Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Kader, aşktan da üstün, aşktan da güçlüymüş meğer." Ayrılık günlerinde böyle söylemişti Leyla. Ancak filmin sonunda kavuşuyor iki sevgili. Büyük konuşmamalı! Perde inmeden oyun bitmez!
Temmuz-Ağustos, 1970'de renkli çevrilen 'Yaban Gülü'nün gösterime girişi 03 Şubat 1971, Çarşamba günü (Ortaköy) 'Barbaros Sineması'nda. Aynı yönetmenle yapılan ilk çevrim (1962) siyah beyazdı. Bir de fotoromanı var (1984-Yönetmen Feyzi Tuna). Jenerikte, Necip Sarıcıoğlu'nun soyadı, 'Arkadaşımın Aşkısın/Kan Kardeşim'deki (1968) gibi 'Sarıcaoğlu'! 80 dakika ve bunun 18 dakikası şarkı. Ümit Utku, Şubat, 70'de filmi planlarken 'sakat ve içli genç' için İsmet Nedim'i düşünmüş ilk olarak.
Olaylar 70'lerde (romanda 'Abdülhamit dönemi') ve İstanbul'da başlıyor. Bahçıvanın, Leyla'yı Rahmi Bey'e getirişi; Komşuları Celil ve annesi Rabia Hanım'ı tanımamız; Dadı; Leyla'nın okulunu bitirmesi; Babasının bir piyano hediye etmesi; Evlenmek istediğini söylemesi saniyeler içinde. Hele armağan olarak verilen piyano, Leyla'nın sadece bakışı ve teşekkürü ile anlaşılıyor.
[Kitapta, Bursa'nın ufak bir köyünden. Annesi Çimenli Fatma, doğumdan hemen (fotoromanda 'birkaç ay') sonra ölmüş. Babası, çaresiz kalınca komşu Nefise Nine'ye emanet eder Leyla'yı. Hık mık etse de 'birkaç mecidiyenin kulağı okşayan tatlı sesi' yola getirir cadalozu! Ahmet Çavuş, dağdan kestiği odunları şehirde satarak sağlıyordu geçimini. Bir sefer geri dönmemiş, günler sonra, nehrin kenarında cansız bulunmuştu. Mecidiyeler kesilince, çocuğu, vilayetin büyüklerinden birine evlatlık verir Nefise. Rahmi Bey, Sultan Hamit'in sürgünlerinden. Önce (4 yıl) Beyrut sonra Bursa'ya gönderilmiş. İstanbul'a dönüş için yıllar var. Karısı daha önce öldüğünden, Mahinur Kalfa ile yaşıyor. Öz evladı gibi bağrına basar misafirini. Öksüz bir kız ve evlat muhabbetinden mahrum bir adam].
"Bebektin, büyüdün, mektebe başladın. O günlerden bu zamana hayat insafsız bir süratle geçti. Saçları iki örgülü bir çocuktun, şimdi kolej mezunu genç bir kızsın. Yarın evleneceksin, daha sonra anne olacaksın. Yalnız kalacağım bu evde. Sevgini şefkatini kocanla, çocuklarınla paylaşacaksın" demişti Leyla'ya. Yavru kuşlar, bir gün kanatlanır ve yuvadan uçarmış! "Senden sonra ben daha yaşlı, daha yorgun, daha ümitsiz olacağım." Tüm bu 'seremoni' ve acındırma, kendi izdivacını kabullendirmek için! Yarı yaşındaki Pakize Hanım, evin tüm düzenini değiştirir. Kocası, zaten cepte keklik! 'Evlatlık' olduğunu öğrenmiş, başına kakar genç kızın. Mahinur Kalfa da açıklamak zorunda kalır (romandakinden 'farklı' olan) 'herkesten sakladığı' gerçeği. 'Günahı vebali', bunları söylemeye mecbur edenlere olsunmuş! "Seni, köşkün emektar bahçıvanı Ahmet Çavuş getirdi. Annen baban, köye giderken bir araba kazasında ölmüşler. Kundakta ufacık (kitapta 'iki yaşında') bir bebektin." Bu arada Pakize'nin 'cemaziyülevvelini' öğreniriz! "Dayısının yanında, terbiyeden, görgüden mahrum adi bir besleme gibi büyümüş." Akraba olarak tanıttığı jigolosu da yanında. "Dünyada, sonradan görmek kadar fena bir şey yoktur."
O günlerde Rahmi Bey'in yeğeni Feridun ve annesi Süreyya Hanım İstanbul'a gelir. (Romanda aksine kahramanlarımız oraya gidiyor). Şereflerine verilen partide 'Rüya Gibi Her Hatıra'yı söyler Leyla, piyano çalarak.
İki genç birbirini çok sevmiş. İlk andan itibaren yürekleri başka türlü çarpıyor. Güzel, büyülü, heyecanlı, gizli bir kuvvet var aralarında. Garip ve esrarlı bir duygu.
Ama önlerindeki engel çok güçlü; Kibirli ve asalet, tahakküm düşkünü Süreyya! 'Kamelyalı Kadın'da, oğlunu, 'uygun olmayan' sevdiğinden ayırmak isteyen kişi baba Duval'di. Türk filmlerinde bunu çoğunlukla anneler yapar. 'Mirastan mahrum etme' mutlaka konuşulur. 'Yaban Gülü' farklı değil.
Leyla, aşağılanmaktan bıkmış. Komşu köşkten Celil'le (kitapta 'Celal') evlenmeye karar verir. Hayatta dertsiz, ıstırapsız insan yoktur. Delikanlı çok zengin ama 'kemik veremi' nedeniyle koltuk değneklerine mahkûm! Belden aşağısı tutmuyor! Mahinur Kalfa şaşkınlık içindeydi. "Peynir ekmekle mi yedin aklını? Sakat bir insan O!" Genç kız "Pırlanta gibi bir kalbi, melek gibi bir ruhu var" diye ümitsiz bir savunmada. Ama ruhlarla evlenilmez! Belli ki çevresinden kurtulmak için sakat bir adamın dizi dibinde oturmaya gidiyor. "Ben de bir 'sakat' değil miyim... Anasız, babasız, fakir bir köylü çocuğu olarak sakatım bu insanların arasında... Beni ancak Celil anlıyor. İkimiz, birbirimize layığız. Parası, pulu, ailesi vız gelir. Bizim ruhlarımız uyuşuyor." Evlenip İsviçre'ye uçuyorlar.
Feridun, şimdiye kadar hiçbir kadının arkasından koşmamıştı. Bu ayrılık, dünyasını karartır. İçki, kumar, her şey var yaşamında. Para, ev, mücevher elden çıkmış.
"Ayrılmanıza sebep annendir. Seviştiğinizi öğrenmiş, buraya geldi bir gün. Leyla'ya söylenmedik ağır söz, etmedik hakaret bırakmadı. Sonra da evlenecek olursanız, seni reddedeceğini, mirasından mahrum edeceğini, her yere gidip rezil edeceğini, kovduracağını söyledi. Biçare Leyla, kan ağlayarak vazgeçti senden." Hele, Dadı'dan bunları öğrenince iyice sapıtır. Bir hayat kadınını 'gelinin' diye getirir Süreyya Hanım'a! Sonrasında belleğini kaybedip Bakırköy Akıl Hastanesi'nde yatacaktır.
Evde olanları Dadı'nın gönderdiği mektuptan öğreniyoruz. Rahmi Bey, aşığı ile yakaladığı karısını kovmuş. Bütün emlakini Leyla'ya bırakmış. "Zavallı adamın kalbi dayanamadı, vefat etti." (Romanda 'âşıkla yakalama' yok. Dul kalan Pakize Hanım, yaşına uygun genç biriyle evlenir).
"Kemik veremi asla affetmez" demişti Celil. Öyle de olur. Kocasının ölümünden aylar sonra İstanbul'a döner Leyla. Rabia Hanım, Mısır'da kalmış.
Süreyya Hanım, mezarlıkta dilenecek kadar düşmüş. Genç kızın kollarında ölür. Feridun'un iyileşmesi ise Leyla'nın söylediği 'Yaban Gülü' şarkısı sayesinde. "Hatırlıyorum artık, hatırlıyorum. Yaban gülümsün benim. İlk defa, gene burada, senden dinlemiştim bu şarkıyı. Sen Leyla'msın, sevgilim, ruhum, hayatım, dünyamsın." (Oysa 'Rüya Gibi Her Hatıra' vardı o sahnede. Tam toparlayamamış dimağını delikanlı!).
Seyircinin merakını ise Leyla gideriyor. "Canım sevgilim! Yaban gülün, ebediyen senin artık. O'NU DALINDAN İLK DEFA KOPARAN SEN OLACAKSIN!" Daha iyi anlayalım diye Celil de "Beni, sen, bir kardeş gibi, hastalıklı bir arkadaş gibi sevdin. HİÇBİR ZAMAN BENİM OLMADIN" demişti.
'Yaban Gülü'ndeki melodiler. O yılların uyarlamalarından farklı olarak hemen hiç yabancı müzik kullanılmamış.
'Yaban Gülü' 14 sahnede (Mezuniyetini 'babasına' müjdelerken; Rahmi Bey, evlenmek istediğini söylerken; 'Kızına' "Annen eşyalarını aşağıya taşıtmış. Biliyorsun, eskiden yalnızdık. Şimdi yalı dar gelmeye başladı" derken; Süreyya Hanım "Konuşacaklarım var" diyerek oğlunu götürürken; Feridun, Leyla'nın saçlarını öperken; Barajda alnından öperken; Ağaçlık yerde saadetini anlatırken; Annesi ile Leyla hakkında konuştuktan sonra; Süreyya Hanım, Leyla ile evlilik hakkında konuşurken. Bir köylü kızı, bir besleme olmakla suçluyor genç kızı; Âşıkların yolları ayrılırken; Celil'le nikâhın sonunda; Feridun, annesinin oyununu öğrendiğinde; Sandalla dolaşırken; Hafızası yerine gelirken).
'Sen (Ömrüm Benim)' (Yıldırım Gürses) 20 sahnede (Leyla, hediye piyanoyu görünce; Nikâhta, Pakize Hanım, Leyla'ya kötü davranırken; Leyla, Dadı'ya geçmişi ile ilgili sorular sorarken; Celil, bahçede "Bu kadar bedbin olma. Lüzumundan fazla harap ediyorsun kendini. Yazık değil mi sana? Eski neşeli halinden en ufak bir iz bile kalmadı üzerinde" derken; Dadı, Leyla ve Feridun için "Birbirlerine ne kadar yakıştılar değil mi, efendim" derken; Pakize, Süreyya'ya "Rahmi Bey, Leyla'ya çok yüz veriyor" derken; Genç kıza "Feridun'la bu kadar içli dışlı oluşun herkesin dikkatini çekiyor" derken; Feridun, ofisine geldiğinde. Masada şahlanmış bir at biblosu var; Celil, Leyla'ya göndermeyeceği mektubu yazarken; Rabia Hanım "Allahım, bir mucize yarat, Celil'imi bu genç yaşında şifaya eriştir" diye dua ederken; Celil, annesi ile evlilik hakkında konuşurken; Leyla'nın intiharına engel olduğunda; Annesine "Acaba Leyla benle intikam duygusunun tesiriyle mi evlenmek istiyor" derken; Leyla, Dadı ile dertleşirken; Bahçedeki kavga sonrasında; Nikâhın ilk saniyelerinde; Feridun, annesini "Felaketime sebep oldun" diye suçlarken; Celil "Son günlerde seni çok kederli görüyorum. Bir derdin mi var? İstersen İsviçre'ye gidelim" derken; Ölmek üzere olan Celil'in veda konuşması sırasında; Leyla, Süreyya Hanım'ı evine getirdiğinde).
'Kürdîli-Hicazkâr Peşrevi' (Kemençeci Vasilaki Efendi) 2 sahnede (Feridun iki kez meyhanedeyken).
Filmdeki şarkılar.
'Yaban Gülü' 3 sahnede [(2 dakika 30 saniye) Jenerikte; (2 dakika 9 saniye) Sona doğru, Leyla, piyanoda söylerken; (35 saniye) Film biterken]. "Sen renkli bir çiçeksin//Ve sen üzüleceksin//Bin bir renkli çiçeğim//Koklayıp üzüleceksin//**//Yaban gülü, yaban gülü//A benim mor çiçeğim//Yaban gülü, yaban gülü//A benim kır çiçeğim//**//Has kokusu burnunda//Sevda çiçeğiyim ben//Kırlarda bayırlarda//Çiğnenip atılan ben//**//Yaban gülü, yaban gülü//A benim mor çiçeğim//Yaban gülü, yaban gülü//A benim kır çiçeğim//**//Sevilen aşk çiçeğim//Atılan yaban gülüm//Kırlarda bayırlarda//Çiğnenen yaban gülüm//**//Yaban gülü, yaban gülü//A benim mor çiçeğim//Yaban gülü, yaban gülü//A benim kır çiçeğim//**//Sevilen aşk çiçeği//Atılan yaban gülü//Kırlarda bayırlarda//Çiğnenen yaban gülü."
'Rüya Gibi Her Hatıra (Ağlama Değmez Hayat)' (Rast) (Mehmet Ilgın / Cengizhan Altuntaş) (2 dakika 32 saniye) Feridunların gelişi şerefine verilen partide Leyla, Belkıs Özener'in sesiyle söylüyor. "Rüya gibi her hatıra, her yaşantı bana//Ne bulduysa kaybetti gönül aşktan yana//Ömür çiçek kadar narin, bir gün kadar kısa//Ağlama değmez hayat bu gözyaşlarına//**//Her damla yaş oyuk oyuk iz bırakır kalbimde//Hayat şarap gibidir keder de var neşe de//Ömür çiçek kadar narin, bir gün kadar kısa//Ağlama değmez hayat bu gözyaşlarına." [Mayıs, 1974'te "Gecekondusu yıkılan 'Ağlama Değmez Hayat' bestecisi ağladı" haberi vardı gazetelerde].
'Senin Yüzünden' (Muhayyer-Kürdî) (Yıldırım Gürses) (1 dakika) Leyla, bahçede söylüyor. Celil, balkonda; Feridun, sandalda. "Senin yüzünden//Ümitsiz, uykusuz, dolaştım bu gece//İsmini ağaçlara kazıdım//İsmini duvarlara çizdim//İsmini kalbime yazdım, silemezsin sevgilim//**//Senin yüzünden, senin yüzünden bu çektiğim çile//Perişan oldum, perişan oldum senin hasretinle//**//Senin yüzünden//Boş yere avare dolaştım, ne diye//İsmini ağaçlara kazıdım//İsmini duvarlara çizdim//İsmini kalbime yazdım, silemezsin sevgilim."
'Aşkım Bahardı' (Nihavend) (Yıldırım Gürses) (1 dakika 40 saniye) Barajda, Gönül Yazar'ın sesinden dinliyoruz. "Aşkım bahardı, ümitler vardı//Sen gittin diye gönlüm karardı//Ah, geçti o günler, unutuldu yeminler//Bir kırık kalp vardı//**//Neden terk ettin, bırakıp gittin//Ümitsiz kaldım, gönlüm karardı//Ah, geçti o günler, unutuldu yeminler//Bir kırık kalp vardı."
'Sen (Ömrüm Benim)' (Yıldırım Gürses) (2 dakika 47 saniye) Leyla, Feridun'la ayrılacakları gün, piyano çalarak ve Belkıs Özener'in sesiyle söylüyor. "Sen, kalbimdeki sen//Sen, gönlümdeki sen//Sen, unutmak istemediğim//Sen, unutamadığım//Sen, ömrüm benim//**//Ah, ne acı oldu//Ah, senden ayrı olmak//Bir ıstırap oldu yaşamak//**//Gözyaşlarım senin için//Istırabım dinmez niçin//Ömrümü ben sana verdim//Ömrüm benim."
'Açık Bırak Pencereni' (Hicaz) (Şekip Ayhan Özışık / Balarısı Ahmet) (2 dakika 52 saniye) İsviçre seyahati öncesi Leyla söylüyor. Feridun da sandalda dinlemekte. "Açık bırak pencereni//Örtme perdeyi bu gece//Sana yaptığım bu şarkıyı, sana yaptığım bu besteyi//Rüzgârlar, rüzgârlar getirebilsin//**//Aç artık avuçlarını yum gözlerini iyice//Ağlayıp yalvarmak için, diz çöküp yalvarmak için//Ellerim uzanabilsin//Açık bırak pencereni örtme perdeyi bu gece."
'Bu Gece Barda Gönlüm Hovarda' (10 saniye) Sarhoş Feridun söylüyor. "Bana derler külhanlı//Tığ gibi delikanlı//İçtim başım dumanlı//**//Bu gece barda gönlüm hovarda//Çalsın sazlar oynasın kızlar//**//Çapkınım hovardayım//Yirmi dört ayardayım//Her gece bir bardayım."
'Yabangülü'nün (1926-Güzide Sabri) (1942-Semih Lûtfi'nin Yeni Türk Romanları Serisi No. 16) ikinci ve renkli Yeşilçam uyarlaması. Yine Ümit Utku rejisiyle, siyah beyaz ilk çevrim (1961) gişe rekorları kırmıştı. Filmin adı, afişte ve jenerikte Dil Derneği Yazım Kılavuzu'ndakinden farklı; 'Yaban Gülü'. Kitabın 40'lardaki basımı kurallara uygun; 'Yabangülü'. Türk Sanat Müziği sanatçısı Kevser Tanrıkut, bir söyleşisinde, ilk çevrimdeki 'Leyla rolü' için teklif aldığını söylüyor (Ekim, 1972). Fakat radyodan izin vermemişler.
Bahçıvan ve romandaki iki kişi (Leyla'nın babası Ahmet Çavuş ve Nefise Nine) dışında kimin neyle geçindiği, o şatafatlı yaşam için gerekli parayı nasıl kazandıkları belli değil. Ahmet Çavuş, dağdan kestiği odunu, Nefise Nine ise tarhana, yoğurt gibi şeyleri vilayetteki konaklara veriyorlar.
Leyla... Yeşil siyah karışımı gölgeli, şahane gözler. Bakışlarına baygın ve süzgün bir güzellik veren uzun kirpikler. Saçları (romanda 'sarı') topuklarına kadar. Kader, köyün ıssız, unutulmuş, fakir muhitinden, şehirdeki zengin bir eve götürecektir genç kızı. Kitapta 'piyano ve ut'; İkinci cevrimde 'piyano'; Fotoromanda 'gitar' çalıyor.
Mahinur Kalfa, (romanda 'Mahınur') filmin en önemli ve 'dertlere deva' kişisi, iyi kalpli, güler yüzlü. Rahmi Bey'in 'en eski cariyesi ve en kıymetli müdiresiymiş' (sf. 6). Gencecik afet ile evlenmek isteyen Bey için "Kırkından sonra azanı... Tövbe, tövbe" ve Pakize için "Evimize gözyaşı getirdi uğursuz" diyecektir. Zor zamanlarda sığınılacak bir liman. Varlığı, mutluluğu arttırıp sorunları azaltıyor. "Kimsesizlerin derdi çoktur beyim."
Rahmi Bey, 45-50 yaşlarında. Yaşamını, mesleğini 1984'teki fotoromandan öğrenebiliyoruz; Geçen yıl emekliye ayrılmış, bir zamanların ünlü doktoru. Balık tutmak, kitap okumak, hatıralarını yazmak. Böyle sakince yaşamak varken bu yaştan sonra gönül budalası olur. Pakize, geç kalmış bir sevda. Sonbaharını kışa çevirecektir yaşlı adamın!
Kitaptaki, Rahmi 'ittihatçı'! Sürgün edildiği Beyrut'tan ancak Leyla 17 yaşına gelince ve 'iradei seniye (padişah emri)' ile dönebiliyor. (O zamanın sürgünlüğü de ilginç; Beyrut'ta 'köşk'; İstanbul'da 'yalı'). Padişahın izni ile Beyrut'tan (10 gün süren bir yolculuktan sonra) dönünce İstanbul'a yerleşiyorlar. O zamanın sürgünü, bugünkü varsıllar gibi. Beyrut'a gidiş (sf. 6) büyük bir posta vapuru ile ve birinci mevkide.
Komşuları Celil, kemik veremi. İki ayağı tutmuyor. Romandaki Celâl ise Mısır'ın 'en kibar ve maruf ailesinden'. Kolu ve bacağı 'feci bir kaza neticesinde' kesilmiş. Fotoromanda da adı Celâl ve 'ressam'. Evleri, 'Yarın Son Gündür'de (1971) Caziplerindi.
Dünyada hiçbir insan yoktur ki hayatının gölgelenen bir tarafı olmasın. Ama Celil'inki gölgeden de öte, karanlıklar içinde kalmaya mahkûm bir hayat. Leyla'ya âşık ve keder içindeydi. "Utanıyorum! Ben de sağlam bir erkek olmak, sevdiğim kızın karşısına bütün gururumla çıkmak isterdim... Servet, servet, servet! Keşke hiçbir şeyim olmasaydı, param, köşklerim, dadılarım, asaletim olmasaydı. İki bacağı sağlam olmayı hepsine tercih ederdim!" Sonrasını şimdiki senaryolarda bile kullanmak zor. "Allah, insanların adil olmasını ister. Ama en büyük haksızlığı da gene kendisi yapıyor. Hayatım boyunca koşmak, dilediğim gibi hareket etmekten niçin yoksun etti beni! Doğmadan günah mı işlemiştim? Ne suçum vardı benim." Gerçek inkâr edilemezmiş. "Leyla, benim saadetim olacak. Ya ben! Bu halimle O'nun ömrü boyunca felaketi olmayacak mıyım... Benim gibi bir erkek, o kıza sadece felaketten başka ne verebilir... Lanetli kaderime ortak etmeye ne hakkım var?" Oysa Leyla için 'aldatıcı görünüş değil ince bir ruh önemli'! Tüm hayatını 'yüzü gülmemiş bir insana, zavallı bir hastaya' vakfederek tüketmekten sakınmıyor. İstikbalden de hiçbir şey beklemiyor.
Süreyya Hanım, bir tek Pakize Hanım'la bezik oynadığı sahnede seyirciyi rahatsız etmiyor. Sayı tahtası (marköz) ve sesi ne güzeldir. Mahvettiği iki hayat için gözyaşı döker sonradan. 'Asalet' diye, 'zenginlik' diye felaketlerine sebep olmuştu Leyla ve Feridun'un!
Güzide Sabri'nin erkek kahramanları 'alaturka musiki' meraklısı. Feridun, Hicaz; 'Ölmüş Bir Kadının Evrakı Metrukesi'ndeki (1937) Nejat ise Hüseyni makamını seviyor. Leyla 'Ey Çerh-i Sitem(ger) Dîl-i Nâlâna Dokunma' (Medeni Aziz Efendi / Âşık Ömer) şarkısını söyler (sf. 71). 21. sayfada ise Tosca'yı çalmış. 1984'teki fotoromanda 'Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacaktır'ı (Hüzzâm) (Yesâri Asım Ersoy / Fitnat Sağlık) söylüyor.
Filmin en önemli sahnesinde bir şey dikkat dağıtıcı. Feridun, Leyla ile ayrılmasına annesinin neden olduğunu öğrenmiş. Hışımla hesap sormaya gelir. Bu sırada Süreyya Hanım, sigara dumanıyla o kadar güzel bir daire oluşturuyor ki konuşmaya dikkat edemiyoruz.
Leyla'yı Jeyan Mahfi Ayral; Feridun'u Hayri Esen; Rahmi'yi Abdurrahman Palay; Celil'i Fuat İşhan; Pakize'yi Nevin Akkaya; Dadı'yı Şaziye Moral seslendirmiş.
Feridunları, İstanbul'a getiren ve Leylaları, İsviçre'ye götüren Pan Am uçağı, N 796 PA Boing, 1964-76 arasında kullanılmış. Clipper adı; Mermaid. 'Luna Di Mielle In Tre' (1976) filminde de 'rolü' var!
Leyla-Zeynep Aksu; Feridun-Ediz Hun; Celil-Engin Çağlar; Rabia Hanım-Nisa Serezli; Rahmi Bey-Muzaffer Tema; Süreyya Hanım-Aliye Rona; Pakize-Suzan Avcı ve sevgilisi-Tolga Aşkıner; Dadı Mahinur Kalfa-Mahmure Handan; Doktor (ve filmin Yapım Sorumlusu)-Nuri Tuğ; Leyla'nın şoförü Kamil Efendi; Boğaziçi; Yeşilköy; Meyhane; Bakırköy Akıl Hastanesi çok güzeldi.
Pakize, uğursuz, kindar bir çift göz. Ne yapsa, nereye gitse takip ediyor Leyla'yı. Tam bir yalnızlık yaşatacak, mahvedecek! Bir dost eli bile bırakmayacak çevresinde. Başarılı da olur. Öylesine doyumsuz kıskanç ki Rahmi Bey'in milyonları ve jigolosunun yatak arkadaşlığı yetmez mutluluğuna.
"Hayat ne güzel, yaşamak ne güzel! Her şey değişik, her şey eskisinden bambaşka. Hava, güneş, bütün tabiat, nilüferler bile ayrı bir renk almış. Çok mutluyum sevgilim... Gökler, ağaçlar, insanlar, bütün kâinat duysun bu sevgiyi." Aşkını böyle itiraf ediyor Feridun. Celil'in ise gizli aşkı hatıra defterinde, gönderemeyeceği mektuplarda; "Size duyduklarımı kelimelerle, satırlarla dile getirmeye, anlatmaya imkân yok Leyla Hanım. Sizi gördüğüm güne kadar ben güneşsiz, çiçeksiz bir kış bahçesinde gibiydim. Siz benim neşesiz, muzdarip hayatımda birdenbire açan, parlayan bir çiçek gibi ruhuma tarifsiz heyecanlar verdiniz. Mucizenin yarattığı bir gülsünüz siz. Bana yaklaşmayan, uzak, vakur, mağrur bir gül, bir yaban gülü. Ne yazık ki sizi daima uzaktan seyretmeye, uzaktan sevmeye mahkûmum ben. Aşkımı ancak bu gizli kalacak satırlara dökmeye mahkûmum."
"Feridun, seni seviyorum. Bu aşkı gizlemek için neler çektim. Ümit... Ne tatlı, ne kadar okşayıcı bir kelime!"