Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Kardeşimin ölümüne sen sebep oldun? Öldür, beni de öldür. Kenan'ın mateminden belki böylece kurtulmuş olurum." Hülya, katil zannettiği Tarık'a söylüyor bunları. Hiçbir şeyden habersiz delikanlı ise şaşkın; "Ne abini ne de öbürlerini tanırım. Beni de bu belaya bulaştırdılar. Soygunu ben yapmış olsam, Onları ben öldürsem, polise gider miydim hiç. Bütün suçu bana yüklediler. Mecbur kaldım kaçmaya. Temize çıkmalıyım. Kardeşinin belası yüzünden 'yaban ördeği' ['Belalı Hayat'ta (1968) 'yaban hayvanı'] gibi gebermek istemiyorum. Bu işin başındakileri bulmam lazım." Filmde hemen her konu açıklığa kavuşurken Kenan'ın abi mi yoksa kardeş mi olduğu anlaşılmıyor! 'Rahmetli', önce 'kardeşim' sonra 'ablam' demişti Hülya için.
Suçsuzluğunu kanıtlamak için çırpınan kamyon şoförünün öyküsü. Bu debelenme sırasında aşk, aile ve çocuk sevgisini de yaşayacaktır.
Siyah beyaz 'Belalı Hayat'ın (1968), ikinci ve renkli çevrimi. Sansürsüz hali 80 dakika. Necat Okçugil, o filmde 'kameraman'; Burda 'yönetmen'. Kızı da önemli bir rolde.
1973 sonbaharında çekilen 'Korkusuzlar / Yedi Belalılar', ilk olarak, 01 Nisan 1974, Pazartesi günü Köşk Sineması'nda gösterilmiş. İsimler, iki Yılmaz Güney filminden (1965 ve 1971) alıntı. 60'larda 'Korkusuzlar' adıyla izlediğimiz iki de Hollywood yapımı var. 'Cape Fear' (1962) ve 'Morituri' (1965). İlki, 27 Ekim 1964, Salı günü (Beyoğlu) Konak'taki suarede; Diğeri 01 Mayıs 1967, Pazartesi günü (Beyoğlu) As ve Dünya sinemalarında gösterime girmiş.
TRT1'deki gösterimde (20 Ekim 1998, Salı, 16.35) tüm dövüş ve silah sahneleri, Ali Ekdal'ın kömürlükteki sözleri, Elize Pavyon yazısı, Hülya'nın Türksan'da çalıştığı, Tarık'la telefonda ve tepedeki konuşması, 'Sev De Gör' (1972) (Vedat Yıldırımbora) şarkısının ikinci kısmı, Fatma'nın öldüğü Yıldız Garajı'ndaki kavga dövüş yok. Herhalde bizi, 'zararlı akımlar' ve 'üzüntülü sahnelerden' korumak içindir!
Necati, Kenan, Salih. Umarsızca bir çıkış arayan kişiler. Cemil ve Reşit tarafından soygunda kullanılmaları, 'biricik müttefikimiz'in bizi ta Kore'ye göndermesine benziyor. Kimin kaybedip kimin kazanacağı daha baştan belli!
Her şeyin başlangıcı, Boğaz'ı gören çayevindeki soygun planı ile. Masada bira şişeleri var. Salih'in bulduğu adamlar 'güvenilir ve sağlam'. Kasa hırsızı Niyazi'nin elinde 'en o biçim kasalar çocuk oyuncağı kalırmış'. Senelerce kasa işçiliği yapmış. Bakalım soyulmasında da aynı ölçüde başarılı mı? Araç gereç, 'Belalı Hayat'ta 'tornavida, çekiç ve fener'di. Bu kez 'birkaç anahtar'! Soygun gündüz olacağı için fenere de gerek yok bu kez! Fabrikaya girişleri 'kolay'. Bekçi ayarlanmış! Kasanın bulunduğu odayı da gösterecek. İş bitince Topkapı Surları'nın önünde Reşit'le buluşup parayı teslim edecekler. Hisselerine düşeni alıp hemen 'pırr'. "Kim durur ki?" Salih "İlk günler para harcamak yok. Yaşamamızda en ufak bir değişiklik olmamalı. Bilhassa sen, çok dikkatli olmalısın. Gençsin, paraya dayanamazsın. Başına vurmasın" diye nasihat ediyor Kenan'a. '34 HH 518' plakalı bir araba yürütmüş' delikanlı. "Bir apartmanın önünde uslu uslu duruyordu. 'Kalk gidelim' dedim."
Kenan eski bir futbolcu. (Galiba 'kaleci'). Sağ ayağı bir maçta sakatlanmış. Sürüyerek yürüyor. Değil gitmek, 'maçın lafına bile' tahammül yok! "Büyük bir takımda oynamak istiyordu. O zaman daha çok alkışlanacaktı, daha çok para kazanacaktı. Hırslıydı. Sonra sakatlandı. Hafif topal kaldı. Tedavi ve ameliyat olacak paramız yoktu. Kulübü de yardım etmedi. İşte o zaman yıkıldı, kahroldu. Bütün hayalleri sönmüştü. Utanıyordu topallığından" diye anlatıyor Hülya. O Pazar, öğleye doğru "Gecikirsem merak etme" demişti ablasına. Şöyle bir dolaşacakmış. Dönüşü olmayacak bu dolaşmanın!
Bir zamanların 'kasa işçisi' Niyazi şimdi boşta! Soygun işini 'gece bekçiliği' diye anlatmış (filmdeki adını öğrenemeyeceğimiz) karısı (sonradan Nermin Hoşses/Özses olan) Silvana Panpani'ye. "Vaz geç gitme Niyazi! Bulduğun iş yaramaz sana. Uykusuzluktan harap olursun" diye yalvarıp duruyor zavallı kadın. 500 lira aylığı duyunca tavrı değişir; "Ne yapalım, buna da bin şükür." Aynı şey Necati'nin de dilinde; "Bu işi ('soygun!') bulduğuma bin şükür!" Az mı iş aradı o güne dek. "Ciğerimiz çürük diye kime gitsem, nereye başvursam kapıyı yüzüme kapadılar." Çocukları Fatma baklava, börek, elbise, pabuç gibi şeyleri ancak rüyasında görebiliyor. Babasına doya doya sarılması da morgda. Verem bulaşmasın diye öptürmezmiş rahmetli. Oysa çocuk, çoktan kan tükürmeye başlamış bile. Mezarlık sahnesinde "Azıcık büyümüş olsaydım çalışıp doktor getirecektim babama. İyileşecekti, ekmek getirecekti eve. Karnımız doyacaktı. Babam yemeğini bana bırakıp kalkmayacaktı sofradan." Durumları böylesine perişan.
Soygun başarılı olursa geçecek bu günler. "Herbir şeyimiz olacak." Gece görevi için öğleye doğru çıkar evden! "Biraz da kahvede oturur, arkadaşlarla 1-2 laf ederim." Karısı da 'ekmek arasına biraz peynir koymuş'. "Acıkırsın diye." Soygundaki silahlı çatışma sonrasında cesedinin yanında duruyordu bu 'peynir ekmek'. 'Son' yazısı çıktığında aileden hayatta kalan yok!
Salih, komi olarak başladığı 'Elize Pavyon'da barmen. Saatinde gelir saatinde gider. Çok çalışkan ve işine düşkün olduğu için 'hırsızlık ve ölümle ödüllendirilir'!
Soygun için Mutlu ('T' harfinin kolları, diğer harfleri ve bizi kucaklamak ister gibi yana açık) Akü'nün Kartal'daki Fabrikası kullanılmış. Beş dakika içinde 'Mutlu' yazısı 17; Ebonit kutusu içindeki akü de 12 kez görüntüye geliyor.
Soyacağı kasa sanki evladı Necati'nin. Bakışı, okşayışı öylesine yumuşak.
Kenan'ın çorapları da önce siyahken, gri ve sonunda beyaz olur! Aldığı kurşun yarası nedeniyledir belki! TRT1'deki gösterimde beş dakika-10 kurşunluk soygunun bir dakika-7 kurşunluk kısmı sansürlü!
Çatışmada Salih, Niyazi ve iki fabrika bekçisi ölür. Kenan ağır yaralı. Bir elinde para dolu çanta, diğerinde tabanca, Fargo'yu durduruyor. İlk çevrimden farklı olarak havaya ateş etmesi yok.
Kahramanımızın adı Tarık. '34 KY 172' plakalı kamyonun şoför. Dış ülkelere mal götürüp getiriyor. Oralarda olan 'yağmur, çamur'. İki kere lastik patladığı için biraz gecikmiş. Beyoğlu'nda yorgunluk çıkarmak yerine bol bol uyuyacak bu kez. Kamyonu da ardiyede bırakmayacakmış. "Yarın sabah erkenden servise (1968 çevriminde 'Kirkor Usta'ya) götüreceğim. Rot ayarı pek hoşuma gitmedi." Araba için bu kadar titiz olmasa soyguna bulaşmayacak ama Hülya'yı da tanıyamayacaktı. Yıllar sonra bir tercih yapması gerekse yine fabrikanın oradan geçer miydi?
Kenan'ın kıvranması için "Çok acır bilirim. Soğudukça daha da beter olur" diyor. İlk filmde olduğu gibi "Sigorta Hastanesi var ilerde... Başka bir doktora gidelim" önerileri kabul edilmez. "Delirdin mi sen? Ayağımla gidip teslim olur muyum..." Kendi evine de gidemez Kenan. Ablasından utanıyor. Kala kala bir tek Tarık'ın evi var. Ona da "Çocuk mu kandırıyorsun be, bas gaza" diye itiraz etmişti ama sancısı öyle fazla ki daha fazla dayanamaz; "Evin nerde demiştin?"
Çantadaki bir milyonu masaya boşaltmış. Özlem ve pişmanlık dolu son sözleri; "Hepsi benim, hepsi. Saymakla bitmez. İnsanı kral gibi yaşatır bunlar. Para bu, her kapıyı açar. Ayağımı ameliyat ettireceğim. Tekrar top oynayacağım. Dans edeceğim. Kadın kız desen sürüsüyle peşimden koşacak. Kardeşimi de kraliçeler gibi yaşatacağım. O büyüttü beni. Hem anam hem babam oldu. Sabahtan akşama kadar bir fabrikada çalışarak çürürdü. Ama çürümeyecek artık. Her arzusu olacak. Ölüyorum! Sırası mıydı şimdi ölmenin, sırası mıydı!" Ölümü acılı ama geride kalanlar kadar değil!
Bu sırada ev adresini (Kazancı Yokuşu, 24 numara) ve soygunu ayarlayan Reşit'in adını söyler Tarık'a. Çetenin asıl reisini Kenan da bilmiyor.
Fabrika bekçilerinden biri ölmeden, Fargo'nun plakasını verebilmiş polise. Tarık da polisleri eve getirince 'asıl elebaşı' durumuna düşer. Paralar 'sırra kadem basmış', Kenan, kömürlükte, odunların altında! Kaçmaktan başka çaresi yok. 'Ölenler öldü, parayı alanlar aldı'. Şimdi sıra bunu ortaya çıkarmakta.
Hülya, Türksan'da sekreter. Karşılaşmaları biraz tatsız. "Katil" diye bağırmasını susturmak için bir tokat atıyor. Sağ yanağına vurmuştu ama genç kızın dudağının sol köşesi kanlı. Cennet Bahçesi'ndeki buluşmada delikanlının 'sütten çıkmış ak kaşık' olmadığını anlıyoruz; "Ben de Kenan gibi hayatı kolay tarafından yaşamak, zahmetsiz çok kazanmak istemiştim bir ara. Bir kumarhanede fedailik yapıyordum. Sonra bir gece hır çıktı vuruştuk. Ölüm sırtıma yaklaşmıştı. Yaşasaydı Kenan da tövbe edecekti benim gibi."
Niyazi'nin ailesi ile karşılaşma da gergin. Mezarlık dönüşü bir taş atar kahramanımızın kafasına Fatma. Bizimki yırtınıyor; "Ben öldürmedim. Ben sebep olmadım. Babanı tanımam bile. Başkaları girdi kanına. Beni de yaktılar. Bu işleri ben yapmış olsaydım, paralar da bende olsaydı çıkar mıydım karşınıza hiç. Kaçar giderdim buralardan." Bilgi almak için sorular soruyor. Silvana Panpani'nin yanıtı, sosyal güvencelerin ne denli önemli olduğunun kanıtı; "Bunların ne faydası olacak? Niyazi öldü. Hiçbir şeysiz bıraktı bizi."
Çete reisi Cemil ve adamları Hüseyin Zan, Osman Han, Reşit-Niyazi Göktepe, Rasim-Kudret Karadağ durumdan memnun. (Duvarda Yıldız Yurtseven'in afişi). Böyle birinin ortaya çıkması iyi olmuş. "Polisin aklına başka bir şüphe gelmez." Osman Han "Kamyon şoförünün sayesinde biz de temize çıktık Patron" diyor. Ama ortada büyük bir sorun var. Milyon çetenin eline geçmemiş! Tarık sakladı zannediyorlar. Meğer 'Three Days Of Condor'da (1975) 'CIA içinde başka bir CIA olması' gibi 'çetenin içinde başka bir çete varmış'. Paraları Reşit çalmış ve şarkıcı sevgilisi Ceyhan Cem ile yiyecekmiş.
Çete, Hülya ile Fatma'yı kaçırmış. Reşit de, karşılık olarak, kahramanımız tarafından götürülüyor. Tarık'ın evine yaklaştıklarında ağzından şunları kaçırır; "Ne yaptığının farkında mısın? Evine geldik. Ya bir gören olursa?" Burayı ancak bir şekilde bilebilirdi; "Açık verdin. 'Evine geldik' dedin. Evimi nereden biliyorsun? Soygun günü sen de oradaydın. Kenan'la beni takip ettin, paraları çaldın. Sonra iki taraflı oynamaya kalkıştın." Olayın çözümü böyle.
Ancak o kadar çok ölü nedeniyle bu bir Pirus Zaferi, Tarık için. Neyse ki filmin sonunda güzel Hülya yanındaydı.
İlk çevrimdeki 100 binlik mükâfat bu kez yok.
Korkusuzlar'ın melodileri.
'Fear Is The Key'deki (1972) (Roy Budd) 'Main Title' 4 sahnede (Jenerikten hemen sonra 2-3 saniye; Komiser-Ali Ekdal, Hülya'ya Tarık'ın ehliyetindeki resmi gösterip "Bu adamı tanıyor musunuz" derken; Hülya, Kenan'ın resmine bakıp sarılırken; Polis, Hülya'nın evine ikinci kez geldiğinde). 'The Car Chase' 7 sahnede[Tarık'ın Fargo'su ilk kez görüntüye geldiğinde; Şirkete malı getirdiğinde; Kenan'ı evine götürdüğünde; (İlk 10 saniye) Polisler eve gelip Kenan ve paraları bulamayınca; Ali Ekdal "Belki sen de böylece kurtulmak, paraların tamamına konmak istedin" derken; Odunların altında Kenan'ın cesedini bulduklarında; Tarık, ilk kez Hülya'nın evine geldiğinde]. 'The Oil Rig' 9 sahnede (Kenan, futbolculuk resmine bakarken; Hülya'ya "Maç lafı etme bana. Sana kaç sefer tembih ettim" derken; Fabrika Bekçisi "Önce kafama vur. Sonra da ellerimi bağla. Sakın canımı acıtma ama" derken; Ölmeden önce, Komiser'e "O anda bir kamyon gelip birini kaçırdı. Bir Fargo marka kamyondu" derken; Çete reisi Cemil, adamlarına "Ne yapacağız şimdi" derken; Gangsterler, Fatma ve annesinin evine geldiklerinde; Silvana Panpani'yi öldürürlerken; Tarık, bakkalda, hırsızlık yaparken; Tarık ve Fatma, Hülya'nın evinden kaçarken). 'The Hostage Escapes' 11 sahnede [(İlk 17 saniye) Salih "Niyazi'yi de kahveden alalım" derken; (17. saniye sonrası) Soygun için fabrikaya geldiklerinde; Kasa açılıp paralar çantaya doldurulurken; Kenan, dışarda sabırsızlıkla sigara içerken; Salih, Bekçi'nin kafasına ateş ettikten sonra; Tarık, mazgalı kaldırıp caddeye çıkarken; Fatma, III. Ahmet Çeşmesi yakınlarında öksürürken; Ağzından kan gelince; Doktor'un muayenehanesine geldiklerinde; Doktor, gazetede Tarık'ın resmini görünce; Hüseyin Zan, Fatma ve Hülya'ya "Hadi bakalım, kurtuluş saatiniz geldi" derken]. 'Breakout!' Komiser, Hülya'ya, Kenan'ın bir silahlı soygunda öldüğünü söylerken. 'The Swamp' 2 sahnede (Çete, garajda Tarık'ı beklerken; Tarık, elinde çanta, geldiğinde).
'Le Casse'deki (1971) (Ennio Morricone) 'Rodeo' Hülya ve Tarık, tepede konuşurlarken.
'Once Upon A Time In The West'teki (1968) (Ennio Morricone) 'La Posada, No. 1' Ali Ekdal, Silvana Panpani'nin üzerine çarşaf örterken.
'La Califfa'daki (1970) (Ennio Morricone) "La Donna E L'agente" 4 sahnede [(00.40'tan itibaren) Tarık, Fatma'ya, kamyonla yaptığı seferleri anlatırken; Yan yana uyurlarken; Hülya "Yemek hazırladım O'na" derken; Tarık "Senin de başına dert açamam. Fatma'nın annesinin başına gelen, istemem ki senin de başına gelsin" derken]. 'Addio Alla Fabbrica (#2)' 2 sahnede (Tarık ve Fatma, deniz kenarında konuşurlarken; Fatma, Hülya için "İyi bir kıza benziyor bu abla" derken). "L'impatto" 2 sahnede (Doktor, Tarık'a "Geç oldu, yarın getirin" derken; Tarık, Fatma'ya "Geçti artık, iyileştin sayılır" derken).
'Segâh Makamında Toplu İcra' 2 sahnede (Niyazi, karısıyla konuşurken; Silvana Panpani "Ateşin var senin, Fatma'm" derken).
'Yaylı Tambur ile Saba Taksim' Mezarlıkta.
Ceyhan Cem, Mine Koşan'ın sesiyle iki şarkı söylüyor. İlki 'Sev De Gör' (45'lik plakta 'Sevde Gör' yazılı) (Önce İstanbul Plak, sonra Kervan Plak) (1972) (Vedat Yıldırımbora); "Düş de gör//Aşk seline düş de gör//Aşk nedir, dert nedir, çile nedir//Sev de gör//**//Bir zamanlar ne mesut//Yaşıyordum dünyamda//Böyle bir mutluluk//Göremezdim rüyamda//**//Yıllar gelip geçerken//Mutluluk sona erdi//Bir gün çok uzaklardan//Gönlümün derdi geldi//**//Çok güzeldi, çok şirindi//Beni sev, sev dedi."
İkinci şarkı, 'A' yüzündeki 'Dert Bende' (Vedat Yıldırımbora); "Dert bende derman sende//Aşk bende ferman sende//Öldüren güldüren//Her gün ağlatan kalp sende."
Ceyhan Cem sahnede önce esmer sonra sarışın. Yatakta kumral!
Pavyon'daki sanatçıları 'Anadolu Ekspresi'nden anımsıyoruz. Özellikle Ronaldinho'ya benzeyen 'kanuni' unutulmaz.
Reşit ve Cemil konuşurlarken Semiramis Pekkan'ın söylediği 'Sen Ne Dersin de Olmaz' (Sözler Ülkü Aker) duyuluyor. Orijinali 'Petrini Kardia' (Beste Apostolas Kardaras).
Alistair MacLain'in 'Fear Is The Key' romanı (1961), bizde 'Korku Anahtarı' adıyla (1964) (Hayat Kitapları-155 sayfa-Çeviren Günseli Arran) yayınlanmıştı. Film olarak gösterimi, 'Ölüm Noktasından Dönüş' ismiyle ve 10 Şubat 1975, Pazartesi günü, İstanbul Sineması'nda. Müziği, 'Korkusuzlar' ile daha önce gelmiş ülkemize. 'Korkusuzlar'da bu isimde bir 'soundtrack'ın kullanılması çok hoş!
'Le Casse / The Burglars', 'Hırsızlar' olarak, 19 Şubat 1973, Pazartesi günü, (Beyoğlu) As; (Beyoğlu) Fitaş; İstanbul ve Yıldız sinemalarında gösterilmişti.
'Once Upon A Time In The West'in bizdeki gösterimi biraz geç; 'Batıda Kan Var' adıyla, 27 Kasım 1972, Pazartesi günü (Beyoğlu) Lale; (Şişli) Site; (Çemberlitaş) Şafak sinemalarında.
'La Califfa' (1970) ilk olarak, orijinal adıyla 05 Mayıs 1972, Çarşamba günü Sinematek'te gösterilmiş. Sinemalarda ise 'Sevişme Vakti' adıyla ve Haziran 1972'de.
Yeşim Okçugil, çekimler sırasında 9-10 yaşlarında. Ama yüzünde bir genç kız olgunluğu, güzelliği var. Bu nedenle Tarık ile sarılmaları, öpüşmeleri çocuk saflığını aşıyor.
Çete, Tarık'ı kaçırmak için otele gelmiş. Milyonun yerini söyletecekler. Osman Han'a 'bir dirsek, bir tokat'; Kudret Karadağ'a bir kafa vurmasına karşın Hüseyin Zan ve Osman Han'ın birer darbesi ile bayılır. Kaçırıldığı yerde Kudret Karadağ'ın 7; Reşit'in 4 yumruğuyla devam eder işkence. Ayıltmaları 'Belalı Hayat'tan farksız. 'Bir kova su ve sigara ikramı' ile. Tek değişiklik 'yakılıp verilir' sigarası.
Paraların bilmediği yerini söylemeye zorlandığı bu sahnelerde 'Marathon Man'deki (1976) Babe-Dustin Hoffman'a benziyor.
Surların önündeki (üçüncü kemer) kavgada Hüseyin Zan'a 10 yumruk, 5 tekme, 1 diz; Kudret Karadağ'a 1 yumruk; Osman Han'a 11 yumruk, 5 tekme vuruyor. Hüseyin Zan'dan 1 yumruk; Osman Han'dan 1 yumruk, 2 kürek darbesi yer. TRT1 gösteriminde bunun yarım dakikası çıkarılmış.
İki sahnede, Reşit ve sevgilisi de intikamdan paylarını alırlar. Ekrem Gökkaya 3 yumruk, 3 tokat, 1 kafa; Ceyhan Cem 1 tokat yiyor. Karşılık olarak 1 tekme, 1 yumruk, 1 vazo(!) atabiliyorlar ancak.
Sondaki kavgada çete Fatma'ya 2; Tarık'a 27 kurşun sıkıyor. Tarık'ın yanıtı 5 kurşunla. Hüseyin Zan'a 11 yumruk, 3 tekme vurup; 1 tekme, 1 yumruk yiyor. TRT1'de, bu hengâmenin 1 dakika 15 saniyesi sansürlü.
Osman Han, Fatma'ya ve Tarık, kapıcıya birer kez vuruyorlar.
Çete, Silvana Panpani'yi öldürmüş. (Bunu da kahramanımızın üstüne atacaklar). Kudret Karadağ, bıçaktaki kanı mendili ile siliyor. İlk çevrimdeki Nusret Özkaya ise 'yalamıştı'!
Filmde 'ihanet' ve özveri de var. Yakın arkadaşlarından ardiye görevlisi-Mustafa Yavuz, polise ihbar etmeye kalkar. Ödülü, bir yumruk ve tükürük. "Bu kahpe dünyada hiçkimseye güvenmeyeceksin." Suçsuzluğunu kanıtlamak için yırtınan Tarık, Fatma ve annesinin açlığını görünce 'bakkal soyarak' suça bulaşır.
Bir konuşmada "Salih'i tanıyıp tanımadığını" soruyor genç kıza. Oysa o ana dek biz bile Yılmaz Kurt'un filmdeki adının bu olduğunu bilmiyorduk. Üstelik Tarık da öyle birinin varlığından da habersizdi.
Postacının 'kapıyı iki kez çaldığı' söylenir. Polis için böyle bir kıstas yok! Hülya'nın evine ilk gelişlerinde 'üç'; İkincide 'yedi' kez çalıyorlar zili.
Bir sahne çok çarpıcı. Renan Fosforoğlu'nun canlandırdığı Dr. Erkan Cerit muayenehanesinden gitmek üzere. 'Kan tüküren' Fatma'nın için "Geç oldu. Yarın getirin" ve "Şimdi işim var. 'Yarın getirin' dedim" diyor. Tarık'ın yüzü ve sözleri tüm direncini kırar; "Yarını yok! Bu çocuğa bakacaksın doktor. O'nu muayene etmeden bu odadan dışarıya çıkamazsın."
Çetenin çöreklendiği 'Elize Pavyon'u bulması 'bu çocuk' sayesinde.
Sondaki kavga için 'Yıldız Garajı' seçilmiş. O dönem bu isimde iki yer var. Biri Beşiktaş, diğeri Parmakkapı'da.
Çetenin reisi Cemil. Pavyon sahibi. Ev adresi; Levent, Yankılı Sokak, 17 numara. Aynı sokakta Fecri Ebcioğlu da otururdu. Ölümünden sonra, Yankılı Sokak'a, sanatçının adı verilmiş.
İstanbul'da bir de Nispetiye Mahallesi'nde Yankılı Sokak var.
Filmlerde, Kadir İnanır'ın sigarası meşhurdur. 'Korkusuzlar'da buna sadece üç kez fırsat bulabiliyor koşturmaktan. İlki otel odasında; İkincisi Ekrem Gökkaya'nın verdiği; Üçüncüsü, Reşit'i evine getirirken. Üstelik bu sonuncusunu, 70'lerin televizyon dizisindeki Baretta-Robert Blake gibi elinde tutuyor sadece. Yakmıyor.
Tarık'ı Abdurrahman Palay; Hülya'yı Nevin Akkaya; Cemil'i Rıza Tüzün; Reşit'i Sadettin Erbil; Hüseyin Zan'ı Ayton Sert; Ali Ekdal'ı Kamuran Usluer; Mustafa Yavuz'u Ünal Gürel; Fabrika bekçisini Zafer Önen seslendirmiş.
Tarık-Kadir İnanır; Hülya-Melda Sözen; Kenan-İhsan Baysal; Cemil-Atıf Kaptan; Adamları Hüseyin Zan, Rasim-Kudret Karadağ; Osman Han; Reşit-Ekrem Gökkaya ve şarkıcı sevgilisi-Ceyhan Cem; Doktor Erkan Cerit-Renan Fosforoğlu; Niyazi-Reşit Çıldam, karısı Silvana Panpani ve kızı Fatma-Yeşim Okçugil; Salih-Yılmaz Kurt; Komiser-Ali Ekdal; Ardiye görevlisi Mustafa Yavuz; Emirgan sırtında sadece âşıkların gittiği, 'Cennet Bahçesi' isimli kır gazinosu; '34 AA 795' plakalı polis arabası; Yıldız Garajı; Elize Pavyon çok güzel.
Fargo ile gece gündüz yaptığı karış karış yolculuk. "Etraf simsiyahtır bazen. Bazen de ay ışığında bembeyazdır her yer. Motorun başka bir türlü sesi vardır geceleri. En iyi arkadaştan daha yakındır insana. Hiç eksilmez, kesilmez. Devam eder gider."
İlk filmde olduğu gibi çocuğun güvenini kazandığı, tebessüm ettirdiği konuşma; "Benim de babamı vurdular. 6 yaşındaydım. Üstelik annem de yoktu. Hayatta yapa yalızdım. Babanın arkasından sen annenle alıyorsun hiç değilse. Beni suçsuz yere vururlarsa ardımdan üzülenim bile olmayacak."