Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Sevdiğim ne varsa hepsine hasret büyüdüm." Kenan böyle yakınıyor ama çevresindekileri milyon verse bulunmaz; Babası Asım, hasta annesi, Nalân ve babası Bahçıvan Salih, okuldan arkadaşı Ali ve nişanlısı Aysel, 'Müzik Evi'nin sahibi Behzat Bey, Mehmet Reis ve diğer denizciler, Meyhaneci Panayot, Taverna sahibi Hristaki. Kahramanımız için nişanlısı Tarık'ı terk eden Oya! Sığındıkları tek odalı kulübede bir piyano bile vardı.
Yaz aylarında çevrilen 'Yalnızlar İçin', Cumhuriyetimizin 39. yılında, 29 Ekim 1962, Pazartesi günü (Beyoğlu) Ünal, (Beyoğlu) Yeni Ar sinemalarında gösterime girmiş. Aynı günler, 'Hayat Bazen Tatlıdır' da (Zeki Müren-Belgin Doruk) 'vizyondaydı'. Konuları aynı; 'Kötürüm kıza âşık meşhur şarkıcı'. Bu 'tatlı' rekabet yararlı olmuş. 'İkinci zafer haftasına' ulaşıyorlar.
Yeşilçam'ın 'masum portresi' Belgin Doruk her ikisinde başrol. Enis Olcayto'nun söylediği gibi 'gösteriş, riya, mübalağa ve sunilikten uzak'. Beyaz bir zambak.
Göksel Arsoy'un kendi firması (Göksel Film) için çevirdiği ikinci film (ilki 'Akasyalar Açarken'). Amcasının iki yapıtını seslendiriyor. Yarım kalan beste ('Âşıklar İçin') 'Sen Olmasaydın Eğer' çok güzel ama örneğin, 'Beklenen Şarkı'daki (1953) 'Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin'in yarattığı etkiyi veremiyor. Hatta film bittikten sonra 'yarım kalan beste' neydi anımsamakta zorlanıyoruz!
Bestekâr Asım'ın sıkıntılı günleri. Karısı hastanede. Oğluyla, milyoner Selahattin Bey'e ait bir kulübede sığıntı gibi kalıyorlar. Karşılık olarak işadamının kızı Oya'ya piyano dersi veriyor. Tek dostları Bahçıvan Salih ile kızı Nalân.
Sanatçımız, özgür tabiatlı. Onuruna çok düşkün. İçki sofralarına sazende olmamış hiç. Ciğercinin değil, Orhan Veli'nin 'sokak kedisi'ne benziyor! Bir şeyler olacağını hissetmiştik. Çok beklememize gerek kalmaz.
Yeni mağazanın açılışı için arkadaşlarına yemek verdiği gece, bir şeyler çalmasını ister Selahattin Bey. Kızına müzik dersi neyse de 'çalgıcılık' isyan ettirir bizimkini. İşten ve kulübeden kovulur. Her şerde bir hayır vardır ama bunda yok. 'Çin Pavyon'u da bırakır. 'İçinden gelmiyormuş'! "Çalışmayacağım, kendimi kovuyorum, tamam mı" diyor patrona. Karısının hastalığı hızla ilerlediği için taburcu olması mümkün değilmiş. Aksi davranışlarının bir sebebi bu aslında.
Oğlu, 8-9 yaşlarında. Dili hafif peltek. 'Sağır ve Dilsiz Okulu'na yatılı yazdırıp İstanbul'dan gider Asım Bey. Öldüğünü öğreneceğiz ilerde.
Kenan, 15 yıl sonra, arkadaşı Ali ile mezun olduğunda şarkı söyleyerek hayatını kazanacak durumdaydı. Babası gibi müziği seçmiş. Ali ise balıkçılığı.
Kendisine gitar aradığı müzik mağazasında Nalân ile karşılaşır. Çocukluk aşkı alevlenmiş. Salih'in yardımı ile "Bomonti'deki Hristaki'nin tavernasında" (gecede 20 lira); Müzik Evi sahibi Behzat'ın yardımıyla 'Taksim Gazinosu'nda iş bulur.
Oya ile karşılaşma ve Nalân'ın kamyon kazasında bir müddet kötürüm kalması işi biraz uzatsa da sonunda çocukluk aşkına kavuşuyor.
'Yalnızlar İçin'deki melodiler.
'Segâh Makamında Kanun ve Ut Taksimi' Jenerikte.
'The Grand Canyon Suite; III. On the Trail' (3.50-4.22 arası) (1931) (Ferde Grofé) Küçük Kenan ve babası köşke giderlerken.
Mantovani'nin 'Film Encores Vol. 1' albümündeki (1957) 'My Foolish Heart' (1949) (Victor Young / Ned Washington) 4 sahnede (Baba oğul, pavyondan çıkıp eve gelirken; Asım "Yarın annene gideceğiz" derken; Kenan, yıllar sonra köşkün önünde Oya ile konuşurken; Bahçede kitap okuyan Nalân'ı seyrederken). 'Summertime in Venice' (1955) (Alessandro Icini) 4 sahnede (Dükkânda dans ederlerken; Dolmabahçe Saat Kulesi önünde konuşurken; Dondurma yerken; Galata Kulesi yakınlarında yürürlerken). 'Laura' (1944) (David Raskin / Johnny Mercer) 5 sahnede (Nalân, Kenan'ı beklerken; Kenan ve Oya'yı öpüşürken görünce; Kenan, Galata Kulesi'nde çay içerek beklerken; Kaza sırasında; Ameliyat sırasında).
'Zacharias and His Magic Violins'in 'Candlelight Serenade' uzunçalarındaki (1959) 'Namenloss' (Roland Kovac) (1959) Babası ile hastaneye giderken.
'O Sole Mio' (1898) (Eduardo Di Capua / Giovanni Capurro) Asım, Kenan'a annesinin öldüğünü söylerken.
'Do Not Forsake Me, Oh My Darlin' (1951) (Dimitri Tiomkin / Ned Washington) Kız Kulesi önlerinde yatılı okulu konuşurlarken.
'Never On Sunday (Pote Tin Kyriaki-Les Enfants du Pirée)' (1960) (Manos Hadjidakis) Hristaki'nin lokantasında ilk şarkı.
'Zinguala' (Stelios Kazantzidis) (3 dakika 20 saniye) Kenan'ın Hristaki'nin yerinde söylediği şarkı.
'Manhá De Carnaval' (1959) (Luiz Bonfá / Antonio Maria) Dükkânda, Nalân ve Kenan sevgilerini söylerken.
'Love is a Many Splendored Thing' (1955) (Sammy Fain / Paul Francis Webster) 3 sahnede (Nalân, Kenan ve Ali'nin tekneden evine gelince; Kenan, Nalân'ın kamyon kazasını duyunca; Konser salonunda kucaklaşırlarken).
'Three Coins in the Fountain' (1954) (Jule Styne / Sammy Cahn) 2 sahnede (Tren köprüsü yakınlarında evliliklerini konuşurlarken; Nalân işten dönerken).
Bill Haley & His Comets'den 'When the Saint Go Marching in' Köşkte, gençler dans ederken.
'Sen Olmasaydın Eğer Aşka İnanmazdım' (Enstrümantal) (Hüzzam) (Yesari Asım Arsoy) 5 sahnede (Sonlara doğru, Kenan köşkte piyano başındayken; Besteyi bitirirken; Orkestra ile birinci konser provasında; İkinci provada; Konserin başında).
Werner Müller'in 'Gypsy!' 33'lüğündeki 'Two Guitars (Les Deux Guitares)' Salih, sofrada "Allah, Allah! Nerde kaldı bu çocuk" derken.
'(Somewhere) Over the Rainbow' (1939) (Harold Arlen / Edgar Yipsel Harburg) Kenan, karısını kucaklayıp denize götürürken.
'Unchained Melody' (1955) (Alex North / Hy Zaret) Plajda, Nalân'ı yürütmeye çalışırken.
'Hüzzam Peşrevi' (Tamburi Osman Bey) Son şarkıdan önce.
Göksel Arsoy, kendi sesiyle, amcasının iki şarkısını (ikişer kez) söylüyor. İlki, 'Sen Olmasaydın Eğer Aşka İnanmazdım' (Hüzzam) (Yesari Asım Arsoy) 2 sahnede [(1 dakika 10 saniye) Müzik Evi'nde piyano çalarak; (2 dakika 30 saniye) Sonda]; "Sen olmasaydın eğer aşka inanmazdım//Seni sevmeseydim ah, bu türlü yanmazdım//Sensiz aşkı aramaz mehtabı anmazdım."
İkincisi, 'Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacaktır' (Hüzzam) (Yesari Asım Arsoy / Fitnat Sağlık) 2 sahnede [(3 dakika 10 saniye) Taksim Gazinosu'nda; (2 dakika 10 saniye) Nalân'ın evinde plaktan]; "Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır//Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır//Son darbe-i kalbim yine ismin olacaktır//Yalnız senin aşkınla ile ruhum solacaktır."
'Zinguala'yı Yunanca söylüyor (3 dakika 20 saniye). Bu şarkıyı Neşe Karaböcek, aynı ad ve Türkçe sözlerle plak yapmıştı; "Zinguala, Zinguala, Zinguala//Kararan yapraklarda beni hatırla//Tadı yok yaşantımın sen olmayınca//Yaşıyorum hatıranla//Doyamadım ben sana//Zinguala, Zinguala, Zinguala//**//Zinguala, Zinguala, Zinguala//Hani ağlamıştım ayrılalım derken//İçin için kahrolmuştum sen giderken//Yaşıyorum hatıranla//Doyamadım ben sana//Zinguala, Zinguala, Zinguala."
Asım'in ilk kovuluşu çok çarpıcı. 'Bir şeyler çalması' için köşke çağrıldığında "Bu kaç etti" diyor Salih'e. Daha öncekilerin bıkkınlığı var. "Ben bestekârım, hocayım! Kızına ders veririm ama Bey'in içki sofrasında sazendelik yapamam. Git aynen böyle söyle." Bahçıvan, bunu "Yatmak üzereydi. Hastaneden yeni gelmiş. Üzgünmüş" diye 'yumuşatarak' aktarır işadamına. Aklınca kahramanımızı koruyor. "Git söyle hemen gelsin buraya! Yok, hastaneden yeni gelmiş. Yok, karısının hali kötüymüş." Selahattin Bey'in öfkesi görülmeye değer. "Hemen gelmeni söylemiştim. Yoksa Salih unuttu mu... Unutmadı. Yalnız böyle sofralarda ben de çalmayacağımı söylemiştim. Nakletmedi mi" faslından sonra çıngar çıkar. "Bu evde ben ne dersem o olur" lafına tahammül eder ama 'nankörlüğün bu derecesi' ile suçlanınca patlıyor; "Nankörlük dediğiniz nedir Beyefendi? Kızınıza sabırla ders veriyorum. Aldığımı hak etmeye çalışıyorum." Bu yetmezmiş gibi "Böyle geceler için bir saz takımı kiralarsınız olur biter" diye nasihat etmeye kalkınca kovulur. "Gözüme görünme! Derhal, derhal boşaltacaksın evi." Gayet nazik, ufak bir düzeltme; "Kulübe!"
Oya zaten derslere ilgisizdi. "Dan, dan dan! Hep aynı şey!" Hiçbir piyano ödevini yapmıyor, çalışmıyor. Çocuktur, kusuruna bakılmaz ama gel de bunu babasına anlat. "Çocuk ne demek? Avuç dolusu para döküyorum." Tembelliğe devam ederse ne 'yapacağını' bilirmiş! Sonrası çok komik. Kızının ağladığını görünce hemen çark eder! "Sana o bebeği alacağım. Kocaman, yatınca gözlerini kapıyor." Buymuş 'yapacağı'! Asım Bey'i de "Kızımı sıkmayın. Konser verecek değil ya" diye azar!
Bizimkilerin tüm eşyası bir at arabasını dolduracak kadar. Kulübe yıkılırken piyano da karga tulumba köşke götürülüyor. Yaklaşık 20 yıl sonra tekrar göreceğiz onu.
Asım Bey, karısı için bir şarkıya başlamış; 'Yalnızlar İçin'. (Aslında 'Sen Olmasaydın Eğer'). "Yalnızlığın bütün kederini döktüm bu besteye. İnşallah bitiririm." Ne karısının ne de kendisinin ömrü yeter buna. "Belki bir gün sen tamamlarsın" dediği Kenan'a kısmet olacaktır bu. 'Âşıklar İçin', dört mısra. İlk ikisini zaten babası bestelemişti. Kalan kısmı da neredeyse aynı. Kenan burası için 17 yıl uğraşır! Eser tamamlanınca "Çarşamba gecesi biri 20 geçe 'Yalnızlar İçin' bestesi tamamlandı. Tarihçilere, tarihçilere sesleniyorum" diye bağırıyor. Büyük olasılıkla Yesari Asım Arsoy, eseri gerçekten o gün ve saatte bitirdi ve Göksel Arsoy da sinema aracılığı ile durumu 'müzik tarihçileri'ne duyurmak istedi. Film için Kürdîlihicazkâr 'Ömrümce O Saf Aşkını' veya (yılı tutabilse) Uşşak 'Menekşe Gözler Hülyalı' (1967) seçilebilirdi.
Kenan'ın (adını öğrenemeyeceğimiz) annesi hep hastanede. 'Oldukça iyileşmiş, bugün, yarın, aybaşında, eskisi gibi üçümüz bir arada olacağız' derken ölüsü çıkar oradan. "Ömrü bu kadarmış." Ancak dört gün sonra söyleyebilir oğluna Asım.
Kenan, elbisesi yamalı, cin gibi bir çocuk. Her gece, Çin Pavyon'da, babasının programının bitmesini bekliyor. "Çocuklar bile bu hayatta vaktinden evvel olgunlaşıyor." Bunlar en tatlı yılları olmalı, gülüp oynamalıydı. Ama elden ne gelir. Kadere boyun eğmek lazım.
15 yıl sonra 'Sağır ve Dilsiz Okulu'ndan mezun olur. "Maşallah su gibi konuşuyor artık. Mektep işe yaramış." Tamamen iyileşmiş peltekliği. "Orda senin gibi yüzlerce çocuk var. Çalışacak, oynayacaksın. Dilin de düzelecek. Şarkı bile söyleyeceksin" demişti babası, yatılı bırakırken.
Okula girerken tekme attığı taşa çıkarken de aynı şeyi yapıyor Kenan. Önce Aşiyan Mezarlığı'na gider. Ama burası annesinin mi babasının mı belli değil.
Çocukluğunda piyano öğrenmişti. Okulda gitar. "Babamın yolunda gideceğim. Şarkı söyleyeceğim. Yarım kalmış bestesini tamamlayacağım. Yalnızlara, kederli insanlara, birbirinden ayrı düşmüş kişilere okuyacağım bu şarkıyı." (Ali'ye göre 'bir de meşhur oldu mu, paralar kum gibi akarmış').
Gitar sahibi olana dek göbeği çatlar kahramanımızın. Oysa piyano dersi alan 'varsıl' Oya'nın duyguları farklı; "Öff, sıkıldım çalmayacağım" deyip duruyor. 15 yıl boyunca tuşlara el bile sürmediğini anlayacağız. 'Yokluk' daha güçlü bir harekete geçirici galiba.
Yüksek Kaldırım'a gitar bakmaya gelmiş delikanlı. Nalân da 187 numaradaki 'Müzik Evi'nde satış görevlisi. 'Babasının kızı. Altın kalpli, üstelik becerikli'. 90 lirası var bizimkinin. Daha 135 lira lazım. Genç kız bir çözüm bulur. "Patrona bir şey söylemeyiz. Akşamları, O gittikten sonra gelir gitarı alısın. Sabahları da O gelmeden geri getirirsin." Sonradan dükkânın sahibi Behzat Duruses'in bunu fark ettiğini ama ses çıkarmadığını öğreneceğiz. Gitarı hediye eder. "Para pul istemem. Yalnız bir akşam gelir, dinlerim."
Yaşlı adamın gitarı varmış gençliğinde. Bir de sevgilisi. "Balkonlu bir evde otururdu. O kadar kötü çalmışım ki bir akşam başıma bir kova su döktü."
'Müzik Evi' çok güzel bir yer. Çocukluğunda gördüğü filmleri hatırlatır Kenan'a. "Hani fakir ve istekli adamlar gelirler. Seninki gibi bir patron bestelerini dinler yardım eder." Nalân da 'bir masal mı, hikâye mi olduğunu hatırlayamadığı' bir şey anlatıyor. "Dükkân sahibinin bir kızı var. O bestecilerden birine âşık olur. Baba kızını vermez. Karlı bir günde kaçarlar. Parasızlık, belki de ıstırap çekerler. Derken bir çocukları olur. Ama aşkları hiç eksilmez." ('Ama' neden!).
Oradaki piyano, gitar, kemanlar arasında yalnızlığını hissediyormuş. "İçim, kalabalık çekiyor. Yolculuklar düşünüyorum."
Yüksek Kaldırım, bir buçuk-2 yıllık 6 sahnede görüntüde. Fakat bunca zaman farkına karşın yolun solundaki 5 araba ve dizilimleri hiç değişmiyor.
Beraber her yeri dolaşıyor, Galata Kulesi ile ilgili söylenceyi öğreniyoruz; "Cenevizliler zamanında halktan bir kız, prensi sevmiş. Aşklarının sonu gelmeyince de kendini bu kuleden atmış. Prens ne oldu bilinmiyor ama Kule o günden sonra mesut olmayacak âşıkları içeri almıyor."
Kenan'a yardım eden edene. Salih ve Behzat, iş bulması için yırtınıyorlar. Sahnede alkış almanın yolunu da bulmuş! "Gözlerimin önüne seni getiriyorum" diyor genç kıza. (Ancak belki sahne heyecanı, 'Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacaktır'ı söylerken elini ayağını koyacak yer bulamaz). Okulda bile düşünürmüş hep. "Birisini sevmiş, evlenmişse diye üzülürdüm. Sonra seni kafamın içinde kendimle beraber büyüttüm. Kaş, göz, ağız, burun çizdim sana." Bu hayali 'kaş göz çiziminde' başarılı olamamış ki seneler sonra karşılaştıklarında tanıyamaz Nalân'ı. Genç kız ise 'peltekliği düzeldiği için' tanıyamamış Kenan'ı!
Ali okuldan arkadaş. Mezuniyet sonrası "Ohh, ver elini Yenikapı" diyor. Senelerce çok eziyet çekti. Şimdi rahat edecek, Balıkçı olacakmış. Kolyos mevsimini bile özlemiş. Önce 'eski toprak' Mehmet Reis-İhsan Torun'un elini öpecek. "Sayesinde mektep yüzü gördüm." Böyle konuşurken görünce hayretten dilini yutacakmış herkes. Kenan'dan farklı olarak 'kafası bozulunca' tekliyor biraz.
Panayot'un laternalı meyhanesi. Özdemir Akın, Mehmet Ali Akpınar, Hakkı Haktan, Zeki Tüney dönüşünü kutluyorlar Ali'nin. Balıktaki toyluğu için esprilerin, gırgırın bini bir para. "Şunun ellerine bak Reis. Balık tutabilir mi... Bir lastik eldiven alırız olur biter... Balıklar, böyle çocuklarla geldiğimizi duymasınlar, kaçarlar... Bu da mı tasa! Ali'yi başaltına tıkar, dönene kadar çıkarmayız." Kahkahalar, kahkahalar.
'Suyu bol olsun', babası, başka türlü bir adammış. Rahmetlinin boğulduğu yere gidecekler yarın. "Bütün balıklar, saygılarından orda hazır olmazsa adam değilim."
Evi, kıyıdaki iki katlı taka. "Üst katı balkon. Odaları, mutfağı düzayak. Yalnız banyosu alt katta." Babası bu teknede gerdeğe girmiş. Kendisi de evlendiğinde Aysel'i buraya getirecektir.
Balığa çıkma türküsü; "Deniz üstü yüzerim//Sarı lira dizerim//Babamın sağlığında//Böyle nazlı gezerim//**//Denize dalayım mı//Bir balık alayım mı//Ay battı güneş doğdu//Daha yalvarayım mı?"
Kenan hep dört ayak üstüne düşen biri. Ve hep beyaz çoraplı. Ali'nin yanında kalıyordu. O evlenince, Nalan ve babasının yanına taşınır. Sonra da Oya'nın köşküne!
Soyadı 'Mete'ymiş. Plak olan şarkıları; 'Sevdiğim Sensin'; 'Aşkım Senindir'; 'Ölümsüz Yıllar'.
Filmin sonlarına doğru "Duygularımı bestelerimle anlatabiliyorum. Konserler ve gazino hayatı idealimin dışında işlerdir" diyor. Oysa bir zamanlar, şimdi beğenmediği gazinolarda iş bulabilmek için yapmadığı kalmamış, şarkı söylediği sırada radyoyu sonuna kadar açan gençlere bile fazla bir şey diyememişti.
Orkestraya "Müzik yalnız notayla, yalnız çalmakla olmaz. Önce ruh lazım" diye bağıracak kadar kendinden emin şimdi.
Konser vermeye Nalân'ın ameliyatı için razı olur. "Yağmur yağarken kabını doldur be koçum." Ali'nin bu uyarısını Kenan değil ama Göksel Arsoy dinlemiş galiba! O sene çevirdiği film 15'ten fazla.
Filmde, onsuz yapamadığımız yalan 8 kez söyleniyor.
Nalân'ın işe gidip geldiği vapur iskelesinin hemen sağındaki ağaçta (Belgin Doruk ve Göksel Arsoy'lu) 'Aşka Karşı Gelinmez' (1962) filminin afişi var.
Nalân'ı Adalet Cimcoz; Kenan'ı, annesinin doktorunu ve "Piyanoyu getirdik. Küçük salona koyduk" diyen köşk görevlisini Abdurrahman Palay; Asım'ı Rıza Tüzün; Aysel'i Suna Pekuysal; Ali'yi Sadettin Erbil; Doktor-Fikret Uçak'ı Zafer Önen seslendirmiş.
Nalân-Belgin Doruk; Kenan-Göksel Arsoy; Aysel-Suna Pekuysal; Ali-Hüseyin Baradan; Oya-Nilgün Esen; Selahattin Bey'e "Yardımınızı, dostluğunuzu unutmayacağım, müsaadenizle" diyecek kadar çelebi Asım-Nuri Genç ve muhteşem fötr şapkası; Çocuk Kenan-Sadi Mutlu; Selahattin Bey-Selahattin Yazgan; Bahçıvan Salih-Asım Nipton; Meyhaneci Panayot-Faik Coşkun; Mehmet Reis-İhsan Torun; Behzat Bey-Selahi İçsel; Oya'nın Dadısı-Dursune Şirin; Reji Asistanı ve gitar alamaya gelen müşteri-Kemal İnci çok güzel.
Bestekâr Asım'ın çalıştığı 'Çin Pavyon (night club), o dönem çok meşhurdu. Beyoğlu'nda ve telefonu '44 95 28'. 'Siyah İnci Yasemin Esmergül'; 'Fermani Baydak Orkestrası'; 'Viyolonist Şevket Yücesaz ve Orkestrası'. Gazetelerde "Hindistan ve Pakistan'daki muvaffakiyetli turnesinden dönen eşsiz sanatkâr Semiramis, Hint kostüm ve danslarıyla her gece Çin Pavyon'da" ilanları yer alırdı.
Nalân ve Kenan bir sahnede 'Kıyık Tatlı Müessesesi'nden aldıkları dondurmayı yiyorlar. Merkezi Teşvikiye (tel. 44 40 56) ve şubesi Erenköy'de (tel. 55 31 23). Özel mönüsünde Portakallı Sarı Burma, Talaş Böreği, Tavuk Göğsü, Nefis Su Böreği var. Gazete ilanlarına göre "Bütün güzel hanımlar Kıyık'ın müşterisiymiş". Metin Oktay'lı bir reklam da şöyle; "Bütün enerji ve kudretimi Kıyık ezme ve tatlılarına borçluyum."
Lütfü Engin, Tiyatro Müdürü Orhan rolünde. Eksik dişleri para sıkıntısı içinde olduğunu düşündürdü. Giydiği gösterişli smokin de kiralıktır herhalde! Karısının ameliyatı nedeniyle konsere çıkmak istemeyen Kenan'a "Sanatkârın yeri sahnedir. Ölüm dahi O'nu alıkoyamaz" diyor. Duvarda Edgar Degas'nın 'Two Dancers On Stage' (1874) yağlı boya tablosunun taklidi asılı.