Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Yalan sözlere kandım//Ne yazık ben aldandım." Kasımpaşa'daki bir meyhanede keman, kanun, klarnet eşliğinde söyleyen bayan sanatçı. Osman da Almanya'dan Türkan'a gelecek mektupları(!) yazdırıyor. "Böyle, dokunaklı olsun abi... O'nsuz geçen hayatın, böyle, manasızlığını, boşluğunu... Sonra O'nu ne kadar çok sevdiğimi, seveceğimi, biricik sevgilim olduğunu, ölünceye kadar seveceğimi söyle. Benim hayatta söyleyemediğim her şeyi yaz, söyle. Ekrem'in ağzından da olsa söyle abi."
Adı, önce 'Erkekler Utansın' olarak düşünülen 'Sana Layık Değilim', Kemal Film'in Kasımpaşa'daki platosunda, 1966, Ocak-Şubat başında çekilip yıldırım hızıyla '21 Şubat 1966' Pazartesi günü (Beyoğlu) Lâle; (Beyoğlu) Levent; (Kadıköy) Atlantik; (Kadıköy) Özen sinemalarında gösterime girmiş. Silvana Panpanini ve Amedeo Nazzari'nin başrollerde olduğu bir İtalyan filmi de ('Un Marito Per Anna Zaccheo') (1953) aynı 'Sana Layık Değilim' ismiyle (Beyoğlu) Şan Sineması'nda gösterilmişti (21 Nisan 1955, Salı).
Kahramanımız Osman, bir şoför. Neşeli, hayat dolu ve bugünlerde çok sevinçli. Yeni taksisine (adı 'Cames Bont') 55 bin saymış. Müşterilerden aldığı 25'er kuruşla denkleştirecek bu parayı. "Maşallah de be, maşallah de! Araba değil, gelinlik kız mübarek." Bir büyük değil bir fıçı lazımmış kutlamaya! "Şan olsun memlekete, Allahıma kitabıma." Sevincini "Senin de tarlana bulgur yağsın" diyerek bölüşüyor bir müşteri ile. "Fenerbahçe'yi hep şampiyon görürsün, inşallah." Kasımpaşalı olması 'hasebiyle' doğal olarak öfkesi burnunda! Bir sahnede 'lacivert bir durum' var. Türkan'ı 'iş çıkışı alacakmış'. İnmeyip 'keçilik eden' müşteriyi "Hadi bakalım! Yolun kabasını al şurdan" sözleriyle azarlıyor.
Analık, babalık, hocalık ettiği kardeşinden başka kimsesi yok. Üstüne titrermiş Ekrem'in. Varsa yoksa Osman abisi. 'Anasından babasından kalan tek yadigâr'. Mahalleli 'ta şu kadardan tanır ikisini de'!
"Ohoo, bir taneydik o zamanlar... Hani, Tanoz'un orda Hüsnü var ya, O'nun taksilerinde çalışırdık. Ben gececi, Ekrem gündüzcü... İşin altın devri, biz de hızlıydık ha. Korsanlık yok. Otel önü, Galata Rıhtımı hepsi bizde. Ne kadar seyahat şirketi varsa çivilemişiz. Kemiğin yağlısı önce bize düşüyor. Allah inandırsın, gün oluyor yevmiye 100'ü buluyor." Bizimkiler de önce 'façayı düzeltmişler'. Hani tanımayan biri görse 'sosyete Teomanlarından, Erdinçlerinden' biri zannedecek 'iyi mi'.
Günler 'gıcırında' geçerken Ali Efendi Dayı çağırır Osman'ı. Rahmetli pederi ile silah arkadaşıymışlar. "Kızı, acele Ankara'ya gidecekmiş, bu imtihan davasına." Türkan'ı çocukluğundan tanıyordu bizimki. Yıllar sonra böyle 'ay parçası' olarak görünce çarpılır. "Yahu kız değil afet be! İçimden bir şey aktı kalbime oturdu kurşun gibi. Nutuk ('Nutkum' diyecekti) tutuldu böyle, hani heykel gibi olmuşum, ev eşyası gibi kalmışım."
Ankara'ya giderken 'ağzından bal akıyor' Türkan'ın. O yolları, o Bolu Dağları'nı geçti mi uçtu mu "Nah böyle nimete kör bakayım" hatırlamıyor Osman. "Yahu 5 saatte girmişim Ankara'ya." Dönüşleri ise kaplumbağa gibi. 30-40 kilometre! "Yol bitecek diye ölüyorum abi."
İstanbul'da 3-5 gün kendine gelemez. "Ya buram yanıyor abi, ağlayacağım be... Yahu trafik polisini Türkan görüyorum, iyi mi. Sebepsiz yere doluyor gözlerim. Ne yemek ne içmek. Durup dururken bir ağlama, ölüyorum be." Tam 'Nerime Kadir, Mahmut Mesat Bozkurt', romanlarından fiyakalı laflar ezberleyip açılacakken "Geldi mi Askeriye'den bir celp. 45 günlük tekâmül kursu". Kurs bu, takar mı aşkı maşkı. Cihet-i Askeriye'ye yollanmadan önce kardeşini götürür Ali Efendi'ye, şoför olarak. (Ekrem'in Türkan'a bakışı kötü bir şeyler olacağının habercisi). Kursta 'vakit nasıl geçti, ne oldu, yaşıyor mu yaşamıyor mu farkında değil'. Bir gece elinde Türkan'ın resmi, dalıp gitmişken Üsteğmen'e yakalanır. "Erkek adam ağlar mı be oğlum" diyor Kaya Volkan. "Ben de tabii, 'Üsteğmenim' dedim, 'ağlar da sızlar da, bu ne biçim dava bilirsin' dedim. Tabii o çocuk da bir kalp taşıyor yani. Resmi verdi, kendi gitti, benim askerlik de bitti zaten. Tak, ben hemen kahveye." Bir davetiye sıkıştırılır eline; "Oğlumuz Ekrem Gürbüz'le kızımız Türkan Salman'ın bilmem ne tarihinde Ünsal Aile Salonu'nda nişan törenine... "
Haftası geçti geçmedi Ali Efendi'yi toprağa vermişler. "Sonra kız kaldı mı sana kimsesiz. O senenin martında evleneceklerdi. Önce çarşıdaki dükkânları sattırdı biçareye. Sonra Piyale'deki evleri. Daha sonra da babadan kalma köşkü. Kız, kira evine çıktı."
Üstündeki afili façadan altındaki arabaya kadar her şeyi Türkan'a borçlu Ekrem. Ama aklı fikri şarkıcı Sevda'da. Ucuz edebiyata da pek meraklı beyimiz. "İçkiye, paraya ve sana doyamadan öleceğim" diyordu şarkıcıya. O'nunla Avrupa'ya gitmek için her şeyi göze almış. Nesi varsa sattırır nişanlısına. İş öldürmeye kadar varır. 'Ufak bir kaza, kimsenin şüphelenmeyeceği bir araba kazası'. Delil yetersizliğinden kurtarır paçayı. (Türkan'ın vücudunda en ufak bir kırık falan yok ancak gözleri zedelenmiş. İkinci ameliyat sonrası görebilecektir ancak).
Avrupa'ya da sırf sanat için gitmiyorlar. Yedek lastiğin içi esrar dolu! Oralarda kumar ve beyaz zehire alışır küçük bey. Türkan'da başarılı olamamıştı ama bir esrar krizi sırasında Sevda'yı öldürmeyi başarır! (Bu haberin çıktığı 02 Şubat 1966 tarihli gazetede, ayrıca, durumu ağırlaşan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in ABD Başkanı Lyndon B. Johnson'un uçağı ile Amerika'ya götürüleceği yazılı). Yine şanslı; Almanya'daki mahkemede 'zehir kaçakçılarının yakalanmasındaki yardımından dolayı 6 ay ile paçayı kurtarıyor'.
Bu sürede Türkan'ın en büyük yardımcısı Osman. Ekrem'den diye mektuplar bile yazdırır, ameliyat için arabayı satar. Daha neler neler.
'Selvi Boylum Al Yazmalım'dakine benzer bir tercih yapıyor sonda genç kız. Gözleri açılınca (Doktor-Nubar Terziyan'ın dediğine göre) 'karşısındakinin kalbini okuma duygusunu da kazanmış!'
'Sana Layık Değilim'deki melodiler.
Franck Pourcel'in 'Amour, Danse et Violons No. 25' albümündeki (1965) "J'aime" (1964) (Salvatore Adamo) 11 sahnede [Jenerikte; Türkan, Osman'a kahve getirirken. Bu sırada Ali Efendi, kızını Ankara'ya götürmesini istiyordu kahramanımızdan; Osman "Ne olur Abi, bu mutlu günümüzde yalnız bırakma" yazılı mektubu okurken; Avrupa'ya giden Ekrem'in mektubunu okurken; Sevdiği kızı(!) Türkan'a anlatırken; Sattığı arabasına 'Sadri Alışık' selamı ile veda ederken; İkinci ameliyat sonrası baygın Türkan ile konuşurken; Ekrem'e "Ne istersen yapacağım. Yeter ki O mesut olsun" derken; Türkan, Osman'ın getirdiği güllere sarılırken; "Görüyorum, görüyorum" derken; Film biterken].
David Carroll'un 'Percussion in Hi-Fi' albümündeki (1957) 'Controversy' (Mike Simpson) Ekrem, suikast öncesi, arabadaki Türkan'ın uyumasını beklerken.
Fausto Papetti'nin '4a Raccolta' uzunçalarındaki (1964) 'Sole Spento' (1963) (Fausto Papetti / Francesco Franco Cassano) Jenerik sonrası zengin-fakir ev görüntülerinde.
'Shame and Scandal in The Family' (1965'teki düzenleme) (Huan Donaldson / Slim Henry Brown) Ekrem, garajı sattığını telefonda Sevda'ya söylerken.
Nini Rosso'nun 'Romantico' 33'lüğündeki (1965) 'Nostalgia' 2 sahnede (Türkan ve Ekrem nişan yüzüğü alırken; Dans ederlerken).
'Dead Ringer'daki (1964) (André Previn) 'The Police is Waiting' 3 sahnede (İlk ameliyat sonrası "Abi, görmüyorum. Hiçbir şey görmüyorum" derken; Doktor Nubar Terziyan "Cesaret kızım, cesaret. Göreceksin yavrum. En kısa sürede tekrar ameliyat edeceğim seni" derken; İkinci ameliyat sonrası bantlar açılırken). 'The Dog Attacks' Sevda'nın ölüm haberi gazetede çıktığında.
'Seviyorum' (Enstrümantal) Osman, gözleri görmeyen Türkan'ı deniz kenarında dolaştırırken ve Ekrem'in(!) mektubunu okurken.
Filmdeki şarkılar.
'Halimem' (1 dakika 37 saniye) Sevda'nın ilk şarkısı. "Kiraz aldım yayladan//Halimem dallarını eğmeden//Kiraz al da ver bana//Halimem ben gurbete gitmeden//**//Tombalacık Halimem//Neler olacak//Kiraz dolu yaylalar//Bizim olacak//**//Ekin gelir Devrek'ten//Halimem seni sevdim yürekten//Tombalacık Halimem taş başına gel//Ben gidiyorum Bolu'ya düş peşime gel."
'La Bohéme' (1965) (Jacques Plante / Charles Aznavour) (47 saniye) Sevda, Ekrem'e "Bizimle gelme, istemem kötülüğünü" derken. [Bu şarkıyı Özdemir Erdoğan, kendi orkestrası eşliğinde Türkçe sözlerle söyleyecektir; 'Ayrılık Şarkısı' (1969)].
'Kırılan Ümitlerin Mazidedir Neşesi' (Segâh) (Teoman Alpay) Osman, meyhanede Kadir ile dertleşirken. "Kırılan ümitlerin mazidedir neşesi//Benim şimdi tesellim meyhanecinin sesi//Kızma be Meyhaneci çok içiyorum diye//Yıllar var ki düşmüşüm sonu yok bu sevgiye."
'Seviyorum' (Türkçe sözler Fecri Ebcioğlu) (2 dakika 24 saniye) Sevda'nın ikinci şarkısı. "Aşk masalımı sen dinle//Derdi paylaş gel benimle//Aldanan şimdi yalnız benim//Gidiyor bak sevgim//**//Duydum sen de mesutmuşsun//Beni çoktan unutmuşsun//Çekme kalbimden gölgeni//Seviyorum çok seni//**//Seviyorum, seviyorum hiç düşünmeden//Ağlıyorum, dön diyorum//Mesut muyum hiç bilmiyorum//Yalnız seni seviyorum//**//Bırak sen eski günleri//Kırıldık birbirimize//Bu dünya ufak gelecek//Dönersen ikimize//**//Şimdi anladım hep masalmış//Aşk senden ötede kalmış//Benimse kalbimin içinde//Dallarla budak salmış."
Dario Moreno'dan 'Her Akşam (Sarhoş)' (Türkçe sözler Fecri Ebcioğlu) (9 saniye) (Orijinali "Y'a Du Travail") (Guy Bertret / Janko Nilovic) Avrupa yolcuları Kapıkule'ye yaklaşırken.
'Yalan sözlere Kandım Ne Yazık Ben Aldandım' (53 saniye) İkinci meyhane sahnesinde.
Senaryoda, etkiyi arttırmak için sözcük tekrarları yapılmış. "Var mı ulan, var mı ulan it böyle erkeklik."; "Heykel olmuşum, heykel."; "Abi! Hiç, hiç sevdin mi sen de benim gibi?"; "Belki, belki bir gün anlar dedim."
Osman, dünyada hiçbir baltaya sap olamamış, sevdiği kıza deli gibi sevdiğini söylemekten çekinmiş, kendi eliyle hayatını mahvetmiş bir budala. Başlardaki meyhanede Kadir Usta'ya Türkan'ı anlattığı 7 buçuk dakika boyunca seyirciyi soluksuz bırakıyor. "Vallahi, yani ışık ışık parlıyor gözleri abi. Öl desin öleyim be, anlatılmaz ki. Efendilik, güzellik, nezaket, alçakgönüllülük ne istersen O'nda. Ya, kâğıthelvası yiyor abi, var mı böyle bir şey be."
Başka bir sahnede "Sen gene midye çıkarıyorsun ha!" diyor Türkan'a. "Derinlere daldın da!"
Ameliyat için arabasını sattıktan sonra bir müddet iş aramak zorunda kalır. ('34 DT 248' plakalı 'Cames Bont'a, Sadri Alışık selamı ile veda etmesi unutulmaz). Muavinliğe, araba silmeye bile razı. Bu yıpratıcı arayışların birinde (yakasındaki çiçekten gözümüzü alamadığımız) Memduh Bey'in sözleri bize de bir oh dedirtiyor; "Kaldır başını be! Nah, içerde Şevrole hazır, seni bekliyor. Bana araba değil, adam lazım." İlk olarak Türkan'a bir demet gül alır!
Gözleri görmeyen Türkan'a kitap okurken James Bond ve Altın Parmak'tan söz ediyor. Oysa elinde, Başak Yayınları'ndan çıkan (1965) 'Yıldırım Harekâtı' adlı kitap var (Çeviren Semih Yazıcıoğlu). 1965'te 'Thunderball' adıyla filmi çekilmişti. 'Altın Parmak'ı 'Altı Parmak' diye okuması çok komik.
Türkan'a olan sevgisi, o yıllardaki gençliğin yurt sevgisini çağrıştırdı. Ama Osman daha şanslı, çünkü hiç olmazsa 'tercih ediliyor'.
İlk ameliyatı Doktor-Nubar Terziyan yapar. Sonuç başarısız. Her konuda olduğu gibi genç kızın görebilmesi 'Amerikalı göz doktoru Jordan Stocker'in sayesinde olacaktır! Türkan Şoray da o günlerde 'Senede Bir Gün'ün çekimlerine katılmama gerekçesi olarak 'geçici görme kaybı' raporu almak zorunda kalmış.
Ekrem, mağlup bir adam. Her şeyini kaybetmiş, sevdiklerini kırmış, yıkmış. Bile bile kötülük etmiş bir adam. '34 AP 781' plakalı arabası gazetelere geçecektir. 26 Ağustos 1976, Perşembe günkü Cumhuriyet'teki habere göre bu plakalı kamyonun karıştığı katliam benzeri kazada 5 kişi ölmüş 22 kişi yaralanmış! Araba da sahibi gibi 'kötü'!
Alev Koral, Sevda'yı; Sadettin Erbil, Ekrem'i; Sadri Alışık, Osman'ı; Jeyan Mahfi Ayral, Türkan'ı; Mümtaz Ener, Kadir'i; Cahit Irgat, Hasan'ı; Rıza Tüzün, Doktor-Nubar Terziyan'ı; Muhip Arcıman, Savcı'yı; Aziz Basmacı müşteri rolündeki kendisini seslendirmiş.
Sevda Sümer, dansöz- şantöz. Osman'a göre 'aşağılık karı'. Çok, çok masraflı bir kız! Budala âşıklar için pahalı bir sevgili. "İkimiz ayrı dünyaların çocuklarıyız Ekrem. Sen oraların, şu karşı sırttaki ahşap mahallelerin; Ben buraların, pavyonların gecelerin çocuklarıyız" demişti. Ama dinleyen kim! Seviştikleri otel odasının penceresinden 'Imperial Bar' yazısı görünüyor. Bu roldeki Gülbin Eray, kusursuz dansları için (Yılmaz Duru, Eşref Kolçak, Fikret Hakan'ın da hocası olan) Jak Biçaçi'den ders almış. Çekimlerin bir kısmı Yeşilyurt'taki Klöb-Mini'de. (Telefonu; 73 81 41). O günlerde Sevda Sümer isimli 'şuh dansöz' sahne alıyordu burada. Orkestra bateristi Erdoğan Üçkaya.
Filmde, Yeşilçam'a yeni ısınan üç sanatçı ile karşılaşıyoruz; Osman'ın iş stediği kişilerden Mustafa Yavuz ve Hasan'ın adamları Sami Tunç ile Kazım Kartal.
Türkan, şimdi yerinde yeller esen Türk Ticaret Bankası'nda memur. Bu banka gibi 13 tutturdukları Spor Toto kuponundaki kulüpler de unutuldu gitti; Hacettepe, Demirspor, Beykoz, Feriköy, Altınordu, Beyoğluspor, Güneşspor. Grundig marka radyodaki spiker Pertev Tunaseli bile.
Türkan Şoray, deniz kenarında Osman'la çay içerkenki pardösüyü 'Siyah Gözler'de (1965) jenerikte giyiyordu. Sondaki köşk çekimleri 'Haremde Dört Kadın' (1965), 'Kadın İsterse' (1965), 'Posta Güvercini'nden (1965) anımsadığımız 'Sait Halim Paşa Yalısı'nda yapılmış.
Türkan-Türkan Şoray; Osman-Sadri Alışık; Ekrem-Önder Somer; Sevda Sümer-Gülbin Eray; Hasan-Cahit Irgat ve adamları Ali Seyhan, Erdoğan Seren; Haydar Karaer, Sami Tunç, Kazım Kartal; Doktor-Nubar Terziyan; Kadir-Mümtaz Ener; Ali Efendi-Selahi İçsel; Savcı-Hüseyin Peyda; Sivil polis-Hüseyin Zan; Türkan'ın teyzesi-Leman Akçatepe; Üsteğmen-Kaya Volkan; Memduh Bey-Memduh Alpar; Taksi yolcusu Aziz Basmacı; Mehmet Büyükgüngör; Tevfik Soyurgal; Lütfü Engin; Pis Feridun-Ergül Buharalı; Meyhane ve trafik sahneleri çok güzel.
Hasan ismi Cahit Irgat'a hiç yakışmamış.
Osman'ın, (55'e aldığı ve ameliyat için 30 bine satacağı) '34 DT 248'plakalı takside Türkan'a söyledikleri. (Uğruna ölüp bittiği genç kızı değil ama 'Şevrole'sini iki kez öptüğüne tanık oluyoruz film boyunca). "Şanzımanı görme, motor desen, yani gelinlik kız. Hem de namuslu tarafından. Şu nikelaja bak be, böylesini Dolmabahçe Sarayı'na ayna diye asıyorlar ha. (Kolundakini göstererek) Bak, saat mi bu? Saat diye bizim rot ayarına derler. Ayar değil, macun mübarek."