Kayhan Başoğlu ile Sir-Ayet 2 ve yönetmenliği hakkında konuştuk
24 Eylül 2019

Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Almanya'dan Türkiye'ye dönüş yapmış bir işçi ailesinin üç erkek çocuğundan ortancasıyım. Çocukluğum, küçük bir kasabada bol bol hayaller kurarak geçti. Eğitim ve öğretimim bittikten sonra da gençliğim ise mesleğimin ilk adımlarını bilinçli olarak attığım Antalya'da geçti.  Sonrasında küçük yaşta kurduğum o hayallerimi gerçekleştirmek için İstanbul'a geldim. Ama tabii böyle anlattığım gibi kolay olmadı. İnanılmaz zor bir yolculuktu. ve bu zor yolculuk yine aynı şekilde devam ediyor.

Yönetmen olamaya nasıl karar verdiniz?

Ortaokul dönemlerimde karikatüre ilgi duymaya başlamıştım.  Zamanla iyi bir çizer olmaya başlamıştım. Küçük karelerin içine kendi küçük dünyama göre bir dünya kurmaya çalışıyordum. Çok film izlerdim. O dönem VHS kasetlerde film kiralanırdı. Film kiralanan dükkânlara gidip, saatlerce afişleri izlerdim. Filmlerin isimlerini incelerdim. O dönemler, yönetmenliğe de ilgi duyduğum ilk adımlarımdır. O zaman internet yok ve imkânlar dersen, hiç yok! O yüzden sadece adını koyamıyordum hissettiklerimin, "Yönetmenlik!" diye... Üniversite sınavları için kardeşimle Antalya'ya gittiğimiz gün, sınavdan sonra koşarak sinemaya gittik ve o benim ilk defa bir sinema salonunda film izlememdir. O gün, o sinema salonuna gidip filmi izledikten sonra, "Ben bu mesleği yapmalıyım!" diye hissettiğim gündür. 

Sir-Ayet 2, yönetmenlik anlamında ilk filminiz... Korku filmi tür olarak istediğiniz bir şey miydi?

Yönetmen olarak ilk filmimi korku türünde çekmeyi hiç düşünmemiştim. Senaryosunu kendim yazdığım ve 2 sene boyunca hayata geçirmek için çaba harcadığım sinema filmimi çekmeyi istediğim dönem,  Sir-Ayet 2 ile karşılaştığım dönemdir. Ekibin ismi ve tecrübesi beni etkiledi. Ekiple tanıştıktan sonra da bu projenin içinde olmak istedim. Senaryo elime geçip okumalarım başladıktan sonra heyecanım çok daha fazla arttı. Çünkü bir yönetmen olarak, okuduğum sahneler beni fazlasıyla taciz etti. Sahnelerin içinde gezinirken, yönetmen olarak dokunuş yapacağım çok fazla alan olduğunu gördüm. Bence, bir yönetmen, bu lüksü ve zevki diğer türlere göre fazlasıyla, sadece korku filminde yaşayabilir. Korku filmi bir yönetmen için gerçekten zor bir tür... Üstesinden gelinemezse, ortaya bambaşka bir şey çıkma ihtimali de çok yüksek...

Nasıl geldi bu filmi yönetmeniz için teklif?

İlk çekeceğim filmim için inanacağım bir ekiple ve senaryoyla yola çıkmak istiyordum. Bu sinema projesinin içinde olmak istememin en büyük sebeplerinden biri de sektörün içinde  uzun yıllar var olan tecrübesi ve kişiliği ile benim için çok özel bir insan olan Ebru Hamamcıoğlu'dur. İkinci sebep de projenin uygulama yapımcılığını yapan Film Fabrikası ve bu fabrikanın ustaları Özgür Bakar ile Alper Kıvılcım oldu. Korku türünde bu kadar başarılı olan bu ikili ile çalışmamak, bir yönetmen için çok büyük bir kayıp olurdu.

Bir yönetmen olarak filme nasıl hazırlandınız?

Sete girmeden önce senaristlerimizle masa basında çok çalıştık. Önemli sahnelerin storyboordlarını çizdim, renk paletini belirledim ve ekibimle paylaştım. Efekt ve plastik makyaj gereken sahneleri nasıl çekeceğimizi belirledik. Makyaj ekibi ve sanat ekibimizle defalarca toplantı yaptık. Filmimizin atmosferini iyi yansıtacak mekan arayışları çok titizlikle yapıldı. Masa başı ön hazırlığımızı çok sıkı tutmaya çalıştım. Bu filmi tek başıma çekmedim. Arkamda kocaman yürekli ve tecrübeli bir ekip vardı. Büyük özveri içinde emek harcadılar. Ben bir koyduysam onlar iki koymaya çalıştı. Kurgu ve efekt ekibimizde muazzam bir çalışma çıkardılar. Bu filmde ekip konusunda kendimi şanslı hissediyorum. Oyuncularımızın çoğunluğu Noname oyunculardı. İyi ve tecrübeli oyuncu arkadaşlarımızla çalıştık. Çoğu tiyatro kökenliydi ve  inanılmaz disiplinlilerdi. Çekim öncesi okuma provalarımızı ve önemli sahnelerin oyun provalarını gerçekleştirdik. Senaryoda olmayan fakat sonradan benim eklediğim zor sahneler vardı. Bana güvenip tereddütsüz kabul ettiler. Ağızlarının içine canlı solucan doldurulması gibi mesela... Oyuncularım da ekibim gibi inanılmaz bir özveride bulundular. Hepsine buradan şükranlarımı iletiyorum. Beni bir yönetmen olarak özgür bırakan ve Sir-Ayet 2 filmini emanet eden Özgür Bakar'a ve yapımcımız Enis Özkan'a da çok teşekkür ediyorum. Benim için keyifli bir mesai oldu.

Senaryodaki dünyanın ne kadarını filminizde görebildiniz?

Yönetmen olarak sana bir film emanet edildiyse, senin istediklerini görememen gibi şansın yok. Olmamalı da... Daha önce söylediğim gibi sinema filmi yapmak çok meşakkatli bir uğraş ve zor... Ana akım sinemasına yapılan bir film yüksek bütçelerle gerçekleşmektedir. Filme ayrılan yüksek bütçe, o kalabalık ekip ve senaryo senin sorumluluğuna teslim ediliyor. Bu büyük bir yük ve emanet... Böyle bir durumda da yönetmen olarak dersine iyi çalışman ve kendinden emin olarak sete girmen gerekir. Sette senin ağzından çıkacak kelimeyi bekleyen çok kalabalık bir ekip var. Önünde belirlenen çekim programı var ve o filmi, yönetmenlik vizyonunu katarakta o sürede düzgün bir şekilde bitirip teslim etmek senin öncelikli görevin... Ama başka bir bakışla, "Bir yönetmen olarak kafanızdaki filmi ne kadar yansıttınız ve çekebildiniz?" derseniz, bana göre hiçbir yönetmenin, yüzde yüz kafasındaki filmi çekme lüksü yoktur. Filmin montajı biter ve sahneleri izlerken iç sesin  konuşmaya başlar. "Şurayı keşke şöyle yapsaydım. Burası böylede olabilirdi." diye... Kendinden hiç memnun kalmazsın. On film çekmiş de olsan, yine bu duyguyu iç dünyanda yaşarsın. Şartların getirdiği olumsuzluklar da oluyor. Mesela gece başlayan çekimlerde sabah kadar arka arkaya üç önemli sahne çekmen ve bitirmen gerekiyor. Başka günde çekme lüksün olmadığı için, o zaman zarfında bir sahneyi planladığın gibi çekemiyorsun. Sahnenin dekupajından  ödün vermek zorunda kalıyorsun. Ama her şeye rağmen bu adrenalini ve atmosferi yaşamak muazzam güzel bir şey...

Sir-Ayet 2'nin  diğer korku filmlerinden farkı nedir?

Sir-Ayet 2, birinci filminden tamamen bağımsız bir hikayeye sahip... Bence, diğer korku filmlerden farkı, senaryonun kendi içinde güçlü bir kuramsal dramatik yapısı olması... Yani izleyicilerimiz korkacağı gibi kendi içinde de giriş ve sonucu olan etkileyici bir hikaye izleyecek. Ben de yönetmen olarak uygulamalı dramaturjisini kendi yönetmen dilime göre sahneledim. Mekan olarak, atmosfer olarak izleyiciyi oldukça zorlayacak ve huzursuz edecek bir film oluşturmak istedim. Ortaya içimize sinen farklı dokusu ve anlatım dili olan bir film çıktı. Sinema izleyicilerinin, filmden sonra salonlardan mutlu ayrılacaklarına inanıyorum.

Tür olarak korku sinemasını Türkiye de nasıl görüyorsunuz?

Sir-Ayet 2  filminin çekimleri bittikten sonra, korku filmlerinin Türkiye'de gerektiği kadar hak ettiği değeri görmediğini fark ettim. Belki de sebebi, fazlaca korku filmi kirliliği olmasıdır. Süreç içinde iyi filmler de zaten öne çıkıyor. Genelde başarısız senaryolar ve yanlış cast seçimiyle birlikte, gerektiğinden fazla düşük bütçeli olmalarından kaynaklı sebeplerden dolayı başarıdan çok başarısızlık yaşanıyor. Benim için Türkiye'de yönetmen olarak, bu türü hak ettiği gibi yapan iki kişi var. Bunlarda Özgür Bakar ve Alper Mestçi'dir. Hepsi için söyleyemem ama bunun dışında bazılarının, bu türü suistimal ettiğini düşünüyorum. Arada bazılarının da iyi niyetle yola çıkıp tecrübesizliğe yenildiklerine inanıyorum. Bence ilk başta, bir korku filminin ön hazırlığı iyi yapılmalı. Masa başında renk düzenlenmesinden  makyajına, oyuncusundan efektlerine kadar her şeyi masada bitirmek gerekli... Sete, ekipçe her şeyden emin olarak girilmeli. Ben elimden geldiği kadar her şeyi masada bitirip sete girdim. Mesela Yalçın ve Ümit karakterlerimizi oynayan iki yetenekli oyuncu arkadaşımız, ilk kez bu film ile tanıştılar. Benim için bu iki oyuncunun birbirleri ile olan uyumu ve enerjileri çok önemliydi. Bu oyuncularda karar kıldıktan sonra üç hafta ciddi bir mesai ile beraber vakit geçirmelerini istedim. Bu oyuncu arkadaşlarımız üç hafta boyunca belli zamanlarda aynı evde kaldılar. Gezdiler, yemeğe çıktılar, birbirleri ile vakit geçirdiler. Üç hafta sonra tekrar yan yana prova aldığımda, istediğim şekilde bambaşka bir ikiliyle karşılaştım. Kısaca, iyi niyetle, hak ettiği bütçe ile özgün senaryolarla, iyi bir masa çalışması ve ön hazırlıkla başarılı korku filmleri çıkarmanın mümkün olacağına inanıyorum.

Türkiye de bu kadar çok korku filmin çekilmesinin sebebi nedir sizce?

Maalesef korku filmlerinde izleyicilerde şöyle bir algı oluşturdular. Ucuz iş... Bu da yatırımcıları ve yapımcıları cezbediyor. Türkiye'de korku sinemasını seven ve ciddi şekilde takip eden kemik bir kitle olunca da korku filmi furyası patlak verdi. Ama ucuz iş diye yapılan filmde  kötü bir iş çıkıyor. Sinema izleyicilerinin yaptığı film yorumlarına baktığınızda bile filmlerin fragmanı çıkmadan kötü yorumları görüyorsunuz.  Daha önce de söylediğim gibi bence bunun sebebi de korku filminin  suistimal edilmesi... İyi hazırlanılmadan, çalışılmadan çok fazla düşük bütçelerle sete girilmesinde ortaya kötü işler çıkıyor. Bu da sinema izleyicisinde antipati oluşturdu. Ama emin olun, korku filmi gerçekten çekilmesi zor bir tür... Çok iyi hazırlık yapılması, belli bir tecrübe ve hatırı sayılır bir bütçe ayırılması gerekir. Sir-Ayet 2 filminin başında korku filminde tecrübeli bir yapım şirketi olmasaydı, bende büyük ihtimalle yönetmen olarak yer almak istemezdim.

Bundan sonra yapmak istedikleriniz arasında neler var?

Türkiye'de sinema yapabilmek zor... Kendi yapmak istediklerinle ilerlemek kolay olmuyor. Bunun için bir süreç lazım... Bu süreç içinde de  gelecek olan  projeleri değerlendireceğim. Her istediğimiz projeyi yapma zorluğumuz olduğu gibi her gelen projeyi de yapmama lüksümüz de var tabii... Doğru insanlarla, iyi niyetli ortamlarda, iyi senaryoların yönetmenliğini yapabilme derdindeyim. Bunu yapabilmek bile Türkiye'de iyi bir sinemacı olduğun anlamına gelir. Bu süreç içinde "Şartlar neyi gösterir ve bana gözüken yollar ne olur, nasıl olur?" onu zaman gösterecek. Ama benim amacım kendi yazdığım senaryolarımın yönetmenliğini yapmak... Bunun içinde kendi ekibimle zaten çalışıyor ve planlama yapıyoruz. Dertlerim var... Derdimi, gözlemlerimi, hikayelerimi, masallarımı insanlara anlatmak istiyorum. İyi bir masal anlatıcı olduğuma inanıyorum. En azından kızlarım bunu bana inandırdı. Sinema sektöründe en büyük destekleyicim sevgili eşim Gamze... Her anımda ve adımımda onun içten manevi desteğini hissetmek beni güçlü ve kendimden emin kılıyor. İyi ki var.

Biz de Sinematürk ekibi olarak yönetmenlik kariyerinizde başarılar dileriz. Son söylemek istedikleriniz var mı ?

Güzel dilekleriniz ve bu röportaj için ekibinize teşekkür ederim. Her anınız, anılarınız sinemaya yansısın. Sevgiler...

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)