Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
İkiz ruhlar: Şaban ve Kemal Sunal.
"Sana ruhtan sorarlar; onlara söyle: Size bu hususta çok az şey verildi."
Ruhun ne olduğuna yönelik sorumuza, Kur'an böyle yanıt veriyor.
Bilgisini deneyimleyeceğimiz "çok az şey" ne olabilir ki ? Az olanın daha az olmasına rağmen, İlahi metinde söz edilmesi, hedeflenen amaca etki için "yeter miktara" örnek olarak kabul edebiliriz:
Milyonlarca insan takdir edilmiş hallerinden hayal ettikleri hale dönüşmenin arzusuyla yanıp tutuşurken; onlara mevcut yaşamlarında hayallerinin gerçekleşebileceği hissini, kendi dışındaki yaşamlarda tanık oldukları "kritik / yeter etkili" dönüşümler vermiş olmalı.
Yine sayısız cansız maddenin, canlı (organik) olma "çabası" da benzer kritik etki ile karşılaşıyoruz. Bilindiği gibi organik maddelerin kaynağı, maddenin sonsuz deviniminin "takdir" makamıdır.
Az'dan daha az verenin, dünya yaşamımızdaki etkisini rahmetli Kemal Sunal'ın Şaban serüvenlerinde izledik, izleyebiliriz.
Kemal Sunal diğer kimliği Şaban; Sadri Alışık'ın Turist Ömer; Cem Yılmaz'ın Arif karakterleri ve işlevlerinin benzerini dünya sinemalarında da görüyoruz: Charlie Chaplin'de Şarlo, Louis De Funes'in Fantoma serisinde şaşkın komiser Juve, Peter Sellers'in Pembe Panter'inde müfettiş Clouseau...
Saydığım sanatçıların bütün hayatını kapsayan tiplemeler, diğer milyarlarca izleyici insanın yaşamında, "yeter/kritik etki" oluşturmaya devam edecek.
"Yeter etki", sebepler zincirinin hüküm (oluş) ile bağını sağlayan son halkası. Adil Sosyal Düzen sisteminin teorisyeni Süleyman KARAGÜLLE hükmün eşiği olan son sebebe illet diyor.
Ufacık şeylerin büyük etkisi; niceliği, niteliğe eviren küçük dişli; ilahi zihinde tasarlanan senaryonun "ol" iradesiyle oluşumun başlaması; baraj kapaklarının açılıp, verimli ovanın ürüne dönüşecek suya kavuşması...
Geçmiş düşünürler de böyle yapmıştı. Mevlana'nın anlatılarında öğütleri, öğütlerin hikayelerini hayvanlar alemin de işleyip söyletmesi gibi.
Bunların tersi de olmuştur: Keltler diyarı İskandinav ülkelerinde, eski Çin'de ejderhaların kendilerini alaşağı eden kahramanları "seçmesi" gibi.
Kemal Sunal; özelde Anadolu, genelde bütün gelişmekte ve geri kalmış ülkeler insanlarının, yoksulluğun, acizliğin kederinden, tebessüm hatta yer yer kahkahalarla nasıl çıkılabileceğini... Ülkelere çökmüş, bireylerin gündelik yaşamlarına yansıyan geri kalmışlığın, sömürünün; dar, gündelik yararlar için diğer vatandaşlara karşı kullanılmaması gerektiğini... Kullananların düşeceği durumları, kadim toplumsal vicdanı "küçük" etkilerle hedef alıp işleyen kişilik.
Şaban tiplemesi, dayatılmış "değersizin", garibanın, doğrudan tavır ve tutumlarıyla, tıpkı bitkilerin gündüzleri soluduğu hidrojenin oksijeni artırması gibi olumsuzlukları etkisiz kılarak, izleyicilere tebessüm, zamanla kahkaha yanı sıra, öykünen izleyicilere doğallığın kahramanlığını sunuyor.
Şaban ile Kemal Sunal, ikiz ruhlardır; diğer sanatçıların oturmuş tiplemeleri de öyle.
Hani ruhların yaradılıştan sonra bölünüp dünyaya farklı bedenlerden indirilmesini anlatan eski metinlerde var ya; bazı sanatçılar oturmuş tiplemeleriyle böyle bir buluşmayı anlatırlar.
Ayrılmış ruhlar, yaşamlar boyu birbirini hasretle arar; bulduklarında birbirlerini tanıyıp, ayrıştırıcılara tüm benlikleriyle direnirler. Aşamadıkları koşullara karşı feda olmayı tercih ederler. Biri yitip gittiğinde, diğeri yitip gider; biri diğerinin anlamıdır; tıpkı alınan nefesin verilenle bütünlüğü gibi.
Şaban karakteri, Kemal Sunal'ların özelde Türkiye toplumuna, genelde bütün insanlığa veregeldiği, sürecek; adalet, vicdan, doğallık, tebessüm mesajlarının arkasındaki sebebin ilahi öğreti olduğunu düşünüyorum.
03 Temmuz 2000 yılında her ikisi, Kemal Sunal ve Şaban aramızdan ayrıldı; İzleri ise izlendikçe yaşayacak.
Güneş aydınlığı ve yeşilin en güzeli mekanları olsun.
Özer ATAÇ