Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Neil Armstrong'un yıllar sonra söyleyeceklerinin benzerini anne babasına söyleyen Filiz; "Evet, size karşı 'küçücük cüssem' fakat 'koskocaman insanlığımla' isyan ediyorum. Bir gün olsun beni dinlediniz mi? Bir defacık olsun arzularıma, ümitlerime kulak verdiniz mi? Roman okumam 'ayıp', sinemaya gitmem 'adilik', okulun müsameresine katılmam 'günah' ve bugün mezun olmam sizler için 'basit bir hadise'! (Çilingir sofrasındaki Ömer Efendi'yi göstererek) Bakın, bana eş olarak seçtiğiniz adama bakın! Kızınız O'nunla mesut olabilir mi, O'nu sevebilir mi?" Ancak, gelişen olaylarla 'o adamın kapatması' olacaktır. Bu bölüm 3 buçuk dakika sürüyor, iki sahnede çekilmiş. Saniyede birkaç kez değişen şimdikilerden ne kadar farklı.
Aynı adlı romanın (Aka Gündüz / Nemide Ali) (Nisan, 1933-Sühulet Kütüpanesi-250 sayfa) (2. Basım, 1943-Semih Lûtfi Kitabevi-168 sayfa) Yeşilçam uyarlaması. Mayıs-Haziran aylarında çekilen 'Üç Kızın Hikâyesi', 09 Aralık 1959, Çarşamba günü (Beyoğlu) 'Lüks' sinemasında gösterime girmiş. Yıllar sonra, yine Orhan Elmas yönetiminde, bu kez renkli olarak tekrar çevrilecektir; 'Liseli Kızlar' (1977).
Mezuniyetten 5 yıl sonra buluşmak için sözleşen liseli üç kızın öyküsü.
Filiz'in (romanda 'Filik') sabah okula gitmek ve akşam annesine ev işlerine yardım etmekten başka dünyası yok. Hukuk tahsil etmek istiyordu. Sinema roman nedir bilmiyor. Arkadaşlarının ayılıp bayıldığı Robert Taylor'u (romanda 'Jak Katlen') duymamış bile. Betigül'e göre 'Abdülhamit kafalı bir baba, Havva'dan daha iptidai bir annenin elinde esir'! "Dünyanın parasını döküyoruz şu mektebe. Ne olacaksın yani, alim mi çıkacaksın? Mektebini bitir kapan evine. Kadın kısmına bu kadar bile okumak fazla. Sen hiç dünya yüzünde, kasap kızının avukat çıktığını gördün mü" diyorlar. "Artık yeter! Senin yüzünden elâleme rezil edemeyiz kendimizi!" Okul dediğin nedir ki! "Gül gibi kızını gönder, yerine çirkef bir kız versinler!"
Bebekle oynaması günah, yasak! 'Çocuk sahibi olmak istiyorum' demekmiş. Sokağa çıkması, annesine karşılık vermesi yasak. "Ahrette, dilin ensenden çıkar, alimAllah!" Okul temsilinde oynamak istediğinde "Çiftetelli mi" demişti annesi. Elâlemin karşısında tiyatroculuk yaparsa bunca senelik namusları iki paralık olacakmış! Babası duymasın, et doğrar gibi doğrarmış! Sinema hepten yasak. "Bizim günümüzde sinema mı vardı? Biz sinemayla mı adam olduk? Orası avarelerin yeridir." Sesi, şarkıya çok uygun ama ancak gizli gizli söyleyebiliyor. Okuldan, Kızılay (kitapta 'Himaye-i Etfal') için para istendiğinde bir kuruş bile vermezler. (Filik ise bunu gizlice babasının cebinden alır). "Çocuğu olmayanlardan toplasınlar. Onlara, 'babam bizim için vermiş' dersin."
Mahalleye yeni bir aile taşınmıştı. Tıp fakültesindeki Ercan'la Filiz, birbirlerini sevmiş. Kız istemeye geldiklerinde "Okutmak için bu kadar para döktüm. Kızımı vereceğim adam bu masrafımı bana kat kat ödeyebilmelidir. Oğlunuz daha talebe. Okuyacak, bitirecek mektebini de ondan sonra eli ekmek tutacak" diye reddediyor Emin Efendi. Çünkü çoktan Esnaf komşusu Ömer'e 'satmıştı' kızı!
Filiz, sevdiğine kaçmaya kalkınca her şey karışır. Ercan'ı öldürüyor babası. Sonrası tam bir felaket. Önce teyze oğlu Ali'nin, sonra Ömer Efendi'nin dostu olur. Sonunda barlardaydı. Bir de 'Konsomatrislik Kartı' var. Soyadı, Cansu. 1936, Aksaray doğumluymuş. Gonokok kontrolü için ayda bir muayeneye gidiyormuş!
[Roman farklı. Babası Hacı Abdullah'ın cinayet işlemesi yok. Genç kızla ilgilenen Muzaffer ve Ercan kavga eder. İlki ölürken diğeri hafif yaralanır. 1 yıl hapis cezası alıyor. Söylenti çıkınca anne babası bekaret kontrolü yaptırıyorlar bir ebeye. Neyse ki 'sağlam' çıkar Felik! Ailesi ile arası bozulunca barlara 'düşer'. Namı, Şen Kız! 10 yaş büyük üvey bir abisi var. Uzakta kendi yaşamını kurmuş].
Betigül farklı. Muhiti daha serbest. Derslerine çalışmaz, sinema, dans partilerini kaçırmaz. Tehlike doğurabilecek bir hayat! Uçurtma gibi döne döne yaşamaktan zevk duyuyor. 'İsteyen benimle arkadaşlık etsin, isteyen etmesin' anlayışında. Tek amacı, Türkiye Güzeli seçilerek düşman çatlatmak. Babası, bir bar kadını için evi terk etmişti, artık geri dönmüş. "Beni, sabah akşam balolara, düğünlere, kumar oynanan dost evlerine sürükleyen sen oldun. Alın fikrin eğlenmekteydi" diye suçluyor karısını. Hanımefendinin, bir elinde ruj diğerinde ayna, hiçbir şeyle ilgilendiği yok.
Genç kız, okuldan sonra memur olur. Gece eğlencelerine devam etse de yaşamı düzeliyor gibiydi. Güzellik yarışmasında birinciliğe dek giden yaşamı havagazıyla intihar ederek sona erecektir.
[Romanda, 'babası annesine, annesi babasına, her ikisi kızlarına, kızları hepsine lakayt'! Tentürdiyot içer ama neyse ki 'komşu ihtiyar doktor bütün tedavileri yaparak' kurtarır. Evlenip yaşamını kuruyor].
Dürer, zengin, mutlu bir çevreden. 'Alagarson saçlar, narin bir endam, siyah kloş önlük, Amerikan biçimi iskarpinler'. Güzelliği nispetinde zeki, hassas, işbilir. Giydikleri hep yerli malı. Dikişini kendi dikiyor. Üzerindeki işlemeleri kendisi yapıyor. Edebiyat Fakültesi'ne gidecekti sonradan teyzesinin oğlu Demir'le evlenip Bursa'ya yerleşir. Evinin hanımı ve bir çocuğu olmuş. Filiz'e "Edebiyat'a girsem fakülteden çıkmak muhakkak 'edip olmak' değil. Hukuk'a girip avukat çıksam, o süre bende yok. Kadın doktorların da tuhaf bir erkekleşmeleri var" demişti!
[Aka Gündüz, Dürer'i methetmiş. Sesinde, insanı kendine bağlayan bir ahenk, gözlerinde derin bir cazibe, nihayetsiz bir sevgi. Kalbinde ise insanların en fenalarına karşı bile eksilmeyen bir muhabbet, merhamet. Kuvvetli bir kişilik, Cumhuriyet kızı].
5 yıl sonraki buluşmaya Beti katılamaz! Filiz "Anneni babanı öp benim için. Dünyanın bütün anaları babaları Onlar gibi olsalardı şu dünya ne gülistanlık olurdu bilsen" diyor Dürer'e. Film biterken başka bir lisedeki üç kız, Rock Hudson'un resmine bakıyordu.
'Üç Kızın Hikâyesi'ndeki melodiler.
"Michael Todd's Around The World In 80 Days" albümündeki (1957) (Victor Young) 'Around The World' 8 sahnede (Jenerikte; Haliç görüntülerinde; Okulda, Robert Taylor hakkında konuşurlarken; Filiz, Dürer ile müsamere için konuşurken; Annesi yüzüne ağda yaparken; İlk kez naylon çorap giyerken; Gazetede 'Kraliçe İntihar Etti' haberi çıktığında; Film biterken). 'Paris Arrival' 3 sahnede (Hizmetçi Fatma, içki içip hanımın elbiselerini giyerken; Süt taşarken; Emin Efendi, çekmecede tabanca ararken). Victor Young, yaklaşık 20 kez aday olduğu Akademi Ödülünü bu kez almış (1957). Ama ölümünden birkaç ay sonra! 1800'lerde 'Aya Seyahat'ı, 'Arzın Merkezine Seyahat'ı , 'Denizler Altında Yirmi Bin Fersah'ı,'80 Günde Devri Alem'i düşünebilen Jules Verne, dolaylı da olsa, üç genç kızın öyküsüne katkıda bulunmuş.
'Aşkımın İlkbaharı İlk Heyecanım Benim' (Mayıs, 1959) (Nihâvend) (Arif Sami Toker / Fuat Edip Baksı) 5 sahnede (Ercanlar mahalleye taşınırken; Filizle göz göze geldiklerinde; Okul çıkışı bakışırlarken; Deniz kenarında yürüyüp, bankta otururken; Boğaz'ı gören tepede konuşurlarken).
Peraz Prado'nun 'Mambo El Sax' uzunçalarındaki (1958) 'Mambo El Sax' (Perez Prado) Betilerdeki ilk çılgın partide.
Perez Prado And His Orcheestra'nın 'Mambo Mania' 33'lüğündeki (1955) 'Tomcat Mambo' (Perez Prado) İkinci partide.
'Shish Kebab' Gazinodaki oryantal dansta.
'La Muette De Portici (La Muta Di Portici)'deki (1828) (Daniel Auber) Betigül, babası ile tartışıp evi terk ederken.
Ahmet Yatman'ın yorumuyla 'Nihavent Makamında Kanun Taksimi' Dürer ve Demir, Bursa'da Yeşil Türbe'deyken, faytonla dolaşırken.
Victor Young And His Singing Strings'in 'Cinema Rhapsodies Vol. 1' mini uzunçalarındaki (1953) 'Ruby' (1952) (Heinz Roemheld / Mitchell Parish) (Mızıka George Fields) 5 yıl sonraki buluşmada.
Filmdeki şarkılar ve tekerleme.
"Evli evine köylü köyüne//Evi olmayan sıçan deliğine." İlk parti sonrası konuklar giderken.
'Miss Show Business' albümündeki (1955) 'Carolina In The Morning' (1922) (Walter Donaldson / Gus Kahn) (1 dakika 37 saniye) Filiz ve Beti'nin gittiği sinemada, Judy Garland söylüyor. "Nothing could be sweeter//Than my sweetie when I meet her//In the ('o'yu iyice uzatarak) morning."
'Aşkımın İlkbaharı (plakta-İlk Baharı) İlk Heyecanım Benim' (Mayıs, 1959) (Nihâvend) (Arif Sami Toker / Fuat Edip Baksı) 3 sahnede, Filiz, Mualla Mukadder'in sesiyle söylüyor. [(1 dakika 38 saniye) Evde, Ercan'ın mektubunu okurken; (47 saniye) Dürer'in piyanosu eşliğinde; (40 saniye) Barda keman eşliğinde]. "Aşkımın ilkbaharı, ilk heyecanım benim//Sevgilim, iki gözüm, biricik cânım benim//Eşi yok, menendi yok gönül sultanım benim//Sevgilim, iki gözüm, biricik cânım benim."
Kitabın ilk baskısında Aka Gündüz'ün, ikincide Nemide Ali'nin adı önce yazılmış. 1934'deki Soyadı Kanunu nedeniyle yayıncının adı 1933'de 'Semih Lütfü' 1943'de 'Semih Lûtfi Erciyas'. Aka Gündüz (bazen müzisyen Aka Gündüz Kutbay ile karıştırılıyor), Ankara milletvekilliği yaptığı için kitaptaki olaylar başkentte (biraz da İstanbul'da) (filmde İstanbul ve Bursa'da) geçiyor. Nemide Ali "Bu ilk eserimi bütün analara ithaf ediyorum" demiş. Başkasını bilmediğimiz için acaba aynı zamanda son eseri mi? Kitapta 30'lardaki sözcükler için önermeler var. 'Bonjur' yerine 'Hoşgün'; Bonsvar yerine 'Hoşbatı'; 'Sabahı şerifleriniz hayrolsun' yerine 'Hoştan'. Ayrıca 'Hoşkal'; 'Hoşgit'; 'Hoşyat'; 'Hoşgel'.
Dürerlerin aile dostu İsmet (romanda Berin) Hanım, Lana Turner için ilginç şeyler söylüyor. "Güzel olabilir. Fakat sanatkâr değil. Zira sanatla güzelliğin tamamen birbirine zıt şeyler olduğunu kabul etmeli." Hem romanda hem filmde Tatar böreğini seviyor ama sarmısaksız olursa!
Filiz'i Adalet Cimcoz; Betigül'ü Handan Kadıoğlu; Ercan'ı Abdurrahman Palay; Ömer Efendi'yi Salih Tozan; Beti'nin babasını RızaTüzün; 'Teyzeoğlu' Ali'yi Gazanfer Özcan; Demir'i Sadettin Erbil; Alaattin'i Zafer Önen; İsmet Hanım ve Filizlerin damadı kaçan komşusunu Mürüvvet Sim; Demir'i Sadettin Erbil seslendirmiş.
Filiz-Muhterem Nur; Betigül Tayfur-Leyla Sayar; Dürer-Sema Pekiş ve nişanlısı Demir-Fehmi Tengiz; Ercan-Ekrem Bora; Ömer Efendi-Salih Tozan; Dürer'in annesi Nilgün-Nezihe Becerikli; Beti'nin annesi Nalan-Melahat İçli; Kasap Emin-Faik Coşkun; Filiz'in annesi-Mualla Sürer; Filiz'in teyze oğlu Ali-Senih Orkan; Beti'nin babası-Selahattin Yazgan; Dürerlerin konuğu Memduh Altar; Ercan'ın annesi-Leman Akçatepe; Gazinocu Selahattin-Haydar Karaer; Gazinoda 550 liralık hesap gelince çıldıran Zeki Tüney; Güzellik yarışması birincisi Beti'yi elde ettikten sonra kaçan Alaattin-Zafer Önen; Dürer'in kardeşi Oya'nın yaş günü; İstanbul; Kız Lisesi; Bursa; Gazino; Otel çok güzeldi.
Ercan ve Alaattin'in, o yılların modası, beyaz çorapları göz kamaştırıcı. Otel müdürü rolündeki Eyüp Sabri, Edward G. Robinson'a çok benziyor.
Filiz, ilk naylon çorabı Beti sayesinde giyer. "Acılı Aşk (kitapta 'Dudaktan Kalbe') gibi romanları okur. Yine ilk kez sinemaya O'nunla gider. Mualla Mukadder'in sesiyle şarkı söylüyor. "Aşkımın ilkbaharı, ilk heyecanım benim//Sevgilim iki gözüm, biricik canım benim." Ama burada 'Ölüme Kadar/Ölümden Beter' (1965) filmindeki benzer şaşırtıcı bir şey var. Şarkının sözleriyle Filiz'in ağız hareketleri çok farklı. Üstelik bu durum ses kaydı sırasındaki bir kayma da değil. Sesi kapatıp dudak hareketlerini izlediğimizde duyduğumuz şarkıyı değil Sadettin Kaynak'ın Segâh eserini söylediğini anlıyoruz; 'Aşkın Beni Durmaz Yakar'. Elinde bebeği, pencereden Ercan'a bakarken ve filmin sonuna doğru Pavyonda; "Bu kafesten kurtulamam//Bu mihnete dayanamam//Artık bana gülmek haram//Ey sevgili (dudakları 'sevgilim' diyor) sen nerdesin" Dürerlerin evinde; "Aşkın beni durmaz yakar//Ey sevgili sen nerdesin//Yaşlı gözüm durmaz akar//Ey sevgili sen nerdesin." Senaryo yazılırken şarkı olarak 'Aşkın Beni Durmaz Yakar' seçilmiş. Filmin çekildiği günlerde ise 'Aşkımın İlkbaharı' plak olarak çıkmış ve çok sevilmişti. Seslendirme sırasında böyle bir değişiklikle durumdan yararlanmak istediler herhalde!
Dürer faytonda 28 Mayıs 1959 tarihli Milliyet'i okuyor. Gazetedeki "Ulus Gazetesi Bir Ay Daha Kapatılacak" başlığı, 27 Mayıs öncesinde yaşananlar için bir fikir veriyor. Oktay Verel ve yazı işleri müdürü Beyhan Cenkçi birer buçuk yıl hapis cezası alırlar. Gazete (Kemal Satır'ın konuşmasını yayınladığı için) nisan ayında da bir ay kapatılmış ve Cenkçi 10 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
Filizlerin komşusu Araksi Hebo, yana yakıla damadından dert yanıyor. 'Herif', pılısını pırtısını topladığı gibi metresine kaçmış! "Ya, işte böyle canım kardeşim. Kabahat ne bende ne de babasında, kör olası kızımda. Ne kadar direttiysek olmadı, tutturdu 'evleneceğim' diye. Aşkmış, birbirlerinin olmazlarsa ölürlermiş! Daha senesi dolmadan, bak, elin herifi başımıza ne herzeler getirdi. Üstelik kızım hamile! Şimdi ben hangi doktorlara kızı götürüp de 'bu çocuğu düşürün' derim. Mualla Sürer, hemen bir tavsiyede bulunur. "İki defa okunmuş domuz yağını, o yosmanın kapısına sürdün mü 7 güne kalmaz döner damadın evine." Ama Araksi Hebo 'bir daha ölüsünü bile görmek istemezmiş o herifin'! Buna da çözümü var Mualla Hanım'ın. "O halde sıva kollarını, kızının çocuğunu kendin düşür. Soğan kabuğu, karanfil, semiz otunu bir kapta kaynatır 4 gün ayazda bırakırsın. Sonra..."
Filiz'in duası; "Ne olur bana yardım et Allahım. Annem babam anlasınlar artık beni. Arzularımı, ümitlerimi dinlesinler. Bir sevgilim olsun. Hayatımca mesut etsin beni. Sonra ufak, şirin bir yuvam, bir de çocuğum olsun. O'nu hür yetiştireyim. Arzularını dinleyip ümitlerini anlamaya çalışayım."