Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Senden ufacık bir şey isteyeceğim. Bir tutam saç getireceksin? Bana Murat'ın saçı lazım." Hilton Ali, Kadillak Leyla'nın bu 'ufacık' isteğini yerine getiriyor getirmesine ama 'ufacık' bir değişiklikle; Gelen saç Kamyon Ahmet'e ait!
1963, yaz aylarında çekilen 'Tığ Gibi Delikanlı', 24 Şubat 1964, Çarşamba günü (Pangaltı) 'İnci', (Beyoğlu) 'Yeni Taksim', (Aksaray) 'Bulvar', (Gedikpaşa) 'Şık', (Kadıköy) 'Opera', (Eyüp) 'Maslak' sinemalarında gösterime girmiş. Mehmet Aslan'ın jenerikte soyadı, oyuncu olarak 'Arslan'; Reji asistanı olarak 'Aslan'.
Nazım Hikmet, 'Dokuzuncu Hariciye Koğuşu' (Peyami Safa) için "Bir tek kahramanı var: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" dermiş. Benzer şekilde, 'Tığ Gibi Delikanlı'nın da asıl kahramanı, 'Eskiçiçek Mahallesi'. Sevimli, sıcacık bir yer. Horozu çok bir kümese benziyor. Geceleri mesai yapan 'röntgencisi' iki tane. Pencere Cemil ve Gececi-Mehmet Aslan. Elde pertavsız, evleri 'dikizliyor', ertesi gün Hurşit'in kahvesinde durum raporu veriyorlar. Kim ne yapmış, ne zaman ışıklar sönmüş, en ince ayrıntısına kadar!
Diğer kahramanımız tığ gibi bir delikanlı. 'Yakışıklı ve çok güzel gözleri var'. Adı Murat. Gören, şair veya ressam zanneder. Gül'ün arabasında olduğu birkaç saniye filmin özeti sanki. "Otomobil tamircisiyim." Mahalleye yeni taşınmış. 'Çalınan Aşk' (1963) ve 'Arka Sokaklar'dan (1963) anımsadığımız evde kalıyor. Duvarlarında Belgin Doruk, Eşref Kolçak, Pervin Par ve Tamer Yiğit'in resimleri. Komşunun tavuğuna 'kışt' demeyenlerden ama komşu kızı 'Kadillak' Leyla 'ölüyor, bitiyor' Murat için. Uyuyamıyormuş aşkından. Her sabah işe giden kahramanımıza "Kendini bu kadar yorma. Daha az kazansan da olur. Ben müsrif değilimdir" diye askıntı oluyor. Aldığı yanıt tatsız. "Vazgeç bu sevdadan. Biz arkadaşız senle." Bayramlık suratı yine asılınca "Sen bu işi bana bırak" diyor annesi. Büyü yapacakmış! "O'nu deli divane edip çıralar gibi yakmazsam bana da Çifte Benli Gülcemal Mualla demesinler." Aslında 'Kadillak' için 'deli divane' olan biri var. Eskiçiçek'in medarı iftiharı Kamyon Ahmet. Dediğine göre kendisi horoz, mahalle de çöplüğüymüş! "Kadınları bana sor" diye böbürleniyor ama yanıp tutuştuğu Leylasının eline bile dokunamamış daha! Her girişimin sonu hüsran!
'Bir Film Nasıl Okunur'un (çeviri Ertan Yılmaz) yazarı James Monaco, bilgisayar endüstrisindeki "İlgi çekmiyorsa, ısrar etme" deyişini aktarır. Ahmet, bunun tam tersi. Sabahları, 'gran tuvalet', yakasında karanfil, Hurşit'in kahvesinde Leyla için hazır ve nazır. Her seferinde "Çekil yolumdan... Al voltanı" terslenmesiyle süklüm püklüm masasına dönüyor.
Bir ev arkadaşı var Murat'ın. Ali, namı diğer Hilton Ali. Abuzittin Bey'in küçük lokantasında garson. Patates soymak ve bulaşık da O'na ait. Ama buraları bizimkine göre değil. Varsa yoksa İngilizce öğrenip Hilton'da çalışmak. Sonra 'doğru Amerika'. Yabancı müşterileri "Kam on Coni, kam on coni gitar" diye karşılıyor. Mahalleden Döküntü Emine'ye tutkun. Aşkından günlerdir İngilizce çalışamamış! Aşk güzel şeydir!
Büyü için Murat'ın saçı lazım! Bulsa bulsa Ali bulur. Karşılığında Döküntü Emine ile arasını yapacakmış Leyla. Küçük bir aksilikle Ahmet'in saçı gider genç kıza. Büyü yararlı olur! Sonrasında Kamyon'la Boğaz'a, Emirgan'a çay içmeye gidiyorlardı habire!
Gül'den önce dünyadan vazgeçmiş bir hali vardı Murat'ın. Annesini de kaybedince 'mektebi bırakmış'. "1-2 iş denedim olmadı. Bir baktım oto tamircisiyim." Tanışmaları Pontiac'ın üzerine su sıçratması ile. Birbirlerini çok severler. Genç kızın babası bir müteahhit. Hulusi Kentmen'in bu roldeki adını öğrenemezken yardımcının hem adını hem soyadını öğreniyoruz; Vecdi Candan.
'Checkmate'in (2015) ilk saniyelerinde St. Augustin'den bir alıntı var; "Kötü olmadan iyi olamaz." Herkesin melek gibi olduğu 'Tığ Gibi Delikanlı'ya bir 'kötü' gerek; 'Vecdi'. Tek amacı aileye damat olup paraya konmak. Metreslerinden birine "Herif yaşlı ve zengin. Kızından başka hiç kimsesi de yok. Adamı tavladım. Beni paralı biliyor. Kızı aldığımın ertesi günü resti çekeceğim... Gül Hanım'ın isminden başka gülmekle bir alakası kalmayacak" diyordu. Oysa müteahhit de iflas etmek üzere. Damat adayından gelecek paraya muhtaç. Sonunda 'kızı' alamadığı gibi Yeşilova kır kahvesinde Murat'tan 12 yumruk yiyip bir tane atabildiği kavgada itirafını yapar Vecdi Bey.
'Tığ Gibi Delikanlı'daki melodiler.
'Hatari!'deki (1962) (Henry Mancini) 'Baby Elephant Walk' Jenerikte. 'Theme From Hatari' Ana kız büyü yaparken.
Mantovani'nin 'Film Encores Vol. 1' albümündeki (1957) 'Unchained Melody' (1955) (Alex North / Hy Zared) 2 sahnede (Gül, arabasıyla Murat'ın üstüne su sıçratırken; Evlerinin bahçesinde konuşurlarken). 'Summertime in Venice' (1955) (Alessandro Cicognini) Gül'ün Murat'ı düşündüğü ve deniz kenarında beraber oldukları kolyeli arabalı 8 sahnede. 'My Foolish Heart' (1949) (Victor Young / Ned Washington) Babasına "Ne olur beni yalnız bırakın... Bir rüzgârdır, geldi geçti" derken. 'Somewhere Over The Rainbow' (1939) (Harold Arlen / E. Y. Harburg) Murat, hayal kırıklığını Ali'ye anlatırken.
Bobby Darin ve Orkestrası'nın 'Things and Other Things' uzunçalarındaki (1962) 'Come September' (1961) (Bobby Darin) Gül, delikanlıyı arabasıyla tamirhaneye bırakırken.
'Oh! Susanna' (1848) (Stephen Foster) Bahçeyi sularken.
'Mexican Hot Dance' (Jesus Gonzáles Rubio) Ali, Ahmet'in saçını keserken.
The Shadows'un 'Surfing With The Shadows' 33'lüğündeki (1963) 'F.B.I.' (1961) (Peter Gormley) Murat, Ahmet'le dövüşürken.
'Opus No. 1' (1943) (Sy Oliver) Balık tutarken.
'Night On Bald Mountain' (1886) (Modest Mussorgsky) Dayak yiyen Vecdi bayılırken.
Filmdeki türkü ve şarkılar.
'Love is a Many Splendored-Thing' (1955) (Sammy Fain / Paul Francis Webster) Ali, Döküntü Emine'den söz ederken söylüyor.
'Eminem, Eminem, Çakır Eminem' Lokantada söylüyor.
'Sonsuz Karanlıklarda Güneşlim Leyla' (Muhayyer-Kürdî) (Haydar Telhüner) Kahvedekilerden iki kez dinliyoruz.
Eskiçiçek Mahallesi'nde aşk, kavga, arkadaşlık hatta 'röntgencilik' var. Gececi Mehmet Aslan ama asıl Pencere Cemil bu konuda çok azgın. Gözü göz değil mikroskop. Nerde mikropluk varsa bir bakışta görebiliyor. 'Akşam mesaisi', ['Ölüm Saati'nde (1967) Ahmet ve annesi Ayşe'nin olan] evinden çıkınca başlayıp üst kattaki Talia Salta'nın boşalttığı bir kova su ile biter. Sonlara doğru bir düğünden söz ediliyordu. "Gelin nereli? Hangi semtte oturuyor. Belki görmüşlüğüm vardır" demesinden başka yerlerde de 'teşrikimesai' yaptığını anlıyoruz! Beyimiz, üstelik birazcık kıskanç. Hilton'u da 'röntgenci' zannedip "Leyla'yı dikiz ha? O işi daha ben bile yapamadım, sen kim oluyorsun" demişti. Bu 'huyu' nedeniyle hapisliği bile varmış. Yaşam felsefesi "Kadınlar kıskanç şeylerdir. Birini dikizledin mi, diğeri kıskanıyor" şeklinde. Ali'ye göre tepesinden aşağıya su değil kurşun dökmek; Murat'a göreyse 'karakol tedavisi' lazımmış!
Ama bu 'neşeli rol' (ve 'prodüktör boykotu') Suphi Kaner'in canına kıymasına neden olacaktır. "Beni 'röntgenci' rolüyle seyircilerimin karşısına çıkarmak istediler. Onu fark edince terk ettim. Beni seven seyircilerimin hanımlarına, kötü gözle asla bakamam. Rol bile olsa bakamam." (Yalnızca erkeklere hitap etmiş, kadın seyircileri unutmuş gibi bir anlam çıkarılabilir mi). Böyle sahnelerde gömleği ve saçı kendisine benzeyen bir başkası (yüzü gözükmüyor) var.
'Kendisi hariç bütün dünyayı neşelendirebilen bir sanatçı' Suphi Kaner! 7 yaşındayken çalışıp para kazanmak mecburiyeti; Babası Ömer Efendi'nin ölümü; Hastalıklı anne Nazime Hanım'ın çamaşırcılığa başlaması; İçki; Ferah ve Turan Sinemaları'nda gazozculuk; 1946'da Eyüp Halkevi'nde sahne; Yeşilçam; Film yazıhanelerinde temizlikçilik; Başroller; Evlilikle gelen mutluluk, çocukları. Ve hiç olmaması gereken bir son. 30 yıl, 7 ay, 25 gün süren ömrü, benzetildiği Farnandel'in yarısı kadar bile değil. Ama o kısacık sürede ölümsüz filmler çevirmiş. Yaşamı gibi kısacık bir şiiri; "Kapımı çalıp durma ölüm//Açamam//Ben ölecek adam değilim."
'Horozu çok olan yerde sabah erken olur' sözü bu mahalle için söylenmiş sanki. Gececi-Mehmet Aslan da 'röntgenci'. Ama Pencere Cemil kadar işlenmemiş senaryoda. Kendisini 'garip bir gece kuşu' diye tanımlıyor. Bu meslekteki herkes gibi 'polime' bir başladı mı lafı bağlaması mümkün değil!
Murat biraz içine kapanık. Çok dalgın yürüyor. Ahmet'e göre 'süt kuzusu'. Üniversite falan derken kısmetinde oto tamirciliği varmış. Gül tarafından üç kez ıslatılır. Arabayla, hortumla ve denizde. Bir ikincisi olmadığı için gömleği üzerinde kurur. Gül'ü çok seviyor, kaybederim diye korkuyordu. O korku her sevende vardır zaten. Kızından ayrılması için 'para teklif eden' Hulusi Kentmen'e "Para ile satın alınacak insanları kendi muhitinizde arayın" diyor. Ama işi bırakıp 'oralardan giderken' Faik Usta'nın "Belki lazım olur" diyerek verdiği banknotları alacaktır.
Belki iyi korunamadığı için filmde tam anlaşılmayan bir kısım var. Hortumla ıslatılıp 'bataklık kurbağasına dönünce' Dadı Mahmure Handan esvaplarını ütüyle kurutur. Sonraki tamirhane sahnesinde gömlek cebinden çıkardığı bir kolyeyi öpüyor. Evde Dadı'nın "Madalyonu buldun mu?" sorusunu ise genç kız "Hayır ama bulurum Dadıcığım. (Buraya kadar olan kısım, sırf kendini hatırlatmak için Murat'ın cebine koyduğunu düşündürdü). Kimde olduğunu biliyorum galiba" diye yanıtlıyor. Devam eden bölümlerde madalyonla ilgili bir şey yok.
Baba oğul gibi çalıştıkları Faik Usta'nın huzur dolu tamirci dükkânını çok sevdik. Hafif peltek, sevimli Boncuk'u da. Aşk sarhoşu Murat için "Benim abim de böyle olmuştu da... Sonra, evlendi" diyor. Pontiac'ın 'akü kabloları çıkmış'. Gül ve arkadaşları iterek getiriyorlar. Faik Usta işin gırgırında; "Her zaman 'o' sizi taşıyacak değil ya!"
Hilton Ali hep âşık ve neşeli. 'Pencere Cemil gözetlemesin' diye Döküntü Emine'nin kapısında bekçilik yapacak neredeyse! Varsa yoksa İngilizce (Hayri Esen 5 kez 'İngilisce' diyor). 'Hilton' sözcüğü de 21 kez kullanılmış. Emine ile buluştuğu yerden Hilton Otel'i görünüyordu. Uyanışı "Gud morning, may frend, gud morning, dünya" diyerek. Hulusi Kentmen'i yabancı sanıp "Hilton'dan mı geliyorsunuz? May neym iz Ali, Hilton Ali" demesi "My name is Bond? James Bond"tan bir uyarlama. İnsanları, yaşamayı, çiçekleri, her şeyi her şeyi çok seviyor. Yere değil insana itibar edenlerden. Kral arkadaşı Murat sayesinde sefillikten kurtulup iş güç sahibi olmuş. Eli ekmek tutmuş. Sevgilisi Emine de Samsa Tatlısı gibi mübarek! 18 yaşında. İngilizce bilmiyor. İlk dersi "Ay lav yu" ile başlar. Birkaç gün sonra "Hav ar yu, darling" diyecek hale geliyor.
Senaryoda 'Hilton' dışında 'Amerika', 'Kadillak' ve 'Ford' sözcükleri bolca yer almış. En azından filmde 'Küçük Amerika' olmuşuz. Ancak bu 'gönüllü teslimiyet' durumu Murat'ın evindeki Atatürk resmi ile pek uyumlu değil.
(Bayan seyircilerin kırabileceği) Bir sahnede Ali "Kadın kısmı bu, hiç belli olmaz" deyince Murat "Emine o kızlardan değil, merak etme. Yüzü neyse kalbi de o" karşılığını verir. Oysa Döküntü'yü daha görmemişti bile.
Kadillak Leyla bir afet. İri küpeler, sol kulağında gül, hafif açık göğsünde iri bir kolye. Murat'ın saçı ile kendisininkini kaynatıp büyü yapacağını söylüyordu. (Tavuk, kaz gibi değil tavus kuşu gibi görünecekmiş delikanlıya). Oysa mangalda yakıyorlar. Annesi Çifte Benli Gülcemal Mualla coşmuş; "Hep yek//Kürek, yürek//Yürekte çeyrek//Çeyrekte karasinek//Ay yirmi dokuz//Duysun o domuz//Gelsin buraya//Bassın tahtaya//Kalbi yumuşasın//Uyku tutmasın//Aşk başlasın//Okus da aman//Okus da canım//Kızıma koca lazım." Saçın sahibi Ahmet olunca Kadillak'ın aşkı yön değiştirir.
Leyla, Murat'ı, Ali, Emine'yi, Ahmet ise Kadillak'ı düşünmekten uyuyamıyor geceleri. Kahveci Hurşit ise sıcaktan!
Gül, arkadaşları arasında en son ve en güç âşık olanlardan. 'Fakir' Murat'ı sevmiş. Kamyon Ahmet'in dediği gibi "Aşk bu oğlum, köşeye de konar meşeye de". Çocuklarının adı şimdiden belli; Deniz. (Yapımcı Şahan Haki'ye ait) '34 AK 095' plakalı arabası 'Çapkın Kız'da (1963) Suna-Türkan Şoray'ın; 'Çalınan Aşk'ta (1963) Necmi-Sadri Alışık'ındı. Filiz Akın'ın az rastlanan bir özelliği var; Filmlerdeki adı ne olursa olsun kendisine yakışıyor.
İflasın eşiğindeki Hulusi Kentmen ve beş parasız Vecdi Candan'ın birbirlerini varsıl sanmaları çok güzel bir senaryo olmuş. Gül'ün adı geçti mi, 'purosever' Vecdi'de hoşafın yağı kesiliyor. İlk başlarda 'melaike gibiydi'. İçkiyi falan bırakmış! "Sevmediğiniz şeyleri yapmamaya çalışıyorum" demişti. Ama genç kız ve babasının evlerinde şatafatlı bir 'Amerikan Bar' var.
Kamyon Ahmet tam 'bir panayır horozu'. Kuru yerden nem kapan, laf kıtlığında asma budayan biri. Sevdalanmak nedir bilirmiş. "Adamın canına okur, Vallahi." Kadillak Leyla'nın adını, salâvatla almalıymış herkes. Penceresine yakın geçenin son banyosunu imam yaptırırmış. Çok hazırcevap. "Başlama gene. Zaten canım burnumda" diyen Murat'a cevabı yapıştırır. "Yakın yerdeymiş! Alması kolay olur!" Aşkı için tüm kahvedekilere çay ısmarlamıştı 5 kez. Kullandığı deyimler harika. Sözü biraz fazla uzatanlara "Polimi (yalan/palavra anlamında) bırak, lafını bağla."; (Leyla'nın bahçesinde olması için) "Yalan be abicim, namusum hakkı için yalan" diyen Mehmet Aslan'a "Kees, biz öyle 'namus hakkı', 'Tophaneli Hakkı' gibi zartlı zurtlu laflara oruçluyuz"; "Açıl bakalım" diyenlere iki kez "Açılamam boğulurum"; İskambilde acemilere "Bilmiyorsan bu oyunu git mektebinde oku " diyor. Yalnız bir yerde mat olur. Leyla'nın peşinde kimi görse "O'nun da suyu ısındı" deyince Gececi'den "Herkese su ısıtıp banyo yaptırıyorsun, oldu olacak bir hamam aç be abi" karşılığını alır.
Murat-Tanju Gürsu; Gül-Filiz Akın; Hilton Ali-İzzet Günay; Kadillak Leyla-Serpil Gül; Kamyon Ahmet-Ahmet Tarık Tekçe; Pencere Cemil-Suphi Kaner; Vecdi Candan-Hüseyin Baradan; Çifte Benli Gülcemal Mualla-Mualla Sürer; Gül'ün babası-Hulusi Kentmen; Kahveci Hurşit-Vahi Öz; Aşçı-Necdet Tosun; Döküntü Emine-Mine Soley; Gececi-Mehmet Aslan; Boncuk-Sadi Mutlu; Faik Usta-Faik Coşkun; Mahalleliler-Talia Salta ve Kamer Baba; Dadı-Mahmure Handan; Gül'ün arkadaşı-Zuhal Tan; Londra Asfaltı'nda 'hem benzinci (BP) hem tamirci' Selahi İçsel çok güzeldi.
Gül'ü Jeyan Mahfi Ayral; Murat'ı Toron Karacaoğlu; Kamyon Ahmet'i Kemal Ergüvenç; Vecdi'yi Sadettin Erbil; Kadillak Leyla'yı Altan Karındaş; Hulusi Kentmen'i Rıza Tüzün; Hurşit'i Vahi Öz; Döküntü Emine'yi Alev Koral; Mehmet Aslan'ı Erdoğan Esenboğa; Aşçı-Necdet Tosun'u Süha Doğan; Boncuk'u Fatoş Balkır seslendirmiş. Rıza Tüzün'ün sesi muhteşem ama Hulusi Kentmen'e pek gitmemiş. Ahmet Tarık Tekçe, Kemal Ergüvenç'i kapınca en iyi seçenek yine böyle galiba!
Hulusi Kentmen'e 'Olimpus' veya 'Amiral Hulusi' derlermiş. Kendisine ait 56 model 'İstanbul H. 44 147' plakalı mavi-beyaz Ford-Fairlane'i kullandırıyor filmde.
"Oh, my love//My darling//I've hungered for your touch." (Unchained Melody). Ancak 60'larda olabilecek aşk konuşması. Murat; "Sizi belki gene görürüm diye yürüdüm. Sonra anlattıklarım hoşunuza gitmiştir, belki gene dinlemek istersiniz diye düşündüm."