Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
"Derler ki insanoğlu//Uçan bir kuş misali//Bir bakarsın burada şimdi//Bir bakarsın öldü gitti." Erman Şener'in sunduğu 'Çarşamba Sineması'nda konuktu Ülkü Erakalın (02 Mart 1994-TRT 1). 'Biz de Arkadaş mıyız' hakkında konuşurken, filmde oynayıp o gün hayatta olmayan sanatçıları rahmetle anıyorlar. Erman Şener'i 2002'de; Ülkü Erakalın'ı 2016'da kaybetmiş olmamız açıklaması zor bir duygu yoğunluğu katıyor esere. "Ve işte dünyamız//Ağacın kuşa//Kuşun ağaca benzeyen tarafı yok//Ben de diyorum ki//Ey Şair adındaki insan//Güzel olan yaşadığımızdır//Bir gün öleceğimiz değil."
'Arkadaşlığın, duygunun, fedakârlığın ve menfaatsiz yaklaşımların' anlatıldığı 'Biz de Arkadaş mıyız', 09 Mayıs 1962, Çarşamba günü (Beyoğlu) 'Lüks', (Beyoğlu) 'İnci', (Aksaray) 'Bulvar', (Çarşıkapı) 'Şık' sinemalarında gösterime girmiş. Şiirler, Muzaffer Tayyip Uslu ve Özdemir Hazar'dan. 'Melek Film, Kurban Bayramı şerefine yılın şaheserini iftiharla sunar' ilanı vardı gazetelerde. Ülkü Erakalın'ın üçüncü; Türkan Şoray'ın 'ya üçüncü ya da dördüncü' filmi. Zaten sinemaya, beraber başlayıp 'at başı' gitmişler. "Ben, eski filmlerimizi, bugün değerlerini, özünü kaybetmiş olan eski bayramlarımıza benzetiyorum" diyor yönetmen. Ayrı bir lezzet, sevgi, coşku, sıcaklık! "Şimdi o bayramlar da yok, o filmler de."
Filmin çekimi, 06 Şubat - 04 Mart 1962 arasında ve 17 işgününde. Ülkü Erakalın, her senaryoyu ciltletirmiş. İçinde rol alan sanatçıların görüşleri var. Erman Şener'e gösterdiği kitapta, Göksel Arsoy "Aşkın rejisörü Ülkü'ye! İnce hislerin ve romantik duygularınla başarılar daima senindir, buna inanıyorum... Bütün kalbimle seni tebrik ederim bu filmden dolayı" ve Türkan Şoray "Tatlı ve sempatik rejisör Ülkü Erakalın'a! Karşılıklı çalışmalarımız ve başarılarımızın devamı temennisiyle" demiş. Burada küçük bir hata var. Ülkü Erakalın, 'son çalışma günü' yazıldığını söylüyordu bunların. Oysa Göksel Arsoy'unki '12 Mart 1962'; Türkan Şoray'ınki '11 Şubat 1962' tarihli!
Aynı konuşmada, 5133 metre negatif kullandığını (normalde 3000-3500'müş) öğreniyoruz. Erman Şener, insanı yerinden hoplatan bir espri yapıyor; "(Sanatçıların yazılarını anımsatarak) 5 bin küsur metre negatif harcadığına göre belki 'yapımcı' da bir şeyler yazmıştır oraya!" Filmdeki Ustabaşı Selahi İçsel'in sözleri geliyor aklımıza. "Para sayıyoruz burda, kâğıt helvası değil... İş isterim iş!" Ve Nihat'ın yanıtı; "Evet, güzeldir yaşamak//Her şeye rağmen//Ustabaşı kızsa bile//Mühendis darılsa bile//Her şeye rağmen güzeldir yaşamak."
Tek sayılar önemlidir Yeşilçam'da. Yoksul takımından 'üç' arkadaş; 150 kiloluk Tosun, bir deri bir kemik Mustafa ve hırpani elbiselerine rağmen farklı sınıftan olduğunu hissettiren 'Şair' Nihat. Sahildeki sandallar yatakları, 'yıldızlar yorgan'!
"Uyanmak zamanı geldi güzelim//Seher gitmeden uyan//Gözlerini aç da görelim//Uyan güzelim uyan." Güne başlamak şiirle. Ama lafla karın doymaz, hele Tosun'unki hiç! "Ölümüm yemekten olsun! Bomba olsun da midemde patlasın, razıyım" diyor. Hemen toparlanıp, giderler 'zilliyi kırmaya'!
Geçimleri, hamallıkla! 'Sosyetik' Meral Kurtuluş'un koltuklarını kan ter içinde taşırken bile şiir var. "Sırtımdaki hayat yükü//Çileden çıkarır beni." Mustafa'nın yanıtı gecikmez. "Gözünü seveyim sus! Şiir söyleme de ne söylersen söyle." 1-2 işle o günkü rızıklarını çıkardıklarında paydos! Doğru sinemaya!
Talihleri hep kötü gidecek değil ya! Necdet Bey'in inşaatında iş bulmuşlar. Bina tamamlanana kadar kalacak yerleri var hiç olmazsa. Tosun, mutfakta, diğer ikisi amele. Şair'in kürek sallayışı bile şiirle. "Karıştırırım kumu kireci//Yardımım dokunsun diye insanlara//Onların rahatı benim rahatım//Yükselen her çatıda görürüm//Geçmişin tatlı rüyasını//Her sıcak oda hatırlatır//Bana annemi." Patron'un şiir düşkünü kızıyla aralarında bir yakınlık oluşur. Necdet Bey'i üst kattan düşen kalaslardan koruyunca da 'terfi ederler'! Nihat, köşkte bahçıvan (şairin en büyük yardımcısı tabiatmış); Tosun (Bolulu olduğu için) aşçı ve 'açıkgöz' Mustafa, yardımcısı (ama kendisini 'Kâhya' sanıyor).
"Bir güzele güzelliğini söylemek isterdim//Aynalardan evvel//Bir güzelle yaşamak isterdim//Güzel güzel." Dünyaları çok ayrı, Şair'inki 'alabildiğine karanlık', Nihal'inki 'yıldızlı ve parlak'! Yine de çok severler birbirlerini. Bal gibi âşıklar, üst yanı fasa fiso! "Ötesindeyim şu dünyanın//Denizkızları var yanımda//İnci ayıklıyoruz, inci diziyoruz//**//Ben senin gözlerini diziyorum//Senden uzaklardayım şu anda//Maçin'de, Çin'de veya Hint'te//Gemilerim mercandandır//Denizkızları bırakmıyor ellerimi//Elleri, senin ellerin."
Bir gece yarısı, fıskiyeli havuzun kenarında geçmişini öğreniriz Nihat'ın. Annesi Handan Adalı, babası Ali Bey... Zengin bir yaşam... Mesut, yaz güneşi gibi parlak günler... Yatılı kolejde öğrencilik... Anasının ölümü... Babasının yeniden evlenmesi... Gencecik bir üvey anne... 'Akrabam' diye tanıttığı 'sevgilisi' Namık... İçkili eğlenceler... Kumar.
'Sarışın afet' Necla'nın, 'moruk' kocadan ne istediği malum! 'Para, mücevher ve lüks bir hayat'. "Sana gelince delikanlı, şimdiye kadar ne istediğimi anlayamadıysan ya çok toysun ya da aptal. Senin yaşındaki gençlerin ne çeşit rüyalar gördüğünü iyi bilirim ben" deyip öpmeye kalkar Nihat'ı. Durumu yanlış anlayan Ali Bey, kovuyor oğlunu. Sonrasında pişman olup boşanmış Necla'dan. "Para teklif edince hemen kabul etti. Hâlbuki O'nun için neleri feda etmiştim. Karımın hatırasını, O'nun yüzünden hiçe saydım. Oğlumu, O'nun yüzünden evden kovdum. Benliğimi kaybettim." Zaman geçmiş, yaraların sıcaklığı azalmış ama acısı hâlâ dayanılmayacak kadar çok.
Şairimiz, 'hayattın akışıyla savrulan bir yaprak' gibiydi. Nihallerin huzur dolu köşkünde sonuçlanana kadar bomboş, mantıksız bir sürükleniş. Mustafa ile Tosun da birer sevgilisi var burada; Uğur Kıvılcım ve Dursune Şirin.
Bir iyi bir de kötü tesadüf var o günlerde. Güzel olanı, Necdet ve Ali Beyler, çocukluk arkadaşıymışlar. Kötü olanı ise, Nihal'in abisi Nezihi, Namık'ın oltasına takılmış "Pokerde bir dördüncüye ihtiyacımız var" bahanesiyle yolunuyor.
Nihat, arkadaşlarıyla buna engel olur. Necdet Bey de baba oğlu kavuşturur.
Evet, 'tek' sayılar önemlidir Yeşilçam'da ama 'üç' arkadaş, hayat arkadaşlarını buldukları için filmin bitişi 'çift' sayıyla!
'Biz de Arkadaş mıyız'daki melodiler.
'Goyescas Op. 11'deki (1911) (Enrique Granados) 'Intermezzo' 2 sahnede (Ali ve Necdet Beyler, evde konuşurken; Nihat, babasının mektubunu okurken).'Concerto For Orchestra'daki (1944) (Bela Bartok) 'Allegro Scherzando' Yaş gününde, Nihal'e ne hediye alacaklarını tartışırken. Beklendiği gibi, bir şiir kitabı olur bu.Victor Young'un 'Gypsy Magic' albümündeki (1953) 'When A Gypsy Makes His Violin Cry' (1935) (Emery Deutsch) Nihal, Aşli Bey'den gelen güllere bakarken.
Billy Vaughn ve Orkestrası'nın 'Look For A Star' albümündeki (1960) "He'll Have To Go" (1959) (Joe Allison / Audrey Allison) 8 sahnede (Jenerikte; İnşaat amelesi Nihat, kum karıp şiir okurken; Kulübede, Kansız'a 'Bir Güzele Güzelliğini Söylemek İsterdim' şiirini söylerken; Köşk bahçesinde 'Ben de İsterdim' şiirini okurken; Nihal, fıskiyenin yanında "Derdin nedir, Şair" derken; Bahçedeki bankta elleri ilk kez birbirine değdiğinde; Tosun "Biz de arkadaş mıyız, be!" derken; Filmin sonunda).
Les Bastringuos'un 'No. 1' uzunçalarındaki (1955) "Ma P'tite Folie" 2 sahnede (Sosyetik Meral Kurtuluş'un koltuklarını taşırken; Arkadaşları, Nihat'ı, karga tulumba, elbise almak için götürürlerken). 'Fleur De Papillon' (1953) (Jean Constantin / Jean Dréjac) İnşaatta çalışan Kansız-Mustafa, çocuk arabalı hizmetçiyi seyrederken. 'Le Fille De Londres' (1953) (Pierre Mac Orlan) 3 sahnede (Kansız, çürük domatesler için manavdayken; "Muslukçu" diye bağırarak Uğur Kıvıcım'a giderken; Tosun, lokantada Dursune Şirin'i beklerken). 'Rose Marie Polka' Kansız, 'yatak ütüsü' için pantolonunu hazırlarken. 'Paris Canaille' (1953) (Leo Ferré) 2 sahnede (Sevgilileriyle buluşacak olan Kansız ve Tosun, süslenirlerken; Sondan biraz önce Onlara koşarken).
Les Bastringuos'un 'No.2' albümündeki (1955) 'Il Peut Pleuvoir' (1955) (Jacques Brel) Kansız 'bunu siz mi düşürdünüz' yöntemiyle Uğur Kıvılcım'a yaklaşırken.
Jan August'un 'The Piano Wizardry Of Jan August' 33'lüğündeki (1958) 'La Golondrina' (1862) (Narciso Sevilla Serradell) (Düzenleme David Carroll) Nihal ve Nezihi, Namıkların olduğu gazinoya geldiklerinde. 'Prince Igor (My Song)' 2 sahnede (Namık, Nihal'le dans ederken; Pokerde 'yolunan' Nezihi, Necla'ya "Sizin dostluğunuzu kazanmakla, kaybettiklerimi telafi etmiş sayılırım" derken). 'Martha' Necdet Bey, arabasıyla, elinde bir demet çiçek, arkadaşı Ali Bey'i ziyarete geldiğinde. "Jan's Czardas" Namık, gazinodan Nezihi'ye poker için telefon ederken. Dördüncüye ihtiyaçları varmış! 'Song Of Lola' Necla ile yataktayken.
Yma Sumac'ın 'Fuego Del Ande (Fire Of The Andes)' uzunçalarındaki (1959) 'Virgenes Del Sol (Virgins Of The Sun)' (1944) (Moises Vivanco) Gazinodaki oryantal dansta.
'Autumn Leaves' (1945) (Joseph Kosma) Ali, Necla ve Namık'lı poker görüntülerinin başında.
'Pictures At An Exhibition'daki (1874) (Modest Mussorgsky) 'Gnomus' 2 sahnede (Necla, Nihat tarafından tokatlandıktan sonra; Yıllar sonra, Nihal'in yaş gününde karşılaştıklarında).
Spencer Ross'un "Tracy's Theme" 45'liğindeki (1959) "Tracy's Theme" (1959) (Robert Ascher) Nezihi, pokerde Namık'a kaybederken.
'Around The World In 80 Days' (1956) (Victor Young) Nihal'in yaş günündeki ilk saniyelerde.
Filmdeki türkü.
'Çorba da Pişti Tuz İster' (12 saniye) İnşaat mutfağında Tosun söylüyor. "Çorba da pişti tuz ister//Anne, benim canım kız ister//Kız olmazsa dul olsun//Şeftalisi bol olsun."
Jan August'tan dinlediğimiz 'Prince Igor (My Song)', 'Prince Igor-Polovtsian Dances'in (1890) (Alexander Borodin) bir uyarlaması. 'Kismet' müzikalinde (1953) (Robert Wright / George Forrest) 'Stranger In Pardise' adıyla kullanılmıştı.
Keşke filmdeki isimler (Nihal, Nihat, Necdet, Necla, Nezihi, Namık) bu kadar benzer olmasaydı. Seyrederken bile karışıyor! Üstelik Nubar Terziyan'a Ali; Göksel Arsoy'a Nihat; Türkan Şoray'a Nihal; Meral Sayın'a Nezihi; Sami Hazinses'e Mustafa ismi yakışmamış.
Nihat, iki aslan heykelli köşkten sandalda sabahlamaya, inşaat işçiliğinden bahçıvanlığa ve tekrar eski mutlu günlerine savruluyor. Herkes gibi bir insan. Unutulmuş, atılmış, basit! Şiirlerinde, hayatı seven bir mana gizli. 'Her güzel şeye âşık'. İnsana, ağaca, kuşa, hatta Mustafa'ya bile! "Çok midesizsin be Şair!" Sait Faik, 'Şekspir', Eflatun meraklısı. Yırtık pırtık elbiselerle bile diğerlerinden farklı. İnsanlardan kaçan bir hali var. "Sen okumuş adamsın. Aramızda ne aradığını bilmem ama bizden olmadığın belli" diyorlar. Şair kısmına hayalperest olmak çok yakışır ama ümitsizlik asla. Kahramanımız, Şair olduğu için seviyor aydedeyi, mehtaplı geceleri. Nihal ise Şair'i sevdiği için! "Sen, eski bir sevda şiirisin//Bir koku var sende//Sıcak yaz akşamlarına mahsus//Ellerinde mi saçlarında mı bilmem//Bir koku var sende//Sıcak yaz akşamlarına mahsus."
Çok sıkıntı çekmesine rağmen filmin talihlisi yine Nihat. Türkan Şoray'ı '2';Peri Han'ı '1' kez öpüyor!
Necdet Bey'in 'hayatını kurtardığında mükâfat olarak verilen' parayı almaz. Yaptıklarının karşılığını beklemek prensibinde değil. İlk defa paranın bir işe yaramadığını görmüş zengin işadamı. Bir başka sahnede Nihal şunları söylüyor; "Bugün iki erkek tanıdım. Biri (Namık) son derece şık, pahalı elbiseler giymiş ama riyakâr, samimiyetten zerre kadar eser yok. Diğeri (Nihat) fakir, kendi kabuğuna çekilmiş biri. Ama samimiyetin ta kendisi. Şimdi, ikisini gözümün önüne getiriyorum, aralarındaki farkı daha iyi anlıyorum."
Üç ahbap çavuşun ne zaman karşılaştıkları net değil. Filmin başında "İki sene"; Sonraki bir sahnede "Üç sene" diyorlar.
Üstte yok, başta yok. Yatak yorgan hak getire. Sandalda uyuyup kalkıyorlar. Tüm bu perişanlıktan değil de sabah sabah duyulan şu vapur düdüklerinden şikâyetçi Mustafa! (Neredeyse 'gürültü kirliliği' diyecek). Kaptanların hepsini hizaya getirip marizlemeliymiş! Sanki kontratları var gibi uyandırıyorlarmış beyimizi! Bedava 'çalar saat' ama anlayan kim! Oysa örneğin 'Balina' Tosun'a hiç tesir etmiyor bu hengâme. Herifteki uyku değil çelik zırh sanki! Delebilirsen del! İnsan böylesine gamsız olsa, unutabilse dünyayı! "Unutmak geçmişi//Unutmak geleceği//Unutmak//Unutmak//**//Unutabilsem geçmişi//Gözlerim yaşarmadan//Unutabilsem kendimi//İnsanların içinde." Bunu duyan Mustafa, hemen yanıt verir; "Unutabilsem geçmişimi//Unutabilsem açlığımı!" Karnı doyunca aklı kadınlarda. Gözler fal taşı gibi. "Ne sandın, aslanım! Dişlerim dökülmedi daha!" Şu Şair'deki dil kendisinde olsa günde en az 10 kız tavlarmış. Ama yok işte! Kızlarla konuşurken Arapsaçına dönüyor dili, çözebilirsen çöz!
Sinemaya gidecekler. Öyle 'fan fin fonlu' filme gerek yok! "İsterseniz 'Sefiller'e gidelim" diyor Nihat. Böylesini her gün çeviriyorlar zaten. 'Öğleden Sonra Aşk' da olmazmış. Aşk dediğin gece yarısı olmalıymış ki işe yarasın! Sonuçta 'şöyle bol göbekli, şarkılı, gazelli bir yerli filme' karar veriler. 'Curcuna'nın (1955) afişinde 'teleme peyniri' gibi bir kadın var çünkü. Sinemadaki diğer afişler filmin en çarpıcı kısmı. 'Satın Alınan Adam' (1960) (Göksel Arsoy, Nubar Terziyan, Necdet Tosun, Dursune Şirin, Selahi İçsel); 'Telli Kurşun' (1960) (Necdet Tosun); 'Yaban Gülü' (1961) (Göksel Arsoy, Mualla Sürer); 'Dikenli Gül' (1961) (Türkan Şoray, Sami Hazinses, Necdet Tosun, Handan Adalı) ; 'İki Yetime' (1961) (Yönetmen Ülkü Erakalın) (Yapımcı Handan Adalı) (Mualla Sürer, Hulusi Kentmen, Dursune Şirin, Handan Adalı, Selahi İçsel).
Tosun ve Mustafa "Biz de arkadaş mıyız be! Bir gün olsun 'şair, derdin nedir' diye sormadık" üzüntüsü içindeydiler. Aynı şeyi, bu candan iki dost için söyleyen yok!
Mustafa, adamın gözüne bakınca yüreğindekini anlayanlardan. 'Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyunda' denir. Mustafa'nın 'kız tavlaması' da şiirle; "Yad elde bir garip bu fukara//Atma O'nu yabana." Kılık kıyafeti Medine Dilencisi gibi ama hep "Aybaşı bir gelse, mangırları cebimize atıp doğru Beyoğlu'na. Bir tek, bir tek daha, sonra Saz'a" beklentisinde! Komşu hizmetçiyle randevusu var. Bir içim suymuş. Hanımefendisi bulaşıkçı gibi kalıyormuş yanında. Tosun Necdet "Beyefendisinin gözü aydın desene! Benim de bir bayanla randevum var" diyor. "Sen buluşsan buluşsan bir tencere makarna ile buluşursun. Yanında da hoşaf" yanıtını alır. Mustafa, bu gidişle 'eceliyle ölmeyecek'! Hizmetçi Esma'yı elinden aldığı için, Kapıcı Cemal peşindeydi! Kıtır kıtır kesecekmiş. Arkadaşlık böyle günde belli olur. Yakasından tutup kapmış bıçağı Tosun. "Sonra da mutfaktaki et satırını verdim. 'Bizim domuzun kemikleri kalındır, bunu al' dedim!"
O da haşmetinden hiçbir şey kaybetmediği halde, hep 'son günlerde zayıflamaktan' şikâyetçi. Zafiyet geleceğinden korkuyor!
Nihal çok zengin. Ayakkabıları, mahallenin bütün kızlarına yetermiş. (Filipinler diktatörü Ferdinand Marcos'un karısı Imelda Marcos'u anımsattı). Beşibiryerde sayısı neredeyse 'bini bir yerde'. Arabası, 'H. 30 230' plakalı, 1951 model, DODGE Wayfarer-Roadster Convertible. Birkaç çiçek koparmasını rica edecekti Nihat'tan. " Ben de isterdim şüphesiz//Çiçek koparmak olsun//Bütün günahı ellerimin//Olmadı işte" şiirini duyunca cesareti kalmaz!
Filmdeki bir çelişki. Gazinoya gidiş nedeni olarak "Kardeşimin hatırını kıramadım" demişti Nezihi. Arabayla eve dönerlerken ise "Seni pavyona götürmekle hata ettim" diyor Nihal'e!
Yaş gününde Namık ve Necla'yı eleştiren şiir. "Bahtı kara insanlar//Ve bir takım insanlar//İplik gibi zayıf ve uzun//Bir takım insanlar."
Necla "Evlilik mi dediniz! Çok hoşsunuz beyefendi. Bekârlık gibisi var mı? Neyse, şimdi bunları bırakıp şerefe içelim" diyor Fuat İmer'e. Türk B.B.'si Peri Han, filmin gösterime girdiği yıl Mete Kalkavan ile evlenmiş (09 Haziran 1962). Nihat'a, tatlı tabağını 'dekolte' göğüslerine yaklaştırarak sunması, "Beğendin mi?" demesi çok etkiliydi.
Namık (soyadı 'Yüksel'), hep ilk olmak istiyor. Kadınları dansa kaldırmak gibi 'mevzularda' aceleci. Necla'ya "İki şeye doyamam; Sana ve paraya" derken, 'Sana Layık Değilim'deki (1965) Sevda-Gülbin Eray'a "İçkiye, paraya ve sana doyamadan öleceğim" diyen Ekrem-Önder Somer'e benziyor.
Köşkte bahçıvan olan Nihat'ı "Uşaklık sana çok yakışmış... Burası gübre kokuyor. Bahçıvan şairimiz yıkanmayı unuttu galiba" sözleriyle iğneliyorlar.
Poker masasında, paraları önüne çekip Necla'ya baktığı sahnede, duvarda 'Two Dancers On A Stage' (1874) (Edgar Degas); Nihat'ın babaevindeki odasında ise 'Plajda Tahitili Kadınlar' (1891) (Paul Gaugin) tabloları var. O dönem ilgiliymişiz sanatla.
Necdet Bey, Ali Bey'in arkadaşı. Birbirlerinin çocuklarını bilmemeleri için senaryo şöyle bir çözüm bulmuş. "Çocukluğumuz ve mektep hayatımız beraber geçti. Sonra ayrıldık. Uzun yıllar birbirimizi görmedik." Oğlunu kovan arkadaşını avutmaya çalışan Hulusi Kentmen, 'Ağaçlar Ayakta Ölür'de (1964) torunu Orhan'ı üstelik bir de tokat atarak kovacaktır! Ali Bey'in evinin adı 'Lofça Palas'. Teşvikiye, Ihlamur Caddesi, No. 31'deymiş.
'Sosyetik' Meral Kurtuluş'un üç koltuk aldığı 'Ankara Mobilya', Harbiye, Radyo Evi karşısındaydı. No. 217-219. Sahibi Osman Erden, Aralık-1970'de vefat etmiş. O zamana dek gazetelerde ismi sadece 1 kez geçmişken, ölümü sonrasında, 'vefat, bu acıyı paylaşanlara teşekkür ve aziz ruhuna ithaf edilmek üzere mevlit' ilanlarıyla defalarca yer alacaktır!
Nihat'ı Abdurrahman Palay; Nihal'i Nevin Akkaya; Necla'yı Handan Kadıoğlu; Namık'ı Mücap Ofluoğlu; Mustafa'yı Gazanfer Özcan; Necdet'i Kemal Ergüvenç; Ali'yi Rıza Tüzün seslendirmiş.
Kahramanlarımızın gittiği 'Curcuna' filmindeki (1955), Keri Dalmas, 50'lerde çok meşhurdu. Kordon Blö, Garden Paviyon, Beyaz Park, Savoy gazinolarında 'Trio Arma' gibi orkestralar eşliğinde oryantal dans yapardı.
Çekimlerdeki bir hata; Nihat ve Namık arabanın yanında konuşurlarken pencereye, kamera arkasındaki Per Han'ın görüntüsü yansıyor!
Türkan Şoray'ın saçlarını yapan Kuaför Yaşar (soyadı 'Coka'), Yıldırım Özdemir gibi birçok ustanın yetişmesini sağlamış.
Nihat-Göksel Arsoy; Nihal-Türkan Şoray; Necla-Peri Han; Namık-Öztürk Serengil; Nezihi Meral Sayın; Mustafa-Sami Hazinses; Tosun-Necdet Tosun; Ali Bey (namı diğer 'Kocakafa Ali')-Nubar Terziyan; Necdet Bey (namı diğer 'Kontak Necdet')-Hulusi Kentmen; Uğur Kıvılcım; Nihat'ın annesi-Handan Adalı; Nikâh olmadan kendisini 'koklatmayan' Dursune Şirin; Ustabaşı-Selahi İçsel; Ali Bey'in hizmetçisi Zehra; 'Curcuna' filminde, baterist Salim Ağırbaş; Sinemada Mualla Sürer, Kamer Sadık; 'Çılgın Bakire'nin (1955) afişi; İstanbul Boğazı; İnşaat; Köşkün havuzlu bahçesi; Nihal'in yaş günü çok güzeldi.
Sözü, 'Şair' bağlasın; "Parktaki tıraşı gelmiş adam//Farkındayım, kafayı çekmek şöyle dursun//Sigara alacak paran yok//Ama sen bulutları seveceksin//Ve tren sesi daima//İşbaşı düdüğünü hatırlatacak."