya mecbur edemez" diyecek denli düşman (sf. 15). Genç kıza âşık olunca çalışanlarına daha olumlu yaklaşıyor. Yardım ediyor. 80 sonrasında "Şimdiye kadar işçiler güldü, şimdi sıra bizde"cilerin yaşamlarında hiç 'Nerime' olmamış galiba.
Aynı adlı romanın (1943) (Muazzez Tahsin Berkand) (İkinci basım-1943-İnkılâp Kitabevi) ikinci ve renkli çevrimi. Nisan-Mayıs aylarında çekilip 29 Eylül 1970'de (Adana) Venüs Sineması'nda gösterime girmiş. İstanbul'da gösterilmesi 14 Aralık, Salı günü (Beyoğlu) Lale; (Mecidiyeköy) Özlem; (Kadıköy) Ercan; (Kadıköy) Özen; (Kadıköy) Süreyya Cep sinemalarında. Alışılmadık bir şekilde gösterimin önce Adana'da olması o günlerdeki 2. Altınkoza Film Şenliği nedeniyledir belki.
Kitap, 'adapte' ve yazar, 'nakleden' olarak belirtilmiş.
Jenerikte, yapımcının yönetmenden sonra yazıldığı filmlerden biri. Nedense Murat Köseoğlu bunu çok sık yapıyor. Nejat Saydam, 'rejisör' olduğu yapımlarda hep görünür. Ancak Bülbül Yuvası'nda (1970) 'kendisi' değil 'arabası' var. Feridun'un iki sahnede kullandığı '34 HF 627' plakalı otomobilini 'Tapılacak Kadın' (1967), 'Çıldırtan Arzu' (1967), 'Aşk Mabudesi' (1969) ve 'Buruk Acı'dan (1969) anımsıyoruz.
Rasim Bey'in (Süheyla Hanım'ın deyimiyle 'aptallıkları yüzünden') iflası ve ölümü ile zor durumda kalan Nerime'yle hastalıklı annesi Hatice Hanım, İstanbul'daki (romanda İzmir'deki) akrabalarının yanına sığınırlar. Genç kız burada 'Sindirella' (1697) (Charles Perraut) veya 'Külkedisi' (1812/15) (Grimm Kardeşler) masallarındaki 'debdebe ile sefalet' ve 'günlük yaşam ile masal dünyası' çelişkisini yaşayacaktır. "Bir yanda şık elbiselerini, mücevherlerini göstermeye çalışan kaygısız insanlar, bir tarafta çile çeken, can derdinde olanlarla doluydu dünya." Bir sahnede "Ne kadar iyisiniz. Onlar ne kadar kötü. Tanrı nasıl oluyor da insanları bu kadar değişik yaratabiliyor?" der Nejat'a. Aldığı yanıt "İnan Nerime, dünyada kötü insan yoktur."
İlk yolculuğu bu. "Bütün çocukluğumu geçirdiğim bu güzel yerlerden (kitapta 'İstanbul') zavallı babamı kara topraklara bırakarak ayrılıyordum. Annem hasta ve zayıftı. Bizi, çağrıldığımız yeni dünyalarda kimbilir ne olaylar bekliyordu." Bu cennet bahçe, belki acılarının son durağı; ['Aşka Tövbe' (1968) ve 'Büyük Öç'teki (1969)] Bu rüyalar köşkü de mutluluklarının yuvası olacak! "Fakirliğimiz bitmişti artık. Kurtulmuştuk." Öylesine heyecanlı ki eve, hizmetkârlar kapısından alınmalarına dahi kötü bir anlam vermez.
Süheyla Hanım'a kalsa bu 'dış kapının dış mandalı' akrabaları katiyen davet etmezdi. Oğlu isteyince akan sular durur. Aslında Feridun da pek istekli değil ama babasının 'vasiyeti böyle'. Rahmetli Rasim Bey, delikanlının babasının üvey kardeşiymiş. Başka bir sahnede Hatice Hanım, 'halası' olarak geçiyor!
Süheyla Hanım, karşılaştıklarında "Tahminimde yanılmamışım. Yaşından fazla gösteriyor. Yeğenim Nesrin de bu yaştadır ama öyle narindir ki yaşı bile düşünülmez" demişti Nerime için. Oysa romandaki sözler farklı; "(13 yaşında olduğunu öğrenince) Hiç belli değil. Ne kadar zayıf ve cılız. Yeğenim Nesrin de bu yaştadır ama öyle gürbüzdür ki görenler O'nu 15'inde zannederler." Üstelik kitapta kahramanlarımızı İstanbul'da ziyaret ederek fakirliklerine, perişanlıklarına tanık olur. Bunlarla vakit kaybetmeyen film, kahramanımız 17-18 yaşındayken başlıyor.
Bahçenin uzak bir köşesinde 'Bülbül Yuvası' var. Nejat, annesi ve kardeşleri kalıyor. Kitaptaki lakapları 'Reşatlar'. Süheyla Hanım'a göre 'davuldan, dümbelekten başka bir şey bilmeye bir sürü zevzek'. Kocasının akrabasıymışlar (sf. 23). Feridun'un büyük amcalarından biri çok sevdiği bir gözdesi için yaptırmış burayı. 'Arap mimarisi tarzında, oymalı, sedef kakmalı ve haricen olduğu gibi dâhilen de fevkalade süslü ve itinalı bir ev'. O dönem gözdeler bile böylesine şanslı(!). 'Çok sevdiği gözdelerinden biri' dendiğine göre kimbilir kaç metresi var amcabeyin.
Köşkteki varsıl ama acımasız ve mutsuz kişilerin aksine hepsi yoksul ama neşeli ve hoşgörülü. Anneleri Nuriye Hanım'ın her gün pişirdiği kuru fasulyeden bile yakınıcı değiller. Zerrin'in filme neşe katan nişanlısı flütist Memo (ilk çevrimde klarnetçi Osman) romanda yok. 'Schubert' Nejat (kitapta 'Nejad') "Aç yaşabiliriz ama müziksiz asla" demişti. Her şeyi kemandır. "Müziğe adeta tapar." Ancak kısa süre sonra Nerime, müzikten de önemli olacaktır.
Neredeyse herkesin babası ölmüş. Nerime'nin, Feridun'un, Nejat'ın, Ahmet'in, söylenmiyor ama orada yaşamak zorunda kalan Nesrin'in. Hatta kimsesiz olduğu için Memo'nun bile.
Filmdeki melodiler.
'Bülbül Yuvası' (Metin Bükey) (Enstrümantal) 14 sahnede (Çöp kamyonuna yetişmeye çalışan Nerime, keman sesi duyunca; Nejatların müzik çalışmasını gizlice dinlerken; Annesi ile 'Bülbül Yuvası'na gittiğinde; Doktor Muammer Gözalan, Hatice Hanım'a iğne yaparken; Zerrin, Nerime'yi süslerken; Fabrikanın eğlencesinde Nerime, Feridun Bey ile dans ederken; Fabrikada çalışmaya başladığında "Böylece benim hayatımın mutlu günleri de başlamış oldu" derken; Feridun, Nerime'yi araba ile takip ederken; Nejat, gazinoda Nerime ve Feridun'un konuşmasını dinlerken; Bülbül Yuvası'ndakiler evi boşaltırken; Günler sonra geri dönerken; Hastaneden çıkan Nerime, Bülbül Yuvası'na geldiğinde; Yangın yerinde; Filmin sonunda).
Franck Pourcel Orkestrası'nın 'Paraphonic' albümündeki (1970) 'The Way It Used to Be (Lonely Table Just For One) (Melodia)' (1968) (Franco Cassano / Corrado Conti / Gianni Argenio) 8 sahnede (Feridun Bey, Nerime ile karşılaştığında; "Bir de Onlarla beraber gelen küçük hanımefendiyi görürlerse 'bende bir emaneti olduğunu' söylesinler. Eğer adresini alabilirsen o emaneti kendisine yollarım" derken; "Bundan böyle sana her ay verdiğim parayı yalnız kendi ihtiyaçlarına sarf etmeni istiyorum" derken; Mösyö Jak, Nerime'yi yeni elbisesi ile gösterip "Bir ilahe kadar güzel olmadılar mı" derken; Feridun, Nerime'nin ateşine bakarken; Genç kız, Feridun'un evlilik önerisini kabul ettiğinde; Bülbül Yuvası'ndakileri düğüne davet ederlerken; İzmir'deki çiftliğe gönderilmek üzere olan Süheyla Hanım ve Nesrin geri çağrılırken).
Fausto Papetti'nin '8a Raccolta' uzunçalarındaki (1968) 'Love Me Tender'(1861/1956) (Ken Darby / George R. Poulton / Elvis Presley / Vera Matson) 2 sahnede (Danslı partide, Süheyla Hanım, oğluna "Nesrin'le niçin dans etmiyorsun" derken; Gazinoda, Feridun, Nerime'yi 'geç de olsa tanımanın şerefine' şampanya içerken).
'Zorba'daki (1964) (Mikis Theodorakis) 'Life Goes On' Nerime "Annemin hastalığı olmasa, bizi insanlığımızdan çıkaran bu sözlerin tekine bile katlanamazdım" derken.
"Gioconda's Smile" 33'lüğündeki (1965) (Manoz Hadjidakis) 'Concerto' Süheyla Hanım, Nerime'ye "Çabuk değiştir üstündekileri. Doğru mutfağa" derken. 'Mr. Noll' Nerime "Dün gece anneme bir sepet ütülenecek elbise vermişlerdi. O'na ilacını vererek uyuttum. Sabaha kadar hepsini ütülemiştim. Sonra da uyuyakalmışım" derken.
'Blow-Up'daki (1966) (Herbie Hancock) 'The Thief' Annesi vefat eden Nerime "Yeter artık, bitsin bu uğursuz eğlence" diye bağırarak konuklara koşarken.
Kız Ney ile 'Segâh Makamında Taksim' Annesinin mezarı başında.
'La Petite Marie (Elle Fait Le Couscous)' (1969) (Jean Mourou / Nicolas Perides) (Enstrümantal) 2 sahnede (Fabrikanın yıldönümü partisindeki ilk melodi; Önce Nesrin ve sonra Feridun, Nerime'nin odasını kontrole geldiklerinde). Sözlü olarak da Nerime'nin Bülbül Yuvası'ndaki mezuniyet kutlamasında kullanılmış (43 saniye).
'Bütün Aşklar Tatlı Başlar' (1970) (Enstrümantal) Nerime, ilk 'Bülbül Yuvası' ziyaretinde "Artık bana müsaade" derken. Ayrıca Nerime, Belkıs Özener'in sesi ve 'Bülbül Yuvası' korosu eşliğinde, yıldönümü partisinde söylüyor (2 dakika 7 saniye).
'Kazachok' Fabrikanın eğlencesinde eş değiştirerek yapılan dansta.
'La Cumparsita' (1916) (Gerardo Matos Rodriguez) Gazinoda, Feridun ve Nerime dans ederken.
'Torna a Surriento' (1902) (Ernesto De Curtis) Gazinodaki ikinci melodi. Nejat ve arkadaşları çalıyor.
'You Only Live Twice'daki (1967) (John Barry) 'James Bond-Astronaud?' (İlk 20 saniye) Doktor Sedat Demir, baygın Nejat için "Hüviyetini öğrenemedik, değil mi" derken.
'Shalako'daki (1968) (Robert Farnon) "Stagecoach Ambush/Lady Dagget's Death" 4 sahnede (Feridun, Nejat'ın kemanını kırarken; Nejat'a "Nerime nerde" derken; Nerime'yi tokatlarken; Hasta genç kız "Su" diye inlerken).
'Bülbül Yuvası'nı Berkant'tan 3 kez [Jenerikte (2 dakika 40 saniye); Sonlara doğru Nerime pencereden içeri bakarken (1 dakika); Nikâhta (30 saniye)] ve Belkıs Özener'den bir kez [Nerime, 'Bülbül Yuvası'ndaki koro ile söylerken (1 dakika 16 saniye)] dinliyoruz.
'La Petite Marie'yi Kamuran Akkor, Bora Çakır'ın Türkçe sözleri ve Vasfi Uçaroğlu Orkestrası eşliğinde plak (Sahibinin Sesi) yapmıştı. 'Sen Başkasın (Sürme Gözlüm)' (1970); "Sende sevgiyi bulmuştum//Ben her şeyi unutmuştum//Sürme gözlüm, tatlı sözlüm//İlk sevgilim, sen başkasın//**//İlk yazdığın mektuplarda//Aşkını anlattın bana//Sürme gözlüm, tatlı sözlüm//İlk sevgilim, sen başkasın//**//Ağlamıştım ben gördüğümde//İlk öpüştüğümüz yerde//Sürme gözlüm, tatlı sözlüm//İlk sevgilim, sen başkasın."
'Bütün Aşklar Tatlı Başlar'ı ilk kez 'Beyaz Kelebekler'den dinlemiştik (1970) (Sözler Kayhan Taşkıran) (Atlas Plak); "Sevişmek hevesi//Tanrının nefesi//Bütün aşklar tatlı başlar."
'The Way It Used to Be'nin İngilizce sözlerle (Roger Cook / Roger Greenaway) Engelbert Humperdinck tarafından söylenmesi 1969'da. Tülay German, 1968'de Türkçe sözlerle (Barış Devrim) söylemişti. 'O Eski Günler': "Yalnızım sen gideli//Ellerimde elin yok//Aşkın sonu geleli//Günlerimin hiç tadı yok." Orijinali ve Tülay German'ın değil de Humperdinck yorumunun dünya çapında sevilmesinin nedeni nedir?
Ukrayna folk şarkısı 'Kazachok'u Ay-Feri, 45'lik plak (1969) (Sözler Edvard Saatçı) (Orkestra Yalçın Ateş 6'lısı) yapmıştı. 'Kaza Çok'; "Selam dostlar sizlere//Neşe dolsun gönüllere//Selam aşkı sevenlere//Mazide kalan günlere//Selam eski türkülere//Dostlara, sevgililere//**//Başında essin kavak yelleri//Hatırla o eski günleri//Dargınlık bitsin neşe gelsin//Durmadan şerefe içelim."
'Torna a Surriento'nun 40'lı 50'li yıllardaki Türkçe uyarlaması; "Deniz ne kadar güzel hoş//Haydi koş dalgalara koş//O sarsın bağrına bizi//Sevelim güzel denizi."
Süheyla Hanım'a göre, Nerimeler de Nejatlar da kocasının servetini kemirmeye hazır bir sürü parazit, nankör! O canım Bülbül Yuvası, Darülaceze gibiymiş! Piyano ile 'dan-dan', kemanla 'gıy-gıy' eden insan kırıntıları! Zevzekler! Bu yetmez gibi Hatice Hanım ve kızı ile uğraşacak. "Bunlar da sözüm ona akraba. Başımıza mektupla bela ettik" diyor oğluna. Rahmetli kocasının ailesinden hiç kimse bu kapıdan içeri adım atsın istemiyor. Nerime ve annesine şimdilik mecbur. Tek amacı Onları buradan kaçırmak. Akrabalarına böylesine kızgın olmasının nedeni 'hiçbirini akraba gibi görmemek'! Mirasın baba tarafına geçmemesi için Feridun, Nesrin ile evlenmeliymiş. Oğlunun Nerime'ye ilgisini görünce "Korktuğum başıma gelecek. Erkek milleti değil mi, hepsi bir, hizmetçi meraklısı" diyor. "Babası da aynıydı" demesi apayrı bir öykü gibi. Kahramanımızın Nejat'ı sevmesini de "Kızı bu kadar şımartırsan ya davulcuya ya da zurnacıya gider. Sevgili kızımız da Bülbül Yuvası'nın cebi delik kemancısına kaçtı" diye yorumluyor.
Nerime, annesinin dünyada biricik ümidi, tesellisi. "Neri, Nerim." Buranın sıcak bir akraba yuvası değil bir cehennem olduğu daha ilk günden belli. 'Hizmetçi olarak' çalıştırılırlar. Çamaşır ve temizlik bizimkilerin üzerinde. 'Hizmetçilerin hizmetçisi olmuşlar'. "Anlaşılan bedava ekmek yedirmeyecekti Süheyla Hanım." Nesrin'in davranışları da farklı değil. Her şeyi eleştiri konusu kahramanımızın. Mezun olduğu günkü hafif makyajı bile. "Paskalya yumurtası gibi boyanmak adet mi yani... Kaldırım fahişelerine dönmüşsün." Makyaj bir sanatmış! Bilmeyen, kendini palyaçoya benzetirmiş! (Neyse ki Feridun "Susmak ve haddini bilmek de bir sanattır" diye susturur Nesrin'i). Aslında Nerime, makyaja ihtiyacı olmayacak kadar güzel. Merhametsizlik ve küçük görme o boyuttaki 2 sahnede "Köşkte esir gibi yaşamaktansa sokaklarda sürünmeyi göze alabilirdim ama hasta ve muhtaç anacığımın hatırına susmuştum" ve "Annemin hastalığı olmasa bizi insanlığımızdan çıkaran sözlerin tekine bile katlanamazdım" diyor. Sığıntı olduğu bu yerden çekip gidecek ama ah annesinin o hastalığı! Tek tesellisi Bülbül Yuvası'nın güç veren, insanı yaşatan sıcaklığı. Nerime de Onlar gibi müziğe aşina. "Sesi de zararsızdır." İhmal ve yoksulluğun gölgeleyemeyeceği bir güzelliği var. Aşkı önce romanlarda, şarkılarda sonra Nejat'ta tanıyacaktır. Yüreğini ilk ılıtan erkek.
Annesinin hayatı Nerime için üzülmekle geçmiş. "Mutlu olmayı, O'nu mutlu etmek için isterdim" diyor genç kız. Ayrıca "Anneme bir şey olursa yaşayamam" ve Hatice Hanım vefat ettiğinde "Hayattaki tek inancım, tek tutunduğum sevgili de toprak olmuştu artık. Ben de ölmek anacığımın yanına gömülüp bu çileli hayattan kurtulmak istiyordum" diyecektir. Yine de yaşamaya devam eder! Belki de, her şerde bir hayır misali, Süheyla Hanım'a olan kızgınlık ve nefrettir hayata tutunmasını sağlayan!
Kitapta, İstanbul Kandilli Kız Lisesi'ne; İlk çevrimde, Ankara'daki bir okula gönderilmişti yatılı olarak. Bu kez durum farklı. "Kütüphaneden gizlice aldığım kitapları durmadan okuyor, kendimi geleceğe hazırlıyordum."
Dışardan sınav vererek liseyi bitirir. (Nejat'ın bir arkadaşı orada vekil öğretmenmiş). Fabrikanın muhasebe bölümünde Cemil Bey'in yardımcısı olarak çalışmaya başlar.
Mutluluğu, köşkün bahçesindeki o döküntü evde buluyor. "Yağmur yağar, şemsiyeye müracaat! Kar yağdı mı kayak yaparız!" Ailenin babası, Feridun Bey'in babası ile kardeş çocuklarıymış. (Nerime ile 'akrabanın akrabası' oluyorlar). "Bizleri değişik insan yapan, babalarımızın ayrı tutumları. Bizim babamız müzik uğruna hayatını feda etti. Öldüğünde borçtan başka hiçbir şey bırakmadı." Feridun'un babası ise bir harcamış bin kazanmış. "Öldüğünde kocaman bir fabrika bıraktı oğluna."
Nuriye Hanım, 'Bülbül Yuvası'nın çilekeş annesi; 'Şubert' Nejat, ilahi kemancı; Zerrin, hem piyanist hem bestekâr; Baterist Ferit, 'Bülbül Yuvası'nın jönü; Melodika çalan Güler de 'en küçük numara'. Romanda olmayan Memo ise flüt (ilk çevrimde 'klarnet') çalıyor ve Zerrin'in nişanlısı.
"Biz her şeyimizi kaybedebiliriz ama neşemizi kaybetmeyiz." Felsefeleri böyle. Evin duvarlarında 'Bach, Toccata und Fugue in D moll. An Der Orgel Professor Michael Schneider' ve 'J. S. Bach, Sonatas For Harpsichord anad Violin. Supraphon, 1963. Harpsichord: Zuzana Ruzickova, Violin: Josef Suk' plaklarının kapları asılı, tablo niyetine. Sonuncusunun kapağında Karel Skréta'nın 'Portrait of the Miseroni Family' resminin (1653) bir ayrıntısı var.
Nesrin'e göre burası, 'Bülbül Yuvası' değil 'aptallık yuvası'. "Serseri ruhlulardan (Süheyla Hanım'a göre 'köçeklerden') insana hayır mı gelir hiç!" Uğursuz keman sesi, züğürt çalgıcı!
'Altın kalpli' Nejat için en önemli şey müzik. Daha doğrusu Nerime'yi görene kadar öyleydi. Sonrasında tek arzusu, O'nu, 'esir gibi kullanıldığı köşkten kurtarmak'. "Bu keman yerine daha fazla para getirecek bir iş yapmasını bilseydim." Birkaç gün önceki 'aç yaşarız ama müziksiz asla'yı unuttu çoktan! Hep Feridun Bey'le kıyaslıyor kendisini. "Ben hayatta hiçbir ümidi olmayan fakir bir müzisyenim. Kemanımdan başka servetim yok. O'nunsa milyonları var. Hepimiz O'na muhtacız (Sadettin Erbil'in söyleyişiyle 'mühtacız'). Her tarafı akan bu Bülbül Yuvası'nda bile O'nun sayesinde kalıyoruz."
Nesrin, Süheyla Hanım'ın erkek (romanda ''kız) kardeşinin kızı. Feridun'dan "Ben O'nun gardiyanı mıyım? Canı istediğiyle dans etsin" diyeceği kadar ilgi görür.
Delikanlının aklında sadece işi var. "Ya kalbinde?" Nesrin olsun isterdi Süheyla Hanım ama ne gezer. Nerime'ye açılacaktır o kapı. 'Hayattaki başarısının tek sebebi son derece süratli karar verip hızla harekete geçmesiymiş'. Titiz ve huysuz biri. "Bir emriniz var mı" sorusuna bile "Emirlerimi, kendim istediğim zaman veririm" karşılığını veriyor. İnatçı ve tuttuğunu koparan insanları severmiş! "Kendim de öyleyimdir çünkü." Her cümlesi 'kendim'li.
Nejat'ı, 100 bin vererek uzaklaştırmak istediği sahnede "Para saadet getirmez... Parasız saadet de olmaz" tiradı (ve her kuruşunda Nerime'nin gözyaşı) var. Arada bir "İnsanlar asırlardır her şeyi güzellik için yaptılar" diyecek kadar romantik. 'Oysa gerçek güzellik insanın içinde olmalı'. Üstelik insanların çoğu güzellikten çok yaşama kaygısındalar. Fabrikatörümüz ziyadesiyle kıskanç. Avı elinden alınmış yırtıcı bir kaplan gibi. Kaybettiğini anlayınca merhametsizleşir. Nejat'ın önce kemanını sonra kafasını kırar! En önemlisi de kalbini! Yeni bir kemanla ilk hatasını telafi ediyor. Kırılan kalbini de Nerime'yi O'na bırakarak. Sadece kırılan kafa için bir yumruk yemek zorunda kalır! 'Borç altında kalmak istemezmiş' Nejat. Komada geçirdiği günler için "Azrail ile sohbet etmeye gitmiştim. Ama anlaşamadık, döndüm" diyebilecek kadar şakacı.
Feridun'un bazı sözleri çelişkili. "Sakın beni sulu çapkınlardan sanmayın. Kadınlarla aram pek iyi değildir. Hele geveze olanlarla" dedikten sonraki sahnede "Hayatıma çok kadın girdi" diyor.
Köşkteki iki davet (5 dakika 41 saniye+7 dakika 37 saniye) toplan 13 dakika 18 saniye. Nerime'nin oradan kaçarken düşürdüğü sol pabuç, Feridun tarafından bulununca sağ pabuç olur. (Soğuk Savaş döneminin 'sol korkusu')! Nejat "Tüh aptal kafam! Güzelliğini meydana çıkarıp Feridun Bey'i uyandırdık" diyecektir.
Aşçı Vahit Volkan'ın anlatımı ile Ahmet'in acıklı öyküsü: "Babası, Beyefendi'nin fabrikasında çalışırdı. Bir iş kazasında öldü. O'nun yerine ustalar bu ufaklığı fabrikaya aldılar. Birkaç gün evvel Beyefendi, yaşı küçük diye bunu da fabrikadan çıkardı." Düne kadar köşkteki artık yemeklerden vermişler. Süheyla Hanım yasak etmiş. Zavallı çocuk, üstelik hasta annesi ve küçük kardeşine bakmak zorunda. Nerime, durumu konuşmak ister. "Feridun Bey'in sert olması demek kalbinin taştan olması demek değildir." Vahit Volkan'a göre bu "Feridun Bey'i Feridun Bey'e şikâyet etmek"!
Aldığı yanıt yenir yutulur gibi değil: "Peki bize ne bundan... Baş üstüne Hanımefendi. Başka emirleriniz? Söyler misin bana, fabrikayı sen mi idare ediyorsun ben mi... Acımaya meraklıysan aynaya bak önce, kendine acı... Laubalilikten hoşlanmam. Hele iş konusunda... Küstahlık bu yaptığın. İşlerime burnunu sokmaya nasıl cesaret ediyorsun? Aptal mısın sen?" Sonunda 'bir hafta odadan çıkmama cezası' alır. Romandaki daha şanssız. Cezalı olduğu bir hafta boyunca yalnız su ve ekmek verilecek, sonra da diz çöküp af dileyecekmiş (sf. 40). Dahası da var. Fabrikatör "Bu ceza kâfi gelmez ve gene uslanmazsan sonra ben yapacağımı bilirim artık" diyor ve 'arsız kızı' kolundan tutup dışarı atıyor. Küçük Ahmet'in, Bülbül Yuvası Orkestrası'na katıldığını göreceğiz.
Filmdeki dört tokat da (biri Feridun'dan üçü Süheyla'dan) genç kızı bulur. 'Eli havada bırakmak' ise iki sahnede. İlkinde Süheyla Hanım, Hatice Hanım'ın; İkincisinde Nerime, Feridun Bey'in elini sıkmıyor.
Birbirine çok benzeyen iki sanatçıdan Ahmet Açan, Kuaför Mösyö Jak ve Hüseyin Salıcı, doktor rolünde. 'Konfeksiyon ve Moda Mağazası'nda 'Zehirli Hayat'ın (1967) simitçisi Ahmet Yıldırım var. Alıştığımızdan farklı olarak bıyıksız. Silvana Panpani de köşkte hizmetçi.
Romandaki Uşak (sf. 16) beyaz ve ilk filmdeki (1961) Selim siyah saçlı. Renkli ikinci çevrimde (1970) saçsız!
Mehmet Büyükgüngör'ü nikâh memuru rolünde ve 11 saniye süre ile arkadan görüyoruz.
Nerime-Türkan Şoray; Feridun-Murat Soydan; Nejat-Tanju Gürsu; Nesrin-Zeynep Tedü; Süheyla Hanım-Aliye Rona; Hatice Hanım-Nedret Güvenç; Zerrin-Uğur Kıvılcım; Memo-Ergun Köknar; Nuriye Hanım-Müşerref Çapın; Güler-Nuray Yıldız; Papyonlu uşak-Zeki Sezer; Aşçı-Vahit Volkan; FISK (sağlam-yumuşak) lastiklerinin reklamı; Biraz erken hareket ederek genç kızı zor durumda bırakan otobüs; Ağır bir soğuk algınlığı nedeniyle yattığı ['Büyük Acıdan (1971) anımsadığımız] Baltalimanı Kemik Hastanesi ve Fakirler Koğuşu; Sonradan önemli bir manken olan Sema Tamer; Doktor-Muammer Gözalan; (Prodüksiyon Amiri) Doktor-Sedat Demir; Fabrikanın yıldönümü balosu; Nikâh töreni çok güzeldi.
Feridun'u Toron Karacaoğlu; Nerime'yi Handan Kadıoğlu; Nejat'ı Sadettin Erbil; Süheyla'yı Alev Koral; Muammer Gözalan'ı Rıza Tüzün; Muhasebeci Cemil Bey'i Fikri Çöze; Ferit'i ve partide "Bu dansı bana lütfeder misiniz. Ne Onlar kadar gevezeyim ne de çapkın" diyen davetliyi Zafer Önen; Zerrin'i Birsen Kaplangı seslendirmiş.
Nesrin'in durumu ilginç. Partide "Tuhaf, bir yerde görmüş gibiyim ama süs güzeli. Pek mühim bir şey değil" ve "Beni gazeteciler balosuna götürecek misiniz? Size öyle güzel eşlik edeceğim ki" dediği iki sahnede Birsen Kaplangı; Filmin geri kalanında Alev Gürzap seslendirmiş.
Ancak 60'larda söylenebilecek sözler. Hatice Hanım; "Sevgi, zenginlikten de değerlidir." Nejat; "Para bizi ancak bir yere kadar götürebilen bir vasıtadır."