"Başkalarının felaketi üzerine saadet kurulamıyormuş. Allah, kötüleri, kötülükleri affetmiyor." Hicran'ın beyaz perdede söyledikleri gerçek hayatta da geçerli olsa!
20 Aralık 2016

"Başkalarının felaketi üzerine saadet kurulamıyormuş. Allah, kötüleri, kötülükleri affetmiyor." Hicran'ın beyaz perdede söyledikleri gerçek hayatta da geçerli olsa!

63 sonbaharında çekilen 'Uçurumdaki Kadın', 14 Kasım 1963, Perşembe günü, Ankara'daki 'Renkli Sinema'da; 20 Nisan 1964, Pazartesi günü (Kadıköy) 'Özen Sineması'nda gösterime girmiş. 'Yıldız Tepe' (1945-Peride Celal) ve 'Bir Genç Kızın Romanı'ndan (1937-Muazzez Tahsin Berkand) bir uyarlama. Bazı ev sahneleri, Orhan Günşiray'ın, müstakbel kayınvalidesinin köşkünden!

Film, Ayşim'in Kartal İstasyonu'na gelişi ile başlıyor. Kömürlü tren, tozu dumana katarak gittiğinde artık yapayalnız. Gencecik, güzel bir kız. 5 yaşındayken gönderilmişti. Teyzesi (ama sonradan 'hala') Saliha'nın deyişiyle "Yeğenimiz olur. Yahut biz öyle diyelim!". Bir başka ikircikli sahnede "Annesini babasını tanımıyoruz. Çok eskiden, 1,5-2 yaşında, kapımıza bırakıldı. Bütün civar bunu bilir. Biz büyüttük kendisini. Teyzeleri ve dayısı olarak bilmesini istedik" diyecektir. '14 sene tam bir manastır hayatı'! Lise bitmiş, akrabalarına ilk ziyaretinde heyecandan bayılır. Doktor Tarık'a göre şefkat görmez, rahatlığa kavuşturulmazsa ikinci, hatta üçüncü bir kriz kaçınılmazmış. Üstelik bunları atlatabileceği kuşkulu. 'Rahatlığın' değil 'rahatsızlığın' hâkim olduğu, 'hayata küs' bir yer burası. Bir sır var, felaketlere sebep olan, insanı bir solukta ihtiyarlatan bir sır. Kime dert dökecek, sevincini kime anlatacak. Mektepteki yalnızlık yetmezmiş gibi şimdi de bu sıkıntı!

Ailenin evi, Yeniköy'de, Hanife Hanım'a ait garip bir köşk. Teyzeler, dayı ve hepsinin babası Ömer Bey. Bir de evin her işine koşan, her şeye karışan İzzet. Karanlık biri.

Nazmiye en ciddileri. Gülmeyen bir yüz, koyu renk elbise, arkaya toplu saçlar. Pabuçlar bile simsiyah! Kendisini böyle sert göstermesinin, hep perde arkasında kalmasının nedeni 'ailenin dağılmaması' içinmiş.

Saliha, hayata daha yakın. 1-2 kez tebessüm eder gibi oldu! Geçmiş hakkında bilgi verecektir Ayşim'e. 'Senelerce evvel yapılmış bir hata' hakkında!

dfhdfhfdhdf

Bülent, fularlı, açık renk kazaklı. Kişiliği, Saliha'ya benzer. 'O hatayı düzeltme' peşinde daima.

Evde bir teyze daha var, Hicran. Aklı pek yerinde değil. Git gel içinde. "Anne... Hasta.. Para... Katil" deyip duruyor. Bir kaza sonrası, hafızası tamamen yerine gelecektir.

Babaları Ömer tam bir felaket. Gözünü kan bürümüş. Evde, doktor bile olsa yabancı istemezmiş. Tutar kulağından, atarmış! Emirlerine uymayanları ezermiş. Civarda 'kuş uçurtmuyor'! Oralarda 'kozalak topladı' diye Murtaza Bey'in sığırtmacını nasıl dövdüğü unutulmamış hâlâ! "Defedin şu kızı, defedin" diyor Ayşim için. Yamacın oraya, korunun öte tarafına, Ağlayan Kayalar'a giderse akraba falan dinlemez gebertirmiş! Bir gece, tekmeleyip tokatlayacaktır, acımasızca.

Ağlayan Kayalar' da "Hülya... Hülya" sesi yankılanan kadın, bir sır şimdilik.

Tarıkların evi de hemen yakınlarda. Kız kardeşini 'mektepten' almaya gittiği bir gün karşılaşmış Ayşim'le. Güzel, terbiyeli, cana yakın, melek misali! Eli ayağına dolaşıp âşık olmasın da ne yapsın! Sevda "Aynı okulu bitirdik. Çok iyi bir kız" diyor ama asalet düşkünü anne Şükriye Hanım daha görmeden düşman bu 'beslemeye'! Aile bağlarına ne denli kıymet verdiği herkesçe malum. Oğlunu ayırmak için elinden geleni yapacaktır.

İşi zor Ayşim 'in. Hem aşkı hem de geçmişi öğrenmek için mücadele etmek zorunda.

Avukat Hakkı, bir başka komşu. Ablası Lale, kahramanımızdan yana. "Ayol, çocuğun günahı ne. Alın yazısı böyleyse ne yapsın. Gül gibi kız. Tahsili mi eksik, terbiyesi mi kıt? Daha ne olsun" diye savunuyor Şükriye'ye karşı. Hep böyle bir kızı olsun istermiş. Evlerinde Hicran'ın bir resmi var. Ne kadar da güzelmiş gençken. 16-17'sindeymiş o zaman. Hakkı ile nişanlı, deli gibi severlermiş birbirlerini. "14-15 sene oluyor, müthiş fırtınalı bir gece, kardan göz gözü görmüyormuş dışarıda. Bir arabacı, kucağında bebek taşıyan bir taze ile bir adam getirmiş sizin köşke. Sonra bir daha Onların döndüğünü gören olmamış. Bir hafta içinde 'küçük bir bebeğin, kapıya bırakıldığı' hikâyesi ortaya yayıldı, Ömer Bey'in hanımı, o hafta içinde öldü. Köşke de kimseyi sokmadılar artık." Sonrasında Nazmiye gelip nişanı bozduklarını söylemiş. "Hakkı deliye döndü. Aylarca ne yaptığını bilemedi zavallı." Hicran, daha şanssız. Tamamen muvazenesini kaybetmiş. "Senin annen, herhalde fırtınalı havada köşke gelen o genç kadın olacak." Lale'nin anlattığı bu kadar. Ötesi gene sır, gene sır. Bu arada Ayşim'in gerçek adını öğreniriz; Hülya!

Sonunda yeminini bozar Saliha. "Sen ufacık bir bebektin. Annenle baban, Avrupa'dan dönmüş, fırtınalı ve karlı bir gecede buraya gelmiştiniz. Babanla babam kardeş çocuklarıydılar. Bizimki, kendi servetini bitirmiş, babanın serveti üzerine oturmaya çalışıyordu." Kavga etmişler, Ömer öldürmüş kardeşini! Gömmüşler kimseye göstermeden! "Annemiz bu felaketlere dayanamadı. Babamızın katil olduğunun bilinmesini istemiyordu. Ölüm döşeğinde bize yemin ettirdi 'bu sırrı saklayalım' diye. Hicran'ın da nişanını bozmak zorunda kaldık."

68653856

Ayşim'in, şuurunu kaybeden annesi 15 sene bir hastanede kalmış. Yavaş yavaş her şeyi hatırlamaya başlayınca, Ömer, oradan alıp uçurumun kenarındaki kulübeye yerleştirmiş. Kızını öldü biliyor zavallı. Sonunda kavuşurlar. Film biterken Tarık da katılır ana kızın mutluluğuna.

'Uçurumdaki Kadın'ın melodileri.

'Finlandia, Op. 26' (1900) (Jean Sibelius) 4 sahnede (Hicran'ın "Para, para" diyerek ilk görüntüye geldiğinde; Şükriye, Ayşim'e "Ben de bunu merak ediyordum. 'Ailem' diyorsunuz ya, kimin kızı oluyorsunuz siz" dedikten sonra; Ayşim, Saliha'ya "Annem kim" derken; "Sır, sır! Bitsin artık. Anlatın, ne varsa anlatın" derken).

'Tannháuser'deki (1845) (Richard Wagner) 'Overture' 2 sahnede (Ömer ve Bülent, merdivenlerden çıkan Hicran'ı görüp konuşmalarını yarım bıraktıklarında; Bülent, O'nu odasına götürürken).

Billy Vaughn And His Orchestra'nın 'Theme From The Sundowners' albümündeki (1960) 'Never On Sunday' (1960) (Manos Hadjidakis) 2 sahnede (Okuldan arkadaş olan Sevda ve Ayşim, kırda karşılaştıklarında; Tarık'la elele koşarlarken). 'Theme From The Sundowners' (1960) (Dimitri Tiomkin) 3 sahnede (Tarık, Onları hortumla ıslatırken; Ayşim'in elini tutarken; Denizde yüzerlerken).

'Exodus'taki (1960) (Ernest Gould) 'Dawn' Lale, Hicran'ın resmini gösterip ailedeki sır hakkında bilgi verirken. 'In Jerusalem' 2 sahnede (Ayşim, gece yarısı, Ağlayan Kayalar'a gitmek üzere evden çıkarken; Saliha "Bu sorular bizi bu hale getirdi. Unut kızım bunları" derken). 'Escape' Hicran, faytonu son sürat sürerken. 'Ari' Tarık, Hicran'a iğne yaparken.

'Tango Italiano' (1962 Sanremo ikincisi) (Bruno Pallesi / Walter Malgoni) Sevda'nın yaş gününde Ayşim ve Tarık dans ederken.

'Si minör Manfred Senfonisi, Op.58'deki (1885) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky) 'I. Lento lugubre' 3 sahnede (Hicran, Ömer'in Ayşim'i dövdüğünü gördüğünde; Sondaki takip ve kavgada; Ömer, Ayşim'in annesine nişan aldığında).

'Die Walküre'deki (1870) (Richard Wagner) 'Ride Of The Valkyries' 2 sahnede (Tarık, İzzet'le kavga ederken; Bülent, yardım etmek için Ayşim'in peşinden koşarken).

Sabicas-The Fabulous Sabicas'ın 'Solo Flamenco' uzunçalarındaki (1962) 'Toque Minero' (Taranta) Ayşim ve Tarık, Sevda'nın yaş gününde öpüşürlerken. 'Delicada' (Farruca) Aysim, Tarık'ın gönderdiği gül demeti içindeki nişan yüzüklerini gördüğünde.

'The Electroniks-Electronic Music: A New Concept Of Music Created By Sonic Vibration' 33'lüğündeki (1962) 'Drifting (Moon Maid)' (Tom Dissevelt) Ayşim, Ağlayan Kayalar'daki haykırışları duyup kaçarken.

457usrusrt

Filmin adı, bir genç kız olan Ayşim'e, değil kayalıklardaki uçurumun yanında yaşayan annesine daha uygun.

Afiş ve jenerik yazıları, "Yeşilçam'ın emektar afişçisi" İbrahim Enez'e ait. Yaba Edebiyat'ın 57. sayısında (Mart-Nisan 2009) A. Aydın Doğan ile yaptığı söyleşide, ta 50'lerin başında Samsun'da başlayan 'afişçiliğini' anlatıyor. Ticaret Lisesi'ndeki 'klâs resim hocası' Selahattin Bey'in yönlendirmesi, sinema merakı, çok çalışması ile salonları ve hayallerimizi süsleyen ürünler ortaya çıkarmış.

Ayşim'in, anne ve babasıyla köşke gelişi için söylenenler farklı. Lale, '14-15'; Saliha, '15-16'; Bülent, '11 sene önce' diyor. Okula gönderilişi Tarık'a göre '5 yaşındayken'; Hakkı'ya göre 'bebekken'. Liseyi bitirene kadar akrabalarını görmemiş. "Ailesinin yanına dönen arkadaşlarına hasretle ('gıpta ile' veya 'imrenerek' dese daha mı iyi olurdu) bakardı." Babasının adı Osman, annesininki söylenmiyor.

'Asalet damarları habire kabaran' Şükriye, genç kızı hiç sevememiş. 4 kez 'besleme', ikişer kez "Haddini bilsin" ve "Kapı önüne bırakılmış", birer kez de 'evlatlık', 'anası babası meçhul', 'ne idiği belirsiz', "Elâlemin oğlunu baştan çıkarmasın" diyor. Tarık'a göre 'sinirli ve huysuz' oluşu babasının ölümünden sonraki yalnızlıktan.

Aile, 'hayata küsmüş'. 'Sır', yaşamlarının en önemli parçası. Ayşim konuyu kurcaladıkça "Biz bu kadar yıl sabrettik sen iki hafta dayanamıyorsun" diye tepki gösteriyorlar. Ama başkalarının sırlarını öğrenmekte aynı ölçüde sabırlı değiller! Tarık, güller arasında nişan yüzüğü göndermiş. Şaşıran Ayşim bir an duraklayınca Saliha "Hâlâ mı saklayacaksın" diyor. İncelikli gibi görünen bu konu aslında çok kırıcı. Çiçeklerin içindeki yüzüklerin niye iki tane olduğu belli değil. Kız istemeye gelmek falan yok. Genç kızı da 'evlerinde bekliyorlarmış'! Koştura koştura oraya giden Ayşim, Şükriye Hanım'ın hakaretleri ile karşılanır.

Kahramanımız birkaç kez gitmekten söz ediyor. Yaşananlardan iyice sıkılan Nazmiye'nin yanıtı alışılmadık; "Bıktım artık. 'Dün' gitsen 'bugün' iki gün olurdu!"

Filmde boşlukta bırakılan birkaç konu var. Civardaki çocuklar için bir okul kurmak (Hakkı, yurt bilgisi; Lale, ev idaresi-yemek; Sevda, resim-müzik dersleri verecekmiş) ve ailedeki mal varlığının Ayşim'e kalması.

Senaryo, Nazmiye'yi biraz daha inceleyebilirdi. Sert, ilgisiz görünümlü ama Saliha aracılığı ile genç kıza yardım ediyor. İyiliği hep perde arkasından. Gerekçesi; "Evi birisinin ayakta tutması lazım."

Köşkte, arabacı olarak çalışan İzzet'in durumu tam olarak açıklanmıyor. Aileyi en iyi bilenlerden.

e68tyuıtyı

Ayşim'in annesiyle karşılaşması inandırıcı değil. Zavallı, yıllarca bir hastanede tutulmuş. 15 sene görmediği kızı "Anne, anne kızınım ben. Hatırlamıyor musun" deyip kadıncağız daha kendini toparlamadan bir de Tarık"ı damat olarak tanıtıyor!

Saliha aşktan çok uzak. 'Dört yapraklı yonca bulanların sevdiklerine kavuşacaklarını' duymamış (uğur getirdiği söylenir ama 'insanı sevdiğine kavuşturması' özel bir durum herhalde); "Nerden bileyim, hiç başımdan geçmedi ki" diyor. 'Bir Demet Menekşe'de (1973) benzer bir rolde göreceğiz Reha Kıral'ı.

Hakkıların evi için Muammer Karaca'nın Yeşilköy'deki villası kullanılmış.

Şükriye'yi seslendiren Nezihe Becerikli, Zeki Müren'in iki şarkısına söz yazmış. ['Hayat Bazen Tatlıdır' (1962) filmindeki] 'Mazimi Unut' (1959); "Mazimi unut, gel kalbime koy başını dinle//Sevdazedeyim hazla dolu yalnız seninle//İncitme beni, gönlümü kırma hep siteminle//Bak gözlerime aşkımı gör, ben gibi inle." 'Yazık Ümitlerime' (1959); "Yazık ümitlerime//Bir çiçek gibi soldu//Yaz gelmeden gönlüme//Hazan gülleri doldu//**//Boynum bükülü kaldı//Beni öldüren aşka//Sana vermedik nem kaldı//Söyle canımdan başka."

Ayşim/Hülya'yı Jeyan Mahfi Ayral; Tarık'ı Sadettin Erbil; Bülent'i Sadri Alışık; Nazmiye'yi Aliye Rona; Ömer'i Muhip Arcıman; Lale'yi Sacide Keskin seslendirmiş.

Ayşim/Hülya-Filiz Akın; Doktor Tarık-Orhan Günşiray; Bülent-Sadri Alışık; Lale-Nezihe Güler; Nazmiye-Aliye Rona; İzzet-Mehmet Ali Akpınar; Ömer-Atıf Kaptan; Sevda-Gülseren Esen; Hicran-Mualla Fırat; Hakkı-Reha Yurdakul; Saliha-Reha Kıral; Kartal Tren İstasyonu; Sevda'nın yaş günü; Makaralı teyp; Fayton; Ayşim ve Tarık'ın at gezisi; Ağlayan Kayalar çok güzel.

Gülseren Esen, yaş günü sahnesindeki giysiyi 'Adanalı Tayfur Kardeşler'de (1964) Kamil-Hüseyin Baradan'la öpüşürken; Filiz Akın da Tarık'la ata binerkenki kazağı 'Beyaz Güvercin'de (1963), sonlara doğru, Göksel-Göksel Arsoy'la dans ederken giyiyordu.

Ömer, kendi oğlunu, Bülent'i yaralamıştı. Tarık "Yeter artık Ömer Bey! Döktüğün kanı, kanla temizlemeye çalışma. Bundan sonra adaletin kararını bekle ve vicdanınla baş başa kal" diyor. Yaralı arkadaşını ise "Babanın kusuruna bakma. Ben rapor vereceğim 'cinnet halindeydi, ne yaptığını bilmiyordu' diye. Bu mesele de böylece kapanır" sözleriyle avutur!

Nazmiye; "Herkesten fazla biz çektik. Bu evde kimse 'yaşadım' diyemez. Asıl deli, sırrını saklamaya çalıştığımız babamızdı galiba."

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)