Kerem Akça ile Berlin Film Festivali ve FIPRESCI üyeliği üzerine keyifli bir röportaj.
02 Şubat 2017

-Berlin Film Festivali FIPRESCI jürisine seçildiniz. Öncelikle tebrik ederiz. Bize biraz FIPRESCI'den bahseder misiniz?
Teşekkürler. 1930'da kurulan ve 50'den fazla ülkenin sinema yazarları dernekleriyle bağlantıda olan prestijli bir kurum. Üyeleri arasında SİYAD da bulunuyor. Açılımı Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Federasyonu. Türkiye'de İstanbul, Uçan Süpürge ve Documentarist de dahil olmak üzere senede 30'un üzerinde uluslararası festivale jüri gönderiyor. 

 - Jüri üyelik süreciniz ve hislerinizi alabilir miyiz?
Jüri olmak için önce başvuru yapmak gerekiyor. FIPRESCI'nin yönetim kurulu bütün başvuruları değerlendiriyor. Birçok kriter devreye girebiliyor. O sene o ülkeden jürilik yapmış kişi sayısı, ülkelerin birbirine uzaklığı ve istenen özel ilgi alanları gibi. Ben Aralık'ın ilk haftası başvurmuştum, 15 Ocak'ta onay geldi. Aslında daha önce de FIPRESCI jüriliği yaptım. Bu sebeple yeni bir şey değil. Ama Berlin gibi en önemli üç festivalden birinde bu görevi üstleneceğim için ayrıca sevindim ve gururlandım.

 -Daha evvel de birkaç festivalin FIPRESCI jürisinde bulunmuştunuz sanırım? 
Bundan önce 2008'de Sofya, 2012'de İstanbul ve 2015'te Torino'da FIPRESCI jürilerinde bulundum. 

- Alin Taşçıyan da jüri başkanı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Alin'in 2014'te FIPRESCI Başkanı olmasıyla birlikte aslında böylesi önemli jürilerdeki Türk adedi arttı. Berlinale'de de onun çokça gördüğümüz ve gururlandığımız başkanlıklarından biri yaşanacak. Uluslararası platformda saygı duyulan, sevilen ve inanılan biri. Bu da ayrı bir onur bizim için. FIPRESCI'nin ilk kadın ve yerli başkanı olmak kolay değil. Üstelik 2016'da ikinci dönemine de başladı.


-Nasıl bir festival bekliyorsunuz? Programı iddalı buldunuz mu? 
Ana yarışma seçkisinde her zaman aranan özellik olarak 'önemli yönetmenlerin yeni filmleri' yine ilgi uyandırıyor. Ama sürprizlere açık bir yarışma olabilir. Cannes'da Fransız, Berlin'de Alman, Venedik'te İtalyan yapımı/ortak yapımı filmlere ayrı bir kota ayrılıyor. Bu seneki yarışma seçkisinde de bu tanıma uyan 8 yapıt var. Jüri üyesi olarak film film değerlendirmek yanlış olur. Ama genel anlamda ülke kotasına göre seçim metodunun sağlıklı olmadığını ve kaliteyi düşürdüğünü düşünüyorum.

-Dünyanın birçok festivaline katılan biri olarak Berlinale'nin yerini nasıl görmektesiniz? 
Cannes'ın en önemli uluslararası festival olarak her açıdan yerini sağlamlaştırmasının üzerinden bir hayli zaman geçti. Ama Venedik yavaş yavaş onun yanına yaklaşıyor. Alberto Barbera'nın gelmesiyle düzenlendiği mevsime göre çok önemli filmler yakalamaya başladı. Kısa sürede Oscar'ın belirleyicisine dönüştü. Market eksikliğini ise kapatmaya gayret ediyor. Berlin, Avrupa'da Cannes ile beraber en önemli markete sahip. Bu kolda bir sıkıntısı yok. Ama film seçkisiyle, yani festival olarak en iyi ihtimalle üçüncü sırada olabilir. Açıkçası Rotterdam, Toronto, Locarno gibi sürprize ve keşfe açık festivaller daha keyif veriyor bana.



- Festivalde ülkemizden de bir film olacak. Ceylan Özgün Özçelik'ten Kaygı. Filmden beklentiniz nedir? 
En azından bir Türk filminin ana seçkiye alınmasına sevindim. Çünkü bunu hak eden kaliteli bir ülke sinemamız var. Geçen sene Ansızın'ın yarışmadaki birçok filmden iyi olmasına karşın Alman kontenjanından Altın Ayı yarışına girememesinin ardından yan bölüme de şükür diyorum. 

-Son olarak tek filmle festivale katılmamız ve buradan hareketle Türk Sineması'nın gidişatı hakkındaki görüşlerinizi de merak etmekteyiz?
Aslında sinemamızın 100. yılını, 2014'ü müthiş başarılarla kapattık. Cannes, Venedik, Mar del Plata, Saraybosna gibi birçok festivalde önemli ödüller aldık. 2015 de Abluka ve Mustang ile iyi geçti. Geçen sene Albüm, Cannes'ın Eleştirmenlerin Haftası bölümünde ilk kez bir yerli filme ödül getirdi. Ama Cannes ve Berlin ana yarışmalarına sevilen bir-iki isim dışında film sokamıyoruz. Sinemamızın kaymak tabakası olarak anılan Reha Erdem, Yeşim Ustaoğlu ve Semih Kaplanoğlu, 2016 Venedik yarışmasından topluca red yedi. Onur Ünlü'yü de ekleyebiliriz. Majör ana yarışma ivmemiz iyi gitmiyor. Umarım daha fazla çalışma ve doğru başvuruyla en azından ikinci seviyedeki festivallerin yarışmalarına girebiliriz. 2016'da Karlovy Vary'de Babamın Kanatları kalitesini hissettirerek herkesin beğenisini kazandı. Genç yönetmenlerin doğrudan Cannes ve Berlin'e yönelmekten ziyade ikinci seviyedeki çok önemli festivallerin de ana yarışmalarını denemeleri şart. Rotterdam, San Sebastian, Karlovy Vary, Locarno belli damardaki filmlere 'prömiyer' şartıyla alan açıyor. Genç sinemacılar 'Cannes' diye tutturmamalı. Bu konuda bir vizyonsuzluk var. Bence problem oradan kaynaklanıyor. Yoksa sinemamızın yeni milenyumdaki çeşitliliği heyecan verici. Ama kendi kendini kandıran yönetmenler de çıkabiliyor.

                                                                                                                                             Röportaj: Onur KIRŞAVOĞLU

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)