Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Antropoloji okudum üniversitede, yurt dışında bulundum ve sonra İstanbul'a geri geldim. Atlantik firmasında çalışmaya başladım. Reha Erdem'in ikinci asistan yönetmenliğini yaptım. Ondan sonra Londra'ya gittim ve orada yapımcılık yaptım. Büyük bir şirket için uzun metrajlı filmler yaptık. Avustralya ve Yeni Zelanda ile yapılan filmlerdi çoğu. Oradan da Los Angeles'a taşındım ve orada reklam, klip gibi projelerde yer aldım. Bu ilk uzun metrajlı filmim. Kedi filminde görüntü yönetmenliği yapan Charlie Wupperman ile bir şirket kurduk. Seveceğimiz filmleri çekmek istedik ve bir belgeselimiz de olsun fikrinden hareket ettik. Kurgu filmlerine oyuncu beklerken de Kedi'yi çekelim dedik ve çekimlere başladık. 2013 yazında ön çekimlerimiz başladı. Başta nasıl bir şey olacağını tam bilemiyorduk ama proje ilerledikçe, insanlar şiirsel konuşmalar yaptıkça yolumuz belli oldu. Bizim insanımız zaten felsefi lafları seviyor, kurabiliyor. Kedi'den Allah'a giden çıkarımlarla da karşılaştık ve filmin tarzı şekillenmiş oldu.
Evet evet kesinlikle bunu diyebiliriz. Motive olduğum konulardan biri de bu. Fatih Akın'ın yaptığı hariç İstanbul hakkında dolu bir belgesel de yok ya da eski. Bir de her zaman bilinen yerler çekilir İstanbul filmlerinde ama İstanbul'da sadece Boğaz ya da camii minareleri yok sonuçta. Son yıllar yurt dışındaki İstanbul görselleri de hep haberlerle sınırlı ve olumsuz. Ona da karşı çıkabilmek adına yapmak istedim bu filmi. Sonuçta İstanbul benim ilk aşkım.
Los Angeles'ta yaşadığım için kedi bakamıyorum. Aylarca evden uzaklaştığım da oluyor. Orada sokak kedisi diye bir kültür de yok. Biri kapıp barınağa atabilir. Kedi sevdam ise çocukluğumun en güzel hatıraları. Caddebostan'ın arka sokakları hep böyle geçti ve herkes gibi benim de Boncuk adında bir kedim vardı :) Kedilerin bir de şu özelliği var: Antropoloji okuduğum için insan evrimini de ilginç bulurum. Bir eviniz, kredi kartınız yoksa var olmamış gibisiniz durumu mevcut. Kediler de bizimle beraber bu süreci yaşıyor ve kendini de evcilleştirebilmiş durumdalar. Kasabalar, evler, gemiler... Bu açıdan baktığımız da da kediler çok ilginç ve insana paralel bir evrime sahip.
Evet onu fragmanda kullandık sadece ama her kedinin bir ismi, hatta bazı kedilerin birçok ismi var. Herkes aynı kediye bile başka isimle seslenebiliyor. Bir grup sarı diye çağırıyor, diğer grup Garfield diyebiliyor ama hepsinin kişiliği çok farklı. İnsan gibi sevimlisi, psikopatı, heyecanlısı var. Semte göre değişebiliyor. Mesela Samatya kedisi psikopat ve sahiplenen bir yapıda. Kısacası her kedinin de kişiliği var ve muazzam bir detay bu.
Hiçbir kediyi zorlamadık. İnsanları da zorlamadık. Kediye hor davranan insanlar bize de öyle davrandı ve biz hiç bulaşmadık. Bu insanlar zor insanlardı elbette. Kedilerin ise kaçanlarını hiç üstelemedik, rahat bıraktık. Bizimle takılan kedileri ise listeye aldık. 35 kediyle başladık yolculuğumuza. Sokak castingi yaptık bir nevi :) Kedilerin aynı yerde uzun duran ve bizimle iyi geçinenleri bizimle yola devam etti. Galata'nın sarman kedisi var mesela filmde. Bize 5 kere falan gün batımında poz verdi resmen. Çok şaşırmış ama sevinmiştik. Tabii arada sevilmeyi sevilmeyi seven, kameraya falan sürtünen kediler de oldu, onlar biraz daha zorlayıcı oldu.
Kedilerin çekiciliği de var tabii bunu söylemek lazım. Normalde Amerika vizyonu son düşünülür ama birkaç festivalde o kadar ilgi gördü ki inanamadık. merak ettikleri bir kültürle kedinin çekiciliği bir araya geldi. Filmde üzücü bir şey de yok. Düşündürücü yanı var ama kötü bir durum yok. Bir de tabii seçimler falan AMerika'da onun üzerine gelmesi de bir avantaj oldu. İnsanlar kaçış olarak değerlendirdi. Kediler ve Türkler ne güzel diye filmden çıkanlar oldu mesela. Bu da çok enteresandı.
Sadece bu durumla sınırlı değil. Bazı sitelerde yılın en iyi filmlerinden biri olarak gösterildi film...
Indiwire'da 6. sırada yer aldık ve tek belgeseldi. Muhteşem bir şeydi ve dünyada devam ediyoruz. Rusya'da festivalde de çok sevildi film. Önümüzde de Japonya var. Hem kendimizi görmemiz hem de kültürlerarası bir köprü olma anlamında çok iyi bir projeye dönüştü film.
Bence köpekler de bu kadar seviliyor ve ilgi görebilir. Bazı projelerimiz de var aslında. Başka projelerimiz de var. Netleşince seve seve duyurusunu yapacağız.Moskova'nın köpekleri, İngiltere'nin tilkileri, Newyork'un kuşları gibi düşüncelerimiz var ve planlamalarını yapıyoruz bir yandan. Kısa kısa olabilir ama güzel olavaktır yine. Önemli olan zaten hayvanların bizimle olan iletişimi ve oradan ortaya çıkanlar. Bunları doğru bir şekilde irdeleyebilmek ama yine de kedi tabii en üst seviyede bu anlamda.
Umarım. Zaten politik değil, evrensel ve kedilerin varoluşuna yönelik bir film yaptık. Hani 5 sene sonra dönüp baktığımızda eskimemesi. kediler gerçekten evrnsiz ve zamansız hayvanlar. Her zaman vardılar ve var olacaklar gibi geliyor. Bu filme başlarken keşke 30 sene evvel de böyle bir film çekilseydi dedim. Anı yakalamk çok önemliydi. O gelişimi görme fırsatımız olurdu ama bundan sonra olur umarım.
İlk 6 ay zaten bir kıpırdama olmadı. Festivallerin bazıları istemedi, satış şirketleri ne yapacağını bilemedi, kategoriye sokmadaılar. Epey zorlayıcı bir süreç oldu ve Seatle'da patlayınca, ardından AMerika vizyonu görünce olay patladı. SEatle çok enteresan, kıyı insanı ve inanılmaz ilgi gösterdi. Bir sene boyunca göstermek isteyen bir sinema var mesela ki önemli olan seyirciye filmi ulaştırabilmek.
Bence filmcilik mevzusunda genel olarak bu problem var. Baştan ürettiğin film kalitesizse zaten beklenti düşüktür ama inanmak ve direnmek hem en zor hem en tatlı tarafı. Kendine dürüst olup savaşırsan bir şekilde karşılığını alıyorsunuz. Kendine inanmak çok önemli ve hal böyle olunca bir gün birileri de size inanıyor. Tabii zamanlama da önemli onu es geçmemek lazım. dediğim gibi, bir sene önce olsa bu kadar başarılı olmayabilirdik. Amerika'da tutulmayacaktı ve yurt dışında da görülmeyecekti film.
Kadınlar bence çok daha seçici. Daha az ve öz iş çıkarıyorlar. Endüstrinin işine yaramıyor bu tabii. 5 senede 10 film çeken erkek yönetmen daha çok ilgi çekiyor haliyle. Bağımsızlarda da bu durum mevcut. Stüdyoların desteği de kısıtlı olunca kadınlar daha çok film üretemeyebiliyor. Zaten sektör oldukça sıkıntılı. Zorluklardan biri bu ama tabii direniyorsan hepsine direneceksin. Bunu da atlatabilmek lazım.
İnsanlar filme gitsin isterim. Her şeyden önce sinemada izlemesi çok keyifli bir film. Onları rahatlatacak bir film. Sinemada keyifle film izleme sayımız zaten düşük. Kedi seven insanları düşününce ama durum daha da değişiyor. Kedilerin kapsamlı bir şekilde gösterildiği, bütün karakteristik özellikleriyle ve doğru aktarıldığı bir filmin keyfine daha da yüksek seviyeden varıyorlar. Çok keyif alıyorlar. 1.5 saat coşkuyla izleniyor.