Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Tatlı Şeyler, güzel ve neşeli günlere ihtiyaç olunan şu günlerde vizyona giriyor. En azından filmin iddiası bu yönde. İki modacı arkadaşın defilelerine yetişmek için çıktıkları yolda başlarına gelen gizemli ve eğlenceli olayın anlatıldığı film, bugün (23 Haziran) vizyona giriyor. Biz de Sinematürk ailesi olarak filmin hem yönetmeni hem başrol oyuncusu olan Uğur Uludağ ve başrolü paylaştığı usta isim Cem Özer'le tatlı birer röportaj gerçekleştirdik. Keyifli okumalar;
Bakırköy'de bir tiyatro kursunda başladı yolculuk. Cem Yalın, Hayati Asilyazıcı, Salih Kalyon gibi ustaların yanında alaylı olarak başladıktan sonra Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde okudum. Savaş Dinçel, Müjdat Gezen, Oğuz Aral, Sumru Dinçel, Aliye Uzunatağan gibi ustalarım oldu. Mezun olur olmaz da E.S.E.K. ( Espri Standartları Enstitüsü Kurumu ) adlı tiyatro ekibini kurduk, halen tek dostum olan Gökhan Semiz ile birlikte... ☹ O gün bugün yolculuk devam ediyor her alanda. Hele tiyatro, biraz da şu an hayatta olmayan ustalarımın ve Gökhan'ın mirası gibi bir yandan...
Keyifli bir ilk deneyimdi benim için. Ustalarla çalışmak. İçinde pisliğin ve entrikanın olmadığı, aile bağlarının kuvvetini öneren bir dizide çalışmak hele ki son dönemde kimseye nasip olmuyor gibi sanki. Oradan kazandığım parayı tiyatro ekibime yatırıyordum ve en büyük faydası bu oldu. Bir de son dönemlerde yazar Murat Kürüz kendi sahnelerimi yazma konusunda beni cesaretlendirdi ve yazdıklarımı TV'de görme şansım oldu. Eskiden güzeldi be...
Öncelik değil zorunluluk. Bu ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu şey sanat. Tiyatro da benim güzelliklere merhaba deme alanım ve güzelliklerle ilgili olanlarla devam ediyor olmak gurur verici. Yazdığım oyunlar fazla mı gerçekten? Azaltayım madem :)
Hikaye anlatmayı seviyorum. Kendimce bir sinema gözüm olduğunu da düşünüyordum, başlama sebebim buydu ve yönetmenliğin başındayım daha. Ara vermek bir çaba sonucu olmadı, tiyatro daha çok zamanımı aldı. Hepsi bu.
Tatlı bir film. Neşeli. Eksikleri yok mu; var elbette. O eksikleri de artık Tatlı Şeyler 2'de tamamlarım diye düşünüyorum. Şu sıralar tatsız günler yaşıyor dünya! Biraz TATLI bir ŞEYLER şart!
Eski dostuz. Abimdir. Oyunculukta ustadır. Tiyatro ekibimde de güçlü oyunculuğu ve tiyatro kültürü ile büyük destekleri olmuştu. İlk romanım onun sayesinde gerçekleşti hatta. Oyuncu olarak şahane partner. Ve bir yönetmen gözüyle söylemem gerekirse... Böyle bir oyuncu, bir yönetmenin işini kolaylaştırır her zaman.
Ben o tartışmanın bir parçası değilim. Hiç olmadım. Gayet güzel işler de olduğunu düşünüyorum bir yandan. TATLI ŞEYLER ille bir ayrıma ihtiyaç duyuyorsa, duygusal- komedi diye adlandırılabilir. Tatlı bir komedi Tatlı Şeyler.
Elbette var. Sezona iki tiyatro oyunu ile merhaba diyecek gibi duruyoruz E.S.E.K. ekibi olarak. Bir de yeni film projesi var. Bir de değişik kafa bir dizi işi var, projeyi verdiğimiz TV kanalında onu yapabilecek GÖZ varsa, seyircileri şahane bir iş bekliyor demektir. Yazdık verdik yanıtı bekliyoruz.
Şimdiden HOŞGELDİNİZ diyorum TATLI ŞEYLER'e.
Bu sorunun cevabı 13 bölüm dizi olur, sezon finalinde de kariyerimin başladığı güne denk gelir. 1974-75 sezonunda Ali Poyrazoğlu Deneme sahnesi kurslarıyla başladı, iki yıllık eğitimin ardından 76' yazında yine Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nda profesyonel olarak sahneye adım attım. Sanata olan yönelimime gelince; bilmem içimde varmış diyelim.
Benim tiyatro ya da sinema, televizyon diye bir ayrımım yok. Önceliğim oyunculuk ve arada yönetmenlik. Hangi mecra olduğu önemli değil.
Bana farklı ve zor gelmiyor. Yapamayanlara şaşırıyorum. Çok sıradanmış gibi geliyor. Abartılacak bir durum yok yani. Tabii küçük farklar var. Nizami saha, semt sahası ve halı sahada top oynamak arasındaki fark gibi.
Hem seyirciye, hem de bize keyif veren neşeli günlerdi. Geri dönmek bana bağlı değil. Neşeli günlerin geri gelmesine bağlı.
Bence pek fark yok. Abartılıyor. Hababam Sınıfı'nda yanlış yorumlanan İnek Şaban'ın "Eşşoğlueşşek", "Ağzına sıçarım" larına gülünürken, şimdi Recep İvedik'in gaz çıkartmasına gülünüyor. Fark? O zaman da daha nitelikli, ince işler seyirciyle buluşmakta zorluk çekiyordu şimdi de. Kabalık biçim değiştirdi yalnızca.
Bu arada bir dip not: İnek Şaban sınıfın en çalışkanıdır. O yüzden 'İnek' tir lakabı. Hababam Sınıfı'nı izleyen kaç kişi kitabını okudu acaba?
Nerede duracağına izleyenler ve zaman karar verecek. Umarım tüm hata ve eksiklerine rağmen bir ilk olarak kült film olur. Bir defile koreografını oynuyorum. Kankası olan moda tasarımcısıyla yol, arkadaşlık, dayanışma, itişme, çekişme, kötülere karşı mücadele ve sahiplenme hikayesi. Tom ve Jerry, Hacivat ve Karagöz gibi...
Gişe anlamında yalnızca komedi ve romantik filmlerin iş yapması üzücü. Üretim anlamında her zamanki gibi iyi ve kötü işler oluyar ama bu da görece bir kavram. Çalıştığım tüm yönetmenlerle yeniden çalışmak isterim. Sinan Çetin'le Berlin in Berlin gibi, Ezel Akay'la Neredesin Firuze gibi, Barış Pirhasan'la Adem'in Trenleri gibi filmler yine yapmak isterim. Yeni, genç yönetmenlerle çalışmak isterim. Fatih Akın, Ferzan Özpetek, Martin Scorsese ile çalışmak isterim ( Duyurulur ) Nuri Bilge Ceylan'la çalışmak istemem. O kadar uzun süre hareketsiz duramam, sıkılırım.
Kantite (nicelik), kaliteyi (nitelik) yok eder her zaman. Ya da bizim atasözümüz "Nerede çokluk, orada bokluk"
Benim hayatım proje. Benim için hayat başlı başına bir proje. Projeler zinciri. Projeler bitince geriye ölmek kalır.
Hayatımızda her zaman 'Neşeli Günler' ve 'Tatlı Şeyler' olsun.
Röportaj: Onur KIRŞAVOĞLU