Temel Gürsu ofisimizi ziyaret etti ve kendisiyle ufak bir söyleşi gerçekleştirdik.
07 Temmuz 2017

111'in üstünde proje yönettiniz. Bu oldukça büyük bir rakam.

Dizilerle beraber 118 film yönettim. Film sayısı da 96 civarı sanıyorum. 1962'den bu yana, yani 55 senedir film çekiyorum. Bir de kurgusunu, renklerini, seslendirmesini yaptığım filmler var. Metin Erksan'la da Atıf Yılmaz'la da, Süreyya Duru'yla da çalıştım. Hepsinin filminde mutlaka elimin değmişliği vardır.
Liseyi bitirdiğimin ertesi günü Acar Film'e girdim.  O yüzden sayılar bana vız gelir 

Hiç durmadınız diyebiliriz 

Hala da buradayız. Çok şükür Allah sağlık verdikçe.

Pek çok sinema ve televizyon projesinde yer aldınız. Bu iki alanın bu bakımdan nasıl farkları oluyor?

Filmlerin başlama ve bitiş tarihleri var. Kabaca benim çektiğim filmlerin ortalama süresi 35 gündür. 15 günde çektiklerim de var. Ama dizi öyle değil. Dizi bir başlıyor, 6 ay devam ediyor , 1 sene devam ediyor. O ekiple aile gibi oluyorsunuz. Rutine giriyor her şey. Işıkçı geliyor örneğin, "Temel Ağabey ışığı şuraya kurduracaktır" diyor. Her şey kendiliğinden halloluyor. Aksi halde bu diziler bu kadar kısa sürede yayına giremez zaten. Yani biz o 7 günde bir uzun metraj film çeker olduk. Senaryoyu okuyamadığımız günler oldu. Çok zor. Film öyle değil. Başından beri ne yapacağını, kimlerin oynayacağını vs. bilirsin.

Dizide 17. bölümde mesela bir tip giriyor diziye. O tip kalıcı oluyor ve aylarca seninle beraber oluyor. Filmde öyle bir şey yok. Yani zorlukları da var iyi tarafları da. İyi tarafı şu; çok para kazanıyorsun  

Birini diğerine tercih edebilir miydiniz?

Sinemayı düşünmesek bu işe başlamazdık tabii ama ben ilk televizyonculardanım mesela. O77 acil servis diye bir diziydi. 

Kadir İnanır, Münir Özkul, Ferdi Tayfur gibi büyük isimlerle çalıştınız çok kez. Nasıldı bu deneyimler? Kimler zordu bu anlamda?

Kadirle çalışmak başlı başına bir olaydır.  5 dakikası 5 dakikasına uymaz. Benim çok iyi arkadaşım. Artist olmadan önce arkadaştık. Bizim eve gelirdi, anneme -o da Karadenizli olduğu için- "Teyzecim hamsi pilav yap da yiyelim" derdi. Öyle yakın arkadaşımdır. O zamanlar fotoroman çekiyor Kadir. Ben de Ertem Eğilmez'in asistanıydım. Sonra ben yönetmen oldum o oyunculuğa başladı. Tabii bunlar aleyhine konuşmak gibi algılanmasın ,çok sevdiğim bir arkadaşımdır ama aksidir, tipik Karadenizlidir. Nerede ne diyeceği belli olmaz. Hakikaten enteresan bir adamdır. Ama iyi bir aktördür. Birçok sinema filmimiz var birlikte. İki ters adam vardı; Ağabeyim -Allah rahmet eylesin-,  bir de Kadirdi.  Ama bunlar da Türk Sineması'nın son starları. Bundan sonra kime "star" diyecekler bilmiyorum. O dönemden kalan Ayhan Ağabeyleri, Göksel Ersoyları, Eşref Ağabeyleri hatırlıyoruz. Eşref Ağabey hala bir beyefendi. Birkaç sene öncesinde bir dizide çalıştık. Vaktinde gelir vaktinde gider. Ekibe, işine son derece saygılı. Herkes de ona saygı duyar. Şimdi tabii bugünkü çalışmalar insanı şaşırtıyor. İlk asistanlığa Ülkü Arıkan'la başladım. O dönemde de senede 350-400 film çekiliyor. Bir artist 5 ayrı filmde oynardı. Mesela Türkan Şoray bizden çıkardı Osman Seden'in filmine, oradan Orhan Aksoy'un filmine geçerdi. Gün verilirdi. O kadar iyi program yapardı ki Ülkü Arıkan. 3 ay sonra çekeceğimiz filme tarih verirdi mesela. İşte nisan ayının 14ünde 0da geleceksin 8.30da çıkarsın derdi, hakikaten de öyle olurdu. Arada başka filmler çeksek bile. Şimdi her yönetmenden bir şey öğreniyoruz. Ben planlamayı-uygulamayı ülkü ağabeyden öğrendim. Allah rahmet eylesin. İnsan ilişkilerinde de iyiydi. Eğilmezden örendiğimiz başka şeyler vardı. Hocalarımız çok iyiydi. Şimdi bakıyorum sinema hocalarına hayatında sete gitmemiş. Tabi ki zorunda değil ancak set başka bir ortam, görmek lazım. Tabi Eskişehir Anadolu gibi sektöre çok iyi öğrenciler veren okullar da var.

Şimdi kimin film çekeceği dizi çekeceği belli değil. Sinemacılık değişti. Her şey değişti. Kıyaslanabilir mi bilmiyorum. 

Ekrem Bora ile yakındınız. Nasıl bir ilişkiniz vardı?

Ekrem'in benim hayatımdaki yeri çok önemli çünkü benim hem aile dostum hem asistanlığım döneminde beraber çalıştığım biri. Ertem abinin asistanı iken mesela. İlk filmimi onunla çektim dikkat kan aranıyor çok başarılıydı. Bizin abi-kardeşliğimiz hiç bozulmadı. Ölmeden birkaç gün önce büyük oğlumun düğününe davet ettim. Ama çok hastaydı. Olmaz öyle dedi ben Burak'ın düğününde göbek atacağım dedi. Hakikaten de geldi düğünde göbek attı o haliyle. Resmimiz de var oynarken karşılıklı  Benim hayatımdaki yeri çok önemlidir büyüktür.

Ekrem Bora ile olan bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?

Öyle çok anımız var ki. Birini anlatabilirim önemli, ilk filmim Dikkat Kan Aranıyor'u çekerken k o zaman 24 yaşımdayım. 24 yaşında film çekmiş kimse yoktur ülkede. Bu da tek bir gecede geçen bir anıdır. 22 gece çalıştık film için. Hava kararırken sete gider sabah çıkardık. Binbir zorlukla çekiyorduk. Yılmaz Ulusoyla dostluğum olduğu için şans eseri otobüs bulmuştuk. Yılmaz!a dedim "Abi bana otobüs lazım". Filmde Süleyman Turan bir deliyi oynuyor ve içinde piknikten dönen 30 çocuk olan bir otobüsü kaçırıyor. Öyle bir sahnemiz vardı. Hem gündüz çekimi hem gece çekimi var. Rica ile almıştı parasız Yılmaz abi "sana ulusoyun en güzel otobüsünü vericem" demişti. O zamanlar sarı kırmızı bir otobüstü. Yeni gıcır gıcır. Bu filmi çekmeden 20-25 gün önce Ekrem bana "20 gün sonra 3. Cumartesisinde benim çok önemli bi akrabamın nikahı var ben de nikah şahidiyim. Benim o gün orada olmam lazım. Rica ediyorum o güne set koyma" demişti. Ben de "tabii zaten 20 güne film bitmiş olur" demiştim rahatlıkla.

Öyle bir sıkıştık ki o 20 gün geldi geçti ve biz o sahneyi çekemedik. Otobüsün de hacca gitmesi gerekiyormuş acil geri istediler. Eşi olan da bir otobüs değil aynısı yok. Ekrem'e dedim sen galiba nikaha gidemeyeceksin. Olmaz öyle şey dedi tabii. Bir gün evvel dedim E"krem yarın o sahnenin çekimi var". "Olamaz dedi ben bunu 1 ay önceden söyledim" dedi. Yerden göğe kadar da haklı. Ben "Geleceksin!" dedim o "Gelmeyeceğim" dedi. "Paydos" diye bağırdım. Arabasına atladı lastik sesleri arasında gitti. Ertesi akşam Maslak'ta ortadaki mobil istasyonunda çekilecek sahne. 15 tane motorsikletli çocuk, otobüsün içindeki çocuklar vs. Herkes orada set hazır. Dedim "Mahvolduk!" Herkes soruyor "Nasıl çekeceğiz?" diye, ben diyorum "Siz hazırlanın çekeriz bir şekilde". Bir de orası öyle bir yerdi ki o zamanlar gece boğaza giden herkes ışıkları görünce durdu film çekiliyor diye izlemeye başladı. Mübalağa etmiyorum, belki 2000 kişi var. Hava karardı bekliyoruz, her şey hazır. Prodüksiyon amiri geliyor "Paydos edelim mi?" diye soruyor ben "Hayır bekleyeceğiz." diyorum. Artık her şey bitti derken kalabalığın arasında ağabeyimi gördüm. Ağabeyimin filmle de alakası yok. Boğaza da gitmez. Çıktı kalabalığın arasından elimi tuttu kenara götürdü beni. "Senden bir ricam var. Ekrem burada. Ne olur kızma." dedi. "Ne demek "dedim, geldi, sarıldık. 

Bu çok önemli bir şey benim için. Anlatırken bile sesim titriyor. Allah rahmet eylesin. Onun için hayatımdaki yeri başkadır. 

Çok teşekkür ederiz bu samimi sohbet için...

                                                                                                                                          Röportaj: Manolya Akdemir

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)