Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Aslında filmin adı 'Affeden Kadın' olmalıydı. Ölürken "Affettin mi?" diyen Fikret'e başı ile 'evet' yanıtı veriyor Hülya. Bunu zaten daha önce defalarca yapmış hatta kumar borçlarını ödemek istemişti. Leyla'yı bile affeder. Kemal de bu konuda kendisinden aşağı değil.
'Portrait in Black'in (1960) siyah beyaz ve biraz uzak Yeşilçam uyarlaması. Yaz aylarında çekilip 12 Ekim 1964, Pazartesi günü (Beyoğlu) 'Lale', (Kurtuluş) 'Yeni Atlas', (Kadıköy) 'Özen', (Üsküdar) 'Işık', (Maltepe) 'Çeliktaş' sinemalarında gösterime girmiş. Gazetelerde "Kemal Film'in bütün kadınlara mesajı: Bu filmi mutlaka göreceksiniz" ilanları vardı (11 Ekim 1964).
Filmin başlangıcı Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde. Necmi Bey'in kimya fabrikasında patlama olmuş. Hülya gözlerinden yaralı, birazdan ameliyata alınacak. Yakın dostları Hulusi Bey, Savcı Yılmaz Gruda ile konuşurken kendisini tanıyoruz. Tahsilini kimya mühendisi olarak tamamlamış. Dürüst ve efendi bir kız. Bütün gün babasının laboratuarından çıkmaz, Kemal'le 'yan yana omuz omuza' çalışırmış. Delikanlı da aynı meslekten. Necmi Bey'in yardımı ile okumuş. Cana yakın, cıvıl cıvıl iki kalp. "İş sahasındaki bu yakınlık kısa zamanda kalbe tesir etmekte gecikmedi." Ama ne yazık ki tek taraflı olarak. Hülya evlenmeyi aklından bile geçirmiyor. 'Bir dost, bir abi' olarak seviyormuş Kemal'i.
Fikret'in Kimya Mühendisi olarak işe başlaması hemen o günlerde ve şerefine verilen bir parti ile. Hulusi Bey baştan beri sevememiş kendisini. "Kurnaz, haris, fırsat ve servet düşkünü olduğunu her fırsatta ispat etti" diyor. Ne istediğini bilen biri. Necmi'nin milyonlarına konmak için en kısa yolun Hülya'nın kalbinden geçtiğini anlamış. Kalp oyunlarında Fikret'ten daha usta birini bulmak ise adeta imkânsız. Hülya da çok tecrübesiz. Daha nişanlanmadan birbirlerinin olurlar!
Necmi Bey, Kemal'i düşünüyordu damat olarak. Fikret'le izdivaca karşı çıksa da kızı "Evlenmemiz sadece bir formalite meselesi olacak" deyince yelkenleri suya indirir. Yaşlı adam damadına hiç güvenememiş. Öldüğünde "Fabrikalarının ve laboratuar vesair ortaklıklarının idaresini Hülya ile O'na ömrü boyunca müşavir ve tesislerine müdür olarak Hulusi Bey'e bırakmış." Vasiyetnameye göre 'kızı ağır bir sakatlık veya hastalıkla malul olmadıkça, Fikret, işlere müdahale edemez, mali hususlarda reyini kullanamazmış'.
Aslında Hülya'nın yaşamını tehlikeye atan bir şey bu. "Ağır bir sakatlık veya hastalıkla malul olmadıkça... Ağır bir sakatlık... Hastalık" vardı kocasının aklında.
Leyla'nın gelişi işi daha da karıştırır. Küçük yaşta anasız babasız kalan yeğenini, öz kızından ayırt etmemiş Necmi Bey. Tahsil için Avrupa'ya gönderip mirasından 'birkaç parça mal, biraz nakit para' bile bırakmış. 'Danstan, eğlenceden başka bir şey bilmeyen biri'. Kabiliyetsiz, hoppa ve şımarık. Uzun yıllar okul bahanesiyle dışarılarda dolaşmış, hiçbir işte dikiş tutturamamış. Ancak 'bir afet oluşu' Fikret'in dikkatinden kaçmaz! Uzaktan öpücük göndermeler, elini tutmalar derken banyo sahnesinde amacına ulaşır!
Şimdi sıra karısını öldürüp mal mülke sahip olmakta. Kumarhaneye 300 bin borçluymuş Cinayette gönül oyunları kadar iyi değil damat bey. Kendisi başarılı olamayınca oradan Sadettin'i ayarlar bunun için. Sonuç hep hüsran. Hırsı, üç yaşama mal olacaktır. İlk değil ama ikinci ameliyattan sonra gözleri görüyordu Hülya'nın. Yine de kör rolüne devam eder nedense. Başka türlü davransa filmin sonu ölümlü olmayabilirdi belki.
'Portrait in Black' biraz farklı. [İlk fark 'renkli' olması!]. Matthew S. Cabot'un çok güzel bir karısı ve deniz ticaretinde pek çok gemisi var. Ama yatalak olması evliliğini gölgelemiş. Üstelik bunaltacak derecede şüpheci ve bunda haksız sayılmaz. Çünkü Sheila Cabot, yaşlı adamın doktoru David Rivera ile ilişki içinde. İki âşık, milyonerden kurtulmak için cinayete karar verirler. Yüksek dozda ilaçlı iğne bu işi görür. Tereyağından kıl çeker gibi amaçlarına ulaşmışken ilk tehdit mektubu geliyor. "Dear Mrs. Cabot, congratulations on the success of your murder." Rahmetlinin iş ortağı Howard Mason'dan şüphelenirler önce. Arabasıyla uçurumdan aşağı attıklarında kurtulduklarını zannediyorlardı. Ancak 'ikinci teşebbüs için kutlayan' bir mektup daha gelir. Bu kez şoför Cobb'dan kuşkulanırlar. At yarışlarındaki yüksek miktarda bahis borcu nedeniyle para istiyordu çünkü. Ancak şaşırtıcı bir şekilde bunları yazan Sheila'ymış. Çok sevdiği David'in Zürih'e gitmemesi için yazmış bunları. Üvey kızı Cathy, Onları öpüşürken görünce her şey sona erer. (Hülya, ikinci kattan düşmemişti ama doktor çatıdan düşüp ölüyor).
'Affetmeyen Kadın'daki melodiler.
Lou Donaldson & Grant Green'in 'Cool Blues' albümündeki (1961) 'Misty' (1954) (Erroll Garner) 4 sahnede [Fikret'in şerefine verilen partide Hülya ve Kemal dans ederken; Fikret, Hülya ile dans ederken (çenesine dokunuyor, yanağını öpüyor); Leyla ile ikinci dansta; İkinci ameliyat sonrası Leyla ve Fikret sevişirken].
Château en Suéde'deki (1963) (Raymond Le Sénéchal) 'Générique' 7 sahnede (Hulusi Bey "Kalp oyunlarında da Fikret'ten daha usta birini bulmak imkânsızdı" dedikten sonra; Fikret, laboratuarda Hülya ile şakalaşırken; Evlilik öncesi birbirlerinin olurken; İlk deniz motoru gezisinde; Arabada Leyla'nın elini tutarken; Leyla ile banyodayken; Sondaki nikâhta).
Teo Macero and Bob Prince'in "What's New" uzunçalarındaki (1956) 'Avakianas Brasileiras' (Bob Prince) 5 sahnede (Vasiyetname okunduktan sonra; Fikret, deney tüplerindeki maddeleri karıştırırken; Kaza sırasında; Kemal'e "Hülya yok artık! Bu gece öldürecekler" dedikten sonra; Evdeki kovalamacada).
Fausto Papetti'nin '1a Raccolta' 33'lüğündeki (1960) 'Check to Check' (1935) (Irving Berlin) Leyla'nın Fikret'le ilk dansında.
'Espana Cani' (1921) (Pascual Marquina Narro) Gazinodaki İspanyol dansında Fikret bardak bardak şampanya içerken.
'(Alfred Hitchcock Presents) Music To Be Murdered By' (1958) albümündeki 'Music To Be Murdered By' (Jeff Alexander) 3 sahnede (Hülya, üst kattan mendilini düşürünce; Fikret resim çekerken; Kemal, arabası ile eve geldiğinde).
Filmdeki şarkılar.
Roger Williams With Orchestra and Chorus'un 'Till' albümündeki (1958) 'Till (The Moon Deserts The Sky)' (1956/57) (Charles Danvers / Pierre Benoit Buisson ve Carl Sigman) 2 sahnede (Hülya, Fikret'e "Sen olmasaydın dayanamazdım bu karanlıklara" derken; Kemal, teybi çalıştırdıktan sonra). "Till the moon deserts the sky//Till all the seas run dry//Till then I'll worship you//**//Till the tropic sun turns cold//Till this young world grows old//My darling, I'll adore you//**//You are my reason to live//All I own I would give//Just to have you adore me//**//Till the rivers flow upstream//Till lovers cease to dream//Till then I'm yours, be mine."
'Chateau en A Suede', bizde "İsveç'teki Şato" adıyla ve 15 Ocak 1969, Çarşamba günü (Kadıköy) 'Sinema 63'te gösterilmiş. Filmin gelişi müziğinde 5 yıl sonra!
Tuncan Okan'a göre (17 Ekim 1964) 'Affetmeyen Kadın' hiçbir tutarlı yanı olmayan kötü bir film. "Başkalarının filmlerini kopya etmekle ün salan Osman Seden, 'Portrait in Black'den gerek şekil özellikleri gerekse dramatik unsurlar bakımından bir hayli yararlanmış." Fikret Hakan bir 'kurt'. Cambazlığa kaçan 'acı' oyunuyla korku filmlerinin Lon Chaney'ini anımsatıyor. 'Kötü adam' tipine bir sevimlilik, seyircinin 'affedeceği' bir yan getirmiş. Ediz Hun ise bir 'kuzu'. Seyirci Hakan'ı tutarken, 'tuşa gelen' Hun'u adeta unutuveriyor.
Film, İzmir Fuarı'ndaki '1. Türk Filmleri Festivali'ne katılmış (Ağustos, 1965).
'Portrait in Black', ülkemizde 'Karanlık Yüzler' adıyla biliniyor. 28 Ekim 1963, Pazartesi günü (Beyoğlu) Atlas'taki suareden sonra (Beyoğlu) Konak , (Fatih) Renk sinemalarında gösterime girmişti. Lana Turner kürkler içinde. Anthony Quinn ise 'hastasının ölümü için dua eden' bir doktor! Duası gerçekleşmeyince, mecburen(!) yüksek dozda ilaçlı bir iğneyle 'yolcu eder' yaşlı adamı.
'Affetmeyen Kadın'ın büyük bölümünde Hülya'nın gözleri görmüyor. (Fikret'e göre 'kalbi de kör'!). Görebildiği sahnelerde bile olayların dışında. Oysa Fikret, Kemal'in tutkusunu daha ilk anda anlamıştı; "İyi çocuk... Ama yerinde olmak istemezdim. Zavallı, seni ümitsiz bir şekilde seviyor." Genç kız, hâlâ "Aa, o benim abim" havasında. Bu aşkı, kör olduktan sonra 'görebilecektir' ancak. Kendisini öldürmek için yırtınan Fikret'e "Dünyanın en iyi kocası" diyor birkaç sahnede.
Kemal 'yeryüzündeki en efendi insan'. Belli ki kimsesiz. Necmi Bey kol kanat germiş. Sevgisi, genç kız, Fikret'in olduğu zaman bile azalmıyor. 'Elinde değil çok seviyor'! İlk ameliyat sonrasında "Gözlerindeki sargıları çekip alacaklar... Yavaş yavaş bütün karanlıklar dağılacak. Önce hafif sisler, buğular. Sonra pırıl pırıl renkleriyle güneş ışığı, dünya, bütün sevdiklerin..." diye romantik bir şekilde konuşurken beklemediği bir yanıt alır; "Sizler, hepiniz, hepiniz ve FİKRET!"
Bir konferans için İstanbul'a gelen 'dünyanın en meşhur göz mütehassıslarından' Amerikalı Profesör Walter Scott, Hülya'nın ameliyatını yapacak. (Ekonomimiz gibi gözlerimiz de 'biricik müttefikimize' emanet). Kemal'in kendisini nasıl razı ettiği belli değil. Yalnız bir kez telefonda "Thank you Sir. Goodbye" demişti.
Fikret, 60'ların 'yoksul ama tokgözlü' kişilerinden değil. "Küçüklüğümden beri böyle saraylarda yaşamayı kurardım" demişti Hülyaların evi için. Bütün ömrü 'sefalet' içinde geçmiş. Genç kız gibi 'şatafat' içinde büyümüş birinin bunu anlaması kolay değil. Film boyunca 24 sigara ve 8 bardak içki içiyor. Sıkıldığı 6 sahnede kaşını yolmak gibi bir alışkanlığı var. (Hulusi Bey ise 2 kez bıyığını, 3 kez çenesini tutuyor). Leyla'yı nefessiz bırakan öpüşleri görülmeye değer. Bir sahnede 13 tokat attıktan sonra arzuyla öpmüştü. ('Portrait in Black'deki tokat 1 tane). 300 bin borçlu olduğu kumarhanede 'altın yumurtlayan tavuk' diyorlar kendisine. 'Espana Cani' isimli pasodobledeki 'boğa-matador' gösterisi harika.
Savcı-Yılmaz Gruda'nın elinden pipo eksik olmuyor (6 kez). Benzer bir kişiliği 'Kanun Benim'de (1966) tekrarlayacaktır. Oradaki Seyfettin'in sigarası var. Hulusi Bey'i 'bildiklerini anlatması için' iyice sıkıştırır. Ama 18. dakikadan sonra bir daha görünmediği için 'tahkikatın' ne olduğu belli değil.
'Misty' eşliğinde dans eden Hülya ile Kemal'in hemen arkalarında birkaç saniye Adnan Mersinli görünüyor. Bu kısacık rolüyle bile aklımızdan çıkmaması nedendir?
'Cheek to Cheek'te orkestranın piyanisti Erdoğan Üçkaya!
Hülya'yı Jeyan Mahfi Ayral; Leyla'yı Handan Kadıoğlu; Kemal'i Abdurrahman Palay; Fikret'i Sadettin Erbil; Hulusi Bey'i Kemal Ergüvenç; Türk Doktor'u Hayri Esen; 'Şirketin hukuk müşaviri' Nazım'ı Rıza Tüzün; Sadettin'i Senih Orkan; Necmi Bey'i Osman Alyanak; Dr. Walter Scott'u Ergun Köknar seslendirmiş.
Fikret Hakan, filmde, kendisine ait 'İstanbul H. 44 344' plakalı, 60 model Ford-Thunderbird'ü kullanıyor. 8 silindirli ve 75 bin liraymış. Öztürk Serengil ve Seyhan Ertuğ, Belediye Sarayı'ndaki nikâhlarından sonra 'çiçeklerle süslü' bu otomobille evlerine gitmişler (13 Temmuz 1963). Evlilikleri, 6 gün (başka bir iddiaya göre '48 saat') sonra ayrılıkla sonuçlanacaktır! Mahkeme süreci çok daha uzun (15 Nisan 1964). Gelin hanımın 'ayda 800 lira nafaka' isteği reddedilmiş. Kadıköy Sulh Hukuk Mahkemesi çıkışında 'en yakın zamanda tekrar evleneceğini' söylüyor Öztürk Serengil! Bu 'taze', mahkemede Seyhan Hanım lehine şahitlik yapan 'Alev' adlı bir genç kızmış!
Hülya-Hülya Koçyiğit; Kemal-Ediz Hun; Fikret-Fikret Hakan; Leyla-Nebahat Çehre; Hulusi Erkmen-Hulusi Kentmen; Türk Doktor-Hayri Esen; Savcı-Yılmaz Gruda; Nazım-Nubar Terziyan; Sadettin-Senih Orkan; Necmi Bey-Muammer Gözalan; Dr. Walter Scott-Ergun Köknar; Gazino fedaileri Ünal Gürel, Zeki Tüney, Haydar Karaer; Makaralı Grundig teyp; Kemal'in '34 DK 724' ve '34 DF 748' plakalı arabaları; Gazino ve kumarhane sahneleri çok güzel.
Hülya; "Bırak konuşayım. Tek tesellim kelimeler, sesler. Onlarla yaşıyorum artık."