Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Ben, senin resmine değil de sana âşık olsaydım o zaman ne olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme. Belki de alay edecektin sevgimle. Hâlbuki resmin, bana dostça bakıyor ve ebediyen bakacak." Bunları söylüyor Halil ama sonradan kendisi bu sevgiyi 'ebediyen' taşıyamayacak, Meral'in resmi göle atmasına ses çıkarmayacaktır!
Adı önce 'Tutku' olarak düşünülmüştü. Kasım, 1965'te çevrilen 'Sevmek Zamanı', Sinematek'teki gösterimler dışında seyircisine ulaşamamış. Senaryo [(Hareket Yayınları-1973)] 56; Film, yaklaşık 83 sahne. 'Susuz Yaz'ın başarısından sonra, 'Suçlular Aramızda' ve 'İstanbul Kaldırımları' ile 'hayal kırıklığı yaratmıştı' Metin Erksan. 'Sevmek Zamanı' ile 66'daki Altın Portakal'a katılacakken "Benim çevirdiğim filmi yargılayacak jüri nerede" diyerek yarışmadan çekilmiş. 'Kapalı, çözümü güç, havada bir hikâye' eleştirileri vardı. Bir yerden sonra 'rejisörün, senaryocuların, oyuncuların ne demek istediği, ne söylediği kesinlikle anlaşılamamaktaymış'!
'Beyaz köpükten bir kuşakla çevrili' Büyükada. Sonbahar yağmuru 'olanca gücüyle' yağıyor. Mustafa ve Halil'le beraber olduğumuz loş sahil lokantasında Mehmed Kemal'i anımsıyoruz. "Buyrun içelim birer kadeh//Güzeldir öğle rakıları efendim//Unutulmaz."
Halil, 30 yaşında. 'Melankolik bir görünüşü' var. 'Dış dünyanın bozuk sevgilerinden kaçarak, mutlak güzelliğin, ideal aşkın hayali içinde'. Hali, tavrı 50'lik Mustafa kadar olgun. İkisi de boyacı, nakkaş. Evlere, iç süslemeleri yapıyorlar.
Bir yıl (senaryoda '4' ay) önce Merallerin evinde çalışmışlar. Genç kızı görememiş ama duvardaki resmine âşık olmuş delikanlı. Tıpkı masallardaki gibi. Sonrasında, her gün aynı saatte gelip makaralı teyp (kitapta 'pikaptaki plak') eşliğinde, ibadet eder gibi seyrediyor tabloyu. Tutku, muhabbet, her şey var bakışlarında.
Genç kız ailesiyle İstanbul'da yaşıyordu. Resminden, hem de kat be kat daha güzel. Ada'yı da bu mevsimde çok severmiş. Bir hafta sonu geliverir arkadaşlarıyla. Halil, her zamanki köşesine kurulmuş seyrediyordu resmi. "Hırsız değilim" diye savunur kendisini.
Delikanlının tutkusuyla şaşkın Meral. "Bir resme âşık olunur mu? Bu zamanda resme âşık olan insan var mı?"
Sonrasında kovalamacaya başlar. Bu aşkı anlamış ama Halil'in ağzından duymak istiyor. "Herhalde bana ait bir şeyi öğrenmek hakkımdır. Âşık olduğun resim benim resmim. İşte ben de buradayım. Resmime âşık olman beni sevmen demektir. Bundan sonra ikimiz bu sevgiyi paylaşacağız. Bu aşkın yarısı bana ait" dedikçe bizimki direniyor. "Sana ait bir mesele değil bu. Sen, resmin değilsin ki. Ben seni değil resmini tanıyorum. Belki sen, benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın." Resimle arasına girmesinmiş. Merhametsizce yıkarmış dünyasını belki de! "Resmin, benim kendimden bir parça. Bir ben onu seveyim. Sen sevmek isteme beni. Senin ellerini tutmak istemiyorum. Sonra çekersin o ellerini benden. Ben resmine aşığım, ölünceye kadar da onu seveceğim."
Derviş Mustafa hep genç kızdan yana. "Sen haksızsın bu meselede. Ben onu bilir onu söylerim" diyor Halil'e. "Hemen gidip o iyi kızdan af dilemen lazım. 'Aşkına karşılık verdi' diye O'na bu şekilde davranmamalısın." Af dilemezse, kendisinden çok üstün olan arkadaşına yakıştıramazmış bu davranışı. Bir başka sahnede inceden inceye iğnelemişti. "Sen kötü insansın. Ve o insanoğlu insan kızı aramadığın müddetçe de benim için kötü kalacaksın."
'Zengin çocuğu' Başar da şaşkın bu hale. Ada'daki olayın tesirinde kaldığını düşünüyor Meral'in. Evlenmek istiyordu. "Resme âşık olmak iyi numara. Çocuk olma, sen öyle bir adamı sevemezsin. Sen kim, o adam kim." (Halil'e de "Sen kimsin ki Meral'le evlenmeye kalkıyorsun" diyecektir). Birkaç gün beraber olurlarsa unuttururmuş Ada'yı falan.
Ama seçilen Halil olur.
Her seyredişte "Yapma" diye bağırdığımız son sahnede Başar da zorlanıyor. Dürbünlü tüfeği, üç kez nişan aldıktan sonra ateşleyebiliyor ancak. Üçüncü kurşunu niye attığını anlayamıyoruz. Belki de kendisi içindir! Dördüncü de Mustafa için olabilirdi.
'Sevmek Zamanı'ndaki melodiler.
'Sevdim Seni Ey İşve-Bâz' (Nihâvend) (Tanbûri Cemil Bey) 8 sahnede (Jeneriğin sonunda; Meral, resmi Halil'e getirdiğinde; Halil, eli kolu dolu, alışverişten döndüğünde; Meral'in mektubunu duvarda gördüğünde; Çalışmaya ara verip sigara içerken; Denizi seyrederken; Meral, akşamüstü balkondayken; Sondaki gölde).
'Nihâvend Makamında Taksim' Filmin başında Merallerin evinde pardösüsünü çıkarırken.
'Kürdîli-Hicazkâr Saz Semaisi' (Tatyos Efendi) Makaralı teybi çalıştırdığında.
'Hicazkâr Makamında Ud Taksimi' 4 sahnede (Halil, şömine başında, Mustafa'nın udunu dinlerken; Yağmurlu penceren bakarken; Meral, dışarıya bakarken).
'Ey Çeşm-i Âhû Mehlika Cürmüm Nedir Söyle Bana' (Giriş sazı) (Acem-Aşîran) (Nikoğos Ağa) 2 sahnede (Üç genç kız, ellerinde şemsiyeler, koşarlarken; Meral, resmi, Halil'e götürmek için duvardan indirirken).
"Sultanîyegâh Sirto'nun Giriş Kısmı" (Sadi Işılay) 3 sahnede (Meral, resmi, Halillerin çalıştığı evin duvarına asarken; Halil, Meral'in İstanbul'daki evine geldiğinde; Meral'i atış poligonunda bırakıp giderken).
'Kürdîli-Hicazkâr Makamında Ud Taksimi' 2 sahnede (Meral, üçüncü kez geldiğinde. Mustafa Ud çalıyor, Halil resme bakıyor; Halil, gelinlikli mankeni Belgrat Ormanı'ndaki eve getirdiğinde).
'Hicazkâr Makamında Taksim' Meral'in üçüncü gelişinde, Mustafa, Onları yalnız bırakmak için odadan çıkarken.
'J. S. Bach-Organ Music' uzunçalarındaki (Jiri Reinberger) (1963) 'Toccata and Fugue in D Minor' (1833) (Johann Sebastian Bach) Meral, evde plak dinlerken.
"Sûzidil Saz Semaisi'nin Üçüncü Hanesi" (Fahri Kopuz) 3 sahnede (Meral, balkondan denizi seyrederken; Yataktaki Match dergisinin üzerine uzanırken; Halil, elinde resim, arkasında Mustafa, Belgrat Ormanı'ndaki evlerine gelirlerken).
'Uşşak Makamında Ud Taksimi' 2 sahnede (Akşamleyin yanan şömine önünde resme bakarken, Mustafa ud çalıyor; Birkaç gün sonra Mustafa ile evde otururken).
'Hüseyni Makamında Yaylı Tambur Taksimi' (Özcan Korkut, Ercüment Batanay gibi çalıyor) 2 sahnede (Halil, elleri cebinde, Belgrat Ormanı'nda dolaşırken; Mustafa yemek hazırlarken).
'Hüseyni Mızraplı Tambur Taksimi' 5 sahnede (Halil, evde, el cepte, resmi seyrederken; Meral, Nuruosmaniye Camii'ndeyken; Halil, surlar önünde yürürken; Mezarlıktan geçerken; Meral, pencereden Haliç'i seyrederken).
"Tûtî-i Mûcize-Gûyem Ne Desem Lâf Değil" (Segâh) (Itri / Nef'i) 5 sahnede (Meral, şehirde dolaşırken; Pardösülü Halil, ormanda dolaşırken; Meral, Başar'ın evlilik teklifini sessiz bir baş hareketiyle kabul ederken; Halil, iskelenin ucuna gelip dalgalı denizi seyrederken; Gelinlik mağazası önüne geldiğinde).
'Les Animaux' mini uzunçalarındaki (1963) 'Surf Des Loutres' (Maurice Jarre) Meral'in sonuçlanmayacak nikâhında.
Ayrıca yağmur, rüzgâr, martı, deniz, bülbül, ağaç ve tüfek sesi, vapur düdüğü kullanılmış fon müziği olarak.
'Sevmek Zamanı'nın, yıllarca rafta tozlanmasının nedeni 'içinde göbek havası ve silah kokusu olmamasıymış (atış poligonundaki '9' ve sondaki '3' kurşunu unuttu)' yönetmene göre. "Metin Erksan, kendisini bir büyük sanatçı yapan yaratma heyecanının yanında seziş gücünün sağlamlığıyla devrinin moda akımları dışına çıkmayı ve milli sanatımızın en büyük örneklerinden birini meydana getirmeyi başarmıştır" diyor, kitaptaki önsözünde Halit Refiğ.
Olanca hızıyla yağan yağmur altındaki sokaklar ve Merallerin kitap dolu televizyonsuz evleri. Michael Martin Murphey'in 'Once Upon a Time' şarkısı gibi "So, turn the Tv off, put the video games away//Come sit down beside me, tell me what you did today."
Bir işçi olan Halil, sanki konuşmadığı zamanlarda daha etkili. Fotoğrafın olduğu odada sigarasını yaktığı kibriti tekrar kutusuna koyarken, Ahmet Beylerin boyanan köşkünde yere atıyor. Resme âşık olmasının nedeni zengin aslına ulaşamayacağını zannetmesi mi acaba. Meral, O'nu istediği zaman bile direnir ama filmin sonunda değişmezi arayan Halil değişmiştir artık.
Genç kız, aslında çok alçakgönüllü. Neden böyle insan boyunda bir resim yaptırdığı belli değil. Hafta sonu için gittiği Ada'da yaşantısının değişeceğini bilebilir miydi? Üstelik resminin bir başkasını bu kadar etkilediğini. Değişmez peşindeki Halil'den farklı olarak değişimi arar gibi. Sanat olaylarını yakından izlediğini anlayabiliyoruz. Senaryoda olmayan sahnelerde, Ovidius'un 'Sevişme Yolu'nu (1965- Elif Yayınları) (Çeviren İsmet Zeki Eyüboğlu) okuyup, J.S.Bach'ı dinliyor. Bir keresinde de 'Espagne Secrete' başlıklı 'Match-Paris' dergisi (03 Temmuz 1965) vardı yatağın üzerinde. Çoğunlukla yardımcı rolleri seslendiren Fatoş Tez'in 'r' vurgulu sesi Meral'e çok yakışmış.
Babası büyük bir acente sahibi. 'Link Belt' markalı ziraat makineleri satıyor. Elinde hep pipo. Halil'e güzel şeyler söyledikten sonra şöyle devam ediyor; "Fakat meselenin bir de öbür yüzünü konuşalım. Bak oğlum, Meral zengin kızı. Yani bu dünyada sıkıntı görmemiş, yani nazlı büyümüş, yani yokluğun ne olduğunu bilmeyen bir insan var karşımızda. Yarın, öbür gün davranışlarına, muhakkak, önceden içinde bulunduğu maddi durum yön verecektir. Ben, ikinizin de şimdiden kurduğu güzel hayallerin sonradan yıkılmasını istemem." 1976'da çevrilecek 'Aşk Dediğin Laf Değildir'deki Naci Bey bunu çok daha kırıcı birşekilde anlatacaktır.
'Kader'dekine (1968) benzer ahşap iskelede önce Meral'i sonra Halil'i izliyoruz. Büyükada vapur iskelesini 'Buğulu Gözler' (1970) filminde göreceğiz.
Filmdeki varlığıyla çok mutlu olduğumuz Derviş Mustafa, lafı bir kere söyleyenlerden. "Doğruluğuna mutlak inandığım şeyleri söylerim." Ya boya ile meşgul ya da Halil'e ud çalıp yemek hazırlamakla. Ada'daki çalışmaları bitip dönerlerken "Bakalım yeni çalışacağımız yeri sevecek miyiz. Ada sefası geride kaldı. (Çalışmak ve 'sefa sürmek' aynı şey O'nun için). Her biten iş beni üzer Halil. Birkaç gün, kaybolan bir beraberliğin acısı zehir gibi üzerime çöker" diyor.
Başar'ın adamları Maslak'taki Atış Poligonu'nda yaklaşık 30 yumrukla döverler Halil'i. Belgrat Ormanı'nda ise Başar'ın iki yumruğuna 26 yumrukla karşılık verir kahramanımız. Sonrasında 'pişmanlıkla ve dostça bakarak'. Süleyman S. Tekcan, aynı yıl çevrilen 'Çiçekçi Kız' filminde (Halil ve Meral'in konuştukları limonlukta) Nur-Selda Alkor'u kovalıyordu!
Halil'i Hayri Esen; Meral'i Fatoş Tez; Mustafa'yı Erdoğan Esenboğa; Başar'ı Abdurrahman Palay; Meral'in babasını Kemal Ergüvenç; Oya'yı Suna Pekuysal; Hizmetçi'yi Gülen Kıpçak seslendirmiş.
Halil-Müşfik Kenter; Meral-Sema Özcan; Mustafa-Fadıl Garan; Başar-Süleyman Tekcan; Meral'in babası-Adnan Uygur; Oya-Oya Bulaner; Mine-Deniz Çakır; Hizmetçi-Ayben Erkmen; Büyükada; Sonbahar; Suadiye Vapuru; İstanbul; Belgrat Ormanı; Başar'ın '34 EU 092' plakalı Mercedes'i; Meral'in 59 model 'Chevrolet'si; 'Olanca hızıyla yağan' yağmur; Göl; 'Sahile vuran dalgalar, kayalıkta ıslık çalan rüzgâr' çok güzeldi.
Suadiye Vapuru'nun sefere başlaması, Haziran, 1964'te. 12 metre eninde, 67 metre boyunda ve 845 tonmuş. Sürati 15 mil. 2140 kişi alabiliyormuş.
Merallerin 'bahçesi zakkum ağaçlı' evi için Ruşen Sadıkzade'nin köşkü kullanılmış. Armatör iki oğlu var: Talat ve Akif Sadıkoğlu.
Halil ve Mustafa'nın çalıştıkları ev için de 'Agasi Efendi Köşkü' kullanılmış. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Teyfik Rüştü Aras kiracı olarak kalmışlardı burada.
Filmdeki diğer mekânlar: Başar'ın tüfek becerisini izlediğimiz "Maslak'taki Atış Poligonu"; Meral'in karda yalınayak yürüdüğü 'Maslak-İstanbul Yolu'; Halil'le el ele olduğu 'Kilyos Plajı'; Belgrat Ormanı; Kahramanlarımızın birbirlerinden koptukları "Yıldız Bahçesi'nden Seramik Fabrikası'na çıkan Yol"; Meral'in, bahçesinde ve avlusunda dolaştığı 'Beşiktaş-Ihlamur Kasrı ve Nuruosmaniye Camii'.
Mustafa'nın okuduğu gazete haberi "Meral İlter evleniyor. Şahane gelinliği Bergin Usberk hazırladı" şeklinde. Senaryo farklı: "Meral Kentmen ve Başar Denizcioğlu Cuma günü evleniyor." Modacı Bergin Usberk, çekimler sırasında 30 yaşındaydı. Güzel Sanatlar Akademisi Moda Bölümü mezunu. Sonra 5 yıl Paris'te okumuş, çalışmış. "İstanbul'un Cardin'i" de denirdi. 70'lerde Roma'ya yerleşmiş. Oradaki adı: "Altın Makaslı Türk." Nisa Serezli-Tolga Aşkıner Topluluğu'nun 'Talih Kuşu' adlı oyunundaki giysileri (çalındığı için) iki kez dikmiş! 2000'lerde ise ancak 'kayıp ehliyet ilanı' ile yer alır gazetelerde (12 Aralık 2005)!
Limonluk, senaryoda 'kış bahçesi' olarak geçiyor.
Sema Özcan, Maslak Atış Poligonu'ndaki kazak ve mantoyu 'İnsanlar Yaşadıkça'da(1969) tekrar giyecektir.
Meral'in mektubu. "İnsanların, gerçekten âşık olamayacaklarını sanırdım. Senin, resmime karşı tutkun bütün inançlarımı yıktı. Ben de sana âşık oldum. Senin sevginin büyüklüğü karşısında yapabileceğim tek şey buydu. Belki resmimin arkasında ben yaşıyordum, sen beni görmeye çalışmadın. Ama sen istesen de istemesen de ben varım Halil. Resmin aslı benim. Ve ben de seni seviyorum. Aşkta yalnız ve cesur olmayı sen öğrettin bana. Bundan sonra senin kadar büyük olmağa çalışacağım."