Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Film artistleri içinde efendiliği, kibarlığı, ağır başlılığı ve mütevazi hareketleriyle temayüz eden Baki Tamer, Türk sinemasında bu güne kadar daima 2nci planda kalmıştır. Fakat bu sene şansını n biraz olsun güleceğinden emin.
Çoğu Anadolunun hür ve temiz havasında büyümüştü. Çocukluğu pek refah içinde geçmiş sayılmazdı. Babasının küçücük bakkal dükkanında, çocukluğun tekrar yaşanılması mümkün olmayan Serazat günlerine sırt çevirerek çalışıp harçlığını temin ediyordu. Satılmak için dükkana gelen günü geçmiş günlük gazeteler, bu zayıf esmer çocuğa ilk okuma zevkini vermişti. Okuyacak, memleket için hayırlı bir insan olacaktı. İmkanları buna hiç müsait olmadığı halde, bu fikri kafasına terkedilmez bir sevgili gibi yerleştirmişti. Günler gelip geçmiş, babasının bakkal dükkanında hayatının en tatlı günlerini çalışmakla geçiren bu küçük çocuk nihayet ilkokulu, hem de pek iyi derece ile bitirmişti. Fakat hayalinde yaşattığı ideale giden yolun kapıları, bu devreden sonra tamamen kapalı gibiydi. Babasının maddi imkanları daha fazla okumasını temin edebilecek durumda değildi. Fakat azim ve irade her güçlüğü yenerdi. Bu küçük çocukta gayesine ulaşacaktı. Parasız yatılı okumak için açılan imtihana girdi. Tam on beş kişiydiler. İçlerinden sadece kendisi kazanabildi Manialar teker teker ortadan kalkıyordu.
Aradan seneler geçince bu zayıf ve esmer çocuğu, karatahtanın önünde beş on sene evvelki kendi durumunda olan çocuklara ders verirken, onlara iyi ve güzel şeyleri öğretirken görenler hiç te hayret etmediler. Artık öğretmen olmuş hayallerinin bir kısmını bu şekilde gerçekleştirebilmişti.
Bunlar Baki Tamer'in, hadiselerle dolu hayat hikayesinin ilk kısımları di. Taksim gezisine doğru ilerlerken, elleri pardüsünün ceplerinde, kendine has ifadesi ile ağır ağır anlatıyordu. Gezinin merdivenlerinden çıkarken bir an durdu ve:
“ Bunlar dedi, olmak istediğimin, yapmak istediğimin sadece bir kısmı idi. Her genç gibi benimde türlü ideallerim vardı. Zaten insanlarda gerçekleşmesini arzu ettiği, hayalinde yaşattığı yeni bir ideal olamazsa, gelecek günlerin hiç bir önemi kalmaz. Çünki bizi hayata bağlıyan daima gelecek günler beklediklerimizdir. Bu gün de böyle değil miyiz. Yarından çok şeyler bekliyoruz. yarın geliyor, belki aradıklarımızı bulamıyoruz, bütün ümidi bir sonrasına bağlıyoruz… Hayat dediğin zaten böyle devam edip gidiyor.
Öğretmen olduktan sonra çocukluğumdan beri her gün kafamda büyük bir muamma gibi çöreklenip kalmış olan artist olma yolunun çarelerini aramaya başladım. Talebe temsillerindeki başarılarımı görenler beni ısrarla bu yola sevkediyorlardı.
Hayatta tesadüflere çok inanırım. İşte böyle iyi bir tesadüf oldu. Film çevirmek için Diyarbakır'a bir ekip gelmişti. Temasa geçtim. Hemen bir kompozisyon rolü verdiler ve ikinci bir film içinde beni İstanbul'a çağırdılar. Artık benim için yeni bir istikbal ufku açılmıştı. Evli olmama rağmen, bütün işlerimi bir anda tasfiye ederek İstanbul'un yolunu tuttum. Meçhul bir istikbalin kucağına atılmıştım, fakat yılmadan mücadele edecektim.
Gerisini biliyorsunuz. İlk zamanlar bir çok sıkıntılarla karşılaştımsa da sonra bütün bunlar zail oldu.
Baki Tamer, hayatını bu şekilde özetlemişti. Uzun boylu, esmer yakışıklı genç adam kısa zamanda ismini memleketin her tarafına duyurabilmesinin, sevilen bir film artisti olabilmesinin elbette şanstan ve tesadüflerden başka sebepleri olmalıydı. Gezinin içindeki asfalt yolda bir aşağı bir yukar gezerken bu suali sordum :
Biraz düşündükten sonra :
“Başarıya ulaşmak muhakkak ki sadece şansla veya bir iki sırtı kalın tanıdıkla olmaz”. Adımımı film muhitinin içine attığım ilk günden itibaren bunun güçlüklerini çok yakından anladım. Bir kerre her şeyden evvel itimat telkin edebilmek şarttır. Tabii sanat kaabiliyetini saymıyorum, çünki sinema bir sanattır, ona koşanların da sanat kaabiliyeti ile mücehhez olmaları şarttır.
İtimattan bahsediyorum değil mi? Bir film amilinin yanına gidince gerek giyinişiniz gerek konuşmanız, gerekse hareket ve tavırlarınızla ona çok şeyler ifade etmelisiniz. Bu bir doz meselesidir. Ayarını iyi yapamadığınız an bütün imkanları kaçırmış olursunuz.
Her meslekte olduğu gibi sinemada da kendini beğenmenin boş gururun para etmediği misalleri ile doludur. Yerinde mütevazi, yerinde kibirli olmak lazımdır. Sonra en mühimi meslek arkadaşları ile iyi geçinmek, ufak kaprisler yüzünden düşman kazanmamak ve belki içlerinden en mühimi basın'la laübaliliğin ötesinde bir samimiyet peyda etmek, başarının unsurlarındandır.”
“— Peki bir artist namzedi bu şartlara riayet edince muhakkak başarı elde edebilir mi.”
“ — Muhakkak ki hayır. Belki siz de göruyorsunuz. Eline bir fotoğraf alan, yahut bilmem hangi filmde ufak bir rol oynadığı halde baş rolündeki artisti küçük gören hatta her gittiği yerde ileri geri laflar ederek, mevcut sempatisini kaybettiren bir sürü genç bu gün yeşil çam sokağını aşındırıp durmaktadır. Bunların her biri belki ilerde hakikaten büyük bir kıymet olabilirler, fakat tutumlarındaki sakatlık kısa zamanda kaybolmalarına sebep olacaktır. Bir çoklarının şans adını verdikleri bence bu saydıklarımdan ibarettir. İnsan çoğu defa şansını kendi yaratır veya kendi kaybeder.”
“ — Demek artistlikte şansa yer vermiyorsunuz…”
“ — Hayır şansa yer veriyorum fakat şansı avuç açıp beklemek diye vasıflandırmıyorum.”
Kendisine soruyorum :
— Baki, ilk filmini ne zaman çevirdin?
Baki, gözlerini bir noktaya dikerek daldı sanki o günü yaşıyormuş gibiydi ve sonra konuşmağa başladı…
— İlk filmimi 1957 yılında Belgin Dorukla İzmirde “Çileli Bülbül” ismindeki bu eserin baş rolünü oynadım. Film büyük iş yapınca Belginle olan teklifler bir birini takip etti “İyi Film” şirketinin (Daha Çekecekmiyim) Melek filmin (Kederli Yıllar) Filminde Belgin'le yine baş rolde oynadım.
— Şimdiye kadar kaç film çevirdin?
— 17 film çevirdim. Bunların 13 tanesi oynadı diğerleri yakında çıkacak.
— Bu yıl çevirdiğiniz filmler.
— Bu sezon çıkacak olan ve ikisinin senaryosuda benim olan dört film var.
Öldüren Yalan, Aşka Dönüş, Kader Yollarımızı ayırıyor Esmer delikanlı.
— Tahminime göre en az film çeviren jön benim bu kadar az filmle bu kadar isim yapmam, seyirci kazanmam beni memnun etmektedir. Ayrıca çok büyük bir başarı sayılmalı… Büyük şirketlerde, büyük filmlerde oynasam, büyük reklamlarım olsa… Ama hayır, hayır… Temiz temkinli, sadece ve ağır… Senelerce sanatım muntazam bir tempoyla gitsin senede 4-5 güzel film kafi…
“ — Filmciliğimizin bu günkü durumunu nasıl buluyorsunuz?”
Bu sual hemen hemen bütün artistlere sorulur ve hepsi de bir birine yakın cevaplar verirlerdi. Baki Tamer ise şunları söyledi :
“ Bu konuda ben diğer arkadaşlarım gibi bedbin değilim. Filmciliğimizin istikbali aydınlıktır. Noksan taraflarımız çok olmasına rağmen iyi bir yöne doğru gidiyoruz. Terakkiyi kimse saklıyamaz. Fakat gelişme yeterli değildir. Mesela hadefe doğru koşarak ilerlemek varken biz ağır adımlarla yürüyerek ileriliyoruz. Koşmamız için her şeyden evvel büyük sermaye ve yatırım şarttır. Şahsi teşebbüsler bunu gerçekleştirecek kudrette değildir. Devletin bir kolaylık göstermesi, hiç olmaz sa her film şirketine kapısı açık bir stüdyo kurması şarttır.
Yağmur hafif hafif başlıyordu. Foto arkadaşım Sayıl deklanşörüne son defa bastıktan sonra geldiğimiz yollardan geri dönüyorduk. Fakat mevzu yine aynı idi...