Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
‘Ölümü beklemekten bıkıp döndüm’
Leyla Sayar 35 yıl önce, Türk sinemasının en ünlü kadınlarından biriyken kendini dine adadı ve yalnız bir hayata başladı. Şimdi “Beş sene ölümü bekledim. Sonunda sıkıldım. Geri döndüm” d iyor
Leyla Sayar... Türk sinemasının en ilginç karakterlerinden biri. Masum kız rolleriyle başladığı kariyerinde bir anda parlıyor, büyük bir yıldız oluyor. Sonra vamp kadın rollerine geçiyor, ondan da sonra dansözlüğe... Ve küt diye bırakıyor her şeyi, kapanıyor. 35 yıl boyunca ne Yeşilçam ne televizyonlar ne de gazeteler cezbediyor onu. İnancıyla baş başa yaşıyor.
Ve geçtiğimiz hafta Ali Eyüboğlu, Milliyet Cadde’deki köşesinde Leyla Sayar’ın geri döndüğünü haber veriyor. Eyüboğlu’na “Karar verdim ve geldim” diyor, “Bir gün böyle bir şey olacağını biliyordum”.
Hemen arıyorum Leyla Sayar’ı. Biraz mırın kırın etse de kabul ediyor söyleşi yapmayı. “Yalnız” diyor, “Evime gelemezsiniz. 35 yıldır neredeyse kimse girmedi evime”. Biz de bir kafede buluşmak üzere sözleşiyoruz. Elbette birçok fotoğrafını görmüşüm ama tanır mıyım tanımaz mıyım diye düşünürken, karşımdan Leyla Sayar’dan başkası olamayacak kadar dikkat çeken bir kadın geldiğini görüyorum. Beyaz bir kürk, beyaz dantelden bir başörtüsü, koyu yeşil güneş gözlükleri, pespembe bir ruj... Ve o eda... Aradan geçen bunca yıldan ve bunca güzel yıldızdan sonra neden hâlâ Leyla Sayar adını duyan herkesin “Yeşilçam’ın gelmiş geçmiş en güzel kadınlarından” dediğini ilk dakikada anlıyorum. Siz göremeyeceksiniz ama gözlüklerini çıkarıp gösterdiği makyajsız gözleri, 40 yıl önceki kadar güzel bakıyor.
* 35 yıl sonra sizi geri döndüren ne oldu?
Bu yıllar boyunca benim dünyam çok güzeldi, bozmak istemedim. Kefenimi hazırladım ve beş sene boyunca ölümü bekledim. Sonunda bıktım, sıkıldım. Seninle konuşur gibi Allah’la da konuşurum. “Anladım ki” dedim, “Beni ille de sağlam tutuyorsun. Hadi bari gideyim”. Gelişim budur.
* Nasıl bir dünyaydı o?
Yalnız... Ben yalnızlığı çok severim.
* Yeşilçam’da kalabalıklarla nasıl yaşadınız?
Sor artistlere, öyle bir hayatım yoktu. Sokağa filan hiç çıkmazdım geceleri. Çıkmamın imkanı da yoktu, dokuz yılda 170 film yaptım. 17 yaşında sinema yıldızı seçildim, 27 yaşında bıraktım. Tek filmimi izlemedim.
* Hiçbirini mi?
Hiçbirini. Galalarına bile gitmedim. Şöhreti de hiç sevmedim ki, hiç meraklı değildim.
“Mânâ beni sarmaya başladı”
* Nasıl geldi o sevmediğiniz şöhret?
Benim halam Amerikalı bir petrol kralıyla evliydi. Bana hep Amerika’yı empoze etti. “Sen burada huzurlu olmazsın, senin karakterin Amerika’ya çok müsait” derdi. Ama ben nasıl gideyim Amerika’ya? Herkes “Çok güzelsin” deyip duruyordu, onların tesiriyle güzellik müsabakasına girdim. Sonra beni Amerika’dan çok çağırdılar ama ben vatanımda mutlu olacağımı anlamıştım artık. Hiçbir esprisi yoktu.
* Siz o yarışmada sinema güzeli seçildiniz ve bambaşka bir yol açıldı. Aklınıza geliyor muydu bu kadar büyük bir yıldız olacağınız?
İlk filmim “Duvaklı Göl” beş hafta Taksim sinemasında oynadı. Benim filmlerim bütün yapımcıları zengin etti. Ben figüran olmadan başrol oynayan ilk insanım Türk sinemasında. Bir sabah kalktım, Yeşilçam’ın sihirli değneği dokunmuş bana. Bir baktım, 30 milyonun sevgilisiyim.
* Ve şöhreti küt diye bıraktınız.
Çünkü mânâ beni sarmaya başladı. Peygamberleri görmeye başladım, görüntüler geldi bana.
“Yıldırım Aktuna eski flörtümdü, delirdim zannedip ona gittim”
* Kaç yaşındaydınız o görüntüler geldiğinde?
Ben sinemadayken başlamıştı. Delirdim sandım. Rahmetli Dr. Yıldırım Aktuna’ya, Recep Doksat’a gittim; delirdim mi ne oluyor bana diye. Bu üç yıl sürdü. Yıldırım Aktuna oynattım zannetmiş, beni bir ay evine aldı. O benim flörtümdü gençliğimde. İnternette vardır, “Leyla Sayar onu da âşık etti” diye. Sanki çok önemliymiş gibi. Aç bak.
* Ne dedi size Yıldırım Aktuna?
“Leyla, sana bir şey oluyor galiba” dedi. O da ateisttir. “Sen bir din adamına git” dedi bana, “O anlar”. Deli değilsin demek istedi. Çünkü ben ona bana şok yap demiştim. Eğer bana şok yapmış olsaydı aklım gidermiş, bu mertebeye gelemezmişim. “Deli olan insan deliyim demez, aklın çok yerinde” dedi.
* Gittiniz mi din adamına?
Uzun süre Muzaffer Özak’ı aradım. Rabbim nasip etmedi, onu 1,5 sene bulamadım. Çok acı çektim o sürede. Beni kurtaran Muzaffer hoca oldu. O bana dedi ki “Sana Allah’tan bir davet var. Bırakacaksın bu dünyayı, yoksa ölürsün.” Hemen bıraktım. Kapandım, namazlara başladım. Ve hayatımın en mutlu senelerini yaşadım. Zaten mutluluk akıyor üzerimden.
* O güne kadar hayatınızda inanç var mıydı?
Biz Çerkez olduğumuz için ben namaz kılmayı 5-6 yaşında öğrendim. Gece ve sabah muhakkak kılardım. Türk sineması da bilirdi ki ben ibadet ederim.
* Kapandıktan sonra hayatınıza kimse girdi mi?
30’larıma kadar çok aşklar yaşadım. Ama ondan sonra hiç olmadı. Ama çok lezzetli şey. Aşksız olmaz.
* Siz bunca yılı nasıl aşksız yaşadınız?
Ben Mevlana’ya âşık oldum. Sonra Yunus... Yıllarca mezarlıklarda yaşadım, gezdim, düşündüm. Tefekkür... İnsanlar en büyük kültürü düşünerek yapar, okuyarak değil. Düşüncenin tadını aldığınızda yerini hiçbir şey tutmuyor. İnsan fikirde beraber olduğu insana aşk duyabilir, bedensellik şart değildir.
“Kamera önüne hazırım ama dizide oynamam”
* “Kamera önüne geçmeye hazırım” demişsiniz. Halihazırda bir proje var mı?
Bana sordular, ben de “Neden olmasın?” dedim. Ama dizilerde filan oynamam, kendi hayatımın filminde oynarım. Projelerim var. 16 kitabım bir yayınevinden Leyla Sayar külliyatı olarak çıkacak.
*Bu kitapların içeriklerini anlatır mısınız?
Bir uluslararası projem var. Yurtta Sulh Cihanda Sulh Atatürk Dünya Gençlik Birliği. Dünya barışı için çalışacak. Bu projeyi anlatan kitaplarım var. Bir başka projem, “Son Mesaj”; “İnsana ve İslama Çağrı”. 16 madde var; dünyanın ve dinlerin birliği, kavgasız bir gençlik. Başbakan’a gideceğim, iki-üç yılda ortaya çıkacak projeler bunlar.
“Kompleksim yok; her şeyi bilerek ve isteyerek yaptım”
* Sinemadan sonra neden dansözlüğe geçtiniz?
Filmlerden yoruldum, sürmenaj oldum. Kalp çarpıntıları... Ekmek parası lazım. Balerinim, sahneye çıktım. Sayemde bütün sanatçılar ekmek yedi, hiçbiri söylemiyor. Herkes arkamdan çıktı, zengin oldular.
*O dönemden kalan fotoğrafları gazetede görünce üzülüyor musunuz?
Hiç! Ben dehayım. Anadan doğma resmimi koysalar aldırmam. Herkes “Örtülüsün, çıplak resmini koymaya utanmıyorlar mı?” diyor. Ben çektirmeye utanmadım, onlar basmaya mı utanacak? Hiç kimse beni yenemez. Hiç kompleksim yok. Her şeyi bilerek, isteyerek yaptım. Utanacak hiçbir şey yok hayatımda. Bir insanın aşık olması, sevişmesi utanılacak bir şeyse; herkes benden çok utansın! Eğer âşık olursam genç bir adamı koluma takıp gezmekten de utanmam.
“Bakarsın evlenirim ama damat 30 yaşında olacak”
* 60’larda yapılmış bir söyleşinizi okudum. Başlığı: “Ben 24 yaşında ihtiyar bir kadınım”...
O zaman bedbaht ve ihtiyar biriydim. Bak resimlerime. Çok basit buluyordum hayatı. Hayatta iki şeyi sevmem, evlilik ve çocuk. Bütün insanlar evlenmek ister. Ben ise düşünmek istiyordum. Ben yalnızlığı çok severim, yanımda bir insan olunca çıldırırım. Hayatta hiç kimseyle yaşayamam, annem dahil. Ömrüm yalnız geçti benim. Hep düşünmek, düşünmek ve yazı.
* Şimdiki halinize bakıyorum da “70 yaşında ve genç bir kadınım” diyebilirsiniz.
60 yaşındakilere nine diyorlar, 70’lere de iş bitmiş. Bana bak. Ne 60’lık nineyim ne de 70, iş bitmiş. Belki de evlenirim. Bakarsın olur. Ama damat genç olacak, 30 yaşında. Ben 30 gösteriyorum çünkü. Doktorlar öyle söylüyorlar bana.
* Ne diyorlar?
“Hücren, ellerin, yapın 30 yaşında” diyorlar.
* Siz iki evlilik mi yaptınız?
Hayır, bir.
* Muzaffer Tema ile evlenmediniz mi?
Herkes öyle zannediyor ama hayır. Ben küçükken, 9 yaşındayken Ayten Çankaya ile gelip sevmişti beni. “Ay Muzaffer Tema” diye herkes bakmıştı. Sonra genç kızlığımda hayran olmuştum herkes gibi. O Amerika’dan döndükten sonra çok kısa bir ilişkimiz oldu. Ben 16-17 yaşlarındaydım, Muzaffer 25 yaş büyüktü benden. Annem “Babanla mı evleneceksin?” dedi.
* O yüzden mi evlenmediniz?
Ben evliliği hiç sevmem, bağlılığı sevmem. Taliplerime de açık açık söylerdim. Annem “Allah seni teneşirlere assın” diye dövünürdü. Biz Çerkeziz, böyle laflar çok edilir. Zaten artist olmamı hiç istemediler. Babam Selanikli olmasa beni vururlardı. Ama hayatımın çizgisini hiç değiştirmedim. Ne istersem onu yaptım, hiç utanacağım bir şey yapmadım.
“35 yıldır yerde yatıyorum”
* Bir gününüz nasıl geçiyor?
Talebelerim var, sohbetlerim oluyor. Camilere, kiliselere giderim. İbadet yerlerinden haz alırım. Benim hiç vaktim olmaz; gidiyorum geliyorum, dostlarım var, Allah’ı anlatıyorum onlara... İki saatte sıkıntılarını alıyorum.
Ama tabii ki bedava. Ammeye çalışan bir öğretmenim.
* Nasıl geçiniyorsunuz?
Evim var, maaşım var. Yetiyor. Beş tane katım vardı, hepsini fakirlere verdim. Ben fakirliği ne kadar seviyorum biliyor musun? Ben elektrik eşyası hiç kullanmam. Her ay elektrik faturam 6-7 lira gelir.
* Çamaşırları nasıl yıkıyorsunuz?
Zaten iki-üç elbisem var, kovada yıkıyorum. Kalorifere koyuyorum kurutuyorum. Nasıl genç kaldık ki böyle?
* O eve niye kimse giremiyor?
35 senedir kimse girmez. Ben artistken de çok fazla insan sokmazdım evime. Yakınlarım gelir, yerde oturur. Koltuk da yok evimde. Yerde bir battaniyenin üzerinde yatıyorum 35 yıldır. Semih Sergen geldi birkaç yıl önce. Adam battaniyede yattı, hasta oldu üç gün. Yatak mı alıp koyamazdım? Biri getirse atıveririm dışarı. Ben buyum, özgürüm.
* Sinemayla bağınız tamamen koptu mu?
Hiç seyretmedim 35 yıldır, sıkılırım. Biliyorum hepsini. Ben felsefi kitaplar okuyorum daha çok. Günde beş-altı saat yazıyorum. Klasik müzik çok severim; Chopin, Bach, Çaykovski... Alaturka filan pek dinlemem. 9 yaşından beri klasik müzik dinliyorum