Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Bıktım romantik jön rolüne çıkmaktan. Yerli filmlerdeki genç adamların ayakları yere basmıyor. Siz hiç (Onları) sokakta, hayatta görebiliyor musunuz? Bu adamların hiç mi dünya meseleleri olmadı? Hiç mi yaşamadılar?" Filmin çevrimi sırasında bunları söyleyen Cüneyt Arkın, Turgut'un İTÜ İnşaat'ı kazanmasına çok sevinmiş olmalı. Çünkü canlandırdığı kahraman, o yılların gençlik liderlerinden Harun Karadeniz ile aynı fakültede okuyacak.
"Le Roman D'un Jeune Homme Pauvre'un (1858/59) (Octave Feuillet) ('Fakir Bir Gencin Romanı') (Sühulet Kitabevi-Nisan, 1938) (Çeviren Faik Bercmen) bir Yeşilçam uyarlaması.
Kitabın, Mazhar Önad tarafından yapılan bir çevirisi daha var; Oluş Yayınları-1970. Birinci ve ikinci çeviriler arasındaki farklara birkaç örnek: "Yirmi iki (sf. 9)", "Yirmi (sf. 8)" olmuş; "Yarım saat (sf. 10)", "Yarım fersah (sf. 9)" olmuş; "Evimizden çıkmadan (sf. 10)", "Evimizden fazla uzaklaşmadan (sf. 90)" olmuş; "At yarışları (sf. 11)", "Büyük at yarışı (sf. 10)" olmuş; "Balmumu gibi sararmıştı (sf. 12)", "Balmumu beyazlığı (sf. 11)" olmuş; "Gözlerini açarak (sf. 12)", "Gözlerini yarım açtı (sf. 12)" olmuş; "Acemiliğim (sf. 15)", "Görgüsüzlüğüm (sf. 15)" olmuş; "Dün (sf. 15)", "Bu sabah (sf. 15)" olmuş; "Kırk beş (sf. 17)", "Elli (sf. 19)" olmuş; "Altı yüz yetmiş (sf. 24)", "Altı yüz yetmiş beş (sf. 29)" olmuş; "Şüphesiz (sf. 32)", "Olabilir (sf. 39)" olmuş; "Bir adam ve iki kadın (sf. 34)", "Bir erkekle bir kadın (sf. 41)" olmuş; "Vali (sf. 54)", "Kaymakam (sf. 71)" olmuş; "Bir dakika sonra (sf. 65)", "İki dakika sonra (sf. 87)" olmuş; "On beş yıldan beri (sf. 66)", "On yıldır (sf. 88)" olmuş; "Küçük bir gezinti (sf. 82)", "Sandal gezintisi (sf. 108)" olmuş.
İki çevirinin uyumlu olduğu bazı yerler ise eserin orijinalinden farklı. Birinci (sf. 21) ve ikinci (sf. 24) çeviride "Yirmi" olan kısım romanın Fransızcasında (sf. 35) "Vingt-cinq (yirmi beş)".
Kitabın İngilizce çevirisi de (The Romance of a PoorYoung Man-1864) (Henry J. Macdonald) hatalı. "Mardi (Salı), 28 Avril (sf. 31)", "Friday (Cuma), 28 April (sf. 50)" olmuş; "14 Novembre (Kasım) 1793 (sf. 308)", "14th of December (Aralık) 1793 (sf. 279)" olmuş; "Vingt (sf. 311)", "A score of times (sf. 282)" olmuş.
Eserin ilk cümlesi müthiş! Fransızcası 60, İngilizcesi 61 sözcük! Türkçe çeviriler bunu 5'er cümle ile vermiş.
Kitap 1850'lerde başlıyor. Ama olaylar ta 1793'e kadar gidecektir. 22 yaşındaki Maxime, aristokrat bir ailenin çocuğu. Grenoble'a yakın bir şatoları var. Mal varlıkları sanki bitmez tükenmez gibi; "Bütün bir gün avlandığımız halde kendi topraklarımızın ve korularımızın hududunu aşamazdık (sf. 10)." Meğerse borçları da çok fazlaymış. Anne ve ardından babası ölünce küçük kız kardeşi Héléne ile yapayalnız kalır. Avukat M. Laubépin'ın söylediğine o büyük görünen servet, borçlarını ancak ödeyebilmiş. Perişan günlerden sonra avukatın önerisiyle Bretagne'daki Laroque Şatosu'na vekilharç olmayı kabul eder. Kardeşini bir manastıra bırakarak yola çıkıyor. Orada âşık olacağı Marguerite ile karşılaşacak. Ama bir o kadar önemlisi, ailesi ile ilgili sırrı öğrenecektir.
1965, Mart ayında çevrilen 'Fakir Gencin Romanı', 31 Ocak 1966, Pazartesi günü (Beyoğlu) Lâle Sineması'nda gösterime girmiş. Sonradan eklenen Jenerikte Ömercik'in adı, Ömer Yiğit olarak yazılı.
'Bir kurdun, başını gece aya kaldırıp uluması' gibi zengin kızını seven fakir bir gencin öyküsü. 'Yıldızların, dünyamıza bazı sonsuz uzaklıklardan gelip gene sonsuz uzaklıklara gittikleri' anlatılıyor. "Bazı sonsuz uzaklıklardan gelip yine sonsuz uzaklıklara giderler!"
Turgut, liseyi bitirmiş, Üniversite Giriş Sınavı'na hazırlanıyor. Sabahlara kadar çalışmakta. Yanı başında, anacığının getirdiği bir bardak çay. "Emekleri boşa gitmez inşallah." Evde değilse 'Plaj Gazinosu' adlı çayevindedir. Çok sever, aşağı yukarı her gün gelirmiş. "Ders çalışırım, dinlenirim."
60'ların tipik bir fakir evine sığınmışlar. "Bizim mahallede telefon yalnız Faik Baba'da vardır. Kimi arasalar O'na telefon ederler. O da herkese haber verir." (Senaryonun burası hatalı. Kasap Nuri ve Bakkal Recep'in dükkânları var. Fakat Faik Baba'nın manavı bir açık hava sergisi. Telefonlu olması inandırıcı olmamış).
Leman Hanım, hem ana hem baba olmuş oğluna. Hüsamettin Bey gibi varsılların evlerine çamaşıra gidiyor. Filiz öpmek istediğinde "Elimin öpülecek yanı mı kaldı evladım" demişti. Oysa "Öpülmeye layık eller asıl bu ellerdir." (Ah, o yılların toplumculuğu! Ne yapıp edip bir şekilde kendini belli ediyor). Turgut, her şeyini annesine borçlu. "Yapayalnız bir kadının tek başına bir ev bakması, bir evlat yetiştirmesi ne demektir bilmem düşünebilir misin" demesinden belli.
Filmin başında 'bir arkadaşında çalışmaktan' dönüyordu. Orhan Bey ve Nermin Hanım'ın köşklerinde ise şatafatlı bir davet var. Evliliklerinin 25. senesiymiş. Kızları Filiz, 'Yıldızların Altında'yı söylerken bizim gönlümüz 'bahçenin dışında', hayran hayran dinleyen Turgut'ta. Bekçi Amca'nın sözlerinde ince bir sitem var; "Güzel söylüyor maşallah! Allah verdi mi, sesiyle sözüyle verir. Puluyla çuluyla verir. Vermeyince de hiç vermez kurban olduğum, değil mi?" Sınavda iki genç yan yanaydılar. Filiz'e yardım eder delikanlı.
Sonrasında O'nun ['Altın Küpeler'de (1966) tekrar göreceğimiz] '34 DA 558' plakalı Galaxie Ford'u ile çay bahçesine gidiyorlar. Burasını biz de çok sevdik. Ancak yılların ardından tekrar geldiklerinde her şey öylesine farklı ki.
Sonraki sahnede Turgut oraya buraya koşuyordu. Heyecandan manav kasalarını devirir. Faik Baba "Ateş almaya mı gidiyorsun be? Bu ne hal"; Kasap Nuri de "Bugün bu oğlan ne koşup duruyor böyle yarış atı gibi" diye takılıyorlar. 'İnşaat'ı kazanmış, sevinmemek mümkün mü? Filiz ise 'Mimarlık'ı. "Dünyada her şey çalışanın hakkıdır." (Gerçi genç kızın başarısı kahramanımız sayesinde ama olsun). Komşu kadınların dudaklarında dua; "Çok şükür! Allah (daha da) muvaffak etsin, Tamamına erdirsin inşallah."
Delikanlı, Filiz'i çok sevmişti. Ancak fakirliği itirafa engel. Her şeyden önce üniversiteyi bitirmesi, ekmeğini kazanması lazım. Tanışma çayının biletlerini bile genç kız almıştı. Okuldan arkadaşı Fikret de iltifat edip duruyor. "Fakülteler arası bir güzellik yarışması düzenlense rahat birinci olursun Filiz... Hatta üniversiteler arası... Hatta milletler arası."
Yıllar akıp gidiyor. Okul bitmiş, Turgut artık 5 yıl önceki delikanlı değil. 'Yüksek İnşaat Mühendisi'. Koskoca bir diploması var elinde. Kazandığı bir bursla İsveç'e gidecekmiş.
Şimdi sıra annesinde. Gidip Filiz'i oğluna isteyecek. Göğsünü gere gere, hem de başını eğmeden yapacakmış bunu. Keşke daha önce çıtlatsalardı. Aynı gece Fikret de 'orkide ve pırlanta yüzük' gönderir genç kıza. Hizmetçi Zeynep'in dediği gibi "Buna, bal gibi evlenme teklifi derler".
Leman Hanım, 'başını aya çevirip uluyan bir kurt' gibi gidiyor kız istemeye! Yaşayacağı 'çok kuvvetli bir şokun ardından' dönüşü süklüm püklüm. Perişan. (Meğer Nermin Hanım, Turgut'un teyzesiymiş). Son nefesini vermeden aile sırrını anlatabiliyor oğluna. Yıllar önce kocası (filmde adı olmayan Kenan Pars), Nermin'in sevdiğiyle evlenmesine ve bir iş kurmalarına (Orhan Restorant) yardım etmiş. Ancak Orhan'ın kumar-kadın düşkünlüğü tartışmalarına ve o dalgınlıkla Kenan'ın bir araba kazasında ölümüne neden olur. Ana oğlu yanlarına alırlar. Önceleri davranışları çok iyi. "Fakat kim olursa olsun başkasının yemeğini yemek ağırdır." Zamanla evin işlerini görmeye başlar Leman Hanım. Temizlik, çamaşır, dikiş. "Bütün bunlara seni okutabilmek için katlanacaktım. Fakat..." Daha küçük bir odaya, hizmetçilerin yanına gönderilmeleri neyse de Orhan, Turgut'u dövmeye başlayınca orayı terk ederler. Sonrası malum.
Filiz, Fikret'le nişanlanırken Turgut da yurt dışına gidiyordu. 5 yıl sonra geri gelişini, Nuri'nin okuduğu gazeteden öğreniyoruz. "Uzun müddetten beri İsveç'te olan Yüksek Mimar Mühendis Turgut Subaşı'yı yakın doğunun inşaat firmaları paylaşamamaktadırlar. Genç Türk mimarı çeşitli memleketlerden cazip teklifler almışsa da memleketinde çalışmayı tercih etmektedir." Haberin magazin kısmı da var; "Kendisi bekâr olup evlenmeyi düşünmemektedir!"
İstanbul'da çok şeyi değişmiş bulur. Meğer Fikret kumarbazın biri ve Filiz'le evliliği kumarhaneye olan borçlarını kapatmak içinmiş. Karısını Rıdvan Bey'in önüne atabilecek kadar kumar düşkünü. Bir çocukları var; 'Turgut'!
Olaylar Orhan'ın damadını öldürmesine dek varmış. (Senaryoda Orhan'ın durumu belli değil. Büyük olasılıkla öldü).
Eski çayevinde, aynı masadalar ama... Araya sadece yıllar değil aşılmaz duvarlar da girmiş. "Bir zamanlar bir kız vardı, beraber buraya geldiğimiz. Sevinçlerimi paylaştığım, üzüntülerimi anlattığım bir genç kız. O'nu çok, pek çok sevmiştim. Fakat dünyada, benim dünyamda en büyük kadın olan anamı toprağa, O'nu da kalbime gömdüm." Sonrası ruhsal bir boşalma. "Ben her şeyden mahrum oldum. Baba şefkatinden, mutlu bir çocukluktan, gülmekten, ümitten, aşktan ve nihayet hepsinden daha acı olarak annemden, O'nu bir an mesut edebilmek zevkinden bile mahrum oldum. BÜTÜN BUNLARA SİZ SEBEP OLDUNUZ. BABAN, ANNEN VE SEN!"
Ertesi günkü gazetelerde 'Genç Bir Kadın İntihar Etti' haberi var. Bıraktığı veda mektubu; "Oğlum Turgut'u sana emanet ediyorum. O'nu da kendin gibi yetiştir. Ama O'NA AFFETMESİNİ ÖĞRET. Seni her zaman sevmiştim. Allahaısmarladık sevgilim!"
'Fakir Gencin Romanı'ndaki melodiler.
Fausto Papetti'nin '5a Raccolta' uzunçalarındaki (1964) 'In Ginocchio Da Te' (1964) (Bruno Zambrini / Franco Migliacci) Jenerikte.
Robert Maxwell'in 'Spectacular Harps' albümündeki (1960) "Lefty's Hideout" 2 sahnede (Nerminlerin düğün ve 25. yıldönümü dansında).
The Ventures'ın 'Twist With the Ventures' mini uzunçalarındaki (Aralık, 1962) 'Moon Dawg' (Dery Weaver) Baştaki aile toplantısında gençler dans ederken.
'Yıldızların Altında' (Nihâvend) (1931) (Enstrümantal) (Kaptanzade Ali Rıza Bey / Ömer Bedrettin Uşaklıgil) 18 sahnede (Turgut, yıldızlarla ilgili hayaller kurarken; Üniversite sınavı sırasında; Filiz ve Turgut, çayevine geldiklerinde; Manav Faik Namlı ile ilk karşılaşmamızda; Filiz, çayevinde Turgut'u beklerken; Okul önünde tanışma çayı için konuşurlarken; Turgut, Filiz'in çerçevedeki resmine bakarken; Yaş gününde; Manav dükkânında konuşurlarken; Okulun önünde Filiz'i beklerken; Genç kız hasta ziyaretine geldiğinde; Mezuniyet sonrası ana oğul kız isteme konusunu konuşurken; Uçakla, İsveç'e giderken; Yıllar sonra karşılaştıklarında; Deniz kenarında semaverle çay içerlerken; Gazinodaki birinci danslarında; Çayevine tekrar geldiklerinde; Filiz'in veda mektubunu okurken).
Les Guitares Du Diablo'nin (Gitarda Leon Petit) 'De Tout Mon Coeur' mini uzunçalarındaki (1962) 'De Tout Mon Coeur (The Young Ones)' (Sid Tepper / Roy C. Bennett) Tanışma çayındaki ilk melodi.
The Shadows'un 'Out of Shadows' 33'lüğündeki (1962) 'Some Are Lonely (French Version)' 2 sahnede (Eşya piyangosu biletleri satılırken; Tanışma Çayı'nda Turgut ve Filiz dans ederken).
'Utla Rumeli Karşılaması' Meyhanede.
Fausto Papetti'nin '3a Raccolta' albümündeki (1962) 'Twist' (Carlos Loti / Tito Madinez / Vico Pagano) Nerminlerin hizmetçisi, Leman'a "Buyrun, Efendim" derken. 'Midnight Twist' (Fausto Papetti) Filiz, Fikret'in gönderdiği orkide ve pırlanta yüzüğe bakarken. 'Retiens La Nuit' (1962) (Georges Garvarentz / Charles Aznavour) Filiz ve Fikret'in nişanlarında. 'Strangers On the Shore' (1961) (Acker Bilk / Robert Mellin) Rıdvan Bey'in toplantısındaki ilk melodi. 'Cercami' (1962) (Enrico Polito / Silvana Simoni) 2 sahnede (Rıdvan Bey "Siz benim yeni Japon balıklarımı görmediniz, değil mi" derken; Filiz "Çok geç oldu Fikret. Ne olur gidelim. Bak bizden başka kimse kalmadı" derken).
'Shake Hands With The Devil'daki (1959) (William Alwyn) 'Rescue at Garda Depot' Kız istemeye gelen Leman, Nermin'le göz göze gelince. 'Dublin 1921' 2 sahnede (Nermin "Size olanlar olmuş Vallahi! Üniversite bitti diye ana oğul çılgına dönmüşsünüz" derken; Leman, oğluna "Bugün gittiğim ev, Onların eviydi" derken).
'Around The World in 80 Days'deki (1956) (Victor Young) 'The Pagoda of Pillasi' Leman, perişan bir şekilde eve döndüğünde.
'(The) Ventures in Space' 33'lüğündeki (1964) 'The Fourth Dimention' (Gary Hodge / Terry Wadsworth) Fikret, kumarhanede "Fiş istiyorum" derken.
Woody Herman'ın 'Hi-Fi-Drums' mini uzunçalarındaki (1956) 'Hi-Fi-Drums' (Buddy Rich) Kumarhane müdürü Öztürk Serengil ile konuşurken.
'Threnody For The Victims of Hiroshima' albümündeki (1960) (Krzysztof Perderecki) 'Threnody For The Victims of Hiroshima' 2 sahnede (Turgut'un babasına araba çarparken; Rıdvan'ın tecavüz girişimi sırasında).
Franck Pourcel'in 'Amour, Danse et Violons No. 17' uzunçalarındaki (Ocak, 1962) 'Laissez Entrer Le Ciel' (1961) (Bill Barberis / Bobby Weinstein / Teddy Randazzo / Jacques Plante) Üniversiteyi kazandıklarını Leman'a müjdelerken; 'Georgia' (1930) (Hoagy Carmichael / Stuart Garrel) Manav dükkânında, bir müşteriye dalgınlıkla elma yerine üzüm verirken. 'Il Faut Savoir' (1961) (Charles Aznavour) Leman Hanım, Nerminlerin evine gelince. 'Romeo' (Jean Broussolle / Robet Stolle) Nermin, havaalanında Turgut'la konuşurken.
'Autumn Leaves (Les Feuilles Mortes)' (1945) (Joseph Kosma) 3 sahnede (Turgut "Anam! Senin, teyzen olduğunu bilmeden elini öptüğün kadın" derken; Mezarlıkta; Turgut "Bir zamanlar bir kız vardı, beraber buraya geldiğimiz" derken).
Claude Bolling'in 'Big Piano' 33'lüğündeki (1965) "What'd I Say" (1959) (Ray Charles) Sondaki gazinoda ikinci melodi.
Filiz, Sevim Şengül'ün sesiyle 'Yıldızların Altında'yı (Nihâvend) (1931) (Kaptanzade Ali Rıza Bey / Ömer Bedrettin Uşaklıgil) söylüyor (2 dakika 41 saniye); "Benim gönlüm sarhoştur//Yıldızların altında//Sevişmek ah ne hoştur//Yıldızların altında//**//Yanmam gönül yansa da//Ecel beni ansa da//Gözlerim kapansa da//Yıldızların altında//**//Mavi nurdan bir ırmak//Gölgede bir salıncak//Biz de ikimiz kalsak//Yıldızların altında//Bir nefes bin ah olur//Yıldızların altında//Çakıllar elmas olur//Yıldızların altında."
Aynı şarkıyı bir kez de Zeki Müren'den dinliyoruz.
Baştaki ev çekimleri Muammer Karaca'nın Yeşilyurt'taki köşkünde yapılmış. Mediha Akarsu'nun kuş motifleriyle süslü merdiven, duvarlarda Ovide Curtovich ve Halil Paşa gibi ressamların tabloları.
Kızı üniversiteyi kazanınca 'kesenin ağzını açar' Orhan Bey; 3000 lira! Fakültenin en şık talebesi olacakmış Filiz. Yaş gününde de spor bir araba! Fikret'in hediyesi, pahalı bir broş; Turgut'unki (o kargaşada kırılacak) bir plak! Hiyerarşi böyle!
Annesi öldükten sonra, evlerinin önüne gelmiş "Katiller, katiller" diye bağırıyordu kahramanımız. Orhan Bey, polis çağrılmasına karşı çıkar. Böylesi bir duyarlığın ardından hizmetçiye seslenir; "Çabuk Recep Ağa'ya söyle, köpeği salsın! (Masadakilere dönerek) Biz mi uğraşacağız elin serserisiyle!"
'Üzerine köpek salınan mimar mühendis' bir sonraki sahnede İsveç'e gidiyordu! Yurt dışına götüren ve yıllar sonra getiren uçağın aynı (PAN AM Boeing N 70) olması ilginç.
Okulun tanışma çayında 'diskotek'in plak dolabı, 'long play'in de plak olduğunu öğrenir Turgut. Dersten başka bir şeyle ilgili değil. Sınıf arkadaşı Ahmet "Ohoo! Sen böyle toplantılara gelir miydin Hoca" diyor. 'Hoca' olduysa kendisini bütün haklardan mahrum etmedi ya, gelir bazen böyle yerlere. Dans bilmemesini de "Sene sonunda danstan imtihan etmiyorlar ama" diye savunur. İsveç sonrasındaysa parmak ısırtan bir ustalıktaydı. Yurt dışının sosyal faydası!
İçki de içmemiş hiç. Bir sahnede 'elma' isteyen müşteriye 'üzüm' verecek kadar efkârlıydı. Mahalleden Osman ise 'cephaneyi iyice yüklenmiş'. Cebinde koca bir şarap şişesi. "Şu meret de olmasa bu dünyanın derdi çekilir mi hiç. Akşamları iki kadeh atarsın, ne dert kalır ne gam" diyor. Bunu duyan Turgut soluğu meyhanede alır. Tanesi 50 kuruştan 5 bardak şarabın, ertesi birkaç günkü baş ağrısından başka bir yararı yok. Burasını 'İdam Mahkûmu'ndan (1966) anımsıyoruz; 'Meyhane Mezbaha'. Aç karnına çarpar ama yanına bir şey istemezmiş. Ancak içkiye parası var çünkü. Meyhaneci Faik Coşkun'un 'beleş meze' ikramını kabul etmeyecek kadar da gururlu. Tek amacı unutmak. Bilmiyor ki "Dünyada unutmak diye bir şey yoktur delikanlı. Hiçbir şey unutulmaz... Sızınca unuttuk sanıyorlar. Ayılınca gene hatırlıyorlar. Hatırlayınca gene içiyorlar. Böyle başlıyor bu iş. Züğürt tesellisi!"
Manav Faik Namlı ile Kasap 'Kıyma Nuri'nin tavla sohbeti 'Arka Sokaklar'daki (1963) Ömer Usta ve Murat'ınki kadar güzel. "Hadi yavrum!" Faik Amca'ya dübeş gerekli. Nuri "Yalvar, yalvar! Bir de mendil aç önüne. Tavlanın duası kabul olsa, gökten dübeş yağar" diyor. Oysa 'gökten ne diye yağsın, zar, bilekten çıkar bilekten'! Atıverir manavımız; Dübeş! "Nasıl, gördün mü? Bilek bu bilek, kasap satırı değil. Koyun diye fakir fukaraya ölmüş sıpa eti yutturmaya benzemez." Nuri'nin diğer adı da 'At Hırsızı'.
Bir başka sahne. 'Geçen gün belediyeciler gelince' ödü kopmuş Faik'in. "Neden mi? Seni zehirlemeye geldiler sandım" diyor! (O yıllarda başıboş sokak köpekleri bu şekilde telef edilirdi).
Kahramanımıza, 'mektebi müsait olduğu zamanlar' yanında çalışmasını önerir. Haftada 50 lira. İşe başladıktan sonra müşteri sayısı artar. Mahalledeki genç kızlar Turgut için geliyor manava! Nuri'nin deyişiyle "Bu kızlar, kokusunu mu alıyor delikanlının". Cüneyt Arkın'a benziyormuş! "Mühendis olacağına artist olsa ya... Cüneyt Arkın da doktormuş önce."
Faik Baba'ya göre kız erkek arkadaşlığı 'ateşle barut, kurtla kuzu' gibi bir şey. "Bir arada olur mu, kıyamet kopar yahu!"
Mahalle esnafının mezuniyet tebriki; Faik Baba, pırasa, meyve; Nuri, et; Bakkal Recep de bir teneke '1 buçuk asitli, şerbet gibi zeytinyağı' getirmiş. "Mahallemiz iyi bir manav kaybetti ama ne yapalım, mühendis de lazım!"
Nuri başlarda "Benim okumuş yazmışlığım yok" demişti. Ancak, filmin sonuna doğru kahramanımızla ilgili gazete haberini hatasız okuyabiliyor. Sular seller gibi!
Filiz'i Adalet Cimcoz; Turgut'u Toron Karacaoğlu; Nermin'i ve "Hayır Efendim, kapıcı" diyen hizmetçi Zeynep'i Nevin Akkaya; Orhan'ı Sadettin Erbil; Fikret'i Abdurrahman Palay; Kumarhane patronu Öztürk Serengil'i Mücap Ofluoğlu; Leman'ı Nedret Güvenç; Faik'i Rıza Tüzün; Nuri'yi Timuçin Caymaz; Kenan Pars'ı Agâh Hün; Meyhaneci-Faik Coşkun'u Fikri Çöze; "Arkadaşım, Cüneyt Arkın'a benzetiyor sizi" diyen genç kızı Fatoş Tez; "Limon var mı" diye soran müşteri ve "Mahallede kaç kızın gönlü Turgut'ta" diyen komşuyu Lale Belkıs seslendirmiş.
Filiz'e sarkıntılık eden Rıdvan rolü Muammer Gözalan'a hiç yakışmamış. Öztürk Serengil de Fikret'e "Şu hesabı görsek artık. Borcun Bağdat'a vardı. Evlendiğinin ayına bizi görecektin hani? Bir hafta müsaade sana. Ya parayla gelirsin, ya da biz geliriz" derken çok etkili. Ama sonraki komik hareketlerle bunu yok ediyor.
Faik Baba'nın 'Filiz mi dal mı ne' dediği Filiz Akın; Turgut Subaşı-Cüneyt Arkın; Nermin-Neriman Köksal; Orhan-Muzaffer Tema; Fikret-Gürel Ünlüsoy; Leman-Nedret Güvenç ve kocası Kenan Pars; Recep-Osman Türkoğlu; Kumarhane patronu-Öztürk Serengil; Faik-Nubar Terziyan; Nuri-Necdet Tosun; Küçük Turgut-Ömercik; Şoför-Mustafa Yavuz; Sınav görevlisi-Mehmet Büyükgüngör; Doktor-Bedros Çiçekyan; Hizmetçi-Araksi Hebo; Rıdvan-Muammer Gözalan; Ortadan ayrılmış saçlarıyla Meyhaneci-Faik Coşkun; Baştaki toplantıda gördüğümüz '34 FE 293' ve '34 DC 793' plakalı arabalar; Turgut'un '34 FE 120' plakalı otomobili; '34 AV 515' plakalı taksi de (Kenan'ın ölümüne sebep olması dışında) çok güzeldi.
Faik Namlı'nın manavı. Filiz, '34 ZZ 519' plakalı 62 model Triumph Spitfire ile oradan geçiyordu. Turgut'u sebze meyve kasalarının önünde görünce 'güleceği tutmuş'. Hafif alaycı; "Turgut! Ne yapıyorsun burada? Manav mühendis!" Delikanlının yanıtı; "Hâlbuki ben anneme yük olmamak için senin çok daha gülünç bulacağın işlerde bile çalışmaya razıyım. Sana bir şey sormak istiyorum. Ekmeğin kaç kuruş olduğunu biliyor musun? [Benzer bir soruyu 'Yarın Son Gündür'de (1970) tekrar duyacağız]. Milyonlarca insan, senin kaç kuruş olduğunu bilmediğin ekmek için mücadele ediyor. Bir gün (bile) eline alıp taşımadığın ekmek için kahroluyor. Onun için ölüyor, öldürüyor. Hiçbir zaman temenni etmem fakat ekmeğin kaç kuruş olduğunu bilmeni isterim. Bu uğurdaki mücadeleyi o zaman anlarsın. Bu uğurda mücadele edenleri belki o zaman takdir edersin ve gülmezsin."