Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Ayhan Işık sokağına girdiğimde Zıkkımın Kökü filminin ve daha birçok filmin karakter oyuncusu Sırrı Elitaş'a rastlıyorum. Telefon alış verişi yaparken, berberde Hayati Hamzaoğlu'nun traş olduğunu duyuyoruz. Uzun süredir amansız bir hastalıkla boğuşan sanatçıyı ziyarete, Yalova'ya gitmenin planlarını yaparken ona "Yeşilçam sokaklarında" rastlamak beni heyecanlandırıyor. Rahatsız ederim, yorarım kaygısıyla yanına gidip gitmemekte tereddüt ediyorum. Yarım saat sonra SODER'de buluşmak üzere sözleşiyoruz. SODER'e gittiğimde içerde dernek yöneticileriyle görüşen Hayati Hamzaoğlu'nun aranmamaktan ve daha başka sorunlardan söz eden yorgun ve kırgın sesini duyuyordum. Görüşmemizde bunu sorduğumda ise, "yok be şekerim, nasıl gelsinler Yalova uzak yer" diyor. Osman aynı köyden Fatma'ya karasevdalıdır. Onun bu tutkusu tek yanlıdır ve sevgisine karşılık vermeyen Fatma'yı dağa kaldırır. Hapse girer. Çıktığında tekrar kaçırır ve sonunda tecavüz eder. Ağaca bağlayarak zorla tecavüz ettiği Fatma korkunç bir intikamla Osman'ı öldürür. Osman'ı su almak için indiği kuyuda üzerine kaya ve taşlar atarak intikamını alır Fatma. Metin Erksan'ın unutulmaz filmi Kuyu'nun karasevdalı köylü Osman'ı, filmin ödüllü oyuncusu Hayati Hamzaoğlu'dur. 42 yıl önce tesadüfen sinemayla tanışan Hayati Hamzaoğlu yıllardır sinemadan uzak. Hastalığından sonra yerleştiği Yalova'da akciğer kanserini yenmek için mücadele ediyor. "Benim sinemayla tanışmam tesadüf.
1954 yılmın Cumhuriyet bayramıydı. Arkadaşlarla dolaşıyorduk. Sadri Karan vardı, o zamanın kötü adamlarından. Filmlerden tanıyordum. Ona rastladık. 'Fiziğin çok uygun, filmde oynar mısın?' dedi. Ben Kuyumcuda çalışıyordum. Sinemayla ilgim yok, bu çevrelerden hiçbir tanıdığım yok. Gittim sete oynadım. 5 tane 50 kuruş verdiler yevmiye olarak. Parayı kabul etmedim. Bıçkın delikanlıyız. Galata'da büyüdüm ben. Onur meselesi yaptım, ben bu işi öğreneceğim dedim ve 3 yıl takip ettim. Bir gün bu sokaklara adımı yazdıracağım dedim, 3 tane ödül kazandım. Para da kazandım. Kazandık da tutamadık. Bu meslek alıp götürdü. Sokağa girdiğinde bir de abi diyorlarsa sana, o abiliği taşımak zorundasın. Bizim günahımız hem abi olduk, hem baba olduk. Kazandığımızı yedik içtik. Cepten yedik, sattık yedik. Hayatımızı da, gençliğimizi de yedik. Hastalığımız bu meslekten. Şöhret ateşten gömlek. Onu giymek çok zor. Yakıyor adamı. İşte bizi yaktı. Ciğerlerimizi yaktı, beynimizi yaktı. 42 yıl oldu, 7 yıl öncesine kadar iyi kötü bir şeyler yaptık. Şimdi hastayım çalışamıyorum." 1933 yılında Trabzon'da doğmuş Hayati Hamzaoğlu. Çocukluğu İstanbul'da geçmiş. Hastalandıktan sonra eşi ve iki oğluyla birlikte Yalova'ya yerleşmiş. Küçük oğluyla gelmiş hastaneye. "Şu anda hastaneden, kontrolden geliyorum. Doktorlar sağlığımın şimdilik iyi olduğunu söylediler. Belli günlerde kontrole gelmem lazım. İşte bugün oğlumun gününü çaldım. Başka türlü gelmem olanaksız. Defalarca kemo-terapi gördüm. İki kez beyin ameliyatı geçirdim. 106 kiloydum, ben yürürken yollar sarsılırdı, şimdi biz yürümeden sallanıyoruz. Şimdilik ihtiyaçlarımı görebiliyorum. Bütün isteğim sağlığıma kavuşup, tekrar sinemada bir şeyler yapmak, sinemaya faydalı olabilmek. Yapabilir miyim bilmiyorum ama bir-iki film daha yapmak istiyorum."
Oynadığı film sayısını hatırlamıyor, 200'ün çok üstünde olduğunu söylüyor. Çoğunlukla kötü adam rollerinde oynayan Hamzaoğlu. ilk ödülünü Adana Film Festivali'nde, Metin Erksan'ın çektiği Kuyu filmindeki rolü ile alır. Ardından Antalya Film Festivali'nde. Yılmaz Güney'le birlikte oynadığı Bir Çirkin Adam filmiyle ikinci ödül gelir. Üçüncü ödülünü de en son Tatar Ramazan filmindeki ödülüyle kazanır. Kadir Savun, Erol Taş, Aliye Rona, Muhterem Nur ve bana yılın usta oyuncuları plaketi verildi. Ben rahatsızdım gidip alamadım. Derneğe bırakmalarını istemiştim, onu almaya geldim. Dernekte yönetim değişikliği de oldu, Göksel Arsoy'u, diğer arkadaşları görürüm dedim. Hiçbiri yok. Selda hanımı (Alkor), Yusuf u (Sezgin) gördüm. Lafladık biraz, deşarj oldum. Bazı arkadaşlara kırgınlığım vardı, onu boşaldık." Kırgındı Hayati Hamzaoğlu fakat bunu içine atmayı seçiyordu. 'Hepsi benim canlarım, arkadaşlarım' dediği arkadaşlarını, aramasalar bile sevgiyle anıyordu. İlk zamanlar ekonomik sorunları da olmuş, sonradan işadamı Osman Cevahiroğlu kendisine sahip çıkmış. "Para yeter gibi bir hastalık değil bu. Osman Cevahiroğlu'nun çok büyük yardımları oldu. Hâlâ da eli üstümdedir. Bugün yaşıyor olmamı onun bana sahip çıkmasına borçluyum. Osman benim çocukluk arkadaşım. Yıllar öncesine dayanan bir dostluğumuz var. Güç verdi bana, destek olması benim hayatımı kurtardı. Sağ olsun var olsun. Bunlar güzel abiler. Boşuna baba ismi takmamışlar. Baba sıfatına layık insanlar."
Bundan sonra İstanbul'a, arkadaşlarını görmeye daha sık geleceğini söylüyor. Anlattıkları, son zamanlarda cenazelerde karşılaşıyor olmaktan şikayet edenlerin, kulaklarını çınlatıyor mu diye düşünüyorum. Konuşurken yorulan Hayati Hamzaoğlu'nu daha fazla yormamak için söyleşiyi kısa tutuyorum. "7 senedir emekliyim. Yaş 63. Devlet baba bize maaş veriyor, eve gidene kadar bitiyor. 10 milyon lira maaş alıyoruz, telefon parası 3-5 milyon lira geliyor. Elektrik, su hariç. Tüp oldu dünyanın parası. Bir kilo zeytin, bir kilo beyaz peynir tamam. İşte yaşam böyle. Türkiye burası. Yaşamaya çalışıyoruz, devlet babanın verdiği 10 milyonla." (Kyn: Mesut KARA, "Artizler Kahvesi)